hesabın var mı? giriş yap

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • bir arkadaşım, minicikken annesiyle babasına ayırma büyüsü yapmışlar. sonra kadın sürekli cin vesaire görmüş, hem de ayrılmış kocasından. kocası da ayrılma büyüsünü yapan kadınla evlenmiş. işte o kadın listenin birincisidir. ikinci sırada da gandalf var.

  • bağcılar'da, sultanbeyli'de, çarşamba'da, konya'da, antep'te, kayseri'de olmadığı müddetçe işe yaramayacak eylemlerdir.

    edit: konya'da başlamış zannettik ama meğersem feykmiş. konya'da eylem mi olur bendeki de saflık

  • hani dışarısı çok soğuktur, eldivenin de yoksa uyuşur o eller soğuktan. musluğu açıp ellerini yıkarken, su normal de olsa sıcakmış gibi gelir sana.
    benim mutsuzluğum da böyle işte. öyle donmuşum, dondurulmuşum ki; şimdi neye dokunsam ılık.

  • eski iliskilerden geriye kalmis parcaların sergilendigi bir yermis efendim burasi. vaktiyle cok degerli olan bir takim kiyafetler, mektuplar, bir suru ivir zivir, hatta bir motorsiklet bile bulunuyormus. kalbi kirik insanlar icin bir terapi merkezi olarak goruyolarmis burayi.

    kurucularina burdan seslenmek istiyorum; iyi güzel, butun bu esyalari kavun karpuz sergisi gibi dizmissiniz de...peki ya o icimizde kalan, hayalkirikliklari noolucak? onlar nasil gosterilecek insanlara? onu da gectim, verilmek istenen mesaj ne ki burda? aman bir daha asik olmayin,cok feci olursunuz sonra mi? keske iki don bir corap gormekle cozulebilseydi bu ask mevzusu..

    gelin bari benim gazoz kapaklarimi da alin, bensiz kirik kalpler muzesi mi olurmus?

  • babaya gitmesi bir nebzedir,fakat baba nın bir arkadaşına giderse boka sarar,babanıza da ulaşır,"ramazancım senin oğlan bana seni seviyorum falan diyor hayırdır,sınavlar falan bunaldı heralde çocuk."bu cümle ciddi bir yüz ifadesi ile sarfedilirse,babada o an nasıl bir surat ifadesi olabileceğini tahmin bile edemiyorum.başımdan geçen bir benzeri şöyle olmuştur;

    benim gonderdiğim mesaj:

    i really miss u baby.bikbikbik..i love you...

    beş dk. sonra;

    muharrem amca cep new message.read?
    "i love you too.. oğlum iki oluyor evli barklı adamım niyeti bozduysan haberim olsun"

    akabinde muharrem amca aranır özür dilenir.babamın araması gecikmez "oğlum birkerede seni özledim baba diye bana mesaj at lan hayırsız,neyse çok yazıyor hadi kapattım.."

  • köpeğimiz asla tut getir oyununu öğrenemedi. attığımız şeyi yakalıyor ama bize getirmiyor. tam tersine alıp kaçıyor bizim onu kovalamamızı istiyor. "getir!" diyorsun getirmiyor. "gel!" diyorsun attığın topu bırakıp geliyor. biz de "herhalde aptal biraz ondan" diye düşünüyorduk.

    aptal olduğunu düşünmemizin bir diğer sebebi de topunu sürekli tv sehpasının altına kaçırması. sürekli salonda tv sehpasının orada oynuyor ve illa ki bir noktada top sehpanın altına kaçıyor. sonra başlıyor ağlamaya. biz de mecburen her seferinde işimizi bırakıp gidip topu çıkarıp ona geri veriyoruz. ama üzülüyoruz tabi bir yandan "ne kadar aptal köpeğimiz var şunun sehpa altına kaçacağını öğrenemedi" diye.

    bugün fark ettim ki köpek bizle tut getir oynuyo lan. o topu atıyo biz getiriyoruz. bunu da bir tek top sehpa altına kaçtığında yaptığımızdan bilerek hep orada oynuyor. biraz oynar gibi yapıp topu ittiriveriyo sehpa altına. sonra iki üç ağlama sonrası biz getiriyoruz. resmen bizim ona öğretemediğimiz şeyi o bize öğretti. sadece tut getir de öğretmedi bir şey nasıl öğretilir konusunda iyi de bir ders verdi şerefsiz köpek.

    şimdi kendimi baya aptal hissediyorum. adi köpek.

