hesabın var mı? giriş yap

  • beyefendi kendine köle arıyor galiba.

    1600 lira şu hayat şartlarında kime yetiriyor acaba?

    eline gözüne dursun be. pişkin surat.

    eline gözüne dursun be. eline gözüne.

  • sinan bey ihtiyaç duydukları miktara gelmeden önce, 'şöyle pahalı, böyle masraflı' deyince yüzlerce milyon hatta belki milyar euroyu bulan bir kaynak gerekli sandım. meğer 1,5 milyon eurodan bahsediyormuş. araştırma yapmak isteyen bir bilim insanını düşürdüğünüz şu durumdan utanın ilkel çomarlar.

  • --- spoiler ---

    bıktım bu fasfakir olup canını verebilecek durumdayken milyarder olunca paranın önemi yok diye tribe girip paraya dokunmayan karakterlerden. olum sen orda neyin ne olduğunu görüp kaçmışsın sonra başlarım böyle hayata diyip geri dönmüşsün 450 kişinin ölümünü görmüşsün cidden 3 5 kişinin ölmesiyle baştaki durumundan çok mu şey değişti deliricem. ayrıca kızın ailesini unuttun şrfsz

    diziye puan 8.5/10
    --- spoiler ---

  • bence bunun sebebi kargo şirketleri. kargo şirketleri kutuları o kadar kötü taşıyorlar ki amazon risk almamak için böyle bir yola başvuruyor.

  • 'kız olsam ilk sana verirdim' dediğim kişilerden uzaklaşmak. hak iddia edip amıma koyarlardı valla.

  • yanlış bir düşüncedir. bunu düşünen kişi ya gerçekten yabancı dil bilmiyordur ya da gerçekten yabancı dil bilmiyordur. yani ya yabancı dilde düşünemediğinden dolayı onların markaları kendisine mükemmel bir kelime gibi geliyordur ya da "ben yabancı dil biliyorum yeah!" kompleksinden dolayı türkçeyi (ki eğer ana diliyse) aşağılıyordur. bunu diyen insan "ya ama bu türkçeye çevirince güzel durmuyor, komik duruyor." diyen insandır, ki aslında yabancı dilde de o kelimenin birebir anlamını karşıladığından bihaberdir (yani az anlıyor ya, o kelimeye kendince başka anlam katıyor.).

    bu düşüncenin yanlış olduğunu fark etmek için çok okumak gerek. ve gerçekten yabancı bir dil öğrenmek (ki bunun için de çok okumak gereklidir.).

    bauhaus'u beğenen insan evyap'ı beğenmiyorsa, işte tam da yukarıda bahsettiğim durumdan muzdariptir.

  • bazen isterdim ki, oğlumla konuşurken, amerikan filmlerindeki gibi; "bak evlat ben küçükken babam bana şunu demişti" ya da " dedem derdi ki" diye başlayan cümleler kurmak, ona bilge bir akrabamdan, ya da sadece sıradan bir söz söyleyerek beni ta çocukluğumda bile etkileyebilen annemin bir lafını örnek verebilmek isterdim gerçekten. ama bakıyorum bakıyorum, arıyorum tarıyorum, yok ulan, bir tane ilaç olsun diye beni ciddiye alıp bir şey diyen olmamış mk.... ya "atkını sıkı sar üşütürsün" demişler, ya da "oğlum şu bakkaldan bi ekmek al eve gelirken" demişler. insan iki özlü söz eder, o yıllarda aklını alır evladının değil mi be hey ebeveynlerim.

    amerikan filmlerinde en çok buna özeniyorum aq... işe bak

  • turizmi ilgilendiren bütün bölümler. her şeye sazan gibi atlayan, enerjisi yüksek dışadönük bir yavşak olmanız yeterli.

    edit: yahu arkadaşlar; anladık, hepiniz öyle değilsiniz. ama hepinizi toplayınca o çıkıyor işte.* özellikle turizm sektöründe terfi basamaklarını hızla tırmananlara dikkat etmenizi rica ederim. turizm sektörü böyle insan seviyor demek ki, n'apalım?

  • insan beyninin yanlış çıkarımlar yapmasına neden olan eğilimlere ya da insanın bir konudaki kararını etkileyen psikolojik olgulara "cognitive bias" adı verilmekte. tam olarak karşılamasa da cognitive bias'a türkçe'de "bilişsel önyargı" diyebiliriz. "bilişsel yatkınlık, bilişsel eğilim, bilişsel meyil" hatta "peşin hüküm" şeklinde bile kullanılmakta.

    bilişsel önyargı algılarımızdaki eğilim ya da 'taraflı algı' olarak açıklanırken sayısal bulgulara ya da matematiksel kurallara karşı bile inandığımıza hala inanıyor olmak ya da inanmayı sürdürmektir. sayısal olarak kesinlik içeren bir olasılığı reddedip önyargıya devam etmek "bilişsel önyargı" olarak açıklanmaktadır.

    bilişsel önyargı kapsamına birçok psikolojik olgu/ etki girerken bunlardan en bilineni ikea etkisidir. sözlükte bahsedilmiş olan ikea etkisini tekrardan anlatmaya gerek görmüyorum ama karar verme, insan yargılama gibi alanlarda da görülen bilişsel önyargı, keyfi bir davranış olmayıp insanların deneyimleri sonucu vardıkları eğilimlerdir.

    örnekle anlatsana lan piç diyenler için: şimdi işe girerken kapıdaki güvenliğe her gün günaydın deyip giriyorum binaya. o gece üst kattakiler parti verdi, kibariye dinlediler son ses, sabaha kadar tepindiler ve ben rahat bir uyku uyuyamadığım için sabah geç uyandım işe de geç kaldım haliyle de merdivenleri telaşla çıktığım için güvenliğe günaydın diyemedim. peki bu durumda güvenlik ne düşünür? 1. "ya adam şirkette en üst kademedeki insanlardan biri, ben lise mezunuyum güvenlik olabilmişim, adam her gün bana selam mı verecek? beni küçük görmeye başladı ve bundan sonra günaydın demeyi bırak yüzüme bile bakmaz." 2. "abi adam telaşlı görünüyordu merdivenleri hızlıca çıktı. acaba bir sıkıntısı mı var?" iki düşünce de bu olaya karşı verilen yanıt diyelim. ikisi de bundan sonra bize günaydın diyen o kişiyle olan ilişkimizin geleceğini belirleyecek. beyin çoğu zaman en kötüsünü düşünmeye isteklidir diyoruz ya* hah işte bu bizim yaşadıklarımız, hayatımız, ilişkilerimiz ve bunlar sayesinde gelişen? kişiliğimizle oluyor. bunu değiştirmek gerçekten çok zor, istesek de zor, ki istemiyoruz da zaten. sadece şunu diyeceğim geriye çekilip olaya helikopterden bakıyormuş gibi bakanlar var ya işte onlar her zaman kazananlardır.