ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran inci sözlük entry'leri
dünyanın en kötü tatlısı
-
(bkz: düğün pastası)
en itici ünlü çiftler
-
rasim ozan kütahyalı-nagehan alçı
preet bharara
-
kuzenim tarafından kendisine şiirler yazılan insan.
(bkz: kuzenim yazmış)
kutudaki paralar yandaşlara saçıldı,
reza gilin önünde bütün yollar açıldı,
tapelerin üstüne soğuk sular içildi,
tam ümidi kesmişken çıkageldin bharara
sen bunları bilmezsin, hepsi birer engerek,
bize de senin gibi yiğit savcılar gerek,
istersen sana burdan fındık fıstık gönderek,
jack daniels'ın yanında biraz yerdin bharara
ebru bugün yalıda karaları bağlamış,
demir atmış yalnızlığa, içli içli ağlamış,
miami'nin adaleti kılıncını yağlamış,
dolce vita hayata ayar verdin bharara
garip reza mahpusta, beli göçmüş ranzada,
oysa ki gezecekti roma'da fransa'da,
havuz medyası seni paralelci sansa da,
diğer yüzde elliden hürmet gördün bharara
elektrik borcunu kızıyla ödeyen baba
-
ilgili haberin altındaki bir yorumu beğendim:
"8000 liralık fatura nasıl olmuş ki? 2 göz odada ayda 100 lira desen yılda 1200 yapar hiç ödemesen 2.ayda elektrik olmaz faturanda olmaz. 100 liranın faiz neyse onla kalırsın. 8000 için bayağı bir çaba harcamak lazım. haberi yaparken sormak aklınıza gelmedi mi?allah bilir elektrik şirketine de nasıl oldu bu iş dememişinizdir . öyle ya, kızı var 14'lük satılacak.hikayesini pazarlarken bahane bulmak lazım_ o kızı her şekilde satacak fatura bahane. kızı kurtarın kurtarabiliyorsanız. yatılı okul meslek okulu herneydiyse yol açılsın. bunların da ebeveynlik hakları iptal edilsin. emsal olur. fakirlik olur kaç zengin var zaten ama çocuk satmak fikri mide bulandırıcı sempatinin zerresi yok içimde."
adam haklı, dağılın.
ülke
-
beraber gaza gelmi$ insanlarin kendilerini digerlerinden ayirmak icin cizdigi sinir..
hande yener'in seren serengil'i ifşalaması
-
hande yener’in başkasını ifşalayayım derken yanlışlıkla kendisinin nasıl bir insan olduğunu ifşaladığı olay.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
mahşer günü allah benim kullarım değil mi sonuçta diyip herkesi affediyomuş şeytan şok.
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: metroda gördüğüm yeniçeri askeri capsli
entry: acayip bakıyo piçler. fena tırstım
(otostopcu musunuz ne ayak lan, 01.01.2015 19:13)
edit: kurbağa olan caps düzeltildi.
şu 6 kadınla evlenmeyin
-
şemmame: kaynanasına lanet okuyan
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık: mega hafıza reklamındaki adama tecavüz ettim.
2. iyi yapmışsın ömür boyu unutamaz.
yaran olaylar
-
debe editi: evet insanlarla
konusurken agizlarina bakiyorum hala...
2003 yazi.
universite yillari,
alanyada 5 sap tatil yapmis donecegiz.
ben 1 gun erken donecegim;
kol kola, hafif cakir donus biletini almak uzere kamilkoc yazihanesine girdik.
sonra bizimkiler cikti ben kaldim tek yazihanede.
eskiden ,konustugum kisilerin suratina pek bakmazdim. ne yalan soyleyeyim hala agizlarina bakiyorum, yuzyuze konusurken insanlarin...
neyse yazihaneye girdik topluca sonra ben tek kaldim.
bilet tarihimi netlestirmek icin yazihanenin sol duvarindaki takvime baktim. sag kolumu bankoya dayadim. omzum elemana donuk...
yan donuk vaziyette bilet saticisiyla konusmaya basladim.
iste su tarihte su saate istanbul’acam kenari bilet istiyorum.
eleman tamam dedi.
ben yine omuzum elemana donuk parayi verdim ustunu avcumun icine tutusturdu.
bi garipsedim bu hareketini zira insanlara donukmayi daha dogrusu insanlarin bana dokunmasini da pek sevmiyorum.
neyse dedim.
eleman bileti kesti.
bileti de ayni sekilde elimi tutarak icine tutusturdu.
icimden bi tovbe cektim.
ben tovbemi cekerken eleman bankonun arkasindan cikti koluma girdi!!!
ben yardimci olayim size dedi.
basamaklardan nazikce indik.
arkadaslarimin yanina dogru ilerliyoruz...
ben durumu anlamistim, kas goz isaretiyle arkadaslarima izah etmeye calisiyorum.
beni yillardir taniyan arkadaslar da durumu anlamis olacak ki caktirmadilar...
eleman beni arkadaslarimin arasina birakti.
