• chris cooper bu filmdeki oyunuyla en iyi yardımcı oyuncu oskarı aldı, cage in iki kişilik oynayıp da bir şey alamaması kendisi acısından uzucudur fakat hala mel bakıp da bir şey alabilecegini zannediyorsa bu kendisinin bir adaptasyon problemi oldugunu gosterir
    her filmde de aynı bakılmaz ki
    kauffmana gelince filmle ilgili bu kadar derin tahliller yapmadan soyleyeyim fikrimi;
    ben yaptım oldu demiş sallamış,filmle yaratma sürecini harmanlayıp incelikli zeka oyunları peşinde koşarken sonunu şişirmiş
    şimdi burada ama filimin sonu da zaten senaryo gereği öyleydi oradaki fikirler donaldındı falan deniyorsa iyi de bu beni hayran bıraktıracak kadar nadir bulunan bir zeka örneği değildir, benim bu filmden beklentim zaten bu gibi kolaylıkların üzerine çıkabilmesidir
    her paradoks şaşırtıcı olmayabilir
  • "kendi cicegini bulunca ona ulasma yolunda kimse seni durduramaz." filmi.
    cicek kadar basit gorunen bir yaratigin filmi yapilabilir mi?
    o her zaman karizmatik nicholas cage'in hic bu kadar ezik bir rolde oynayacagni tahmin edemezdim. woody allen vari tavirlariyla -onun gibi ic ses, fakat onun gibi zeki degil, saftirik- kendi dedigi gibi tam bir ouroboros.
    ayrica onun kadar ilginc bir tipten ayni filmde iki tane gorecegimi de tahmin edemezdim. sasirtmacalarla dolu.
    john malkovich'in set ekibini azarladigi bir sahne ile basliyor film.
    donnie darko'nun ablasi nicholas'in ikizinin sevgilisi rolunde.
    bir cok seyi ayni anda sorguladigi icin hos bir senaryosu olan film. hollywood, evrim, hayat ve arzular...
  • oyunculuğun tavan yaptığı güzide filmlerden biri. senaryo da iyi ve fakat karakter kurgusu berbat! duyarlılık ve orkideler... filme konu olan kitaptaki kimi tasvirlerde çok kopuk, çok başarılı! sonuçta nicholas abi'nin ve charlie kaufman'ın ellerinden öpmek lazım. filme dair en ilginç tespitimse duruşumla alakalı olacak. şöyle ki; filmi izlediğimi çoğu zaman unuttum. yönetmeni hiç hissetmedim, ordaydı ve görevini yapıyordu sadece. mekanlar da vasatın biraz üstündeydi, o kadar!
  • --- spoiler ---

    sonu itibariyle beni hayalkirikligina gark etmis film. keske donald degil de charlie tamamlasaydi! filmlerde olmasi gereken butun kliselerin (kahramanimizin alay ettigi gibi) filme pespese zerk edilmesi... ayrica dalga gectigi senaristlik kurslari. donald charlie'lesecek derken tersi oldu, hayat iste... kovalamaca sahneleri, olen ikizler, timsaha yem olan adamlar... evrim sahneleri guzel (moby klibi tadinda), karakterin bir anda hayalin icinde kendini bulmasi da. ama bir yerden sonra corba oldu sanki. nicholas cage ikiye bolunmus ama performansi duble. basi itibariyle bambaska birsey kurgulamisti deli gonul... siradisi evet, diiiiiiit...

    --- spoiler ---
  • değişmenin, yaratımın vs. imkansızlığını çok iç karartıcı ve muhteşem bir şekilde anlatan yapıt.

    --- spoiler ---
    kaufman'ın allah belasını versin. kitabın bittiği noktada filmi bitirseydi olmazdı sanki. böylece biz de "eh işte, hayatta insan her zaman ideallerine ulaşamaz, ama önemli olan da bir ideal'e sahip olmaktır, onun uğrunda çaba harcamaktır" derdik. buruk bir gururla filmi terkederdik. oysa kaufman bizi, şu hippi herifin maymun iştahlığını göstererek, önceden uyarmıştı. fuck fish!

    "o da diğerleri gibi bir çiçek. o kadar" lafı çok koydu. sonra kardeşini uyardığı bütün senaryo klişelerini kullanması, senaryo şarkısı, takip sahnesi, sonunu bir yere bağlaması vb... evet. sonunda değişen karakterler, başlayan yeni hayatları, bir şeyler uğruna çaba harcanarak değiştirilebilme potansiyelleri, kazanılan zaferler vb. beklemek saçmaydı ama böyle gösterilip de elimden alınınca üzüldüm.
    --- spoiler ---

    evet. ne kadar kassak da, kendi hayatlarımızı bir ideal üzerinde temellendirmeye çalışsak da, varolma nedenlerimizi ister kendimiz belirlemeye çalışsak, ister insan-üstü bir olgu tarafından belirlenmiş olduğumuzu düşünsek de, aslında hiçbir şeyin neden öyle olduğunun net/kısa/mantıklı bir açıklaması yok. karmakarışık ve uzun neden-sonuç ağları içinde kaybolmuşuz. (4 milyar yıldan beri farklı nedenselliklerin bunda katkısı olmuş) o kadar ki bugün neden burada olduğumuza dair en ufak bir fikrimiz bile yok: evrim diyoruz buna. adapte olanın hayatta kalması.

