• tarihte her zaman savaşçı ve cesur olarak bilinen türk askeri ve ordusunn en aciz kaldığı , en zor durumlara düştüğü savaş, birinci balkan savaşıdır. bu yenilgi o kadar büyük olmuştur ki yeni bir devletin deneyimsiz ordusu olan bulgar ordusu, kaçan türk ordusunu kovalamaktan yorulmuş ve yakalayamamıştır.
    özellikle kırklareli bozgununn hikayesi ilginçtir. türk birliklerinin ortada tek bir bulgar askeri bile yokken gece karanlığında yalnışlıkla birbirlerine ateş etmeye başlamışlar. sonra korku ve panik içinde türk ordusu kaçmaya başlamıştır. ertesi gün bulgar ordusu şaşkınlık içinde kırklareli'nde çiçeklerle karşılanmıştır.
    bozgun o kadar korkunç ve utanç vericidir ki türk askerleri korkudan kırklareli'ndeki siperlerinden tekirdağ'ın marmara kıyılarına kadar durmadan kaçmışlar ve önlerine çıkan sivilleri dahi öldürerek açlıklarını giderecek yiyecek yağmalamışlardır. kırklareli bozgunun önce babaeski'nin düşmesi sonra da lüleburgaz meydan savaşında yine korkunç bir yenilgi izlemiştir.
    lüleburgaz meydan savaşında orduyu kumanda etmesi gereken abdullah paşa tüm irtibatını kaybetmiş, bir köy evinde kala kalmış ve açlıktan ölmek üzereyken bir ingiliz gazetecinin getirdiği bisküvilerle hayatta kalabilmiştir.
    osmanlı orduları, deneyimsiz bulgar ordusun ancak çatalca sathında durdurabilmiştir.
    trakya cephelerinde bunlar yaşnırken selanik gibi önemli bir kent tek kurşun atılmadan, aciz bir şekilde teslim edilmiştir. yanya ve edirne savunmaları bir süre ayakta kalabilmişse de daha sonra bu şehirler de düşmüştür.
    osmanlı'nın bu büyük yenilgisinin nedenleri arasında ordudaki inanılmaz organizasyon bozukluğu, alman askeri danışmanların kaos yaratan öğretileri, askeri liderlerin politika ile aşırı derece içli dışlı olması sayılmaktadır.
    en büyük acıyı ise yüzyıllarca balkanlarda yaşamış türk/müslüman halk çekmiştir. osmanlı sadece bir kaç hafta içerisinde inanılmaz büyük topraklar kaybetmiş ve bu topraklarda yaşayan insanlarına hiç bir koruma sağlayamamanın ötesinde, göç edebilmeleri için en ufak bir destek dahi sağlayamamıştır.
    milyonlarca balkan türkü neye uğradığını şaşırmış ve hızla anadolu'ya doğru kaçmaya çalışmıştır. ancak pek çok yerde osmanlı ordusu halktan daha hızlı kaçtığı için geride kalmış ve bir çoğu katledilmiştir.
    osmanlı'nın çöküşünün en büyük gerçeği birinci balkan savaşı olmuştur. belki de tarihte en aciz duruma düşerek batan imparatorluk osmanlı olmuştur. avrupalıların 'hasta adam' dediği osmanlı aslında çok daha kötü bir durumdadır.
    balkan savaşlarını tek faydalı yanı, ittihat ve terakki içindeki genç subayların bu utanç verici yenilgi sonrası sorumluluk almaya karar vermeleri ile cumhuriyet türkiye'sinin yolunun açılmış olmasıdır. bir başka ilginç olumlu yanı ise, daha sonraki savaşlarda düşmanların türk ordusunu küçümsemelerine neden olmasıdır. balkanlardaki acizliği gördükten sonra hiç bir devlet türk ordusunun bir daha güç gösteremeyeceğini düşünmüş, bu ön yargı önce çanakale sonra da kurtuluş savaşı'nda türk ordusunun lehine çalışmıştır.
  • bu topraklarda acı çekmiş rumlar, aleviler, ermeniler, anadolulu (başı örtülü) sünniler, dersimliler, kürtler, süryaniler vs bir şekilde hatırlanmışken (ki bu iyi bir şeydir),
    balkanlar'da açık bir soykırıma maruz kalmış balkan göçmenleri hiç bir şekilde siyasi iktidar ve onun payandasındaki basın yayın organları tarafından hatırlanmadığı için,
    tarihimizin bu en büyük trajedilerinden birine neden olmuş savaşın 100. yıldönümü de hiç bir şeilde ilgi görmemiştir.

    ayrıca bu alex olayı varken ne önemi var di mi?
  • iki anavatanımızdan birini kaybettiğimiz, sırasında ve akabinde yüzbinlerce türk ve müslüman sivilin katledildiği acı savaşlar.

