hesabın var mı? giriş yap

  • aynı anda hem sahtecilikten, hem de devlet sırrı ifşasından hapis istemek için ne kadar yüzsüz olmak lazım?

    aynı tır muhteviyatının, hem gıda ve ilaç yardımı, hem özgür suriye ordusuna silah yardımı, hem mit'in kendi içindeki malzeme sevkiyatı, hem türkmenlere silah yardımı olduğunu iddia etmek için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    ses kayıtları konusunda aynı anda hem montaj suçlaması yapıp, hem de görüşmelerinin dinlendiğinden yakınmak için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    birbirinden haberi olmayan devlet kurumlarını, operasyonu eline yüzüne bulaştıran miti, ve tabii ki kendini sorumlu tutmak yerine tüm ihaleyi bir gazeteciye yıkmak için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    cahil, hırsız, yalancı, kindar, baskıcı egomanyaklara peygamber gibi tapmak için ne kadar yüzsüz olmak gerekiyorsa o kadar.

    can dündar herhalde hapse girecek. taşakları hücreye sığar mı bilmem, koğuşa alırlar artık. ola ki yurtdışına çıkmayı ister ve becerir, ihtiyacı olmaz ama kendisine yardımcı olacak onbinlerce insandan biriyim. elden bu geliyor ancak, onun kadar cesur ve etkin olmadığım için.

    (hapisten kaçıp gelmesin yalnız, biz de casus diye arada kaynamayalım sonra. zaten yabancı memleket vatandaşı ve ateist olarak profile uyuyorum, devlette kimse yaralı parmağıma işemez. havlu da getirsin yanında).

    edit: "aynı anda hem sahtecilik hem de casusluk olabilir, mantıken mümkün" diyenler için: #51925461

  • satrancın bence en önemli sorunsalıdır. dolayısıyla, duruma göre değişir diye bu konuyu kestirip atmak olmaz. öyleyse bu konuyu uzun uzadıya tartışalım.

    özet:
    iki taşın da değeri 3 puana denk kabul edilir. dolayısıyla üç aşağı beş yukarı denk güçte taşlardırlar. ancak bu denkliğe rağmen, iki taşın özellikleri birbirine tamamen tezat teşkil eder. dolayısıyla kimi konumlarda at filden, kimi konumlarda ise fil attan çok daha güçlü olabilir.

    basit özellikler:
    fil ata göre daha uzun menzillidir, bir hamlede tahtanın bir ucundan diğerine gidebilir, birinci yatayda durmasına rağmen rakip tahkimata baskı uygulayabilir. ayrıca bir fil, aynı anda rakibin hem şah hem vezir kanadını vurabilir. filin en büyük handikapı, ya sadece siyah ya da sadece beyaz karelerde hareket edebilmesidir.

    at ise kısa menzillidir, tahtanın bir ucundan diğerine varmaları zaman alır. dolayısıyla, etkili olabilmeleri için aksiyonun olduğu yere ve rakip hedeflere yakın olmaları gerekir.

    ilk sonuç:

    madem filin avantajı uzun menzilli olması, demek ki filler pek çok açık diyagonalin olduğu konumlarda etkili olurlar. bunun da ön koşulu, pek çok piyonun kırışılmış olması, özellikle merkezin açık (piyonlarla bloke edilmemiş) olmasıdır.

    at ise, mümkün olduğunca merkez karelerde, mümkünse rakp yarı sahada bulunduğu takdirde etkili olabilir. atın bu tarz iyi karelerde uzun süre bulunabilmesinin ve rakibi baskı altına alabilmesinin en önemli koşullarından biri, atın bir piyon tarafından destekleniyor olmasıdır. örneğin, sırf kenar piyonlarının arta kaldığı bir konum atın işine gelmez, at merkez karelerinde bulunmak istese bile, rakip taşlarca kovulur, iyi karelerde tutunamaz. halbuki bu tarz bir konum fillerin çok işine gelir. çünkü bir fili bir-iki kare geriye itseniz bile, etkinliğinden pek bir şey kaybetmeyecektir.

    dolayısıyla, bol piyonun olduğu konumlarda at, az piyonun olduğu konumlarda fil daha etkilidir. özellikle de merkezin açık mı kapalı mı olduğu bu taşların etkinliği üzerinde rol oynar. daha da kaba ifade edersek, oyunun başında at filden daha iyidir, oyun uzadıkça, taşlar ve piyonlar kırışıldıkça filin gücü artar, bir noktada fil attan daha güçlü hale gelir.

