hesabın var mı? giriş yap

  • sokaktan sahiplenin. eğer gerçek bir kedi ile tanışmak istiyorsanız tekir kedi sahiplenin. tekir candır. bu arada tekir bir kedi cinsi değildir, tüy desenine verilen isimdir. kahverengi, gri veya sarman olabilirler, beyazları da olabilir. "challenge istiyorum, getirin lan en manyağını" diyorsanız şayet, kızıl tekir deneyin.

    tekir candır, kedi olduğunu hissettirir bir kere. asla biblo değildir, evin düzenini skip atar, koltuk perde bırakmaz. süt liman bir ortamda bile çotannk diye bir yerlerden havaya zıplar, evde haşerenin yaşama ihtimali teorik olarak sıfırdır. camlarınızda mutlaka sinekliğiniz olsun, ama oldu ya eve bir sinek girerse o sinek eninde sonunda kedinizin patisi altında can verecektir. sineğin yüksekte uçması tavana konması asla bir kurtuluş degildir. tekirinizin aklındadır o, arada bir volta atar ama gözü hep oradadır. eninde sonunda indirecektir.

    bir tekir sahiplendiğinizde mobilyalarınızın ömrünün maksimum 2 yıl sürebileceğini bilin, o yüzden ucuz mobilyaya yönelin.

    bu derece hareketli ve sinir bozucu olmasına rağmen yorulup uykusu geldiğinde içini çeker, dibinizde kıvrılır ve dünyanın en masum canlısı olur çıkar. işte tam bu duruma tanıklık ettiğiniz ilk an, ona aşık olursunuz. o andan itibaren (allah gecinden versin) anca ölüm sizi ayıracaktır, buna emin olabilirsiniz.

  • evrimin bir sonucu. bu hisse sahip insanlar milimetrik bir harekette hemen uyanır, sıçrar ve etrafındaki dalları tutmaya çalışır. evet, dalları. zira insanoğlu milyon yıl ağaçta uyudu, bu hisse sahip olan insanlar yaşayarak nesillerini devam ettirdi, ossura ossura uyuyanlar düştü, kafasını yardı öldü.

    buncacık bir açıklaması var.

  • çok istediği halde çocuk sahibi olamamış ağabey telefonda "çocuklar nasıl?" diye sorduğunda, sırf özlem duymasın diye sadece şikayet etmek, haylaz, vurdumduymaz olduklarını anlatmak. aslında ne mükemmel, başarılı, saygılı, merhametli v.s. olduklarını anlatamamak.
    bir de bunun üzerine ağabey'den "çocuk oğlum onlar, olacak o kadar. hem sen çok mu matahdın?" diye fırça yemek.

  • türkiye'nin özünü anlatan bir tespit.

    çünkü:

    1. biz ona onu yapacak imkanları vermedik ki? hangi imkanla yapacak?

    2. kendi imkanlarıyla yapmaya kalksa bile çoktan başkalarının onu aşağı çekmiş olması gerekirdi. o aşağı çekenlerden nasıl kurtulacak?

    imkansız yani yapması.

    1992 yılında (15 yaşındayım) turbo pascal'da hem object oriented programming öğreniyorum (deneme yanılmayla, çünkü hiçbir kaynağım yok). bir yandan abimin yolladığı unixworld dergisindeki workstation'ların masaüstü grafiklerine hayran hayran bakıyorum (nextstep, open look, motif vs). o yüzden de öğrendiğim kadarıyla grafik arabirimli bir şeyler kodluyorum.

    bu grafik arabirimli araçları dim-soft'ta fatalica'nın kardeşi faruk'a gösteriyorum. sonradan öğrenmiştim ki ben gösterirken seyreden ruthcom bilgisayarın sahibi ibrahim arkamdan "yok ya o yapmamıştır" demiş. faruk adamı "yok abi yazıyor hakkaten" falan dediyse de ikna edememiş benim yaptığıma.

    bu beni hem gururlandırmış (zira yaptığım şeyin süper olduğunun en samimi itirafı olmuştu), hem de sinirlendirmişti. sadece adamın ülkede 15 yaşındaki birinin düzgün bir şeyler yapmasının imkansız olduğunu düşünmesi değil, aynı zamanda o yaştaki birinin büyük ihtimalle yalancı bir sahtekarın teki olduğuna olan bu kati ve kesin inancı da.

    bu adam özelinde de değil, tüm ülke çapında, bakanına "bizden mucit çıkmaz" dedirtecek kadar ulusal boyutta bir eziklik. çünkü kendi varlığı anca diğer herkes eşit ölçüde ezik olduğunda kayda değer anlamlı bir hal alıyor.