    100'üncü yıl dönümüde, o en acı günleri yaşayan, şehit düşen, sürgün edilen, katledilen her bir vatan evladının ruhu şad olsun diyorum.

    ilber ortaylı'dan bir kuple:

    "türkler'in tarih öğrenmeme gibi bir lüksü yok. eğer sen öğrenmezsen, birileri gelir, senin yerine araştırır ve sana onlar anlatır. balkan savaşları üzerine yazılanlara baktığımda, hayret diyorum çünkü 100 yıldır tek bir satır yok.

    balkan harbi’nde türk milletinin uğradığı hakaret, gördüğü zulüm başka hiçbir dönemde yok. balkanlar’da bir anavatan kaybedildi ve orada yaşayanlar onur kırıcı eziyetlere maruz kaldılar. 100 yıllık geçmiş, tarih değil yaşayan tarihtir. bunun etkilerini hep birlikte yaşıyoruz, anlıyoruz. 2000’li yıllarda siyaset yapanlar balkan savaşları’nı anlamak zorunda. bunu anlamadan atılan adımların hiç kimseye faydası olmaz.

    bu gerçeği göz önünde bulundurmayan başarılı olamaz. türkiye ve izmir çağdaş kimliğine balkan savaşları’ndan sonra kavuştu. unutmayalım ki cumhuriyetin kuruluşunda da başta mustafa kemal atatürk olmak üzere balkan göçmenlerinin olduğu bir kadro öncü oldu."
  • ''1912-1913'te, balkan savaşıyla 'imparatorluk yıkıldı' deniyor. imparatorlukların yıkılması kaçınılmaz bir olaydır. bu o kadar ağır tarihi yaralar bırakmaz, sadece tarihi anıda bir yeri olur. 1912-1913'te, balkan savaşında, imparatorluğu değil rumelideki türk anavatanını kaybettik. yani anadolu ve rumeliden oluşan türk anavatanının rumeli kısmı o yıl kaybedildi. rumeli çocukları bugün türkiye'de köken itibariyle nüfusun en az üçte birini oluşturuyorlar.'' -ilber ortaylı
  • aslına bakılırsa osmanlı savaşa iyi hazırlanmış gibi duruyordu. almanya'dan yeni alınmış toplar, 250.000 civarında iyi donatılmış ordu hem halka hem de hükümete güven veriyordu savaş öncesi. hergün trenler dolusu yeni kıyafetli, yeni mavzerli, kıyafetleri eksiksiz taburlar yeşilköy'de toplanıp cepheye sevk ediliyordu.

    ilk sağlam cephe kırklareli civarında kuruldu. güçlü merkez kanat, sağ ve sol kanatlarla desteklenmişti. olası bir bulgar saldırısının karşılanıp daha sonra hızlı bir şekilde geri sürüleceği bir meydan savaşına hazırlanmıştı. ancak 20. yy'ın beraberinde getirdiği kıtalar arası iletişim ve levazım desteği ne almanlar ne de türkler tarafından sağlanamamıştı. bunun sonucunda ordunun sol kanadı, merkezden habersiz olarak ikiye ayrılıp bir gece hücümuna kalkışmış yetersiz haberleşmeden dolayı birbirilerini düşman sanıp kurşun yağdırmışlardır. (aynı olay sarıkamış'ta da cereyan etmiştir)

    sonuçta sol kanat bir anda dağılmış hızla geri çekilmeye (hatta bozgun şekilde kaçmaya) başlamış bunu gören merkez ordusu da kontrolsüz şekilde kaçmaya başlamıştır. bütün bunlar olurken ordunun başkomutanı olaylardan habersiz bir şekilde bir kulubede mahsur kalmış açlıktan ölmek üzereyken bir ingiliz gazetecinin getirdiği erzakla kendine gelebilmiştir.
    atıyla çıktığı teftiş gezisinde ordunun merkez kanadının dağıldığını görüp sağ kanada da çekilme emri vermiştir. oysa ki sağ kanat (aç olmasına rağmen) hayli iyi konumlanmış bir durumdaydı. emri alan komutan geri çekilmeye başladığı anda, emrin geri alındığı mevzilere geri dönmesi emrini almıştır. ancak iş işten geçmiştir. mevzilerin boşaldığını gören bulgarlar taaruzza kalkmış ordudan geri kalan birlikleri ezip geçmişlerdir.

    ordu artığı ancak çorlu'da bir ölçüde toparlanabilmiş karşı hücüm olarak lüleburgaz'da düşman önüne çıkmıştır. ancak levazım açısından sıfır yardım alabilen ordu açlıktan bitap duruma düşmüş, bu da savaşma yeteneğini neredeyse yoketmiştir. lüleburgaz'da ağır bir yenilgi sonrası ancak çatalca dağlarında bir savunma hattı oluşturulabilmiştir.