    iyi fil-kötü fil sorunsalı:

    satranç kurallarına göre, kendi taşlarımızı yiyemiyoruz, değil mi? farz edelim, beyaz karelerde hareket eden bir filimiz olsun. rakibimizin de pek çok beyaz karede sabitlenmiş piyonları olsun. bu piyonlar, her ne kadar filimizin etkinliğini kısıtlasalar da, er ya da geç, bu fil bu piyonların arkasına sarkabilir ve piyonları tek tek alabilir. dolayısıyla bu file "iyi fil" denir. ama mesela bizim piyonlarımız beyaz karelerde sabitlenmişse, bu sefer bu piyonlar hem bizim filimizi kısıtlar, hem de bazen filimizi etkinleştirmek için bir yol bulmak imkansız olur. bu file de "kötü fil" denir. istisnai durumlar hariç, iyi fil iyidir, güçlüdür, kötü fil ise kötüdür.

    genelde piyonlar birbirlerini bloke ettikleri için (bkz: piyon zinciri), bir tarafın piyonları ekseriyetle beyaz karelerdeyse, diğer tarafınkiler siyah karelerde bulunurlar. eğer her iki tarafın da beyaz karelerde hareket eden fili var ise, bu fillerden biri kötü, diğeri iyidir.

    benim tecrübelerime göre, iyi fil-kötü fil mücadelesinde kötü fili olan taraf, oyunu tutabilir. ama atın kötü bir fille mücadelesinde at neredeyse her zaman kazanır. bu tarz oyunlarda, genelde at, piyon tarafından korunan bir kareye yerleşir, ve kötü fil bu ata saldıramaz. (misal, piyonumuz d4'te, atımız e5'te, rakibin piyonları ve fili beyaz karelerde. e5, siyah bir kare olduğu için, fil ata hiçbir zaman saldıramaz. halbuki at filin gidebileceği 32 kareden 8'ini kontrol eder, çünkü siyah karedeki bir at beyaz kareleri kontrol eder.)

    fil çifti konusu:

    filin dezavantajı, sadece siyah ya da beyaz karelerde hareket etmesidir, demiştik. halbuki iki fil, 64 kareyi de kontrol edebilir. dolayısıyla fil çiftinin gücü, bir filin gücünün 2 ile çarpımından daha fazladır. iyi oyuncular fil çiftine çok önem verirler.

    özellikle açık konumlarda, fil çifti, at-fil ya da at-at tandemine karşı çok etkili olur ve oyunu kazanır. kapalı konumlarda ise konu biraz daha tartışmalıdır: kapalı konumlarda at-fil veya at-at fil çiftinden daha güçlüdürler. buna rağmen, atı olan taraf, girişimde bulunurken çok dikkatli davranmak zorundadır. genelde hücum edip oyunu kazanmaya çalışırken, oyunu az ya da çok açmak gerekir. eğer bu esnada işer çığırından çıkarsa, bu sefer rakibin fil çifti sahneye çıkıp rüzgarın yönünü değiştirebilir. dolayısıyla kimi oyuncular, kapalı konumlarda da fil çiftinin daha üstün olduğunu savunurlar. çünkü fil çiftinin potansiyeli, karşı tarafın pozitif planlar geliştirmesine mani olur.

    benim deneyimlerime göre: fil çifti, diğer şartların eşit ve rakibin herhangi bir dezavantajının olmadığı durumlarda yalnız başına oyunu kazanamaz. lakin, ikinci bir avantajımız daha varsa, bir dezavantajımız olsa bile fil çifti oyunu kazandırır. misal, fil çifti+alan avantajının, piyon formasyonumuz daha zayıf olmasına rağmen oyunu
    kazandırması pek muhtemeldir. halbuki normalde, tek avantajı olup 0 dezavantajı olmak, 2 avantaj 1 dezavantajdan daha makbuldür; gerçi bu biraz da zevk meselesi.

    oyunsonu:

    eğer bir oyunsonlarında fil-at mücadelesine sık rastlanır. eğer iki taştan biri belirgin şekilde kötü değilse, materyal eşit ve iki kanatta da piyonlar mevcutsa, fil, uzun menzili ile daha avantajlıdır. fil tarafının oyunu kazanıp kazanamayacağı, şahın rakip kampa girip giremeyeceğine bağlıdır. atı olan taraf, atını, şahını ve piyonlarını kullanarak, rakip şahı durdurabilirse, oyun berabere biter. atı olan tarafın kazanma şansı ise genelde yok denecek kadar azdır.

    ayrıca at, a veya h geçer piyonunu durdurma konusunda aşırı kötüdür.

    yazarlar ne diyor:

    jeremy silman'a göre, fil üçüncü yataydaki bir attan daha iyidir. dördüncü yataydaki bir at, file denktir. 5'inci yatayda artık at daha güçlüdür. 6. yataydaki bir at ise artık kale değerindedir. tabii atın bu konumlarda uzun süre tutunabildiğini farz ediyoruz. ben de jeremy silman'ın görüşlerine katılıyorum.

