hesabın var mı? giriş yap

  • loserlar toplanmış yine.oğlum biraz kendinize güvenin lan.sevgilimle 4 yıldır birlikteyiz iyi günde de kötü günde de.yalnız 2 yıl önce biraz batar gibi olduğumuzda benden ayrılma kararı almıştı ama onun benim maddi durumumla alakası yokmuş.ondan daha iyilerini hak ettiğimi düşündüğü için ayrılmak istemiş.işleri toparlayıp müreffeh hayatımıza geri döndüğümüz günlerden birinde tekrar konuşmak istediğini söyledi.bu süre zarfında beni çok özlediğini ve ne kadar çok sevdiğini fark etmiş.bu hayatta her şey para değil..

  • miyazaki'nin filmlerinde çok güçlü bir ruh leitmotifi var. öyle ki, filmlerin can alıcı sahnelerini ruh'tan ayrı şekilde yorumlayamıyoruz. örneğin gökteki kale'de madenlerde yaşayan pom'un, sheeta'nın kolyesinin esrarını fark ettiği sahnede güçlü bir animizmle karşılaşıyoruz. animizm insan dışındaki fenomenlerde de ruh'un bulunduğunu, bu sebeple de bütün nesnelerin bilince sahip olduğunu söyler. pom da yeraltında yaşaması ile taşların fısıldaması arasında bağ kurmuyor mu? işte bu animizmin bir örneği. gökteki kale'ye karşılık prenses mononoke ise tamamıyla animistik filmdir.

    imdi, miyazaki'nin filmlerinden çıkartılması gereken ilk ders şudur: her nesnenin ruh'u olduğu için, bütün nesnelere saygı duyulmalıdır. filmlerdeki karakterleri iyi ve kötü olarak ayırırsak, iyilerin bütün nesnelere saygılı, kötülerin ise saygısızca davrandığını görebiliriz.

    ruh'u kabul etmenin sonuçları vardır. çünkü ruh bütün metafizik kuramlarının temelidir. ruh yoksa metafizik de yoktur. antik yunan'ın en maddeci filozofları olan tabiat filozofları bile ruh'u inkâr etmemişler; ruh'un, kabul ettikleri arkhe'nin bir formu olduğunu iddia etmişlerdir. meselâ demokritos'u ele alalım. o, bütün doğanın temeline madde olan atomu yerleştiriyor. düşüncelerin ve duyguların oluşumunu bile atomlara bağlıyor, bunların atomların vücuda akışının ürünleri olduklarını iddia ediyor. gelgelelim böylesi maddeci bir filozof ruh'u inkâr etmiyor. ruh'un, küre biçiminde olan kusursuz atomların ürünü olduğunu söylüyor. evet, demokritos'ta ruh kavramı alabildiğine maddîdir, ama en nihayetine vardır. yine materyalist olan sammos'lu hippon, arkhe'nin su olduğunu kabul ediyor. ona göre ruh, yaratıcı gücü olan bir çeşit suymuş. en koyu maddecilerin bile ruh'u kabul etmelerindeki sebep, hareketi salt maddeyle izah edememeleridir. antik çağlarda yaşamış ve eserleri günümüze kadar ulaşabilmiş filozofların kosmogonia'larında en maddeci olanlarının dâhi olağanüstülüğe başvurduklarını görmemizin sebebi budur.

    maddecilerin yapamadığını (veya yapmadığını) anaksagoras yapıyor ve ruh'u ilk defa maddeden ayrı olarak ele alıyor. artık felsefeye düalizm hâkim olmaya başlıyor. bir tarafta saf madde, diğer tarafta ise nous'a sahip bir ruh. nous, yani akıl artık maddeyi yöneten hâkim güç konumunda oluyor. işte, sokrates'in anaksagoras'ı tabiat filozoflarından daha akıllı görmesinin sebebi yaptığı bu ayırımdır. dikkât edin, sokrates ethik'in kurucusudur. ethik, maddeyi yöneten ruh kuramının tabiî sonucudur; çünkü temelde "madde nasıl yönetilmelidir" sorusuna yanıt aramaktır.