    lüleburgaz savaşında son yedeklerini de devreye sokan bulgar ordusunun artık takip edebilme gücü kalmamıştır. ne de olsa adam gibi bir çatışma yaşamadan edirne, kırklareli gibi önemli kazançlar sağlanmıştı.

    istanbul'da artık panik başlamış durumdaydı. boğazdaki yabancı savaş gemileri (ki hollanda'dan ispanya'ya kadar pek çok gemi boğazdadır o sırada. düşünün artık osmanlı'nın dışarı karşı ne kadar çaresiz olduğunu) kendi azınlıklarını korumak adına karaya asker çıkarmaya hazırlanmaya başlamıştır. (aslında korumak istedikleri azınlıklar kadar kendilerine ait büyük hazinelerin saklandığı duyun-u umumiye ve osmanlı bankası'dır)

    ermeni asıllı hariciye nazırı artık büyük ülkelere neredeyse yalvarma durumundadır bulgarların durdurulması için. çünkü çatalca savunmasının en fazla 48 saat dayanacağı düşünülmektedir. hatta bulgar saldırısı başladıktan sonra çatışmaların hadımköy'e kadar ilerlediği dedikoduları dolaşmaya başlamıştır.

    ancak çatalca'da beklenmedik bir şey olur. meydan savaşlarında çok kötü olan osmanlı ordusu, her zaman iyi yapabildiği şeyi yapmış ve savunma savaşında başarılı olmuştur. daha fazla ilerlemesi de almanya tarafından engellenen bulgarlar durmuş ve barış anlaşması imzalanmıştır.

    bu kadar acı bir yenilginin gerçek sebebi tabi ki siyasi çekişmelerdir. ittihatçiler ve old school yöneticiler gerçek iktidar ve gerçek kurtuluş için karşı tarafın kaybetmesini bekler konumdaydılar. ayrıca 20 yıldır kaderi alman subaylarına terk edilen osmanlı ordusu, levazım ve tedarik yönünden iyi eğitilememiş, alman silahları da fransız ve ingiliz silahları karşısında başarısız olmuştur. (nitekim 2 yıl sonra başlayacak dğnya savaşında da alman'lar en fazla levazım konusunda sıkıntı çekmiştir)
    bu savaş aynı zamanda osmanlı'nın cihan harbine girmesinin de gerçek sebebi olmuştur. artık anayurt haline gelen, yanya, selanik, üsküp ve nice şehrin kaybedilmesi osmanlı'nın asla kabullenemeyeceği bir durum haline gelmiş, olur da kazanırız aynı toprakları diyerek iki sene önce savaştığı bulgarlar ile bile ittifak yapacak hale gelmiştir.
  • biz türklerin, önceki kurtuluş savaşı diyemesek de, ona en yakın olan savaşı. balkanlarda kaybettiğimiz kurtuluş savaşımız.

    "gerçekten, bir gün sirenaik muharebe sahasından balkan yangınına koşarken, bir gün afrika kıyısından vatanıma ulaştıracak yolların kapandığını görürken, bir gün duydum ki, vatanım selanik, oradaki anam, kardeşim, bütün akrabalarım -iç yüzlerini anlattığım için vatanımdan kovulduğum kişilerce- düşmana bağışlanmış."

    otto von bismarck, gelecekte en büyük sorunları çıkaracak yer olarak balkanları işaret ederken yanılmıyordu. onlarca millet ve onlarca inanç, balkanlarda senelerdir yaşamaktaydı ve fransız ihtilali, imparatorlukların kapısını çaldığında, en çok kan akacak yerlerin başında yine balkanlar geliyordu. senelerdir, başta gizliden gizliye, balkanlardaki slavları kışkırtan rus çarlığı, 93 harbi ile, bütün gücü ile karşımıza dikildi. anadoludan ve balkanlardan binlerce türk, bu savaşın hem doğu cephesinde hem de batı cephesinde şehit düştü veya yaralandı. türkün 1923'de son bulacak olan, çektiği en büyük acıların zirve dönemlerindendi, sanki paşa ülkemizi kurtarana dek acı çekmediğimiz bir dönem varmış gibi! dışarıdan böyle acıların üzerimize salınması yetmiyormuş gibi, bir de içeriden çektirilen acılar vardı. türküm demek, türk olmak, türklerin kurduğu bir devlette suçtu. balkan türkülerinde neden hep mahpus geçer, neden hep eşkıya olup dağlara çıkar türk dediğin? çünkü türk olmak asla cezasız kalmazdı.
    drama köprüsü bre hasan
    bir fırtına tuttu bizi

    "ne mutlu türküm diyene!"
    sakın bu sözü öyle alelade ya da aşırı milliyetçi bir söz olarak düşünmeyin. bu, bir milletin özgürlüğünü haykırışıdır, biz buradayız, bütün gururumuzla buradayız, demesidir. bize cehennemi layık gören bütün herkese inat, bütün tarihimizle buradayız!

