• cemil meriç'in bir dünyanın eşiğinde isimli kitabında anlattığına göre, içinde iman ve inkarın kucak kucağa olduğu, ama yine de mukaddes sayılan, aslında kşatriyaların brahman rahiplerine karşı isyanlarını bayraklaştıran, hind'in kitabı mukaddesi.

    hint kültürünü tanıttığı ve öz bilgiler verdiği kitabında cemil meriç upanişadlar'ı şöyle anlatmış:

    kâh istiâreden bir şala bürünen, kâh bir vecizede billurlaşan türlü görüşler... hangileri uydurma, hangileri sahici bilen yok. upanişadlar bütün inançlara söz hakkı tanıyan tek kutsal kitap... kemerleri her adımda çökecek gibi görünen bu köprü, üç bin yıldan beri milyonlarca hintli'yi huzura ulaştırmış.

    vedalar geleceğe ümitle bakan genç bir kavmin* sevinç çığlıklarıyla örülüydü. upanişadlar çözülmeye yüz tutan bir düzenin karamsar felsefesi. istibdadin gölgesi vurmuş o sayfalara, ilkçağ istibdadının. boyuna tazelenen bir haile. kişi her an yeni bir tehlikenin korkusu içinde. ortalığı kasıp kavuran hükümdarlar... ve cehennemî bir tedhiş makinası. hintli'yi metafizik rüyalara sürükleyen bu sosyal gerçek.

    ormanlar hala esrarlı bir uğultu ile ürpermede. belli ki rüzgarın arabası geçeli çok olmamış. ama her köşede bir tekke, bir zaviye. ağaç kovuklarında, henüz tanıdıkları bu dünyadan el etek çeken zahitler. neden dünyaya geldik? ölüm ne? acılardan nasıl kurtulabiliriz? işte ormanlarda okunan bu "gizli dersler"in cevap vermeye çalıştığı sorular.

    artik hint düşüncesi adak doktrininden sıyrılarak metafizik düşünceye ulaşmıştır. adak törenlerinin geleneksel rolü inkar edilemez ama önemli olan, insanla kainat arasındaki münasebeti ön plana çıkaran "bilgi"dir. insanın kaderi ve hayatın manası ile ilgili yeni mefhumlara dayanan bu felsefî anlayış, upanişadlar'da devamlı olarak kendini hissettirir.

    hindin kitab-ı mukaddesidir upanişadlar. ama kalabalığa seslenen bir kitap değil. sayfalarında imanla inkar kucaklaşır. vedalar'ın sonuncusudurlar* güya, yine de en aziz inançlarla alay etmekten çekinmezler: "birbirinin kuyruğunu tutan bir alay ite benzer rahipler, dindarca bir eda ile haykırırlar: yemek istiyoruz, içmek istiyoruz." bir başka upanişad'a göre "ne tanrı var, ne cennet, ne cehennem. vedalar'ı da upanişadlar'ı da kendini beğenmiş deliler uydurmuş. gerçekte vişnu ile köpek arasında bir fark yok."

    upanişadlar'da adı geçen bilginlerden biri, otuz üç yıl büyük tanrı pracapati ile birlikte yaşamış, benliğin ölümsüzlükten* nasıl kurtulacağını, nasıl acılardan sıyrılacağını öğrenmiş. ama dünyaya dönünce çileden ibadetten söz edeceğine, tam tersini öğütlemeye başlamış: "yaşarken mutluluğa eren, başının çaresine bakan, her iki dünyada da bahtiyar olur."

    bu kadar cesur, böylesine inkarcı düşünceleri benimseyen bu kitap, nasıl "mukaddes" sayılmış. bir çok araştırıcılara göre upanişadlar, kşatriyaların (savaşçı kast), brahman yobazlığına karşı duyduğu isyanı bayraklaştırır.

    ama saltanatının sarsıldığını gören medrese, bu devrimci görüşleri benimsemekte tereddüt etmemiş. zaten vedalar'ın muhattabı başka, upanişadlar'ınki başka.