  • kapağa kanmayın. içerde acı var. şaheser şaheser şaheser! sen naptın nick cave nasıl bir dehasın ya! yaşıtın müzisyenler saçmalarken sen matemli halinle diskografine bir sanat eseri daha ekleyebiliyorsun! bazı şarkılarda ağladım. korkunç bir şey evlat kaybı, hem de o yaşta. acısı vokaline, enstrümantasyona her şeye yansımış. zor bir albüm. bir dinlemeyle notunu vermeyin. 10/10 hatta 11/10

  • japon ordusunun 1931 mancurya i$galinden sonra burada kurdugu askeri ara$tirma birimi. secenek verilse alman toplama kamplarinda bulunmayi tercih edebileceginiz kadar kotu bir une sahip.

    birim, cali$malarina 1936 da harbin kenti yakinlarindaki pingfan da, "kwantung ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi" adi altinda ba$ladi. bir askeri tip ve ara$tirma birimi olan 731 in gorevi, kimyasal ve biyolojik silahlar geli$tirmek, sava$ ko$ullarinin, ekstrem ko$ullarin ve silah etkilerinin insan vucudu uzerindeki etkileri gibi konularda ara$tirmalar yapmakti.

    yanina yakla$ilmasi 731 askerleri di$inda herkese yasaklanan pingfan tesisleri, iceride neler olup bittigi konusunda hic bir fikirleri olmasa da cevre halkinin cok korktugu bir yerdi, cunku kamyonlarla uzak yerlerden getirilenlerin bir daha di$ari ciktigi gorulmemi$ti.

    iceride olup bitenler ise tarihte e$ine az rastlanan cinstendi, cinli ve az sayida da olsa rus esirler bilimsel ara$tirmalar icin kobay olarak kullaniliyordu. gerek ordu doktorlari, gerek insan kobaylarla deney yapmak gibi bir firsati kacirmak istemeyen tokyo ve kyoto universitelerinden gelen secme doktorlar, "maruta" olarak adlandirdiklari (japonca odun kutugu) esirleri, tesisin ortasinda bulunan ro binasinda diri diri ha$liyor, basinc odalarinda olduruyor, ic organlarla ilgili bilgi edinmek icin canliyken kesip biciyorlardi. (bkz: vivisection)

    ba$ka bolumlerde askerlerin soguk iklim $artlarina yonelik korunma yontemleri icin ara$tirmalar, esirler dondurulup oldurulerek, silah yaralanma etkileri ara$tirmalari ise kur$unlanan, ce$itli mesafelerde yakinlarinda bomba patlatilan, sungulenen canli esirlerle surduruluyordu.

    ortacagi aratmayan derin zindanlarda ise ce$itli hastaliklar bula$tirilmi$ esirler gozetim altinda olmeyi bekliyorlardi. tesis, kimyasal silahlar ve salgin hastalik bula$tirilmi$ bitler uretip, bunlari balonlarla ya da ucaklarla hedef $ehirlere yollamak gibi egzantrik fikirler de uretiyordu. bit uretme kapasitesi gunde milyonlarla olculuyor, tesiste daha ba$ka salgin hastalik ta$iyabilen hayvan ve ha$ere uretimi de yapiliyordu.

    mezbaha, cali$malarini hiro$ima ya atilan ilk atom bombasina kadar surdurdu. ayni gun, sovyet ordusunun da mancurya ya girdigi, kisacasi i$lerin pek iyiye gitmedigini goren japon komutanligi birim 731 in, tesislerini imha edip kore ye kacmasi emrini verdi. 10 agustos 1945 de son marutalar zehirlenerek, tesis cevresinde cali$an 600 cinli i$ci de makinali tufeklerle olduruldu, cesetler ve tesisler yakilarak emir yerine getirildi.

    sava$ sonrasi, 11 ulkenin kurdugu uluslararasi mahkemede birim 731 in suclulari ile ilgili kaydadeger bir sonuc cikmamasi, her ne kadar korkunc da olsa yapilan olaganustu deneylerin sonuclarinin, mahkemenin ba$ini ceken abd, ingiltere ve rusya gibi ulkeler icin ciddi deger ta$imasi ve bu ulkelerin bu verileri ilk elden elde etmek icin sorumlularla bir tur anla$maya gitmi$ olmalariyla aciklaniyor.

    merak edenler icin, birimin akil fikir babasi, komutani, bakteriyoloji doktoru general shiro ishii, 1959 da yaptiklari konusunda pi$manlik gostermeden olmu$.

    not: japon ordusu geleneklerine gore bir ordu birimi, komutaninin adini ta$iyabildigi icin ve ba$ka bazi sebeplerden, en cok bilinen adiyla birim 731 in ce$itli tarihlerde ve ce$itli kayitlardaki adlari $oyle:
    kwantung ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi, ishii birimi, togo birimi, kamo birimi, 731, mancurya 25202 birimi.