    cehennem! evet, hem iç hem de dış düşmanların bize layık gördükleri yerdi. nasıl mı? şöyle;

    türk nerede kendisinin efendisidir?
    ulu önder mustafa kemal atatürk'ün iki kez yer aldığı time dergisindeki, 24 mart 1923'teki ilk kapak fotoğrafı ile tekrar dile gelen soru ve deyimdir türk'ün yeri. cevabı, paşa'dan öncesinde türk'ün kendisinin efendisi sayıldığı tek yer "cehennem'de" idi. paşa ile ise "türkiye'de" oldu. kendisi, türk milletine vatan kurdu, özgürlük sağladı ve demokrasi sundu. time dergisi dahi bunu görmezden gelemezdi. paşa'nın kalpaklı, askeri üniformalı fotoğrafı kaplar ilk kapağı. 1927 yılında ise takım elbisesi ve keskin bakışları ile aynı kapaktadır. ilk kapak oluşunda, gülüşü ile mutluluğu gözler önündedir. öldü denilen bir milleti dirilten paşa, kıvanç doludur. 1927'de ise eseriyle gururlanan diğer kapağı vardır. batı'nın cehennem'e layık gördüğü bir milleti, cennete kavuşturmanın verdiği haklı gururla.
    "türk, kendi vatanında, türkiye'de kendisini efendisidir!"
    huzur içinde yat paşam.

    böylesine vahim zamanlardı 93 harbi döneminde balkanlar. türkler göç ettiriliyor, katliamlara maruz kalıyor ve en büyük acıları yaşıyordu.

    öyle kolay geçer mi acılar? maalesef geçmez. abdülhamit istibdadına değinmeye gerek yok, bir başka başlığın konusu bu ama o da bu acılarda pay sahibidir. 1832 senesine dönelim. azınlık yunan, mora yarımadası'ndan*bugünkü sınırlarımıza kadar olan bölgede isyan başlatmış ve bolca kan akıtmıştı. osmanlı bu isyanları bastırmayı güç bela da olsa başarıyordu, ta ki ruslar bize savaş açana dek. erzurum, kars ve trabzon'u işgal eden ruslar, osmanlı'nın adeta elini ayağını kesmişti; hasta adam, artık iyice kanıyordu ve iltihapları patlıyordu. yannis kapodistrias, önderlik ettiği isyanı büyük güçler sayesinde kazanmıştı ama asla taç takamadı. bir suikasta kurban gitti ve taht 17 yaşındaki genç alman'a, bavyeralı otto'ya, naipler konseyi eşliğinde verildi. sırplar ise 1878'de bağımsızlıklarını kazanana dek, en az yunanlar kadar türkü kırmıştı. karadağ ve bulgaristan 'da bölgeyi kan gölüne çevirmeyi görev bilmişti.

    balkanlardaki türk nüfusu, uygulanan soykırım ile iyice azalmıştı. elden gelen, oradaki bir miktar ordu ile mümkün olduğunca insanı kurtarmaktı. isyan eden topluluklar, gurur, ahlak ve hukuktan bihaberdi. tripoli katliamı bunun en büyük kanıtlarındandır. osmanlı devleti'nin de geç kalan önlemleri ile eli kana bulanmıştır lakin isyan eden topluluklara yapılan bir devlet müdahalesidir ve sakız katliamı da uygulanan vahşete karşı alınan sert bir tedbirdi. balkanlar iyice elden çıkıyordu. son bir vals herkesin beklediği bir şeydi ama art arda iki vals*, şaşırtıcı denebilirdi.

    gazi osman paşa ekolü ile yetişen subaylar, kurtuluş savaşımızı kazanıp türkiye cumhuriyetimizi kurmuştu. ama o ekolün en önemli özelliği, osmanlı'nın artık müdafaa durumuna geçmiş bir devlet oluşuydu. önceleri fetih, yağma ve şan pohpohlamalarıyla savaşan milletin kemiğine bıçak dayanmıştı artık ve namus, gurur, vatan, millet ve hürriyet olguları, fetih gibi bir duygudan kat kat üstündü. enver paşa'nın da bu kadar büyük bir hızla yükselmesinin sebebi, dağa çıkışı ve hürriyet kahramanı oluşuydu. türk milleti artık hürriyetine özlem duyuyordu ve yaşama hakkına. ulu önder mustafa kemal atatürk'ü bu kadar olağanüstü ve başarılı yapan şeylerden en önemlisi elbette zekası, okuması ve engin bir tarih bilgisine sahip olmasıydı, ama yetiştiği dönemi o kadar muazzam gözlemlemiş ve etüt etmişti ki, başarısızlığa tek bir mahal bırakmamıştı. 93 harbini araştırmıştı, balkanlar, evi, gözünün önünde çekilip alınmıştı ve ittihat'ın yanlış veya doğru çabalarına bizzat itiraz etmiş veya onaylamıştı.

