• milos forman'ın 1967 yapımı filmidir. itfaiyecilerin balosu ya da ona benzer bir isimle ülkemizi ziyaret etmiştir fakaaat; bu filmi ülkemize getiren firma* film ilgi çeksin diye filmin dublajını karadeniz şivesiyle yaptırmıştır. tabi başarılı olmuş mudur yaşım tutmuyo ama hayatımda duyduğum en ilginç pazarlama yöntemidir.
  • sansür yaratıcılığı artırırın güzel kanıtlarından. şimdiye kadar izlediğim en iyi hicivlerden bir tanesi. esra erol'la izdivac programına katılmış dede minvalinde bir oyunculuk filmdeki komedi unsuruna iyi yönde katkıda bulunmuş. gerçi benim favorim filmin başında kaybolan hediyeleri arayan dayının ilginç bir şekilde jerry stiller'a benzeyen oyunculuğuydu ki, kendisi filmin sonlarına doğru ışıkların kapandığı sahnede gösterdiği performansla, abartmıyorum, yerlere yatırıyor. yine sonlarda ısınmak için yanan evine yaklaştırılan amca da filmin farklı güzelliklerinden biriydi.

    çekildiği dönemde çek hükümeti tarafından yasaklanan film, francois truffaut'nun araya girmesiyle ulusarası dağıtım şansı bulmuş. kısaca 70 dakikada yarattığı toplum-devlet alegorisiyle unutulmaz bir milos forman filmi. kalmadı artık böyleleri; arada bir bakmak lazım.
  • katıksız bir bürokrasi eleştirisidir. film esas olarak, duayen bir itfaiye şefinin onuruna tertip edilen bir balonun ve bunu tertip edenlerin "yönetememe krizi" üzerinden reel sosyalizmin eleştirisine soyunmaktadır.

    aslında filmdeki eline yüzüne bulaştırma ve felçleşme hali salt sözüm ona "sosyalist" bir takım rejimlerin değil, tüm bürokratik yapıların genel ve gayet neşeli bir eleştirisi olarak okunabilir.

    --- spoiler ---
    güzellik yarışması ve kermes hadisesi gerçekten görmeye değer...
    --- spoiler ---
  • turkiye'de yanlış hatırlamıyorsam bundan 8 sene önce ankara film festivali'nde koşun itfaiyeciler ismiyle gösterilmişti.
  • hani derler ya iki eliyle bir siki doğrultamamak diye. aynen o hesap. emektar itfaiye amcaların, 86.yaşını kutlamak üzere eski itfaiye şefi adına düzenlenen gecede çıkaralabilecek bütün rezaletleri çıkarmayı başarmasını anlatıyor.

    aslında yönetim başarısızlığı. sıfır organize. anlatırken de ciddi komedi tadından da taviz vermiyor. film komiktir ama karakter gülmez. karakterin doğallığı-saflığı sizi güldürür. leslie nielsen filmlerindeki gibi. airplane film serilerindeki gibi mesela.