2 arkadas koluma girdi, tesekkur etti.
eleman yazihaneye girince kahkahalarimizi tutamadik...
2003 yilinda alanya merkez kamil koc calisani; sen ne kadar naif, iyi niyetli, yardim sever bir insan ki yuzune bakmayan bir düdüğün kör olabilecegini dusundun.
bir de yardim ettin...
ben kör degil bir hödüktüm, sayende biraz törpülendim.
sana tesekkur ederim...
nükleer caydırıcılık
-
uluslararası ilişkiler ve siyaset alanındaki hemen her şey gibi fazlasıyla tartışmalı, civcivli ve olası yeni gelişmelerle hakim görüşlerin de değişebileceği bir konu.
mesela on yıl öncesine kadar rahat rahat nükleer silahlara sahip iki ülkenin doğrudan karşı karşıya gelemeyeceğini söyleyenler vardı, ciddi bir itibarı da vardı bu görüşün. işi daha da abartarak nükleer silahların görece dünya barışına katkı sunduğunu iddia edenler de vardı. ki, tamamen haksız sayılmazlar ama bu noktada tek başına nükleer silahlar mı bu caydırıcılığı sağlıyor, yoksa genel olarak savaşların hem maddi, hem insani olarak aşırı derecede maliyetli olması yüzünden mi böyle oluyor onu kestirmek zor.
aslında bu nükleer caydırıcılık meselesinde şöyle bir sıkıntı da var, eyleme geçildikten sonrasıyla alakalı çok bir şey söylemiyor bize. yani tamam, nükleer savaş ihtimali aklı başında insanların göze alabileceği bir risk değil ve bu yüzden haklı olarak tarafların bu korkunç riski göze alamayacakları varsayımında bulunuyoruz bir taraftan. ama diğer taraftan da çok manyak bir canlı türüyüz, kollektif olarak her türlü aptallığı yapabiliriz.
diyelim ki ok yaydan çıktı, ilk nükleer füzeler ateşlendi. sonra? artık ortada bir caydırıcılık yok, tersine karşı tarafın misilleme yapma zorunluluğu doğuyor bir bakıma. ve insan gerçekten çok acayip bir yaratık, hemen koşullara adapte olabiliyor. bugün “allah korusun” diyoruz ama yarın başımıza geldiğinde bu sefer karşı tarafı neredeyse tamamen yok edene kadar durmamak konusunda hezeyana kapılabiliriz kolaylıkla. bu konuda kubrick’in dr. strangelove filmi benim anlatabileceklerimden çok daha fazlasını anlatıyor, o yüzden geçiyorum.
ama bir yandan da şu aklıma geliyor. bizim için bu nükleer silah illeti yeni bir mesele sayılır. abd denek olarak japonları seçtikten sonra çok kısa bir süre tek nükleer güç olma ayrıcalığına(!) sahip oldu. neyse ki sovyetler kısa sürede abd’yi yakaladı da bir denge oluşmuş oldu.
peki tamamen varsayım olarak, yakın gelecekte bir şekilde tek bir nükleer hegemon olursa ne olacak? böyle bir durumda elinde böylesine önemli bir gücü tek başına bulunduran bir devletin bu gücü kullanmasını sınırlandırabilecek çok az mekanizma var aslında. dediğim gibi, böyle bir dönemi çok kısa bir süreliğine yaşadık ve bu kısacık süreçte iki japon şehri yerle bir oldu. öte yandan denge kurulsun diye nükleer silahlara sahip ülkelerin sayısının artmasını desteklemek de çok saçma geliyor bana, çünkü basbayağı içinde yaşadığımız dünyayı bir barut fıçısına çeviriyoruz bu şekilde.
o yüzden bu nükleer caydırıcılıkla ilgili tüm varsayımları her seferinde yeniden gözden geçirmek lazım. robotların ve yapay zekanın insanların önüne geçmesinden de, uzaylı istilasından da çok daha korkunç ve çok daha yakın bir tehdit bu insanlık için. uçan otomobiller nerede kaldı diye yakınırken kendimizi kısa bir süre içinde nükleer serpintilerden korunmak için mağaralara sığınırken bulabiliriz yani.
23 mayıs 2018 kordon'da inanılmayacak şey
-
işlerine geldi mi "yeryüzü bize seccadedir" derler, işlerine geldiğinde de çamlıca tepesine cami yaparlar. peki bu iki şeyin ortak noktası nedir? evet bildiniz din gösterisi.
iki rekat tutarlı olsanız da dünya size seccade mi yoksa iki adıma bir cami yaptırmak mı lazım ona bir karar verseniz, insanlar da sizin bu işinize geldiği gibi davranma hastalığınızdan rahatsız olmasa.