    parça parça ısırdıkları balkanlardaki türklere karşı bütün bir lokma yutmak için birleşmişti bütün balkanlar. fokur fokur kaynayan o nice milletler, kendilerince kurdukları intikam, çıkar ve strateji uğruna bir araya gelmişlerdi. balkan savaşları öncesi ve sırasında, nice balkan türkü eşkıya adı ile silahına davrandı, dağlara çıktı ve kendisini koruyamayan devletinin yapması gerekeni yaptı. senelerdir alman güdümünde olan osmanlı ordusu, içinde bulunduğu zor hale rağmen nispeten iyi denebilecek bir ordu çıkarmıştı. henüz yeni denilebilecek devletler, osmanlı ordusunu ilk harpte neredeyse perişan etmiş ve trakya içlerine kadar girmişlerdir. bir ermeni olan hariciye nazırı, artık yalvarır düzeye gelinceye kadar uğraşmış ve batı devletlerinin çıkarlarını* hatırlatarak yardım istemiştir. türk ordusu büyük bir sayıda asker kaybetmiştir ve bununla birlikte sivil katliamları da sürmüştür. senelerdir, osmanlının anadoluya sırtını dönüp yatırım yaptığı balkanlar, artık yoktur. selanik, ege'nin en güzel türk şehri, bir küp altın uğruna, hain hasan tahsin paşa tarafından düşmana haince bırakılmıştır. selanik'in bütün vatansever türk evlatları, vatanın bütününü müdafaa için cepheden cepheye koşarken, katliamlarla ve baskıyla azalmış olmasına rağmen, balkanlardaki en yoğun türk nüfuslu türk şehri, artık yunanındır. bırakılmadan çok fazla değil, henüz 3 sene kadar önce hareket ordusu gibi bir kuvveti çıkarabilecek düzeyde türke sahip olan güzel selanik, artık vatan toprağı değildir.

    ingilizler, yunanı kışkırtmaya 1897 osmanlı-yunan savaşı ile devam ediyordu. küçük asya faciası ile son bulacak olan yunan'ın anadolu işgalinin temelleri atılıyordu. ingilizlerin yunanistan ateşesi: "eğer savaş varsa, yunan subaylarının konuşma yanında tek bir şey yaptığını görürsünüz, kaçmak." türklerin boyunduruğu altında yaşadıkları yıl sayısı olan 400 sayısındaki pileli etekleriyle evzon taburları, yunan intikam hayallerinin vücut bulmuş haliydi. balkanlar böyle bir haldeyken arap durur mu, derhal yemen'de bir isyan başlatıldı. balkanlardaki ordunun bir kısmı, savaşın arifesinde oraya kaydırılmıştı. halihazırda trablusgarp savaşı da mevcuttu ve osmanlı devleti, her bir köşesinde savaştaydı. balkanlardaki ordu iyi görünüyordu görünmesine, eyvallah ama asla yeterli değildi.

    bulgaristan 366,000 (600,000)
    sırbistan 190,000 (366,000)
    yunanistan 115,000 (190,000)
    karadağ 35,000
    toplam: 706,000

    bu sayılardaki ordulara sahip olan 4 taze devlet ile karşı karşıyaydık. bulgaristan neredeyse bütün mevcudiyeti ile saldırmıştı bize ve en çok kazanımları da o elde etmişti. londra konferansı balkanları şekillendirirken, osmanlı'yı daha da ağır şartlar altında bırakıyordu.

    bıçaklar tek bir hedef için çekildiğinde, eğer birisi diğerlerinden daha fazla pay alırsa, diğerleri, bıçaklarını hazır çıkarmışken ona da saplar.

    ikinci vals, kavalye olarak bu sefer bizi değil bulgarı seçmişti. bulgar ordusu, ilk savaşta en büyük ve en etkili olan orduydu. bu özgüvenin de etkisiyle beklenenden daha fazla şey kazanmıştı. bu, özellikle romanya'yı huzursuz etmişti çünkü bulgarlar savaşta çatalca adası yönünde ilerlediyse de balkan içlerinde de çok fazla toprak almıştı. bıçaklar tekrar çekildi, bu sefer bizi kanatanlardan olan bulgarlar kana bulandı. osmanlı 'da bu karışıklığı fırsat bilerek, ilk savaşta kaybettiği edirne ve kırklareli'ye tek kurşun atmadan enver paşa komutasında girdi ve bu bölgeyi geri aldı.