    öbür dinlerde görülmeyen bir özellik var hint dininde. yetişkin insanla, çocuğun dini birbirinden farklı. "aydınla sokaktaki adamın inançları aynı olabilir mi? öteki dinlerin büyük hatası bu gerçeği anlayamamalarında" diyor max müller.

    evet hiç kimse toplum içindeki görevlerini yerine getirip ormana çekilmeden upanişadlar'ı okuyamaz. bunun için mutlaka bir hocaya ihtiyaç var. köyle ilgisi kalmayacak insanın, ihtiraslarından sıyrılmış olacak. fırtına dinmeli ki, deniz, güneşin ışığını bütün ihtişamıyla aksettirebilsin. fethedilecek tek ülke var: kendin. bakışlarını iç dünyaya çevir, vehimlerinden soyun.

    upanişadlar tasavvufun ana kaynaklarından biri. dara şükuh'a göre, kuran'da adı geçen gizli kitaplardır bunlar. ekber şah'ın torunu, kuran kadar kutsal saydığı o kitapları farsça'ya çevirtmeseydi, avrupa, asya irfanını çok daha geç tanıyacaktı. gerçekten de anquetil-duperron'un batı kütüphanesine armağan ettiği "upanişadlar", bu farça nüshanın tercümesidir.

    schopenhauer gibi, iltifatlarında pek de cömert olmayan bir filozof, "hiç bir kitap ruhumuzu upanişadlar kadar yükseltemez. hayatımın acılarını onlarla avuttum, ölürken de onlar beni teselli edecek." diyor.

    william jones'a göre , fisagor'la* eflatun*, en yüce düşüncelerini hint bilgelerinden, upanişadlardan almışlar.

    "muhakkak olan şu ki: hint'le yunan felsefeleri arasındaki benzerlik, insanı hayretten donduracak kadar büyük." (max mülller). felsefe tarihçisi victor cousin'e, "doğu felsefesi karşısında boyun eğmek, ve soyumuzun beşiği olan asyayı en yüksek düşüncenin vatanı saymak zorundayız" dedirten de upanişadlar.

    en eski upanişadlar brahmanalar dönemine yani i.ö. 1000'le 500 yılları arasına kadar çıkıyor. budizmden eser yok henüz. hem kullandıkları dil, hem de adak törenlerini ele alan bölümler dolayısıyla, dönemin upanişadlarıyla brahmanalar arasında bir yakınlık var.

    bu en eski upanişadlar arasında "brihadaranyaka-upanişad" ile "kena-upanişad"ı sayabiliriz. daha sonraki dönemlere ait ikinci bir sınıf upanişadlar var ki, artik bunları brahmanalarla ilgisi yok, ne şekil olarak, ne muhteva olarak. çoğu buda'dan sonra yazılmış. mesela "kathaka-upanişad" budizmi eleştiriyor. bu ikinci grupta yer alan en değerli upanişadlardan biri de "svetasvatara-upanişad".

    upanişadlar değişik düşünürlerin değişik dönemlerde yazdıkları metinler. eserin bütününde bir devamlılık yok, birbiriyle ilgisiz konular çoğu zaman arka arkaya sıralanmış.

    hintliler upanişadlara vedanta da derler, yani vedalar'ın sonu; zira upanişadlar vedalar'ın arkasına ilave edilmiş metinlerdir.