  • kapitalizm çökmez zira kapitalizm çoğu insanın sandığı gibi son 200-300 senede "keşfedilmedi". tarihin başından beri vardı zaten. aynı şekilde sosyalizm de vardı.

    avcı toplayıcı toplumdaki en ufak insan topluluklarına gidin, orada hem kapitalizmi hem de sosyalizmi bir arada görürsünüz. en güçlü ve faydalı olan avcılar her zaman avın en güzel yerini yer, kabilenin kurallarını da onlar koyardı. avlayan (yani üreten) her zaman söz hakkına sahipti. fakat kabilenin geri kalanı da beslemek ve onların da hayatta kalabilmesini sağlamak için üretilenin herkesle paylaşılması mecburiydi. bu üretimin dağıtımının tamamen eşit olmasına sosyalizm dersek eğer, 100% eşitlik hiç bir zaman olmadı ama en ilkel atalarımız bile içinde yaşadıkları "sosyal çevrenin" tamamının ayakta kalması için düzenler kurdular.

    kapitalizm ve sosyalizm insan doğasının ve hayatın doğal bir parçası. buna rağmen tarih boyunca bütün kaynakların sınırsız olduğu ve normalde tüketmek için ihtiyacı olandan çok daha fazlasını üreten toplumlarda bile "sınıfsal farklılaşma" olmuş. her zaman birileri çıkıp "yönetimi" ve "kontrolü" ele geçirmiş ve toplumsal düzeni kontrol eder hale gelmiş.

    peki kimmiş onlar? elbetteki evrime paralel olarak en güçlü, en zeki, en hırslı, en düzenbaz, en gözüpek, en acımasız yani hayatta kalma ve kudret sahibi olma konusunda en kararlı olanlar.

    o yüzden virüs yüzünden dünyadaki milyarlarca insan ölse bile geriye kalanlar gene aynı düzeni kuracaklar. gene evrimsel olarak en hırslı olan veya en çok kaynağı olan koyacak kuralları. ister kişisel kapital olsun isterseniz de sizin anladığın manada parasal kapital, ona kim(ler) sahipse gene onlar yönetecekler geride kalanları. hatta kapitalizmi çökertmesini beklediğini virüsler de kendi içinde bencil ve başkasının hücrelerini ele geçirip tüketerek varlığını sürdürebilen bir kapitalist aktör. (kapitalception)

    denemek isteyene önerim: en sosyalizm meraklısı 50 kişi toplansın, hepiniz 20 bin lira sermaye koyun. topladığınız 1 milyon lira ile gidip kendinize bir arazi alın. üzerinde yaşamak için üretime başlayın. çok değil 6 ay sonra "kararları kimin vereceği" üzerine kavga etmeye başlamaya ve birbirinize kin duymadan hala yaşamayı becerebilirseniz haber verin ki ben de katılayım.

    sosyalizmin hayali çok güzel. eğer hepimiz birbirimizin tam anlamıyla eşit kopyası (fizik+zeka) olaydık robot vs gibi de çok güzel işlerdi. fakat evrim var ve sadece doğaya veya hayvanlara değil bir insanlara da eninde sonunda yöneten kudret olmayı isteme geni "doğuştan" geliyor.

    birisinin diğerlerinin hakkını yeme pahasına iktidar olmayı düşünmeye başladığı an sosyalizm güzel bir fikir olarak çöpe gider, kapitalizm de hayatın temel gerçeği olarak işbaşı yapar. o yüzden kapitalizmi değil de evrimi suçlamak lazım. doğanın kurallarını koyan insanoğlu değil. o bazılarının ortalama 60 senelik hayatları içinde milyarlarca senelik düzeni değiştirebileceğini ve evrimi yok edebileceklerini sandıkları delilik hali sadece insan denilen mahlukatın bir kısmının ıslak rüyası. neyi değiştiriyon yiğidim? 5000 hatta 50000 sene önce de birileri çıkıp "devrim" dediler. sanma ki ilk senin aklına geldi bu "güzel idealler".

    bu nedenle kapitalizm ne çöker, ne de biter. olsa olsa güncel uygulaması ortadan kalkar, farklı bir şekline geçilir. ve maalesef her hangi bir uygulamasında kapitalizmin kendi dinamiklerinde başarılı olamayan, başka bir çeşidinde de olamıyor.

    (yani bugünkünde başarılı değilsen, yeni gelende de olamayacaksın. çok da şeetme o nedenle)

  • çok şükür avukat olmama rağmen böyle bir rahatsızlığım yok.

    edit: şu saate kadar onlarca "avukatsan bir şey sorabilir miyim" mesajı aldım. sözlükte böyle bir şeye ihtiyaç var orası belli de arkadaş hiç mi ironiden anlayan adam kalmadı. "lan yine söyledin" diyerek entry girerek eleştirenler olmuş. enteresan.

    meslek belirtme hastalığı üzerine yorum yapılsaymış keşke. bir mühendis olarak bu duruma çok şaşırıyorum. *