    artık valsler sona etmişti. yıllardır devam eden balkanlardaki türk soykırımı zirveye ulaşmıştı. yurtları ellerinden alınan, katliamlardan kurtulanların gidebileceği tek yer kalmıştı; anadolu. ama o acılar hem onları, hem de gittikleri anadolu'daki türklerin peşini kurtuluş savaşımız zaferle sonuçlanana kadar bırakmayacaktı.

    işkodralı, selanikli, yanyalı, manastırlı ve daha nice şehirlerdeki türkler, 93 harbinden beri süregelen türk katliamlarına karşı savaştı, direndi ama kaybetti. kurtuluş savaşımızı kazanmamızın en önemli sebeplerindendir balkan savaşları. çünkü ordudaki birçok subay balkan türküydü ve bir kere yurtlarını kaybetmişlerdi, bir daha kaybetmek, yaşarken cehennemi yaşamak gibi gelecekti onlara. gündemdeki o saçma safsatayı biliyorsunuz, neredeyse suriyeli araplarla balkan göçmenlerini bir tutmaya kalkanlar var. geçiniz efendim, olacak iş değil! balkan göçmenleri dedikleriniz türktür, bu acıları bizzat yaşamışlardır, bir daha vatanlarını kaybetmemek için savaşmışlardır ve en az benim olduğu kadar bu ülke, onların da ülkesidir.
  • bu savaş sürecinde 1 milyona yakın sivil türk katledilmiş ve yine 1 milyon balkan türkanadolu'ya göçe zorlanmıştır. ama 1915'ten 3 yıl önce olduğu için olsa gerek, bu olaylar dünyanın hiçbir yerinde -türkiye de dahil- soykırım kapsamına sokulmaz.
  • büyük dedemin yunanistana karşı olan cephede kılıç salladığı ve sonunda bir bacağını kaybettiği savaş. kendisi açısından bakacak olursak aynı dinden ve aynı dilden insanların, ülkesi açısından bakacak olursak da yüzlerce yıl aynı mahallede yiyyip içen insanların birbirlerine karşı savaştığı savaş.

    ingiltere ve diğer kanla beslenen, gözlerine kestirdikleri ülkelere karşılıksız vaadler verip sonra birbirlerine düşmelerini sağlayan ve bundan fayda sağlayan ülkelerden nefret etme sebeplerimden sadece birisi olan savaş.
  • bu yıl 100. senesi anılacak olan savaşlardır. bana göre türk tarihinin en acı bozgunu en büyük travmasıdır. bir ay içinde en gelişmiş şehirleriniz olan, selanik'i, üsküp'ü, ohri'yi, manastır'ı, priştine'yi iskodra'yı yanya'yı kaybediyorsunuz. bu dediğim şehirler, birçok insana bugün çok anlamlı gelmeyebilir ama 100 yıl önce yaşayan bir insan için, yanya'nın, kavala'nın, üsküp'ün selanik'in, erzurum'dan manisa'dan kayseri'den adana'dan bir farkı yoktu.
  • türk tarihinin en büyük felaketlerinden birisi.

    peki neden kaybettik? çok hızlı bir şekilde ve kısaca sebepleri özet geçeceğim;

    1)osmanlı önce 1911'de trablusgarp'da italya ile daha sonra ise yemen'de isyan eden husiler ile savaşa tutuşuyor.bu yüzden osmanlı genelkurmayı dikkatini balkanlardan ayırmış durumda.ayrıca en iyi eğitimli ve donanımlı osmanlı birliklerinin bir kısmı yemen'e gönderilmiş.

    2)balkan ittifakı devletleri -özellikle bulgaristan- rusya tarafından aşırı şekilde silahlandırılıyor.bu sebeple normalde kendi güçleriyle satın alabileceklerinden daha fazla silaha sahipler.bu da bu ülkelerin neredeyse bütün erkek nüfusunu silah altına almasına imkan tanıyor.

    3) ne balkan devletleri sanıldığı kadar küçük ne de osmanlı sanıldığı kadar büyüktü.

    1912'de balkanlarda osmanlı'nın 350 bin askeri var.

    balkan ittifakının ise ;
    bulgaristan 360 bin,
    sırbistan 190 bin,
    yunanistan 115 bin,
    karadağ'ın 35 bin askeri var.
    toplam balkan ittifakı asker sayısı 690 bin.bu sayı seferberlik ilan ettiklerinde daha da artacak* ve osmanlı tebaası olan gayrimüslimleri de ordularına katacaklar(ayrıca osmanlı topraklarında ki bölücü komitacılardan destek görecekler).

    osmanlı'nın asker sayısı az olduğu gibi orduyu takviye edebileceği nüfusu da az.