    sonraları vedanta, upanişadlara bağlanan metafizik düşüncelerin yorumunda "vedaların nihai gayesi" manasına da kullanilir.
    "

    upanişadlardaki düşünceler için devamla (bkz: samsara) (bkz: vahdet-i vücud)
  • upanişad (upanishad) sözcüğü, upa (yakın) ve sad (oturmak) sözcüklerinin bileşiminden oluşur ve bundan da upanişadların (gerçeğe, ustaya) ‘yakın oturanlar’, yani yalnız eriştirilmişler için gizli bir öğreti olduğu anlaşılır. upanişadlar’a vedanta da denir. bazı kaynaklar da ise sama veda, dini gerçeğin en büyük tarafı olan tanrı bilgisi’ni işler ve kitabın bu kısmına upanişadlar adı verilmiştir. kelime anlamı olarak ’dizinin dibinde, bir öğreticinin dizinin dibinde’ anlamına gelen bir doktrin, bir hikmettir. yine bu kelimenin diğer anlamı, yedinci yüzyıl tefsircisi sahankara tarafından şöyle ifade edilmiştir: ‘kişiyi cehalet bağlarından koparan ve en yüksek amaç olan özgürlüğe ulaştıran tanrı bilgisi’ upanişadların kaç tane oldukları bilinmemekle birlikte elde edilebilenler ancak 108 tanedir. halen mevcut 108 upanişad’dan 12 tanesi, shankara tarafından ‘brahman sutraları’ adlı tefsir kitabında güvenilir şekilde tanıtılmıştır.
  • sözsel anlamı gurulara yaklaşmak, yakınlaşmak, yanaşmak olan kelime, hinduizmin 4 kısımdan oluşan vedalarının son kısmında yer alan eklerin adıdır. huzur ve arınma yolunda daha çok fiziksel ve somut sacrificelar içeren ve öneren vedalara bir tepki olarak, evrenle birlik hali* ile içsel huzur ve dinginlik arama yolunda daha ruhani patikalar ve biçimler arayan öğretilerin bir toplaması olduğuna inanılmaktadır.
  • sanskrit dilinde bir sözcük; türkçeye upanişad olarak geçmiştir. "karşısında oturan öğrenciler" anlamına gelmektedir.
  • benim aklim karisti, belki de hazir degildim. huzura erismek insanin kendine belleyebilecegi en mantikli (bir o kadar da imkansiz) amac. maddeye onem vermemek, baglanmamak da bu yoldaki en klise adim tasi.
    upanishad, gunluk islerini unutma, gorevlerini disiplinle yerine getir diyor. gunluk islerimi gecim amaciyla yapiyorsam nasil maddiyati unutabilirim ki? bir de diyor ki, kendini tamamen disiplin altina almis insan, herseye erisir. niye bir "herseye erisme" temasi var ki maddeden uzaklasmak istiyorsak?
    dedim ya kafam karisti, biraz vakit gecsin, bi daha okuyacagim.
  • schopenhauer'e göre felsefe tarihinde yazılmış en derin ve elmas değerinde olan metinlerdir. içeriği gerçekten öyledir. hemen hemen bütün felsefi akımlara dair izler bulabilirsiniz. panteizm, deizm, agnostizm, hatta ateizm'e kadar varan metinleri okuyabilirsiniz. varoluşçuluk, hedonizm, stoacılık, metafizik, rasyonalizm ve daha bir sürü akımın henüz adı bile konmamışken, avrupa felsefesi daha decartes'a kadar aklın önemini kavrayamamışken bu metinleri mö 600'lü yıllarda bizlere ulaştırmışlar. gerçekten inanılmaz. sadece okuyun ve düşünün. iş bankası yayınları tarafından basılan versiyonunu alabilirsiniz.

    “"kalbimdeki öz, bir pirinç tanesinden, bir arpa tane-sinden, bir hardal çekirdeğinden, bir şyamaka çekirdeğin-den daha küçüktür. kalbimdeki öz yeryüzünden, hava boşluğundan, gökyüzünden, bütün dünyalardan daha bü-yüktür”
  • upanişad, veda, rig veda ve bunların alt, yan vs. kitaplarında bilimsel manada çok şaşırtıcı ifadeler geçmekte. 3000 yıldan daha eski olan bu metinlerde dünyanın yuvarlak oluşu, güneş sistemi, atom ve atom altı parçacıklar, jeoloji konusunda geçen ifadeler günümüz bilimsel bulguları ile tam manada uyuşmakta. qoura, reddit gibi uluslararası sitelerde bu konular çok tartışılmış.

