hesabın var mı? giriş yap

  • toki başkanının dengi kiptaş* genel müdürüdür. bir genel müdürlük bir büyükşehir belediye başkanına resmî yazı yazarken arz eder*. hele ki istanbul büyükşehir belediye başkanı bu adam. toki başkanı maçası yerse bir akpartili büyükşehir belediye başkanına laf yetiştirmeye kalksın bakalım ne yapıyorlar. herkes astını üstünü bilecek, haddini bilecek. derdi varsa toki başkanının, çevre şehircilik bakanına arz etsin, sayın bakan bağlansın imamoğlu’nun yayınına. imamoğlu haklıdır. daha devletin hangi kademesi hangi kademesine denk, kim kime cevap verebilir, kim kimle yazışabilir, haberi olmayan zırcahiller de moderatörlük peşinde koşmasın, haddini bilsin.

    not: başlığı da imamoğlu’nun haddini bilmez sözcü tv ve bir genel müdüre had bildirmesi, olarak değiştirin.

    politik doğruculuk, sjw’lik, lakaytlık, küstahlık, haddini bilmezlik yüzünden ne ast kaldı ne üst kaldı ne disiplin kaldı ne düzen kaldı, ayaklar baş oldu bu memlekette. yeter artık!

  • "benim soyumda aslan kaplan, seninkinde maymun var arkada$im.. herkes yerini bilsin lutfen" tavrinda, nev i $ahsina munhasir canli.

  • ogrencinin bilgiyi kolay ve kalici ogrenmesini saglayan stratejilerdir. bu stratejiler

    1. ogrencinin kolay ve kalici ogrenmesini saglar.
    2. ogrencinin ogrenmedeki verimliligini artirir.
    3. ogrenciye bagimsiz ogrenebilme niteligi kazandirir.
    4. ogrencinin isteyerek ve zevk alarak ogrenmesine yardimci olur.

    bu stratejilerden bazilari sunlardir:

    * konuyu gozden gecirme
    * sorulari cevaplarken, kitapta, defterde veya alinan notta bulunan ilgiyi konuyu yeniden hizlica goz atma
    * oruntu yakalama. nerde ne zaman aynen konu devam ediyor veya tekrar ediyor. onceki veya sonraki konularla iliskilendirme.
    * detayli bilgileri, karmasik ve uzun cumleleri kisaltma ve basitlestirme.
    * ogrenilenler arasinda benzerlik ve farkliliklari bulma.
    * ogrenilenleri goz onunde canlandirma , somutlastirma, zihinde kavram haritasi olusturma.
    * bireyin kendi cumleleriyle ogrenilenleri kisaca ozetlemesi.
    * ogrenilenlerle ilgili sorulari cozme ve cevaplama.
    * onemli yerlerin altini cizme, yuvarlak icine alma veya yanina yildiz koyma.
    * ogrenilerle ilgili ornekler verme ve somutlastirma
    * ogrenilenlerin onemli yerlerini kisaca not alma.
    * grafik ve sekil cizerek ogrenilenleri gorsellestirme ve zihinde kalici olmasini saglama.
    * test yapma, ne kadar ogrendigini olcup degerlendirme.
    *ogrenmede egzersiz, unutmayi azaltir. ogrenmeden sonra yapilan tekrarlar bilgiyi daha kalici hale getirir.
    *ogrenmede sonuclarin bilinmesi ogrenmeyi hizlandirir. yaptigi hatalari ogrenen kisiler daha cabuk ogrenir. ne kadar gelisme gosterdigini bilmeyen kisi yavas ogrenir. hatta hic ogrenmeyebilir.
    *ogrenme sonu faaliyetleri ogrenmeden sonra dinlenmek ve uyku iyidir. dolayisiyla ogrenme ve sonrasi farkli aktivite olmalidir. ama ogrenmeden sonra benzer konudaki ogrenme ilk ogrenmenin unutulmasina sebep olabilir.

    yaygin stratejileri siniflandirirsak

    yinelemeli stratejileri:

    aynen yineleme, liste ezberleme, sesli okuma, degistirmeden yazma, satir alti cizme.

    anlamlandirma stratejileri:

    zihinsel imge olusturma, baska sozcuklerle anlatma, iliskilendirme, benzetim yapma, not alma, soru yanitlama ve cevap verme.

    orgutleme stratejileri:

    kumelendirme, siniflandirma, siniflama haritasi, kavram haritasi, balik kilcigi diyagrami, ana cizgileri olusturma, orumcek harita, sema olusturma, cizelge yapma, grafiklendirme, sekil yapma veya olay zincir haritasi.