    miyazaki'nin filmlerinde de ethik oldukça önemli bir yer tutar. ruh'u önemseyen iyi karakterlerin maddeyi "iyilik" için kullanmaya çalıştıklarını, ruh'u umursamayan kötü karakterlerin ise egoistçe arzularına kavuşmak, bir başka ifadeyle "kötülük" için kullandıklarını görürüz. demek ki miyazaki filmlerinden çıkarmamız gereken ikinci ders şudur: insanlar maddeyi, bir başka ifadeyle "gücü", ortak iyilik için kullanmalıdırlar. meselâ gökteki kale'deki olağanüstü güce sahip olan bir robotun, doğa'yı korumak için elinden geleni yapması bunu temsil etmektedir.

    son olarak bir şeyden daha bahsedip yazıyı daha fazla uzatmamak istiyorum. miyazaki'nin, iyi ve kötü karakterlerin yanı sıra devletin de yer aldığı filmlerinde bir şey fark ettim. kötü karakterlerin hemen hepsi iyiliği bulabiliyor. ama devlet yetkilisi olanlar bulamıyor. bunun sebebi, kötü de olsalar insanların içindeki kalp tüm heyecanıyla çarpıyor. duygular hâkim olmaya devam ediyor. kalp çarpmaya devam ettiği için iyiliği bir kez tattı mı bırakmak istemiyor. meselâ dola'yı dönüştüren güç tanıklık ettiği aşk'tı, aşk ise iyilerin iyisidir. ama muska devlet yetkilisiydi, duygularını bir köşeye itmiş ve olaylara yalnızca aklın penceresiyle bakıyordu. kalbini söndürmüştü. dolayısıyla iyiliği hiçbir zaman tadamadı, dolayısıyla dönüşemedi. tam da burada, hint felsefesinde (veya doğu felsefesinde) oldukça önemli bir yere sahip olan güneş ve ay, yani kalp ve akıl metaforunu anımsamak ufuk açıcı olabilir. nasıl ki ay, ışığını güneş'ten alıyorsa; akıl da ışığını kalp'ten almalıdır.

  • pandemi, zamlar, ekonomik durum böyleyken 7.2'lik bir deprem ülkeyi bitirir, bağımsızlığımız bile tehlikeye girer.hele bu depreme bir de akp yönetiminde yakalanırsak bittik demektir.

  • 3 yıl boyunca sıfır araçtan daha pahalıya 2. el araç sattılar kazanacaklarını çok çok fazla kazandılar daha ne istiyorlar. kimsenin ekmeğinde değilim ama beter olsunlar.
    edit: hızımı alamadım geçirmeye devam edeceğim. bir gece de vergi artışlarıyla ellerindeki arabların fiyatları arttı. dolar kuru arttı saniyesinde dolar olarak aracın fiyatını arttırdılar ama dolar düştüğünde araç fiyatları yerlerinden kıpırdamadı. dola 25 aralıkda 18'den 11'e düştü ve doların tekrar 18'i görmesi 7 8 ay kadar zaman aldı. anasını satayım hangi aracın fiyatı düştü amk. ulan 1 yılda baktığım aracın fiyatı 30.000 $ 'dan 40.000 $ 'a yükseldi. doların yıllık enflasyonu en fazla yüzde 8'i gördü. bu artış ayıptır başka bir şey değildir. sadece oto galericiler değil bayiler de çok büyük suçlu bu konularda ama galericilere dediklerim konusunda onlarda üzerlerine alınırlar umarım.

    bak yine geldiler bana. mercedes bayilerin araç liste fiyatlarının çok üzerinde satmaları ve galericilere araçlarını vatandaşa göstermeden direk olarak vermelerinden dolayı mercedes kendi sitesinden araç satmaya başladı. bayileri aradan çıkarttı yani. bu oto galericiler ne yaptılar. gittiler sağlam bir yazılım yaptılar mercedes sitesinde araç stoğu gözüktüğü an yaptıkları yazılım sayesinde otomatik aracı siteden satın aldılar. sonra koy üstüne 300 500 bin aracı sarı siteye koy. insanlık mı bu anasını satayım. toptan beter olsunlar zerre acımam.