    qoura : 4000 yıl önceden bilinen şaşırtıcı gerçekler

    4000 yıllık metinlerde atomlar, atom altı parçacıklar, kuantum

    öncelikle belirtelim bu metinler kuran ve hatta incil'den bile daha eski: (ingilizce çeviri orijinal kaynaktan bizzat incelebilirsiniz)

    - "..... bu dünya şüphesiz daireseldir.(yuvarlaktır)" (satapatha brahmana 7.1.1.37)

    "güneş bu dünyaları -dünyayı, gezegenleri, atmosferi- kendine bir iplik üzerine dizer" diye yazdı.

    —shatapatha brahmana, 8.7.3.10

    ilginç bir husus da, hinduzim çok tanrılı, putperest bir din olmasına rağmen bu metinlerde aynen kuran, incil ve tevrat'ta olduğu gibi evrenin yaratıcısının tek bir tanrı olduğu açıkça ifade ediliyor. insanlar zaman içinde çoğu konuda olduğu gibi ellerindekini bozmaktan geri durmamışlar.

    ateistlerin genellikle kötü niyet bazen de cehalet sonucu bu metinlerin birbirinden kopya olduğunu iddia ettiklerini biliyoruz. ateistlerin iddiasının tam tersine bu metinlerin birbirleriyle benzer olması kopya veya uydurma değil, doğruluklarının kanıtıdır. bu kuran'da da açıkça ifade edilmekte:

    nisa suresi, 163. ayet: "nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. ibrahim'e, ismail'e, ishak'a, yakub'a, torunlarına, isa'ya, eyyub'a, yunus'a, harun'a ve süleyman'a da vahyettik. davud'a da zebur verdik."
  • sözcüğün "nişad" kısmı nişasta ile aynı kökten gelir. upanişad sanskritçe, nişasta ise farsçadır. bu iki dil, hint-avrupa dil ailesinin hint-iran bölümüne ait olduğu için aslında bu bilgi şaşırtıcı değildir. ancak günlük hayatta kullandığımız nişasta'nın bir kutsal kitapla anlam olarak aynı kökten gelmesini ilginç buldum.

    upanişad , upa (yakın) ve şad (oturmak) kelimelerinden oluşur. "ni" aşağı anlamındadır. şad ise oturmak demek.( şad; ingilizcedeki sit fiili, sedye ve sedimantasyon ile akraba sözcüktür)

    nişad, aşağı oturanlar demektir. ni+ şad= aşağı oturan

    nişasta << ni+şaste (çökelti /farsça) << ni+şasten (farsça) << nişidaiti (avestan)

    upanişad sözcüğünün "ni" kısmı da ingilizcedeki nether ile aynı kökten gelir. aşağı anlamındadır. nether+lands (hollanda)= (deniz seviyesinden) aşağı ülke

    upanişad'ın upa kısmı da almanca über, ingilizce up ve yunanca hypo ile aynı kökten gelir.
  • tüm upanişadlar evrenin tanrı olduğu, insan ruhunun (atman) aslında tanrının bir parçası olduğu ve ölümden sonra insanın tanrı ile birleşeceği düşüncesini anlatır.

    brahman her şeydir. evrende var olan bütün görüntüler, arzular, duyular tanrıdan zuhur ederler. tanrıyı tanımak için, kişinin kendisi ile kalbinin derinliklerinde gizli bulunan tanrının aynı varlık olduğunu idrak etmesi gerekir. kişi, ancak bu şekilde ölümden kurtulur.
    çandogya upanişad
  • "başlangıçta sadece atman vardı. etrafına baktı, lakin kendisinden başka hiçbir şey görmedi. "ben varım" dedi. bu nedenle, o'nun adı "ben" oldu. bu nedenle, şimdi dahi bir adama kim olduğunu sorsanız, o adam önce "ben" der, sonra da sahip olduğu diğer adını söyler."
hesabın var mı? giriş yap