    hayır bu bir açıklama olamaz: neden hayatta kaldı? çünkü adapte oldu.
    ya peki adapte olan kimdir? hayatta kalandır.
    totoloji işte. varlığımız olumsal, ona bir gaye aramak mantıksız. ben değişemeyeceğim, adapte olamayacağım, öleceğim, saçmayım...

    not: gerçek kaufman nasıl biridir acep? hakikaten çiçeklere dair bir senaryonun altından kalkamayacağı için mi kendi yaratım sürecini senaryoya katma taktiğine başvuran biri mi, yoksa en başından beri bu kurguyu hazırlayacak kadar muhteşem bir insan mı?
  • evde olunan bir gün, neler varmis diye film dolabi karistirilir. dvd çikali vcd’lerin yüzüne bakilmamaktadir, derken kisi uzun zamandir duran bir vcd’ye el atar. yesil kartonun içinde saksi içinde nicholas cage’in kafasi, ters yüz isimli... evet bunu denemeli der kisi. ev rahatliginda kanapesine uzanir, ne zaman uzansa uykuya dalmaktadir bilir, uzanarak 14 kerede bitirebildigi filmler vardir, inatçidir da vazgeçmez, bölük pörcük olmadi bu film de biter 1 haftaya der kendi kendine. o da ne, ne tanitim, ne yazilar birden kisi kendini cup diye filmin içinde bulur. filmi durdurup neler yaziyor diye kutuya uzanir, iki kardes senaristin öyküsüdür olay, vidi vidi okur, evet yeniden baslayabilirim der... baslar da. nicholas kendi kendine konusup yazi yazmaktadir, hmm senarist ya der kisi, yazacak tabi. olaylar gelisir gelisir, akar akar, kisi anlamaktadir filmi ya da anladigini sanmaktadir, adaptation ya filmin adi bir de kisi de adapte olaya. takribi 50-55 dakika sonra film biter... e hani cd degistirecektik, bir cd bos mu diye düsünürken... ilk cd’yi atlayip direkt ikinciden olaya girdigini görür*, e anlamistir da bir sey kaybettirmeyen bir film der kendi kendine, ne güzel oynamistir mösyö cage “salakimsi” ikiz kardesin tekini, yari zamanda bütünü anlamaya sebebiyet vermistir.
    belki de kisiler ve karakterleri anlama, özdeslesme bab'inda insan kendini kaptirabilir, empati kurabilir, mümkündür.

    ancak film seyretmede olay salt filmi anlamak midir diye de düsünür, yoksa olaylara kaptirmali mi kisi kendini, çekim hatalarini ya da tekniklerini irdelemeli midir yoksa öyle bos bos bakmali midir, belki de meli mali zorunlulugu yoktur, nasil isterse kisi kendini kasmadan öyle gözünü/gözlerini ekranla bulusturmalidir.
  • daha giriş sahnesindeki ilk cümlelerle beni çarpan film olmuştur..kurgusu, anlatımı, içeriği(hikayesi, anlatılmaya çalışılanları) ile kendi bakış açıma göre* kusursuz bulduğum bir film olma mertebesine erişmiştir..doğru zamanda karşınıza çıktığı takdirde hayatınızı* değiştirecek etkiye* sebep olabilecek güçteki bir filmdir.. hangisini daha ön sıraya koyacağımı pek düşünmek istemesem de bir diğer takdire şayanlık için;
    (bkz: the butterfly effect)
  • yazmasam cildiracaktim diyenlerle, vatandas bunu istiyor ben ne yapiyim diyip cebini dolduran ulkem basarililarinin hikayesi az biraz da. onca yil shakespeare calisan tiyatrocularin, kiytirik yapimlarda, en derinliksiz rollerde taninmasinin, iki cumleyi bir araya getiremeyen cahil mankenlerle birlikte anilmasidir bizim cografyada.

    susan orlean'in larouch karakterindeki canliliga tutulmasidir. susan orlean'i dekode eden c. kaufman'in susan'in inceligine vurulmasidir. kisaca tutkularin pesinde kosup tek bir kap icinde hercumerc olma umudur.

    ote yandan filmin sonunda basit ve dejenere yasamlarin, oykulerin bile icinde incelik tasiyabilecegini, gercek bir hikayesi olabilecegini goruyoruz. (degersiz oldugunu dusundugumuz basit dogru yanlis ayrimlarinin, formullerinin film sonunda islemesi, basit dogru yanlis formullerinin islemedigine dair bir veri daha oluyor!) donald'in kopyala-yapistir, bekleneni sosla - gazla ver yaklasiminin icinde bile hayata dair bir hikaye olabilecegi ortaya cikmakta. belki de senaryo yazimi konusunda seminer veren robert kay dogruyu soylemisti, dikkatli bakilirsa her yerde bir hikaye bulmak mumkun, yasam zengin.