    osmanlı'nın balkan savaşlarından önce 1906'da yapılan nüfus sayımına göre nüfusu 15,5 milyonu müslüman olmak üzere 21 milyon.bu 21 milyon nüfusun 6 milyonu rumeli'de yaşıyor ve bu 6 milyon nüfusun sadece 2 milyon kadarı müslüman.geri kalanları ise sırp-bulgar-yunan ve arnavutlardan oluşan gayrimüslimler(müslüman arnavutların sayısı daha fazla).

    peki bu 2 milyon müslüman sayısı neden önemli? önemli çünkü balkanlarda patlak verecek bir savaş anında sadece balkanlardaki müslüman erkekler silah altına alınıp cepheye gidebiliyor(gayrimüslimler ordu da görev almaktan kaçınıyorlar,osmanlı yönetimi de pek meraklı değil zaten),zira osmanlı ulaşım ve seferberlik sistemi oldukça hantal olduğu için anadoludan takviye kuvvet ancak bir kaç ay sonra gidebilir.hal böyle olunca osmanlı'nın balkanlarda ki mevcut asker sayısı oldukça az. meseleyi şu şekilde kısaca izah edelim; balkan coğrafyasında sadece balkanlarda yaşayan osmanlı müslümanları orduya alınıyor.balkanlarda 2 milyon müslüman var.bu sayının yarısı kadın.geriye kalıyor 1 milyon.bu 1 milyonunda tamamı yetişkin erkek olmadığına göre(yani yaşlılar ve çocuklar var) geriye yuvarlak hesap 500 bin gibi bir sayı kalır.bu sayı esasen bu yüzden mühim.yani osmanlı anadoludan takviye getirmeden balkanlardaki asker sayısını çok fazla arttıramaz.

    şimdi gelelim karşı tarafa.balkan ittifakı ülkelerinin nüfusu ise;
    bulgaristan 1908 nüfus sayımına göre 4 milyon 215 bin,
    sırbistan 1910 nüfus sayımına göre 2 milyon 922 bin,
    yunanistan 1907 nüfus sayımına göre 2 milyon 631 bin,
    karadağ 1911 nüfus sayımına göre 220 bin.

    kaba bir toplama yaparsak osmanlıya karşı birleşen balkan ittifakının toplam nüfusu 9 milyon 988 bin -yuvarlak hesap 10 milyon - ve bu sayıya osmanlı'nın kontrol ettiği balkan topraklarında ki gayrimüslim sırp, bulgar, yunan ve arnavutlar dahil değil(balkanlarda osmanlı topraklarında 4 milyon kadar gayrimüslim var ve bunların ezici çoğunluğunu bu milletler oluşturuyor) ve buradan hareketle balkan ittifakının de facto nüfusu aslında 14 milyon.peki neden osmanlının balkan topraklarında ki gayrimüslimleri balkan ittifakına dahil ediyorum?

    çünkü balkanlardaki osmanlı tebaası gayrimüslim sırplar, bulgarlar, yunanlar osmanlı'ya sadakat göstermiyorlar.osmanlı imparatorluk idealinin yerini artık milliyetçilik almış.osmanlı ordusuna karşı gerilla faaliyetlerine başlıyorlar.ordunun geri hatlarını sabote ediyorlar.hatta daha ileri gidip sırp, bulgar, yunan ordularına katılıyorlar.osmanlı ordusu sanki kendi vatanında değilde işgal ettiği yabancı bir toprakta savaşıyormuş gibi bir duruma düşüyor.

    ayrıca şöyle de bir durum var.bu 14 milyon sırp-yunan ve bulgar ''gayrimüslim'' nüfusun tamamı balkanlarda bulunurken osmanlı'nın 15 milyonluk müslüman nüfusu anadolu ve ortadoğuda büyük bir coğrafyaya yayılmış durumda ve bu 15 milyonun tamamından asker ne yazık ki alınamıyor.osmanlı ordusunun çoğunluğu türklerden oluşuyor.ancak nüfusun ne kadarının türk olduğunu bilmiyoruz. 1927 nüfus sayımına göre türkiye'nin nüfusu 13 milyon olduğuna göre pek fazla olmaması gerekiyor.sonuç olarak nüfus açısından bakarsak kısacası türkler çoğunluk değil ve oldukça azlar.

    özet olarak osmanlı ordusu dört bir yanı kendisinden daha kalabalık düşman ordularla ve ülkelerle çevrili ve balkanlarda kontrol ettiği topraklarda ki nüfusun kahir ekseri kendisi için potansiyel tehdit oluşturduğu,adeta arkadan bıçaklamak için hazır bekledikleri bir durumda savaşa giriyor.

    4)savaştan önce balkanlarda ki osmanlı ordusunun mevcudu aslında 350 bin değil 420 bin.ancak hem osmanlı hükümetinin hemde osmanlı genelkurmayının içine düştüğü gaflet sebebiyle 70 bin asker ''tasarruf'' ve '' yaş haddi'' bahaneleri ile terhis edilmesi sonucunda 350 bine düşüyor.

