hesabın var mı? giriş yap

  • biz bu takımlara olan sevgimizi metin oktay'dan, lefter'den, baba hakkı'dan aldık. çocukluğumuzda sokak aralarında top oynarken, sert bir şut çekip gol atınca "hamiiii" diye; frikikten gol atınca "prekaziiiii" diye; çalım atıp da gol attığımızda "rıdvaaan" diye; gol kurtardığımızda "schumacher" diye sevinç naraları attık. hangi takımı tuttuğumuzun önemi yoktu. sonraları hayatlarımıza aziz yıldırım'lar, ünal aysal'lar, demirören'ler, hacıosmanoğulları, melo'lar, emre'ler, volkanlar girdi. futbol bütün masumiyetini kaybetti. şu geldiğimiz hale bakın. bu durumdan memnun olup da hala futboldan zevk alan varsa gölge etmesinler başka ihsan istemem.

  • "st. petersburg game" olarak da bilinir.

    karar verme teorisi içinde bir eksiklik olduğu kanısıyla tartışılmış olan düşünce deneyi. daniel bernoulli adlı matematikçi tarafından geliştirilmiştir.

    oyun bir yazı-tura atma oyunudur ve ilk yazı gelişinde biter. yazı ilk atışta gelirse oyuncu 2 dolar, ikinci atışta gelirse 4 dolar, üçüncü atışta gelirse sekiz dolar… kazanır. oyunun ilginçliği şuradadır: bu oyunun beklenen değeri sonsuz dolardır. çünkü ilk atışta yazı gelme olasılığı ve 2 dolar kazanma olasılığı 1/2'dir, yazının ilk atışta değil ikici atışta gelmesi ve 4 dolar kazanma olasılığı 1/4'tür vs.. bu durumda oyunun beklenen değeri:
    bd=(1/2)*2+(1/4)*4+(1/8)*8+(1/16)*16+…
    bd= 1 + 1 + 1 + 1+…..
    olacaktır.

    bu düşünce deneyinin bir paradoks yarattığı şeklindeki sav şu soruyu sorar: böyle bir oyunu oynamak için insanların çok büyük miktarlarda giriş ücreti ödemeyi kabul etmeleri gerekirken, neden böyle yapmazlar?

    bu soruya verilmiş yanıtlar kabaca iki kavramdan hareket ederler.
    birincisine göre, soruda insanların riske karşı tavırları hesaba katılmamıştır. bu kumarın (oyunun) beklenen değeri sonsuz olabilir, ama insanlar risk almama tavrı içinde olduklarından bu oyunu oynamamayı seçerler. riskten kaçınan bir insanın [riske karşı tavırların fayda teorisi çerçevesinde tanımları için (bkz: risk severlik) ] fayda fonksiyonu bu kumarı oynamasını rasyonel kılmayacak kadar riskten kaçınma özelliği gösterebilir. örneğin, x para miktarı, u(x) bir insanın fayda fonksiyonu olsun, ve u(x)= log(x) ile karakterize edilebiliyor olsun. o zaman bu oyundan bu insanın beklediği fayda: (expected utility)
    eu=(1/2)*u(2) + (1/4)*u(4) +…
    eu=(1/2)*log2 + (1/4)*log4 + (1/8)*log8 + …. olacaktır ve bu değer sonsuz değildir, log(4)'e yakınsar. bu da, risksiz olarak elde edilebilecek bir 4 doların faydasına eşittir. yani bu insan, bu oyuna giriş ücreti olarak ancak 4 dolar ödeyecektir.
    ancak paradoksa çözüm getirdiğini ifade eden bu görüşe karşılık ise, aynı insana aynı oyunu ilk seferde yazı gelirse 2 dolar değil 10^2 dolar, ikincisinde gelirse 10^4 dolar vs kazanacağı vaadedilirse ne olacağı sorusu sorulur. bu durumda aynı kişinin bu oyundan beklenen faydası eu=(1/2)log100 + (1/4)log10000 + … = 1 + 1 + 1…= sonsuz olacaktır ve bu kişinin bu kez bu kumara giriş ücreti olarak sonsuz bir tutarı gözden çıkarması gerekir. bu görüşe karşı ancak insanların büyük kumarlara karşı daha fazla riskten kaçar tavır aldıkları söylenebilir; örneğin birçok insan 10 dolarına yazı tura atmayı göze alabilir, ama 1000 dolarına yazı tura atmayı göze alamaz; bu durumda riske karşı tavrı daha risk-sevmezlik yönünde değişmiştir. bu ise , sadece bir tespittir, karar verme teorisini çıkmazdan çok da fazla kurtaramamaktadır, çünkü insanların fayda fonsiyonlarının değişken olduğu gibi bir temele dayanmaktadır.