    ludek pachman'a göre, fil şu koşullardan biri gerçekleşirse attan daha güçlüdür:
    1. merkez açık ise
    2. filin hedefi olabilecek bir piyon mevcut ise

    yine ludek pachman der ki: eğer at-filin fil çiftine karşı mücadelesinde atımızı merkeze yerleştirebilirsek, bu at fil çiftini nötralize eder. yani diğer bir deyişle, bu şekilde bir mücadele ile at-fil tarafı bir beraberlik koparabilir, ama daha fazlası değil.

    iki yazar da, satranç camiasının en saygıdeğer yazarları arasında yer alırlar.

    atla file veya fillere karşı mücadele yöntemleri:

    her şeyden önce konumu kapalı tutun. atınıza iyi, kolayca kovalanamayacağı bir kare bulmaya çalışın. mümkünse bir iyi at-kötü fil durumu yaratmaya çalışın.

    fil ile ata karşı mücadele yöntemi:

    bu durumda en etkili ve kanıtanmış yöntem, ilk resmi dünya şampiyonu steinitz'in tavsiye ettiği yöntemdir: yavaş ama emin adımlarla, atı piyonlarınızda geriye sürün. asla ama asla, ata yerleşebileceği, atı kovamayacağınız bir kare vermeyin. örneğin rakibin atı d4'te, sizin piyonlarınız c4 d3 ve e4'te ise hata yapmışsınız demektir. sabırlı olun. en sonunda pasif ata karşı fil kazanır.

    ayrıca, oyunu açmaya çalışın, piyon kırışmaktan korkmayın, her piyon kırışması ile filin etkinliği artacaktır.

    bir diğer çok önemli nokta da, fil, tahtanın kenarındaki bir atı tek başına hapsedebilir. örneğin rakibin atı a4'te, sizin filiniz d4'te ise, at hareket edemez. rakibin atını bu şekilde hapsetmek oyunu genelde kazandırır. çünkü ya atı kazanırsınız, ya diğer kanatta hızlı bir hücum yaparsınız ve at yardıma gelemez, ya da rakip atını oradan kurtarmak için aşırı sayıda hamle yapmak zorunda kalır ve bu süreyi siz daha yararlı işler yapmak için kullanır ve oyunu bu şekilde kazanırsınız.

    fil çiftine karşı mücadele yöntemi:

    rakibin fillerinden bir tanesini at veya filinizle kırışmaya çalışın. ortaya çıkacak, at vs fil ya da fil vs fil senaryosu, fil çiftine karşı mücadele etmekten daha kolaydır genelde.

    diğer noktalar:

    at-vezir kombinasyonu, fil-vezir kombinasyonundan daha güçlü kabul edilir. at ve vezirinizi, rakip şaha hücum için kullanın.

    eğer iki filinizden birini kırıştıysanız, piyonlarınızı filinizin üstünde gitmediği renk karelere koyun. mesela fil d3'te ise, merkez piyonlarınız d4 ve e3'te olsunlar. böylece filiniz beyaz, piyonlarınız siyah kareleri kontrol eder, işbirliği içinde çalışırlar. hatalı düşünce, örneğin, fil f4 veya e5'te ise piyonları e3 ve d4'e koymaktır. acemi oyuncular bunu sık yaparlar ve "ne güzel filimi koruyor piyonlar" diye düşünürler. halbuki bu genelde bir hatadır. piyonlar hem kendi filinizin etkinliğini kısıtlar, hem de rakip, siyah kareleri kontrol altına alma imkanı yakalar.

    sonuç:
    asıl mesele, at olsun fil olsun, taşlarımızı etkin kullanmak ve rakip taşların etkinliğini kısıtlamaktır. bunu her zaman aklınızda tutun. ben burada sadece, filin de atın da ne gibi koşullarda etkin, ne gibi koşullarda zayıf olduğunu anlattım. ve dediklerim özünde çok basit şeyler: fil uzun menzilli, dolayısıyla rakibin filine açık diyagonaller verme, at kısa menzilli, dolayısıyla rakibin atını yaklaştırma, vs. bunları nasıl yapacağınıza da kabaca değindik. artık gerisi, sizin tahta başındaki maharetinize kalıyor.

    kişisel tercihim:

    madem konu at mı iyidir fil mi iyidir, somut bir cevap vereyim: ben atları daha çok seviyorum. bir ata bir iki hamle yatırım yapıp onu iyi bir kareye yerleştirirseniz, en az bir fil kadar etkili olur. genelde açık oyunlarda, bu bir iki hamleye fırsat bulamayabilirsiniz. çünkü siz ille de atımı c4 karesine getireceğim vs derken, rakip çok daha ciddi ve somut tehditler yaratabilir. ama ben kapalı, ağır tempolu oyunlar tercih ettiğim için, benim oyunlarımda bu tarz manevralara zaman bulmak mümkün oluyor. bir de böyle oyunlarda filler, özellikle de kötü fil diğer taşların ayağına dolanıyor, acayip gıcık oluyorum. yine de fillerimi düşüncesizce vermiyorum, çünkü benim üzeyimdeki rakipler fil çifti avantajını hakikaten iyi kullanıyorlar, mesela ben bu konuda o kadar iyi değilim.