    5)orijinal osmanlı savaş planı savunma üzerine kurulu.bu planı ii.abdülhamid döneminde osmanlı ordusunda danışmanlık ve hocalık yapan ve osmanlı ordusunun durumunu gayet iyi bilen alman goltz paşa yapıyor.özellikle balkan ittifakının en güçlü devleti olan bulgaristana karşı edirne-batı trakya-kavala ve selanik hattı ne pahasına olursa olsun savunulacak.zira burası makedonya ve arnavutluk ile irtibatı sağlayan hayati bir yol.harita (edirne-selanik arası kırmızı bölge) plana göre bu bölgeye karşı yapılan bulgar taarruzu püskürtüldükten sonra osmanlı ordusu karşı taarruza geçecek.bulgaristan mağlup edildikten sonra balkan ittifakının beli de kırılmış olacak.savunma savaşının osmanlı için bir başka önemi de şu; osmanlı asker sayısı üstte bahsettiğimiz nedenlerden dolayı balkanlarda çok az olduğu için anadoludan takviye kuvvetlerin gelmesi lazım.savunma savaşı osmanlı ordusuna ihtiyacı olan süreyi kazandırmayı amaçlıyor.

    ancak goltz paşa görevden ayrıldıktan sonra osmanlı ordusunun başına geçen nazım paşa bu planı değiştiriyor ve savaş başladığı anda hemen hem sırplara hemde bulgarlara karşı hücuma geçilmesini plana ekliyor.planın en saçma tarafı osmanlı kuvvetleri kendisinden iki kat daha kalabalık bir düşmana taarruz edip yenmesinin beklenilmesi.balkan ittifakı orduları osmanlı genelkurmayı tarafından çok küçümseniyor.savaş başladığında bu plan uygulanamıyor zira osmanlı ordusu taarruza geçemeden , daha hızlı seferber olan sırp ve bulgar ordularının hücumuna uğruyor.üstelik taarruza uğradığı sırada savunma pozisyonunda da değiller.açık arazide düşman taarruzuna yakalanıyorlar.osmanlı ordusu adeta baskına uğramış bir hale dönüyor.

    6)ordu içerisinde aşırı bir siyasileşme var.subaylar ve askerler ittihat ve terakki destekçileri ile hürriyet ve itilaf destekçileri arasında ikiye bölünüyor.1908 devrimi ile zaten emir - komuta zinciri aşınan ordu bu siyasi hizipleşme ile artık bütünlüğünü kaybediyor.önce ittihatçılar daha sonra ise itilafçılar orduda kontrolü ele geçirip hükümet kuruyorlar.ordu içinde ki bu iki grup seçimlere bile müdahale ediyorlar(bkz: sopalı seçimler).balkan savaşı başladığında bu iki hizip birbirlerine karşı çekememezlik davranışı gösteriyorlar.birbirlerinin işlerini baltalıyorlar.o kadar ki sırf başka bir hizbe üye diye başka bir komutanın başarılı olmasını engelleyen bir çok kişi var.

    7)ordu içinde ihanet var.ordu içerisinde çok fazla hain var.hasan tahsin paşa ve esad toptani bunlardan en ünlüleri.

    8)eğitim ve lojistik sorunları.asker iyi eğitimli değil ve osmanlı lojistik sistemi askerlere gerekli ikmali sağlayamıyor.ayrıca çok fazla kabiliyetsiz subay var.osmanlı askerleri kötü bir şekilde yönetiliyorlar.

    9)iletişim ve istihbarat çok kötü.osmanlı komuta kademesi arasında iletişim çok zayıf.adeta birbirlerinden haberleri yok.balkan ittifakı zaten bölgede halkın çoğu kendi milletleriyle akraba olduğu için balkanlarda çok güçlü bir istihbarat ağına sahip.ayrıca sırp-bulgar ve yunan bölücü komitacılar da balkan ittifakına destek veriyor.

    10)osmanlı donanması yok gibi bir şey. neredeyse marmara denizinin dışına çıkamıyor.ege denizi yunan donanmasının kontrolü altında kalıyor.bu sebeple denizden selanik ve makedonyaya yardım götürülemiyor.

    11)aslında bu büyük toprak kayıpları osmanlı tarafından telafi edilebilir.birinci balkan savaşı bittiğinde osmanlı trakya'ya 300 bin asker getiriyor.ikinci balkan savaşı patlak verdiğinde bu ordu edirne'ye yürüyor.eğer rusya osmanlı'yı savaşa girmekle tehdit etmese selanik'e kadar osmanlının önünde herhangi bir güç yok.

    ayrıca ;
    (bkz: midye enez hattı)

    nüfus sayımı kaynakları ;
    1
    2
    3
    4
    5

    edit düzeltme
hesabın var mı? giriş yap