hesabın var mı? giriş yap

  • samimi olun lan biraz !
    adamın alanı değil hede hödö.
    he a.q sizin alanınız otomotiv ondan tanıyorsunuz adamı.

    celal'in güncel konulardaki cehaletini, kibirini ve çok bilmişliğini gösterir. !

  • yolsuzluktan istifa edilir mi be? milli iradeye saygisizlik yapmislar o millet sizi yolsuzluk yapin, hem calin hem calisin diye oraya getirdi!

    edit: yolsuzluk degilmis yeni versiyonu ekliyorum.

    sucsuz insanlar cezalandirildi diye istifa edilir me be? milli iradeye saygisizlik yapmislar. o millet sizi istedginiz gibi at kosturun, istediginizi cezalandirin, istediginize terorist muamelesi yapin diye oraya getirdi!

  • cumhuriyetin ilk yıllarında istanbul erkek lisesi'nde ilginç bir hadise yaşanıyor. zamanın okul müdürü iyi öğretmenleri elinde tutmak için o zamanlar uygulanmayan bir yöntemi hayata geçirir: öğretmenlere yaz tatillerinde maaş ödeme. böylelikle güçlü bir öğretmen kadrosuna sahip olur ve okul, saygın ve varlıklı ailelerin tercih ettikleri bir eğitim yuvasına dönüşür.

    daha önce numune-i terakki, 1913'te istanbul sultanisi adını taşıyan bugünkü istanbul erkek lisesi'ne ittihatçıların ayrı bir önem verdiği bilinir. okulun alman tarzı eğitim veren bir müesseseye dönüştürülmesi için bu ülkeden öğretmenler getirilir. tanzimatçılar için galatasaray lisesi ne ise, ittihatçılar için de istanbul sultanisi odur. bugünkü binasına taşınmaları 1933 yılında gerçekleşmiş ve osmanlı devleti zamanında düyun-u umumiye binası olarak kullanılan binayı istanbul lisesine tahsis etmişler ve okula verilen önemi bir kez daha göstermişti devlet. okul 1964 yılında ilk kız öğrencilerini alacak ve 1982'de anadolu lisesi statüsüne geçecek ve bugünkü adını alarak istanbul lisesi olacaktır.

    okulun türkçe öğretmenleri arasında önemli gazeteciler de var. vakit gazetesinin sahibi hakkı tarık us'un yanı sıra fıkra tarzı yazılarıyla tanınan hakkı süha gezgin, daha sonra milli eğitim bakanı olacak hasan ali yücel ve memduh şevket esendal gibi yıldızları barındıran bir öğretmen kadrosuna sahip. okulun fransızca derslerine nurullah ataç, arapça öğretmenlerinden birisi ise dönemin ünlülerinden meşhur kilisli rıfat bilge'dir.

    okulun içeriğini, ciddiyetini ve kadrosunu özet geçtikten sonra gelelim yaşanan malum iğne hadisesine.

    1925 yılının ekim ayında istanbul lisesi'nde 43 öğrencili bir 10. sınıf var. hadise bu sınıfta ve arapça öğretmeni seyyit salih efendi'nin dersinde vuku buluyor. salih efendi, her zamanki gibi dersine girip sandalyeye oturmak için cübbesini düzeltirken eline sandalyeye konmuş koca bir iğne * batar. bu olaya çok içerleyen muallim bey, defterini imzaladıktan sonra öğrencilerine döner ve "ben bu muameleye layık değilim, sizlere çok teessüf ederim" diyerek saygısını bozmamış ve sınıfı terk etmiştir. hadiseyi okul müdürü besim bey'e iletir ve istifasını verir.

    yaşanan olay salih efendi'yi sarstığı kadar okul müdürü besim bey'i de ziyadesiyle sarsmış ivedi bir şekilde disiplin kurulu toplanmış ve olayın olası failleri olan öğrenciler ile bir dizi görüşmelere başlanıyor. yapılan soruşturma neticesinde öğrenciler olayın fail ya da faillerini görmediklerini dile getiriyorlar ve bu ifadeler üzerine okul müdürü besim bey, okul öğretmenlerini toplayıp onlara disiplin kurulunun sınıftaki 43 öğrencinin tümünü okuldan attığını tebliğ eder. bu karara sadece okulun idealist genç tarih öğretmeni enver behnan şapolyo dışında itiraz eden çıkmaz. enver bey cezanın çok katı olduğunu, en adi zanlının bile avukat edinmeden ve kendisini savunmadan mahkum edilemediğini, suçlunun bulunamamasının idarenin sorumluluğunda olduğunu dile getiren tek aklı başında bireydir. sözkonusu sınıfın okulun yüz akı olduğunun ve bu sınıfta geleceği parlak pek çko öğrencinin çıkabileceğini defaatle söylüyor.

