ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
27 mart 2014 ahmet davutoğlu ses kaydı
-
''ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim. 8 tane boş alana füze de attırırım. problem o değil. gerekçe üretilir. olay, böyle bir iradenin ortaya konması'' hakan fidan
(bkz: vay amk)
işler güçler
suçsuz yere mağaza alarmına yakalanmak
-
bir insan evladının başına gelebilecek en korkunç talihsizliklerden biri. asıl prison break budur işte dostlarım. mağazanın girişinde bulunan ve arasından geçtiğimiz o mendebur zamazingo bazen çalar ansızın... şaşırır kalırız. hiçbir suçumuz yoktur oysa. tişörtüyle olsun, dizkapağına kadar uzanan çiçekli mayo şortuyla olsun yaz sezonunun en gözde ürünlerini almışızdır parasını ödeyip. sevdiğimiz dergileri, dvdleri, kitapları almışsızdır helal paramızla. kimi zaman iki eppek, makarna, yoğurt ve "yaz geliyor, evde geniş geniş, ferah ferah giyilir bu... marka aranmaz ev kıyafetinde... bayaa da güzel lan aslında" şeklinde sinsi sinsi düşünerek migros marka şort alırız, üzerinde alın teri olan ve bir beybi gibi cüzdanımızda özenerek sakladığımız o ellilik, kimi zaman yirmilik banknotlarla.
bu derdi çeken bilir. winçester arşidükü gibi bir havayla yaptığım nice alışverişin meksika sınırında yakalanan kaçak göçmen gibi bittiğini bilirim. oysa param olduğu zamanlar yaptığım o sevimlilikler, "kaça bölelim?" diye soran kasadaki emekçi dosta yaranmak için en beybimsi halimle "hiç farketmez" deyişim, kasadaki emekçi dostun "iki taksit?" deyince içimden hemen bir hesap yapıp "altıya bölün o zaman" diye rica edişim, kasadaki emekçi dostun bana bakışı... öten bir alarmla dağılan bir dünya. yıkılan hayaller. girilen suçlu psikolojisi.
insan suçsuz yere alarma yakalanınca belli tepkiler veriyor. ben şahsen ilk seferinde içinde koray mağazasından aldığım üç adet atlet, iki adet don bulunan poşeti hemen yere koyup, dizlerimin üstüne çökmüş ve ellerimi başımın üstünde birleştirmiştim. çünkü birinin "fiiiiriiiz... put di fakin' pekıç devn" diyeceği hissine kapılmıştım. sonradan yozgat'ın sorgun ilçesinden olduğunu öğrendiğim babacan bir yiğido güvenlik görevlisi gelip "bugün o ötüp yattı abi... bozulmuş herhal" deyip kaldırdı beni yerden. sinirim bozuldu, ağladım. don atlet çalan adam konumuna düşmüştüm çünkü. sağolsunlar yüzümü yıkayıp, su verdiler. daha sonra da birkaç kere başıma gelince bu, verilecek en iyi tepkinin sırıtarak ve çalışanlarla beş bin yıllık dostmuş gibi bir edayla kasaya yönelmek olduğunu anladım. tam mağazadan çıkarken arasından geçtiğim o şey dividividiviviviv diye ötünce "ilahi çocuklar" yahut "hey allahım, hem mağazanın sahibiyim hem bana çalıyor alarm ohohoho" şeklinde bir kendine güven ifadesiyle kasaya yönelip sorunu çözmeye başladım. alarm sesini duyunca çömelip ağlamaktan ya da gaza gelip "beni yakalayamayacaksınız aşağılık herifler" diye bağırarak kaçmaya çalışmaktan çok daha olgun bir hareket bu. bir de görüyorum, alarma yakalanınca "acaba rezil mi oldum?" diye düşünüp mağazadakilere kızanlar oluyor, ben yapmadım ama yapanları anlıyorum. nihayetinde ömür törpüsü bir durum bu.