    anlamayi izleme stratejileri:

    sorunu belirleme, planlama, kendini sorgulama ve degerlendirme, kendini kontrol ve hata duzeltme.

    duyussal stratejileri:

    dikkat toplama, gudulenmeyi saglama ve koruma, zamani etkili kullanma, kaygiyla ve stresle bas etme ve yok etme, ozguven artirma.

    ayrica

    (bkz: toplu ogrenme)
    (bkz: aralikli ogrenme)
    (bkz: hafiza teknikleri/#37618364)
    (bkz: #37801692)

  • kardesim, yillardir dogrusunu dile getiriyoruz. 'sen de', 'o da', 'oteki de' 'beriki de' anlamiyorsunuz. herhalde 'sende' bir sey var. isi inada sokan sensin. dogru 'sekilde' kullan, bu 'is de' huzur 'icinde' cozulsun.

  • 4 ayın sonunda 39 kilo vermemi, dolabımda bir bahar temizliği ile kutladım bugün.

    dolabımın yaklaşık %70i çöpe gitti bugün. kalanların yarısı da atmaya kıyamadıklarım, birine veririm dediklerim ve bol da olsa daha giyiliri olan şeyler. üstüme normal olan kıyafetim çok az. iç çamaşırından ayakkabıya kadar her şey çöpe gitti. (ayaklarım da ufaldı biraz, şişi indi zaar) şu an sadece iki çift ayakkabım var. biri spor ayakkabım, diğeri de kışlık botlarım. ayağıma giymeye çorap yok. hepsini attım. kıçıma giymeye don kalmadı sadfghfdfs hepsi çöpte. kabanlar, kazaklar, ceketler, elbiseler, pantolonlar, pijamalar... hepsi gitti.

    kelimenin tam anlamıyla, üstüme giyecek hiçbir şeyim yok. iyice kıvama gelene kadar alışveriş yapmamaya karar vermiştim üstelik. ama artık dondur çoraptır alıcaz mecbur. buna rağmen, aşırı mutluyum. işte kilo vermek böyle bişey.

    niye kıyafetlerini çöpe attın diye darlayanlar için edit: size ne arkadaş, size ne? ister çöpe atarım ister saklarım istersem yakarım istersem makasla kırpık kırpık yaparım yaa, babamın oğlu musunuz arkadaş "niye çöpe attın birine versene" diye hesap soracak kadar? ki zaten kalan kıyafetlerin bir kısmını "birine vermelik" olarak ayırdığımı belirtmişim. ki o birine vermelikler, hiç giyilmemiş olanlar. millet sırf fakir diye benim giye giye sündürdüğüm kıyafetleri kabul etmek zorunda mı? donumdan çorabıma her haltımı attığımdan bahsediyorum, eleman mesaj yazıyor niye birine vermedin diye. eski donumu mu vereyim lan bu kadar mı sapıksınız? manyak mısınız arkadaş? çok meraklıysan git sen dolabındaki eskilerini ver bi fakire. emin ol yer bezi yapıyorlar.

    birine hayır yapılacaksa, gidilip yeni alınır verilir. "al ben bunları giydim giydim paraladım, şimdi de sen giy" diye giyilmiş kıyafet verilmez insanlara. ayıp denen bişey var yaa...

  • r. p. mcmurphy’nin (mcm diyelim bundan sonra kendisine) hikayesiymiş gibi görünse de otoriter kurumlar ve bireyler arası ilişkileri anlatan bir güzel filmdir bu, sevdiğim bir filmdir ayrıca. saldırgan, tembel ve hedonist bir adamın deliler hastanesinde yaşadıkları anlatılıyor gibi görünmekte oysa adamımızı koydukları sadece bir deliler hastanesi değil zayıf, sosyal ve bireysel korkuları olan insanların tutulduğu bir baskı-otorite sistemi. hastalar deli değil sadece hassaslar, kuralların olmadığı şiddetin olduğu bir dünyada zarar göreceklerine kırılacaklarına inanan ve orada yaşamanın kendileri için en iyi olduğunu düşünen yaratıklar onlar. mcm’in onlara dışarının aslında o kadar da kötü olmadığını, özgürlüğün tadını göstermeye çalışması hep boşunadır çünkü onlar başkaları tarafından düzenlenen, herhangi bir şaşırtıcı ya da endişe verici olayın olmadığı hayatlarından memnundurlar, karşı gelmek değiştirmek yoktur onların lügatında. bazen sıkılırlar ama sonuçta ‘kendi iyilikleri için’ kuralları, kontrolü tercih ederler.