    sınıftan çıkan kişilere baktığımızda enver bey'in ne denli ileri görüşlü, idealist ve muazzam bir öğretmen olduğunu görüyoruz. sınıtfaki öğrenciler arasında yer alan;
    -"h2o sait" lakaplı 228 numaralı "sulu sait", ünlü öykücümüz sait faik abasıyanık'tır.
    -"sabri efendi" geleceğin en önemli politikacılarından ihsan sabri çağlayangil'dir.
    -725 numaralı "feridun efendi" ise babıali'nin röportaj ve yurtdışı haber üstadı hikmet feridun es olacaktır.
    -"sıtkı efendi" namı ile bilinen öğrenci, demokrat parti'nin kurucularından sıtkı yırcalı'dır.
    -748 numaralı "saffet efendi" sonraki dönemlerin ünlü hukukçularından saffet nezihi bölükbaşı'dır.
    -aynı zamanda sınıfta cemil sait barlas, emin kalafat, sait naci ergin, celal yardımcı, nedim ökmen gibi isimlerı barındıran bir sınıf.

    yaşanan gelişmeler sonrasında öğrencilerin yanında yer alan enver behnan şapolyo, matbuat aleminde yazıları yayımlanan çevresi geniş bir kişi. çocuklara akıl hocalığı yaparak hepsini cumhuriyet gazetesi başta olmak üzere babıali'nin büyük gazetelerini dolaştırır. bunun neticesinde ise kadrosu istanbul lisesi'nde kalmak şartıyla vefa lisesi'ne tayin ediliyor.

    ve şapolyo amacına ulaşıyor, olayın basına yansımasıyla ilk tepkiler geliyor. fakat öğrencilerin beklentisinin tam tersine. onların daha sert biçimde cezalandırılması yönünde. tarihler 17 ekim 1925'i gösterirken akşam gazetesi, öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasının normal ve yerinde bir ceza olduğuna yönelik bir yazı yayınlıyor. gazeteye göre sınıfta uygulanan disiplin yönetmeliği adeta memleket kanunlarının küçük bir örneği olduğunu dile getirir. öğrenciler bu esnada diğer gazetelere giderek seslerini çıkartma, savunma yapma çabası içerisindedir: "sınıfın kapısı sürekli açık olduğu için bunu herhangi bir kişinin de yapabileceğini" dile getirirler.

    olay bu kadar büyüyünce maarif vekaleti, günümüz milli eğitim bakanlığı olayları incelemek için bir müfettiş görevlendirir. tüm bu olaylar yaşanırken cumhuriyet gazetesinde mehmet asım, bu olayı baz alarak okullardaki disiplin bozukluğuna dikkat çeker ve suçu biraz da öğretmenlerin üzerine atar. tabiri caizse tüm ülke 43 öğrenciye büyük bir mobbing yapıyor o sıralarda..

    fakat zamanla gazetelerdeki sert söylemler yerini daha yumuşak ifadelere bırakmaya başlar. bu konudaki ilk adımı akşam gazetesi yazarlarından necmettin sadak atıyor; sadak'a göre işlenen suçun büyüklüğü tartışılamaz fakat yaşanan bu sürecin öğrencilere en büyük ceza olduğunu belirerek ilk adımı atıyor. daha da önemlisi eğitimin asıl amacı, kişilerin terbiye edilmesi olduğunu, suçluların bile hapishane ya da ıslahevlerinde terbiye edildiğini bu öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmalarının, eğitimin temel amaçlarına aykırı olduğunu beyan ediyor. eğitimin topluma faydalı ya da en azından zararı dokunmayacak kişileri yetiştirme eylemi olduğundan dem vuruyor.

    öğrencilerin okuldan uzaklaştırılmasının gazetelere yansımasından sonra maarif vekaleti daha geniş kapsamlı bir soruşturma başlatıyor ve soruşturma sürecinde öğrencilerin derslere girmesi yasaklanıyor. bu öğrencilerden çoğu yatılı ve uzaklaştırma çıktıktan sonra anadolu'da yaşayan bu öğrenciler için zor günler başlıyor. çocuklar darülaceze'ye yerleştiriliyor ve hatta ihsan sabri çağlayangil anılarında, nerede ise 2.5 ay aylak aylak dolaştıklarını, ne resmi ne özel hiçbir okulun kendilerini almadığını dile getirir. öğrencilerin yaşadığı bu durum, kamuoyunun vicdanını iyice yumuşatır.

    basında ve kamuoyunda oluşan bu yumuşamanın aksine öğrencilere bir darbe de gazi paşa'dan gelir. reis-i cumhur mustafa kemal atatürk meclisin açılışı sırasında yapmış olduğu konuşmada, yeniden rüzgarın öğrenciler aleyhinde esmesine yol açar. gazi paşa konuşmasında: "okullarda disiplinin sağlanmasının en önemli ilke olduğunun" altını çizerek belirtiyor ve bunun üzerine soruşturma hızlandırılıp öğrencilerin ifadeleri tek tek alınıyor. fakat soruşturma neticesinde fail bulunamıyor.