o alarm cihazlarının arasından her geçişimde hiçbir suçum olmadığı halde "alarm çalarsa ne yaparım?" diye düşünüyorum: acaba şimdi alarm yanlışlıkla çalsa ve çaylak bir güvenlik görevlisi ben durumu açıklayamadan ateş edip beni vursa, sonra başıma toplansalar ve ben ağzımın kenarından s şeklinde akan kanla ve öksürerek cebimden aldığım ürünlerin fişini çıkarsam... masum olduğum anlaşılsa ve herkes ağlasa böyle, üzülse... ben başım sol tarafa düşmeden önce son nefesimde beni kucağında tutup ağlayan güvenlik görevlisine "neden? neden canıtın? neden?" desem o da ağlaya ağlaya "abi benim adım halil ibrahim" dese... işte alarm yanlışlıkla öter korkusuyla hep bunları düşünmek zorunda kalıyorum. mecbur muyum lan ben bu korkularla yaşamaya? mahvoldu psikolojim yeminle...
5 ayrı ölü dil bilen insan
-
söz konusu insanlardan biri de benim fakat türkiye'de bu iş üzerine çalışanların neredeyse tamamı alman olduğundan üzülerek, kısmen başka bir iş yapmaya çalışırken, akademik hayata devam etmek için geceleri uyumayı unutuyorum. öğrenmek isteyenlere tavsiyem, hayalet olarak yaşamayı göze alıyorsanız 3000 yıllık metinleri okumak çok keyifli ve değerlidir.
ayşe özyılmazel
-
(bkz: gerizela)
çocukların yarattığı kelimeler
-
tatlı kardeşim de küçükken bu kategoriye birkaç kelime katmıştır.
mupçak - mutfak
nüpçen - lütfen
babba - battaniye
bunun yanı sıra daha da ilginci,
bassa - kaplumbağa
olayın hikayesi de şöyledir: daha yeni yeni adım atmaya başlayan kardeşim, ortalarda koşmak, dolaşmak istemektedir. bunun üzerine teyzem onu etrafta dolaşmaya çıkarır. bir de ne görsün bizim ufaklık, bir kaplumbağa... büyük bir heyecan duyar ve hemen kaplumbağanın üzerine çıkıp tepinmek ister. bu sırada teyzem, "basma!" diye bağırır. işte bu olaylar zinciri sonunda kardeşim, kaplumbağayı "bassa" olarak öğrenmiş olur. ve günlerce, olay her aklına geldiğinde çılgınca, yüzü kıpkırmızı olana kadar "bassaaa" diye bağırıp heyecanlanmıştır kendisi.
fidan dikmek için 120 bin kişiyi işe almak
-
milyarlarca ağaç dikmişlerdi hani, o zaman niye böyle bir istihdam sağlamadılar 250 milyoncuk için 120bin kişiyi geçici işe alıyorlar.
demek ki milyarlarca ağaç diktik açıklaması yalandır.
(bkz: 6 milyar ağaç diktik)
(bkz: başbakanlığım döneminde 3 milyar ağaç diktik)
hakime cevap veren memurun sürülmesi
-
26 nisanda tutanak tutulmuş. 27 nisan'da görevlendirme adı altında sürgüne gönderilmiştir. bir de adliyeler yavaş çalışıyor diyorlar.
mackolik.com'un yaran üye yorumları
-
14 aralık ajax-utrecht maçı
ykayserili: beyler teravih namazı kaç rekat?
ooxxoo: ykayserili 20 rekat ama o sorunun sorulacağı yer burası değil kardeşim.
ykayserili: dostum merak ettim, özür dilerim. bir daha müslüman bi ülke liginde sorarım. *
diyanet'ten fatih altaylı hakkında suç duyurusu
-
fatih abim az bile demiş
türk gencinin ömrünü mahveden üç şey
-
vize
final
bütünleme
ukrayna'nın 38 ton domatesi geri göndermesi
-
a haber: halkımız domatese doyacak.