    --- spoiler ---

    yardım amaçlı geceyi düzenleyenlerin de hırsızlık yaptığını-yapabildiğini görmek güzel bir hiciv örneği.
    --- spoiler ---
  • ünlü çekoslovak yönetmen milos forman ın 1967 yılı yapımı müthiş filmi. öncelikle belirtmeliyim ki guguk kuşu ve hair gibi dev eserlere imza atan üstad, bu filmiyle ileride neler yapabileceğini çok öncesinden bizlere göstermiş. filmimiz 86 yaşında kanser hastası olan eski itfaiye başkanının onuruna verilen bir ziyafet ve ödül töreni için toplanılan salonda geçiyor. yapılan organizasyonun sonunda fiyaskoya dönüşünü anlatan eser, çekoslovak toplumunun ve sözde sosyalizmin çürümüşlüğünü bizlere kahkahalar attırarak izlettiriyor. komedi anlayışından asla taviz vermeden toplum ve yönetimi eleştirisi yapabilmek her baba yiğitin işi değil diyor ve son noktayı koyuyorum
  • ne yapacaklarını ya da neyi yapmakla mükellef olduklarını bilen fakat bunu nasıl yapacaklarını hiç bilmeyen bir ekibin düştüğü gülünç durumun mükemmel bir anlatımı. filmi tarih bilgisi olmadan izleyince de beceriksiz yöneticiler, işlemeyen sistem ve toplum simgelerini anlayabiliyorsunuz. bu yüce bir başarı. diğer yandan bu hâliyle bile sansüre uğramış bir filmde, özgürce çekilseydi hangi detayların olacağını hesaba katmak da bize düşüyor. mahalle yanarken, halktan hesabı toplamaya çalışan adam, sürdürülemeyeceği çok açık bir güzellik yarışmasını inatla devam ettirme çabası gibi şeyler, kuralların katılığının en örtük ama nefis bir anlatımı örneğin. evi yanan adamı kravatsız salona sokamayacağını söyleyen adam detayı da güzel bir örnek buna. yönetmenin o dönemde uygulanan sistemle birlikte, neyi nasıl yapacağını bilmeyen devlet mekanizmasına da sağlam bir dick uzatması, bunu yapma biçimi, enfes. izlemenizi tavsiye ederim.
  • milos forman alegorik bir film çekmeyi düşünmemişse de itfaiyeciler balosu ister istemez sovyet toplum modelinin kötülükleri üzerine sağlam bir kara mizaha dönüşmüştür. forman’ın batı’ya göç etmesinin sebebi biraz da ödüllü filminin, yapımcı yardımcısı carlo ponti tarafından çok sert eleştirilere maruz kalmasıydı; zira film, tankların, demir perde sınırlarını genişletmek için, prag’a yaptığı baskınla başlar.

    filmin küçük bir çekoslovak köyünde başlayan hikâyesi, birkaç ilginç özelliğe sahiptir: adaşlar partisi, itfaiye başkanının gönüllü emekliliğine saygı töreni, pahalı yiyecekler için yapılan piyango çekilişi, bir güzellik yarışması ve gece başlamadan önce patlak veren yangın ve onun trajikomik sonucu.

    sadece olay örgüsü nedeniyle değil, filmin çekildiği kasabada keşfedilen rengârenk amatör oyuncu topluluğunu görmek için de mutlaka izlenmesi gereken bir film. bölüm bölüm akan yapısı, doğal tarzı, mizaha olabildiğince geniş ölçüde yer verişi, el şakaları ve sahne olduğu hatalar zinciriyle film, kısıtlı olanaklarına rağmen grup psikolojisi hakkında dikkatle yapılan bir gözlem aslında.

    gönüllü bir itfaiye şubesi komisyonunun iyi niyetli komite üyeleri, henüz emekli olan başkanları şerefine düzenledikleri gece için bir gıda piyangosu hazırlar. ödülü hazırlamak için kasabada yaşayan herkes buluşma salonuna yiyecek getirir. konukların gelmesiyle salon dolar; ve bu arada, güzellik yarışması adaylarını belirlemeye çalışan komite üyelerinin, güzel kadın vücutları karşısında kendilerinden geçmeleriyle ortaya çıkan fırsatı değerlendiren hırsızlar, çekilişle dağıtılacak tüm gıda maddelerini çalarlar. o anda salonda bulunan herkes şüphe altındadır çünkü zaten kasabada bir kıtlık olduğu su götürmez bir gerçektir. pahalı likörler, etler herkesi hırsızlığa teşvik edebilir.

    haliyle güzellik yarışması da karışır ve ardından da kasabada yangın çıkar. henüz sarhoş olmuş komite üyeleri, azgın alevleri söndürmeye çalışadursun, yaşlı bir adam kar altında, evinin yanışını izler. filmin sonunda komite üyeleri toplamda üç günah işlemişlerdir: bir çekilişin altından kalkamamak, güzellik yarışması düzenleme girişiminde bulunmak, yangına sebep olmak. ama yine de bir tek şey, emekli başkan için böyle bir gece düzenlemiş olmaları, onları kurtarır. komitelerin, yoldaşların içten pazarlıklı halleri bir tarafa, daha iyi yarınlar için iyimser kalarak, aralarından yaşça büyük birisine saygılarını sunmak için armağan vermeleri, filmde, olsa olsa bir kuru gürültü, bir tantana olarak belirir.

