hesabın var mı? giriş yap

  • yıllar önce otomobili uzun yolda sürerken birdenbire arabanın anahtarını evde unuttum aq diyerek tüm ceplerimi karıştırdım.

    bulamayınca sağa çektim o an dank etti. anahtarın kontakta olduğu. 1-2 dakika güldüm kendime sanırım, anahtarı olmadan arabayı acaba nasıl sürüyordun şapşik diye.

  • burada ayıplanması gereken o peynire alarm takan market değil, buna mecbur bırakmış müşteri portföyüdür. yoksa kim hangi market fantazi olsun diye peynire takmak için alarma ekstra masraf yapmak ister?

    edit: yahu nasıl insanlarsınız mesaj kutumu patlatmışsınız. şu an penire takılan alarmın önemini daha bir farklı anladım. hırsızlığı legal kılmaya çalışan mı ararsınız (10 liraya satılacak peyniri 60 liraya satarlarsa tabi çalınırmış, hakediyorlarmış), sistemi suçlayacağına mazlum insanı suçlama (ve daha buraya yazamayacağım argo ithamları) diyeni mi ararsınız... sanki o peyniri ben 60 lira yapmışım gibi yazanlarınız var gerçekten ne kullanıyorsunuz? ben entry'imde sistemi övmedim, 60 lira peynir çok güzel gidin alın demedim. her entrimde politik bir sorunun altını çizmek zorunda da değilim. bombok bir sistemin bombok bir ekonomik sonucu içinde olduğumuzu zaten biliyoruz. neden politik bir eşeştiri yapmadın diye dm atmanız o kadar saçma ki... buyurun siz yapın. ama sistem bozuk deyip kendi pisliklerinize masum kulplar bulmaya çalışmayın. sistem bozuk zaten diye suçlayalım sistemi, keselim milleti, yağmalayalım marketleri oh ne kafalar ya.

  • bir kaç saat önce cnbcede yarım yamalak(sonu ve başını izleyemedim) izlediğim film. filmin sonunu izleyememiş olmam son anlarda babamın odaya girip aynen söyle bir muhabbet açmış olması:

    [filmin sonuna geldiğimizi düşünüyorum, 3 adamında bir odada yıkıntılar arasında otururken yağmur yağdığı sahne]
    baba - oğlum bu ne? vampir filmimi yine?
    ben - hayır baba
    [baba yabancı dilde söylenenleri duymuştur]
    baba - alman filmi herhalde savaş filmimi
    ben - hayır baba rus filmi
    [yağmur yağmaya başlar]
    baba - kominist filmi yani? belli baksana yağmur bariz yapay
    ben - bilmiorum baba! hem ne alakası var, izliyorum bi sn ya!
    [yağmur durur]
    baba - işte kominist filmi belli hemen bitti suları ancak bu kadar yetmiştir
    (bkz: nası yani)

  • tuba diyor ki; ‘kendi kitabını istedi bir de ya mal mı ne bu adam?’
    açıkça söylemek gerekirse, ısrarla kendi kitabını kaynak olarak isteyen ve sınavı o kitaptan yapan öğretmenlere ben de aynı şeyi söylüyorum. tuba saygısız değil, tuba aklı çalışan bir öğrenci. öğretmenin bu dayatmasına karşı çıkan bir öğrenci.

  • 10 milyona yakın ışid’liyi taliban’ı istanbul’a doldurup kendi 15 milyon vatandaşını topal ördeğe çevirenlerin iktidarında normal olan durum.

    bunlar kendi vatandaşına düşman. bunlar halkın bütçesine gelirlerine konan, belediyeyi haczeden, kredi vermeyen iktidar. 15 milyon istanbullu ve dahası ülkenin tamamı genel seçimlerde gereken cevabı verecektir. seçileli daha bir yıl olmadan corona olması da cabası.

    bunlar istanbul’un tarihi değerlerini cemaatlere, derneklere peşkeş çeken, bunlar akraba, eş dost vakıflara para, mal, arazi aktaran güruh. yukarıda da örneği çokça görüleceği üzere aktarılan paraların büyük bir kısmı sosyal medya köpeklerinin cebine girmektedir.

    bunların imamoğlu düşmanlığı aslında buradan geliyor. çünkü gelir gelmez ilk yaptığı iş belirli cemaatlere vakıflara olan hortumları şak diye kesmesi oldu. ağlayın ulan.

    önce beylikdüzü şimdi istanbul sonra tüm türkiye.

    edit: noktalama ve ekleme.

    edit: ayrıca bunlar türkiye’nin en değerli arazilerini üç beş dolar için satan, türk halkı değeri kalmamış tl ile yaşam mücadelesi verirken dolarla vatandaşlık satan, kendi vatandaşını fakir bir mülteciye çevirenlerin ülkesi.

    bunlar cumhuriyet hatta belki osmanlı tarihinde dahi görülmemiş düzeyde bankalara kâr yaptıranların ülkesi. faiz lobisine destek olan, besleyen biri varsa asıl bu iktidardır. açın bu kriz döneminde bankaların ettikleri kârlara bakın. tefecilerden daha fazla kâr yapıyorlar yasal şekilde.

    bunlar halkın %90’ınını iyice fakirleştirirken, %10’una sizden aldıklarını vermekle meşgul.