    sonuç itibariyle bir orta yol bulunuyor, arapça öğretmenine yapılan bu terbiyesizliği mezuniyetlerine 1 yıl kalmış öğrencilerin bir şekilde kazanılması gerekli görülüyor ve müfettiş kararı 16 kasım tarihinde belli oluyor. 43 kişilik sınıfın istanbul lisesi ile ilişkisi kesiliyor ve bu öğrenciler istanbul dışındaki liselere sürgün ediliyor.

  • fatih altaylı : ismini vermeyelim tübitak'tan bir profesör.

    celal hoca :bizim mehmet o yavv

  • bbva'nın kalan hisseleri satın alma teklifine istinaden konuşuyorum; ülkenin ekonomisinin 2014'ten bu yana nasıl değiştiği daha net ortaya çıkamazdı.

    garanti bankası'nın hisse değeri 2013'ten bu yana arttı. ancak:
    -garanti bankası'nın 2013 yılındaki toplam değeri: 22,4 milyar $
    -2021'deki toplam değeri: 5.1 milyar $

    2014'te bbva hisselerin 49,85%'ini 9,3 milyar $'a almıştı.
    2021'de bbva hisselerin 50,15%'i için 2,5 milyar $ teklif etti.

    2014'te hisse başına fiyat: 4 $ ödenmişti
    2021'deki teklif ise hisse başı 1,2 $ oluyor.

    elinizdeki her şeyin ne kadar değersizleştiğini, ne kadar fakirleştiğinizi daha iyi gösterecek bir gösterge yok. dünyaya göre daha ucuza satın alınabiliyorsun. bitti. hepimiz 8 senedir aralıksız fakirleşiyoruz, önce bunu kabullenelim.

    size kim "türkiye büyüdü" diyorsa... tüik'e, cumhurbaşkanına, ailenize, otobüs şoförüne karşı... hepsine "lağn bırak!" diyin arkadaşlar. demezseniz daha da fakirleşeceksiniz.

  • yalan haber.
    başlığı açanın anında uçurulmasını gerektiren haber.

    emekli kendi maaşını onyıllar boyunca ödediği primle kendine ödüyor emekli olduktan sonra. hiç bir çalışan hiç bir emeklinin maaşını ödemiyor.

  • ufak kardeşin dondurmacının önünden geçerken ağlaması üzerine annenin kuyumcuya girip evlilik alyansını bozdurması..

  • "güllere, kurbağalara, sanata inanırız.biliriz ki kurtuluş ancak bu yoldadır.siyasal alanda bulmayız kurtuluşu.çünkü seçtiğimiz kötüler arasında en iyi olandır.böylece aklımızı zedelemeden yurtsever oluruz." sözünün de sahibidir.türkiye gündemine paralel giden konuları işlediği kitapları, her dönem açıp bir kez daha okunmalıdır.

  • askerliği yaptıysanız sevinç verici, yapmadıysanız yürek dağlayan derecede hüzün verici bir durum. başıma geldiğinde yapmamıştım askerliğimi ama kız gerçekten bunu mu ima etti emin değilim. laf sokmuş da olabilir, biraz serseri manyak bir tipi vardı zaten kızın. daha sonra mekanın badigartının platonik kız arkadaşı olduğunu öğrendim. platonik diyorum çünkü çocuk buna hiç açılmamış. o gün beni hırpalarken anlamış kız, çocuğun buna hisleri olduğunu. evlendilerse de hakkımı helal etmiyorum. benim katkım büyük oldu ilişkiye ama bir nikah şekerini çok gördüler. hiç unutmam beni kenara çekip kapıyı göstermişti aşık badigart. yani öyle kibarca "sizden mekanı terk etmenizi istemek zorundayım bayım. buyrun lütfen" şeklinde değil... "şu kapıyı görüyor musun arkadaşım?" dedi. "görüyorum abi" dedim. "seni o kapı gibi dümdüz yaparım" dedi. "kapı düz değil ki" diyerek büyük bir bok yedim. lan zaten bu badigartların "arkadaşım" demesinden korkacaksın, "arkadaşım" dedi mi bil ki kötü bir şey olacak, ya mekana almaz, ya mekandan atar. gel birlikte dans edelim arkadaşım, damın olmasa da gir tabi arkadaşım yok. "alamıyoruz arkadaşım." e nerde kaldı arkadaşlık o zaman? alamıyorsan hani arkadaşlık? hani arkadaşındım? arkadaşlık nerde? nerde dostluk? hani arkadaşlık?