    peki bu hastane sadece bir deliler hastanesi değil de bizim dünyamızın ufak bir tiyatro sahnesine taşınmışı, bir microcosm, olabilir mi? neden olmasın; otoriter bir sistemin delileri değil miyiz biz de, kontrolcü ve baskıcı bir kısıtlama alanı değil mi toplum-toplumumuz. özgürlüklerimiz kısıtlansa da, isteklerimizi gerçekleştirme fırsatı bulamasak da varolan kuraların gerekliliğine ve bir ölçüde değişmezliğine inanıyoruz hepimiz. hastanenin insanlarından daha farklı değil bunu yaparkenki halimiz çünkü biz de kendimizi zayıf, güçsüz ve savunmasız görüyoruz, sınırların dışına çıktığımızda ne olacağımız belli değil, buna inanıyoruz en azından. kurallar ve kısıtlar sıkıyor, sinirlendiriyor ama sonuçta onlarla da yaşıyoruz gül gibi, çünkü ‘kendi iyiliğimiz için’ gerekli onlar.

    hastanenin anarşistlere takındığı tutum da toplumun genel durumundan farklı değil hani. mcmurphy kuralları akıllı mantıklı ve diplomatik bir yolla değiştirmeye sorgulamaya başlıyor belki ama otorite bekçisi hemşire bunların hiçbirine kale almıyor. bu hemşire varolan sistemin en iyisi olduğuna inanıyor ve ona halel gelmesine razı gelmiyor gönlü. hastaları tedavi etmektense aşağılamayı, onlara her durumda zayıflıklarını hatırlatmayı görev biliyor ve bundan zevk alan bu manyak çünkü onlar zayıflıklarını fark etmedikleri sürece sistem doğru işlemez. onlar deli, zayıf ve kontrol altında tutulabiliyor belki ama mcm değil, en azından en başta ve bir süre öyle olduğuna inanmaya devam ediyor. mcm. gücünün aklının ve kuralların absürdlüğünün farkında, ama sisteme karşı durması veya değiştirmeye çalışması boşuna çünkü diplomatik de olsa anarşik de otorite karşıtı olmak kaybettiriyor ona. kurumun anarşiste tutumu önemli burada çünkü tüm otoritelerin anarşistlere karşı tutumundan hiç de farklı değil. anarşist her zaman için otorite adına bir tehdit ve bu tehditten kurtulmanın en kolay yolu onu yok etmek ya da ötekiler gibi yapmak. hastane adamımızı dışarıya göndermektense ona lobotomy uygulayarak beynini dağlamayı ve beyinsiz bırakmayı tercih ediyor. şimdi ne kuralları aptalca bulacak ya da onlara karşı koyacak ne de diğerlerine doğruyu göstermeye çalışacak bir anarşist var, otoritenin ideal çocuğu oldu o.

  • videoda zibidi çocuk "polise versen ne olur?" diyor. yani daha önce de böyle durumlar yaşadığında, polise şikayet edilse de bir sorun yaşamamış demek ki. veya arkam sağlam bana bir şey olmaz babam halleder demek istiyor. böyle böyle kabile devletine döndürdünüz ülkeyi, kendi adamımız diye abuk sabuk esnafları ihalelerle, rantlarla zengin iş adamı yaptınız. hepsi çoluk çocuk torun torba mafya gibi geziyor amk ortalarda...

  • vodafone arena nın ilk kırmızı kartını kimseye yedirmemiş ve tarihe geçmiştir.

  • ithal telefonlara ilave vergi talebi yerine, yerli telefon üretiminde vergi indirimi, satışında vergi indirimi, vs gibi bir talep olsa daha az irite edici olurdu. rakip ürünlerin fiyatının arttırılmasını talep eden bir firma, rakip ürünü kullanmak isteyen kullanıcıları çekemez. geri teper..ama daha ucuza satmanın yolunu bulursa, sırf ucuzluğundan alacakları çekebilir..
    veya devlet kurumlarında falan yöneticilere telefon alınıyorsa, yerli mecburiyeti getirmek de bir çözüm. ya da bunun gibi şeyler..
    yerli üretim desteklensin..ama yöntem bu değil.

  • kişiye göre değişiyor bu sorular. ben mesela tarih coğrafya sorularında zorlanıyorum ama matematiğim iyi, 50 net çıkarırım gibime geliyor.