  • akşamları yapabilecek tek atraksiyonu tv izlemek olan insanın yaşama dair son tutunma umutları, son çırpınışları olsa gerek. hayatı bu kadar sığ olan insanlardan farklı bir bakış açısı beklemek saçmalık olurdu zaten. birde az önce acun abi aradı sana sezon sonunda verdiğin destek doğrultusunda ödül vereceklermiş.

  • aynı zamanda camel'in camel olduğu zamanlardı galiba,

    ya ben küçüktüm ve bütçem/iz dar olduğu için bir adet magnum'un nispi fiyatı fazla geliyordu, ya da harbiden magnum eskiden çok pahalıydı ve neredeyse lükstü. zira hiçbir zaman alamazdık.

    tıpkı kinder sürpriz yumurta gibi.

    şimdi bok gibi param var ama o zamanlarki isteğim yok.

    sıçarım böyle düzene...

  • domino's pizza'dan 2 tane classic pizza(sadece mozerella peynirli) söylenir ve sipariş notu kısmına "abi hayrına bir kaç parça sucuk da koyar mısınız, öğrenciyiz, saolun:) " yazılır.. ve sonuç 2 tane sucuklu-peynirli pizza.

  • yakın zamanda patron şirketinden büyük bir şirkete geçtim.

    ağırlıklı olarak öss'de derece yapan itü mezunları çalışıyor. tdk'de olmayan bir terimin bitişik veya ayrı yazılması üzerine tartışmalarına tanık oldum.

    önceki şirkette dandik bir üniversiteden mezun ekip liderinden müdürüne bağlaç olan de'yi bırakın soru eki "mi?"yi bitişik yazıyorlardı. e-postalarını okurken inanılmaz öfkeleniyordum. dahası şirket içinde inanılmaz yanlış anlaşılmalar dönüyordu. neyse ki kurtuldum.

    wittgenstein "dilimin sınırları ufkumun sınırlarıdır" sözünün doğruluğunu mevcut şirkette gördüm: mevcut iş arkadaşlarımın dünyayı, işi, işlerini algılamaları oldukça berrak.

    doğduğundan beri öğrendiği, konuştuğu dile hâkim olmayan birisinin entelektüel birikimi sorgulanmaya açıktır.

  • hayatım, edward'ın yanlışlıkla -yapısı gereği- su yatağını patlattıktan sonraki utancı şeklinde geçtiği için, en sevdiğim üçüncü film olduğu için, barış için, kardeşlik için ustalara saygı kuşağında bugün: edward makaseller!

    - winona ryder, filmde rol almak için baba 3'ü bırakmış. kendisini buna ikna edense johnny depp'in ta kendisi.

    - edward film boyunca yalnızca 169 kelime kullanmış :(

    - makaseller'in mucidi rolü, vincent price için özellikle yazılmış.

    - filmin başında, ülkemizde bulunmayan, az bulunan ya da getirilmeyen su kaykayı gibi bir şeyden kayan çocuk, backstreet boys'dan nick carter'ın ta kendisiymiş. jenerikte adı geçmese de, daha sonraki birkaç ropörtajda filmdeki çocuğun kendisi olduğunu söylemiş. ilgili sahne için

    - johnny depp edward rolü için, 11 kilo vermiş.

    - edward'ın saçlarının ilham kaynağıysa the cure'un solisti robert smith.

    - edward rolü ilk olarak gary oldman'a teklif edilmişse de gary abimiz reddetmiş. oh iyi ki de öyle etmiş.

    - film ilk olarak müzikal olarak tasarlanmış, tıpkı the nightmare before christmas ve corpse bride gibi.

    - filmi edward'ın gözünden görüyormuş gibi izlemeliymişiz, düşünülecek olursa mahallenin o kadar büyüleyici görünmesinin sebebi de bu.

    - edward rolü için jim carrey, robert downey jr. ve tom cruise düşünülmüş.

    - edward'ın yaptığı köpek tüyü kesimleri gerçekmiş :(

    - ama ağaç budamalar gerçek değilmiş onlar metal ve boya yığınıymış.

    - johnny depp senaryoyu ilk kez okuduktan sonra hüngür hüngür ağlamış. ağlasın tabii. bizi de o kadar ağlattı.

    jumanji ve beetle juice ile bu saygı kuşağını sürdürücem. çocukluk filmlerine sahip çıkalım :(

  • türkçe konuştuğunuzda sizi anlamayan birinden ayrılıp, türkçe konuştuğunuzda sizi anlamayı reddeden birine dönmektir.