hesabın var mı? giriş yap

  • "ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır."

    aliya izzetbegoviç

  • ollgunluk değil de, doygunluk denilse daha doğru ifade edilebilecek olgu. zira o olgunluğa erişmişseniz mezardan bir kaç yıl uzaktasınız demektir.

  • jazz rock 1960’lı yılların sonları ile 1970’li yılların başlarında ortaya çıkmış, 1970-1980 arasında ise doruğuna ulaşmış bir müzik türüdür. genellikle klasik jazz ekolünden gelen yeni kuşak, jazz-blues müziklerini rock elementleri ile zenginleştirip daha dinamik ve popular hale getirmişlerdir. bu yeni kuşağın en etkin ve enerjik temsilcileri amerikalı larry coryell ve chick corea ile ingiliz john mclaughlin ve avusturyalı joe zawinul ve bunların topluluklarıdır (the eleventh house, return to forever, mahavishnu orchestra ve weather report). coryell ve mclaughlin progresif-rock etkisinde bir tür denerken, chick corea müziklerinde latin, zawinul ise internasyonal-folklorik öğeler kullanmıştır. 1970’li yılların ortalarından itibaren bu topluluklarda çalışan daha genç kuşak virtiyoz müzisyenlerin de kervana katılıp muhteşem albümler yaptıklarını gorüyoruz: amerikalı stanley clarke (bass gitar), billy cobham (bateri), al di meola (gitar), lanny white (bateri), jerry goodman (elektro keman), brezilyalı alphonso mouzon (bateri), fransız jean-luc ponty (elektro keman), çek jan hammer (klavye) gibi. aşağıda bu sanatçı ve toplulukların bende iz bırakan 10 albümünü listeleyeceğim. buraya sadece stüdyo albumleri alınmıştır ve her topluluk ya da sanatçı sadece bir eseri ile temsil edilmektedir. örnek olarak chick corea’nın buraya girecek en az 3 albümü daha sayılabilir. derecelemede müzik, konsept, kayıt-produksiyon kalitesi ve sanatçıların bireysel performansları esas alınmıştır. yine de, listedeki albümler ve bunların sıralaması ilk planda bireysel müzik zevkini yansıtmaktadır ve doğal olarak pek çok ekleme-çıkarma teklifine açıktır.
    1. romantic warrior (return to forever, 1976)
    2. enigmatic ocean (jean luc ponty, 1977)
    3. casino (al di meola, 1978)
    4. school days (stanley clarke, 1976)
    5. spectrum (billy cobham, 1973)
    6. my spanish heart (chick corea, 1976)
    7. oh yeah ? (jan hammer group, 1976)
    8. belo horizonte (john mclaughlin, 1981)
    9. birds of fire (mahavishnu orchestra, 1973)
    10. black market (weather report, 1976)

  • bir keresinde yorgun argın işten eve dönerken, gittiğimde yemeğim hazır olsun dedim ve 1 adet dürüm söyledim. kapıya asın notunu bıraktım.

    kapıda asılı torbayı aldım ve eve girdim. bir açtım torbayı 4 tane dürüm var içinde. aradım dürümcüyü dedim durum böyleyken böyle. abi biz de dürümler nerede diyorduk ya dedi. ben de hiç birini ellemediğimi gelip alabileceklerini söyledim. yok abi biz hallettik ikramımız olsun, evde biri varsa verirsiniz sizinkini de gönderiyoruz şimdi dediler.

    buraya kadar her şey normal. sıradan karşılaşılabilecek bir sipariş hatası. asıl olay buradan sonra başlıyor.

    evde benden başka yaşayan olmadığı için 2 tanesini yedim 2 tanesini de komşuya verdim ve akabinde kapı çaldı 1 dürüm 1 kazandibi geldi bu sefer de. kazandibiyi jest olsun diye verdiler herhalde okey dedim aldım. onu da dolaba bir sonraki gün yerim diye koydum. 45 dk sonra tekrar kapı çaldı ve tekrar dürüm geldi. dedim ben aldım dürümümü? yok abi bu ikram dediler. derdimi anlatmaya çalıştım yok onu da verdiler. eve mütemadiyen dürüm geliyordu. adeta türkiye simulasyonu bug'a girmişti ve dürüm kodu no longer available hatası veriyordu. artık kapıdaki güvenlik görevlisi dürümcüler geldiğinde beni aramayıp direkt dürümcüleri içeri alıyordu. 30 dk sonra tekrar kapı çaldı. saat artık 23.30 civarına gelmişti uyudum uyuyacağım. bir dürüm daha geldi. dedim ki abicim siz bana yanlışlıkla 4 dürüm yolladınız ve sonrasında benim kendi dürümümü yolladınız. hesap kapandı hatta kabardı, yollamayın artık, al bunu da sen ye dedim. yok abi patron kızar dedi zorla elime tutuşturdu.

    gece bitmeden aradım güvenliği, dedim dürümcü gelirse içeri almayın yasaklıyorum. kapıda sessizce işlerini bitirin *

    bu da böyle bir anımdır.

  • ulan, motosikletli kuryeleri bile 3-5 km'lik mesafeye yiyecekleri sıcak ulastiramiyor, bisikletle dagitacaklarmis bir de.
    aferin, cok iyi dusunmussunuz.

  • başlığı açan kişinin genç, heyecanlı, fıkır fıkır fikir ve merak insanı olduğunu beyinsel aktivitesinin çabaları sonucunda oluşturduğu bu sayfadan anlıyoruz. böyle kişileri severim ve bu kişiyi de kutlarım ki böyle bir başlık açmış. altına da kahveye bu toprak insanlarının 500 yıl önce kavuştuğunu belirterek, kahvenin bilinmediği dönemlerdeki kahve ile ilişkili anılan rengin nasıl ifade edildiğini söylemiş. pek de güzel etmiş. sonrasında bazı kişiler de şöyle veya böyle akıl oyunları sayılabilecek yanıtlar ile mevzuyu süslemişler. eh onlar da pek iyi yapmışlar. ancak gel gelelim konunun maksada eren kısmına değinen çıkmamış. niye? çünkü araştırma kısmı sınıfta kalmış diye düşünüp konuya ilişkin mevzuya ait bilgiyi kısaca sunalım:

    kahvenin osmanlı'ya gelişi en yaygın ve kabul gören kısmıyla; kanuni sultan süleyman (1520–1566) döneminde yemen valisi özdemir paşa vasıtasıyla imparatorluk başkentine geldiğidir. bir başka görüşe göre ise 1555 yılında halepli iki tüccarın taht-ül kale (tahtakale) semtinde açtıkları kahvehane sayesinde osmanlılar kahveyle tanışmıştır. yani kahve ile osmanlının tanışması 16. yüzyıldadır.

    (bkz: http://www.turkkahvesidernegi.org/…-kahve/195/674/0)

    16. yüzyıldan önceki tarihi vesikalar incelendiğinde sözkonusu renge "fındıki" denildiğini görüyoruz. bu kelime köken itibarıyla farsça olup fındık kabuğu rengi demektir.

    (bkz: https://tr.wiktionary.org/wiki/fındıki)

    fındık kabuğu rengi neden kahvenin bilinmesinden sonra sonra değişti? en evvel işte onu bence konuşmak gerekir.