    forman, jaroslav papousek, ıvan passer üçlüsünün, gerçekten bir itfaiyecinin balosundan etkilenerek ortaklaşa yazdığı senaryo, sovyet toplumunun durumunun farkında olduklarını kanıtlar. film, 1967 yılında çekoslavakya’daki günlük hayatın, bir türlü giderilemeyen ihtiyaçlardan, isteklerden oluşmasını fazla abartmadan anlatırken, çoğunluğun elindekilerin nasıl da yönetici azınlıkça ele geçirildiğine yer vererek ahlaki iradenin çöküşüne vurgu yapar. tabii bu durumu yaratan şey, iyi beslenme, su içme gibi temel insani ihtiyaçların giderilememesinden kaynaklanır gerçi; ama filmin alegorik tınısı, forman’ın asıl niyeti bir kenara, bütün bunların aslında bir uygarlık türünün olduğu gibi çöktüğüne kadar vardırır işi.
  • yönetmen/senarist milos forman ve diğer saz arkadaşları jaroslav papoušek ve ıvan passer'ın katıldığı itfaiye balosundan sonra esinlenilerek beraber yazdığı 1967 yapımı kült filmi.

    forman verdiği bir röportajda sanılanın aksine filmle ilgili bir alegori yaratmak ve bunun üzerinden mesaj vermek kaygısı taşımadığını, tek amacının gerçeği yansıtmak ve bu gerçeklik üzerinden komedi yapmak olduğunu söylemiş. birtakım insanlar bir şeyler için bir araya gelir, niyet iyidir ama birbiriyle bağlantılı bu olaylar silsilesi işleri içinden çıkılması zor noktaya sürükler ve kaos yaratır, filmde de bunu göstermek istedim, bugün dünyada olup biten şeyleri benim için en iyi açıklayan vizyon budur gibi şeyler söylemiş röportajında. hannah arendt, forman kadar 'iyi niyetli' değil. arendt buna ondan birkaç yıl önce yayınladığı eserinde kötülüğün sıradanlığı ismini veriyor.

    büyük anlatılar, büyük masallar yerine hayatı böyle parçacıklı olarak görmek benim de yakın bulduğum bir perspektif. çünkü başımıza gelen kötü olaylar öyle yukarılardan birilerinin elleriyle gerçekleşmiyor. fark edemediğimiz atılan küçücük adımlar, laf arasında söylenen sözler, ya da irade gösterilebilecekken göz ardı edilen olaylardan başımıza geliyor tüm felaketler. depremde binanın yıkılmasına neden olan sadece müteahitin kendisi mi yani? tabii ki hayır. binanın harcını karıştıran işçi, hatayı sürdüren usta, yapı denetime uygun diyen mühendis, ilgili personeller, makamlar, kurumlar(çok hakim olduğum bir konu değil ama ne demek istediğim anlaşıldı sanıyorum)...hepsi sorumlu.

    sistem dediğimiz şey de tam olarak bu zaten. sistem deyince insanlar, az sayıda insanın kocaman bir topluluğu kumanda ettiğini sanıyor. öyle değil. o az sayıda insana o gücü veren, sistemi pekiştiren geri kalan o topluluk. daha küçük topluluklar için de bu geçerli. bu sürece yol açan kalabalık ama pasif insan topluluğu.

    filmde de olan bu. sistemin kokuşmuşluğu filmde eğlenceli bir şekilde anlatılıyor. bir yandan eğleniyorsunuz ama diğer yandan gerçek bir trajedi yaşanıyor. bir yerlerden çok tanıdık üstelik. * evi yanan o adamın hikayesi çok acıklıydı mesela. tam bir kara mizah örneği olmuş. oyuncuların çoğu amatör ve köy halkından seçilmiş. buna rağmen muhteşem bir oyunculuk sergilenmiş ve samimiyet yakalanmış. mutlaka izlenmesi gereken güziden filmlerden biri. gerçekten bayıldım.
  • 86 yaşındaki emekli itfaiye şefinin, sahneye yürüyüşünün harika olduğu film.
hesabın var mı? giriş yap