  • başlık: delikanlıysan bu başlığa

    1. adını soyadını yazarsın

    2. adını soyadını

    3. adını soyadını

    4. adını soyadını

    5. adını soyadını

    .

    .

    .

    diye girilen entry'ler silsilesi.

  • futbol, siyaset ve din'i katmamak gereken konulardır. bu konularda uzman olmayan, sonsuz bilgiye sahip olmayan bir türk'e rastlamadım henüz.

  • eğer engelli bir birey değilseniz,merdiven kullanmanızı tavsiye ederim! hatta merdiven çıkmak istemeyenler için yürüyen merdiven dahi bulunuyor! çok etkileyici değil mi

  • evet, bu filmi sevmek için ilk yarım saat sabretmek gerekiyor, ama yönetmenin de "seyirciyi bir yarım saat sıkayım, sonra derdimi anlatayım" diye düşündüğünü sanmıyorum. zaman kullanımını çok beğendim, bu aralar bir serbest çağrışımın etkisiyle kafamda dönüp duran, cemal süreya'nın "an ki fıskiyesi sonsuzluğun" dizesini hatırlatırcasına ya da yine aynı süreya'nın "beklemek gövde kazanması zamanın" diye yazdığı gibi... yönetmen david lowery'nin kullandığı 1.33 : 1 sinemaskop tercihi, neredeyse kare bir çerçeveyle filmi izlememizi sağlıyor ve sanki biz de o çarşafa açılan gözlerden bakıyoruz evin içine. evet, ilk yarım saat düşük bir tempo tercih ediliyor, çünkü bekleyerek zamana gövde kazandıran hayalet gibi bizim de zamanı hissetmemiz isteniyor. sonra sonra anlar hızlanıyor, sonsuzluk içinde dönüp duran, zamanın içinde yavaş yavaş yok olan (ve aynı zamanda çoğalan) hayalet, her anı geçmiş ve geleceğin iç içe girdiği bir düzlemde yaşıyor.

    --- spoiler ---

    filmdeki ruh, aslında mekanın ruhu. sonrasında evin içinde yaşayanlar ya da öncesinde o bölgede bir ev kurmaya çalışan geçmişin insanları, aynı mekanın içinde farklı bir yaşam kurmaya çalışanlar.. ve o masadaki adamın uzun tiradında, her şeyin bir gün yok olacağına, sanat eserlerinin de, insanların da, güneşin de yok olacağına dair konuşmasında, seyirciye vermek istediğini paketliyor yönetmen. evren içinde olmayan bir anlamı arayan insan için mekanın anlamı da zamana göre değişiyor. nasıl ki geçmişin insanları için başlarını sokacak bir dört köşe yetiyorsa, 'medeniyetin insanları' tam tersine bir barınak değil yaşam alanı arıyor. ileri bir zamanın yükselen gökdelenleri ise, kurduğu medeniyetle göğe kadar yükselen insanın aslında düşüşünün ne kadar hızlı, kolay olabileceğini gösteriyor. albert camus'nun düşüş kitabındaki çaresizlik ya da fight club filminin finali gibi..

    e aşk neresinde bu filmin? kocaman bir boşluk içinde yaşayan insanın boşluğu doldurma isteğinde.. insanın öznel zamanında, yani yaşamı hissettiği anılarda.. o nedenle anılar hızlı hızlı geçiyor filmde. anılar, adamın kafasında yanıp sönen geçmişe dair parçalar.. sonsuzluk içinde seyahat eden adamın aklında yer edenler o parçalar oluyor ve evet insanın zamanı anlamlandırmasındaki en önemli unsur 'aşk' olarak karşımıza çıkıyor. kadın, her taşındığı eve bir not bırakıyor. beklediğinin gelmeyeceğini anlayan diğer hayalet yok oluyor. insan boş evlere anlam katmaya çalışıyor, içinde yaşadıkları ve yaşamadıklarıyla. ve yaşamını bir başkasıyla dolduramayan insan, yani bir başkası için var olamayan insan da yok oluyor.

    --- spoiler ---

    böyleyken böyle.. kısa ve dolu dolu bir film.. e o zaman ben bir sigara daha yakayım..

  • ablasının düğününde hayatı sorgulayandır.

    en yakın arkadaşımın düğününde tanıştım gelinin kız kardeşi ile, çok fazla içmiş, hayatı sorguluyordu. öyle ki bir ara komaya girecek sandık. neyse ki en yakın arkadaşım olan damat ve ben sinirleri yıllar önce alınan insanlar olduğumuz için sakince kendisi teselli ettik, gelinin bir arkadaşı ile geceyi tamamlayabilecek kadar ayılttık. bu sayede gelin ve arkadaşları oyunlarını doyasıya yaşamışlardır.

  • hahhahahahaa diyerek karşılaştığım olaydır

    "berat ağbi, doçentlik sınavından yine kaldım ağbi"
    "bizim senden başka kimimiz var berat ağbi"

    aynı zamanda tezlerinin de çalıntı olduğu ortaya çıkmıştır. oğlum selman, tv'de atatürk'e dil uzattığın zaman sinirimden uyuyamamıştım, işte adalet böyle tecelli eder.