  • ahmet ümit romanlarından bir tanesi. 700 küsür sayfalık kitabı soluksuz okuyarak 3 günde bitirdim bu yaz. tabii okuduğum zaman 1 haftalık tatil dönemine denk gelmişti. kitabı okuduğum 3 günün 2'sinde denize giremedim doğru dürüst 'ay şu bölüm de bitsin, ay şu sayfa da geçsin..' diye diye.. bazı bölümlerinde okuyucuyu iyice şaşırtıyor, sesli tepkiler vermenize yol açıyor. (aaa, uuu, ohaaa, yuuh, vb..)
    yani diyeceğim o ki; kitap arayışı içinde olanlar, polisiye sevenler, ahmet ümit'e azcık da olsa bir sempatisi olanlar bu kitabı mutlaka okumalı.

  • "bak canım aılende senın ıyılıgını ıstıyor cunku ahırette senın kapanmadıgın ıcın onlarada gunah gıdıo onlar senden sorumlu"

    bu pisliklerle mücadele edilmezse işin sonu yaş.

    debe editi: özelden mesaj atıp "adabınızla yazın, şuraya sıçmayın" diyenler olmuş. adabı islamcılardan öğrenecek kadar düşmedik çok şükür.

  • bu adamın ismini duyunca aklıma iki anı gelir. nedense anlatasım geldi.

    birincisi sanırım young boys maçıydı. izmir'de bir kahvehanede izliyordum. 0-1 gerideyken bu adam fırlayıp ceza sahasının içine girdi. sanıyorum fenerbahçe'nin ilk ciddi pozisyonuydu, kahvedeki herkes 'düş yere', 'atla ulan' diye bağırmaya başladı. stoch sanki bizimkileri duymuş gibi bıraktı kendini yere. ardından ikinci sarı kartını alıp oyun dışına atıldı. kahvede atla diye bağıran adamlar bu sefer ana avrat sövmeye başladı. çok ilginç bir manzaraydı.

    ikincisi gençlerbirliği maçını antalyada bir otelde izliyordum. stoch ceza sahasının dışından birkaç şut denedi ama isabetli olamadı. önceki maçta türkiye milli takımına güzel bir gol atmıştı. izleyenler 'ulan anca türkiye'ye atarsın, bize gelince böyle vurursun' minvalinde bir şeyler söylemeye başladı. birkaç dakika sonra stoch fifa puskas ödülünü alan, yılın en güzel golünü attı.

  • formula 1 yarışında pilotlara şampanya yerine gazoz benzeri alkolsüz içecek verilmesini ‘formula 1, çoğunluğu müslüman olan ülkelerde kendisi böyle bir hassasiyet gözetiyor. malezya, bae, bahreyn… aynı durum bu ülkelerde de oldu/oluyor’ diyerek açıklayan cumhurbaşkanı başdanışmanı ismail cesur’un üniversite öğrenimini yurtdışında geçirdiği yıllara ait gece kulübü fotoğrafları ortaya çıkmış. böylelikle cesur’un formula1 pilotları adına alkol konusunda gösterdiği gereksiz ‘hassasiyeti’ kendi özel hayatında göstermediğini öğrenmiş olduk.

    fotoğraflar

  • bim'den içeri girildiğinde insanın dört bir yanını saran kocaman bir boşvermişliğin, zihnin en ücra noktalarına sirayet eden o anlamsız hiçliğin tüm bedendeki tezahürüdür. evet, gözyaşartıcı bir gerçek bu anlamsızlık. o gelişigüzel sıralanmış, ilk bakışta reçel mi yoksa otlu peynir mi olduğu anlaşılmayan ürünlerin arasından geçerken, sağa sola atılmış kolilere basa çarpa ilerlerken hissedilir. çalışanların o android görüntüsünü izlerken sorgularsınız hayatı. neden allah'ım, neden!!? diye isyan edersiniz ama artık çok geçtir her şey için. bim'in sarmalları arasında yok olmaya, hiçliğin içine doğru yol almaya başlamışsınızdır çoktan. çok geç. evet. çok. geç.