    oyundaki sorun, gittikçe çok küçük olasılıklara sahip olsa da sonsuz sayıda sonuç olanağı olmasıdır (yazının 500. atışta gelmesi gibi). bunun bir yerde kesilmesi, sorunu çözecektir. aynı paralelde, şu da söylenebilir: insan için 1 milyar dolar ile 10 milyar dolar arasında fazla fark yoktur (aslında bunun da riskten kaçma ve azalan marjinal fayda kavramlarıyla ilişkisi vardır, çok da farklı bir bakış açısı sayılmaz). kumarhanenin kasasında 1 milyar dolar bulunduğunu bilen, kumarhanenin maximum bu tutarı ödeyebileceğini bilen bir insan için kumarhanenin sonsuz sayıda atışa izin vermeyeceği açıktır. kumarhane, en fazla 30 atışa izin verebilecektir (2^30=1 milyar). bu durumda ise yukarıda sonsuz olarak hesapladığımız oyunun beklenen değeri, 30 dolara düşecektir. riske karşı tavrı nötr olan bir insan bile bu kumara en fazla 30 dolar verir.

    bu açıklama da, durumu çözüyor gibi görünse de "ama biz sonsuz paranın ödenebileceği bir durumdan bahsediyorduk, bu çözüm, problemi değiştiriyor" itirazına maruz kalmıştır.

  • müş. adınız neydi sizin
    ben: ozan efendim
    müş. okan
    ben. hayır ozan
    müş. ohan?
    ben.( oha) ozan
    müş. ogan
    ben . bakın efendim zonguldakın z si ozzan
    müş. peki zogan bey
    ben. ordu zonguldak adana niğdeee
    müş. benim problemim sizin adınızdan daha önemli zogan bey
    ben. peki efendim neydi problem?

  • yanlış soru. çekiyor.

    bak şimdi, troll falan demeden anlatıyorum. kütle çekim kuvvetini f = g.m1.m2 / d^2 ile hesaplıyoruz. yani etkileşimde bulunan iki cismin kütlelerini evrensel çekim sabitiyle çarptıktan sonra, iki cisim arasındaki uzaklığın karesine bölüyoruz.

    evrensel çekim sabitinin değeri, mks sisteminde 6.67 × 10^(-11)

    google'dan ortalama ağırlıklara şöyle bir baktım. bir karpuzu uç değer sayılabilecek şekilde ortalama 7 kilo alalım ki çekim gücü en yüksek olsun. elmayı da büyük boy seçip ortalama 150 gram alalım. bu da kilogram olarak 0.15'e eşit.
    şimdi formülde, pay kısmında bulunanların hepsini çarparsak yaklaşık 7 x 10^(-11) çıkar. aradaki mesafeyi de küçük alalım ki sayının tamamı en büyük olabilsin. mesela aralarında 1 cm olsun. mks sistemi gereği metreye çevirirsek 0.01 eder. karesini alırsak ve ilk bulduğumuz değere bölersek elde edeceğimiz son sayı 7 x 10^(-7) olur. yani 0.0000007 newton. karpuzun elma üzerindeki kuvveti bu kadar. elma da karpuza buna eşit ama bununla zıt yönlü bir kuvvet uyguluyor. yalnız bu esnada ikisi de yeryüzü tarafından aşağıya doğru, daha büyük bir kuvvetle çekiliyorlar. dolayısıyla elmanın, dünyanın çekim kuvvetini yenerek karpuza doğru gitmesinin imkânı yok.

    evet, huzura erdin mi bunu öğrenerek sayın yazar?

    edit: bir arkadaş entry'de ciddi bir hata olduğunu ve kütle çekimini bir mıknatısın kolayca yendiğini söylemiş. aslında söylediği "kütle çekim en zayıf kuvvet" gerçeği, benim söylediğimi çürütmez, destekler. elektromanyetik kuvvet, kütle çekim kuvvetinden güçlüdür ama karpuz ve elma manyetik özellik göstermez. dolayısıyla kütle çekiminden daha ağır basan bir etkileşimleri yok. muhatap oldukları ve yenmeleri gereken makro boyutlu tek temel kuvvet kütle çekimi. bu durumda bileşke kuvvete bakarız. o da yer çekimi lehine olur.

    sürtünme zaten her türlü harekette hesaba katılması gereken bir şey ama başlığın konusu bu iki cismin birbirine çekim kuvveti uygulamadığı iddiası olduğuna göre daha derin hesaplar yapmaya gerek yok bence.