    son not : filmdeki kaufman karakteriyle o.atay'in karakterlerini bagdastirmak da mumkun, daha yetkin bireyleri konu uzerinde klavye tikirdatmaya davet ederim.*
  • filmin sonu gerçekte yönetmenin antitezi olarak da yorumlanabilir. senaristimiz kimsenin daha önce yapmadığı bişiler yapmaya kasarken yolunu şaşırır ve adapte olur. yönetmen de şöyle der; "bakın senaryomdaki karakterler değişim geçirdiler, şaşırtıcı sonun allahını yaptım, bi de mesaj koydum gözünüzün içine soka soka (you are what you love not what loves you *) ama ortaya abuk subuk, etkileyicilikten çok uzak ve baya bir şeyler çıktı". dikkatli bakilirsa her yerde bir hikaye bulmak mümkün ama etkin senaryolar sadece başı sonu belirgin hikayelerden çıkar diye bir kural olmamalı; susan orlean'ın kitabı gibi olaysız, sade ve samimi metinler de senaristlerin yaratı oyunlarıyla filme alınabilmeli. bazen gerçekten fazla bişiler olmaz, sadece bir meraktır ortada gezinen, siz ve düşüncelerinizin arasında hiç kimse ve hiçbirşeyin giremediği hayatınızı ve bunun değişmemesinin verdiği hayal kırıklığını yaşamaktasınızdır. orkide avcısı adam tutku ve takıntılarla dolu hayatına devam eder, susan orlean yine bir heyecan bulamamanın verdiği hayal kırıklığıyla evine döner, kimsenin anlayamadığı, senaryo yazmak dışında her işe ve herkese yabancılık çeken charlie sevdiği bir kitabı senaryolaştırabilmek için yıllarca kıçını yırtar, belki inanılmaz yaratıcı bir çözüm bulup harikalar yaratacak belki de bu uğurda delirecektir (sonunu bilmemiz gerekmez). o adam da o haliyle yaratıcı ve üretkendir, bir anda bambaşka bir insana dönüşmesi ve düzene adapte olması gerekmemektedir. ve bu üç karakterin buraya kadar yaşadıkları bile anlatılmaya değer, güzel ve anlamlı hikayelerdir.

    bu film senaryolar hakkında postmodern bir bakış açısı getirir, bunla da yetinmeyip deneysel üslubunu ortaya koyar; ilginç bi yöntemle hem orkide avcısının, hem bu adamı anlatan susan orlean'ın hem de bunu filme uyarlamaya çalışan charlie kaufman'ı hikayesini büyük bir akılcılıkla anlatabilmiştir. çok beğendim, şapka çıkarıyorum.
  • girişindeki monologla hatırlanacak bir filmdir.
    "kafamda özgün bir düşünce var mı? kel kafamda? belki daha mutlu olsaydım, saçlarım dökülüyor olmazdı.
    hayat kısa. iyi değerlendirmem gerek. bugün kalan hayatımın ilk günü. ben yürüyen bir klişeyim. doktora gidip, bacağımı muayene ettirmem gerek. yanlış bir şey var. kalça kemiğim.
    dişçi gene aradı. çok geç kaldım. işlerimi ertelemeyi kesersem, daha mutlu olabilirim. tek yaptığım koca kıçımın üstünde oturmak. kıçım bu kadar büyük olmasaydı, daha mutlu olabilirdim. gömleklerimi kıçımı saklamak için sarkıtmazdım.
    tekrar jokinge başlamalıyım. günde 5 mil, bu sefer yapmalıyım. belki de kaya tırmanışı. hayatımı tersine çevirmeliyim. ne yapmam gerek?
    aşık olmam gerek. bir sevgilimin olması gerek. daha fazla okumalıyım. kendimi geliştirmeliyim.
    rusça falan öğrensem nasıl olur? ve ya bir enstrüman alsam? çince konuşabilirim. çince konuşan ve obua çalan senaryo yazarı bulmak oldukça güç. bu harika olur.
    saçımı kısa kestirmem gerek. kendimi ve insanları saçlarım konusunda kandırmaya çalışmayı kesmeliyim.
    ne kadar üzücü? olduğum gibi görünüp, kendime güvenmeliyim. kadınların etkilendiği şeyde bu değil midir?
    erkeklerin çekici olmasına gerek yok. ama bu doğru değil. özellikle de şu günlerde. bu aralar erkeklerin üzerindeki baskı neredeyse kadınların üzerindeki kadar. neden sadece var olduğum için gülünç duruma düştüğümü hissediyorum? belki de beyin kimyamdan dolayıdır. belki de benimle ilgili yanlış olan şey budur. kötü kimya. hormonel sorunlar ve korkular kimyasal dengesizliğe indirgenebilir. ya da bir çeşit tepki vermeyen sincapsam. bu konuda birinden yardım almalıyım... ama akabinde de çirkin olacağım. hiçbir şey bunu değiştiremez."
hesabın var mı? giriş yap