  • önce bir girizgah yapayım annemle babam ayrı. babam ankara, ben istanbul'dayım binyıllardır. hayatımla ilgilenmez kendisi, ayda bir belki arar falan. öyle enteresan bir adam. diyalog telefonda geçiyor.
    babam arar.

    ben - efeem baba
    babam - sen ek$i sözlük'te yazar mısın???!!! ( bağırarak)
    ben - eveeeöt?
    babam - benim neden haberim yok??! nickin ne?
    ben - betty puf puf
    babam - o ne biçim nick öyle, karı gibi?!
    ben - !!!

    adam 30 yıldır bir oğlu olduğunu sanıyormuş meğer. keşke uyandırmasaydım, mutluydu öyle :/

  • şeyma'dan önce nil vardı.

    hafızasız bir toplum olduğumuz için biraz geriye gitmek istedim.

    nil'in nasıl ünlü olduğuna dair proloğu şurada yazmıştım: (bkz: zeynep bastık/@ug tek)

    ama asıl olay elbette ki ünlü olmasının nasıl sevgilisi tarafından ayarlanması ve tüm parayı turkcell'in ödemesi de değil.

    serdar erener, o dönemlerde serra erener ile evliyken çalışanı olan nil karaibrahimgil ile birlikte olmaya da başlıyor.

    2000 yılında nil türkiye'ye özgür kız olarak tanıtılıyor.

    eşi ikilinin beraber olduğunu öğrenince evi terk eden serdar erener 2001'de eşiyle boşanıyor.

    nil-serdar erener ilişkisi, 2006'da son buluyor.

    hem gecce'nin hem de vatan gazetesinin haberlerine bakarsak nil, o dönemlerde ozan çolakoğlu ile birlikte oluyor. gecce'nin iddiasına göre, ilişki başladığında ozan çolakoğlu evliymiş.

    neyse, aradan zaman geçiyor ve 2010'da serdar erener ile evleniyor nil.

    geçmiş, geçmişte kalıyor.
    türk halkı onu prenses, peri sanmaya devam ediyor.

  • “kutsal kitaplarda çokça adı geçen ‘şeytan’, gerçek dünyada size ahlak dersi veren bir yobazdan başka bir şey değildir.” friedrich nietzsche

  • ibrahim tatlıses 1, mehmet ali erbil 2 bunlar ne yapsa millet hoşgörü ile yaklaşıyor. ibrahim tatlıses'in bir cinayette azmettiriciliği var, eski karısının topuklarına sıktırmışlığı var ama görsen halkın sevgilisi. mehmet ali erbil'de öyle hangi skandal olursa olsun halk önemsemiyor, hoş görüyor. sanatçı yaşamında aşırılık falan olur eyvallah ama bu artık aşırılık değil bildiğin suç. ilginç milletiz vesselam. yapamadığımız ahlaksızlıkları yapabilenleri hoş görerek kendi iç dünyamızda rahatlıyor muyuz ? çözemedim.

  • avrupa'nın en kadim dört halkından biri. diğerler ise basklar, grekler ve germenlerdir. keltlerin anayurdu ankara'yı da içine alan galatya bölgesidir ve göç yollar karadeniz kıyılarıdır. pontus ve iskit diyarlarında da izleri bulunan bu halkın son üç durağı galya (bugünkü fransa) britanya ve irlanda'dır. daha sonra roma ve germen akınlarıyla sayıları ve toprakları iyica azalmış ve nüfusları batıya kaymıştır. bugün hala varlığını sürdüren kelt kültürleri sırasıyla galiçya (kuzeybatı ispanya), bretonya (kuzeybatı fransa), cornwall (güneybatı ingiltere), galler ülkesi, iskoçya, man adası (irlanda denizi'nde, birleşik krallık'a bağlı), irlanda cumhuriyeti (eire) ve kuzey irlanda (ultser) bölgelerinde bulunmaktadır.

    bir irlanda atasözü şöyle der: "insandan önce de zaman vardı ama zamandan önce keltler vardı."