hesabın var mı? giriş yap

  • yani demiş ki; sizin aklınız ermez, biz sizin yerinize okuduk yorumladık siz kafanızı yormayın böyle şeylere.

    peki ahirette hesap verirken bize tercümanlık yapacak mısınız sayın diyanet işleri?

  • üşümeyi de cinsiyet ayrımına tabi tuttuğumuza göre, artık biri atom bonbası falan salabilir üstümüze, zira memlekette akıl kalmadı.

  • tüm söylenenlerin aksine tamamen doğru olduğuna inandığım olaydır. benim bi nuriye teyzem vardı, yeni yıla ölü girdi ve gerçekten bütün yılı ölü geçti. o yılı takip eden üç yıl boyunca da ölü girdiği her yılı öyle geçirdi. sonra ne yaptı bilmiyorum. belki evlenip çoluk çocuğa karışmıştır.

  • izmir’in “lanetli” semtlerinden. belki 100 bin nüfusu ve en az 15 mahalle var bu semtte. basmane garı’nın yan tarafından devam edip, ssk hastanesini geçtikten sonra sağa dönünce çıkılan uzun bir caddeyle bu semte ulaşmak mümkün. biraz topografya biraz da devlet eliyle yaratılmış tam bir “öteki izmir”. çünkü dramatik göçlerle doğmuş, türkiye’nin ilk gecekondu mahallelerinin birleşmesiyle oluşmuş. temel olarak üç farklı insan manzarası var burada: 1950’li yıllarda gelmiş balkan göçmenleri (torbeşler, yürükler, arnavutlar), konyalılar ve kürtler...

    ...elbette ünlüleri de vardır buranın. yıldız tilbe, yavuz bingöl ve özcan deniz bu semtte büyümüşler ya da bir dönem yaşamışlardır. hatta bir gün yıldız tilbe’nin babası vefat ettiğinde taziye için ibrahim tatlıses bile gelmişti...

    gültepeliler, burada ve bir arada ama garibanlık içinde yaşar giderler ve erken ölürler. son 15 yılını biliyorum, maalesef devletin pek de ilgilenmediği semtlerden. sebebi malum. 12 eylül öncesinde “kurtarılmış bölge” olan semt bugün devletin rövanşına maruz kalmıştır. o yılların meşhur ismi ise efsane belediye başkanı solcu aydın erten’dir. o zamanlar gültepe ayrı bir belediye iken 12 eylül burayı mahallelere bölmüştür. şimdi konak belediyesi'ne bağlıdır.

    eskiden kalma 2 lise vardı. 12 eylül’den sonra devlet “hizmet” adına bir tane lise yaptı adını da kenan evren lisesi koydu. varın siz düşünün gerisini. bir de geçen senelerde caminin altına tansaş açıldı, sonra öğrenciler için bir üst geçit, bu kadar. sokak lambalarında hâlâ 12 eylül’den kalma atatürk resimleri var. o meşhur 12 eylül grafiği var ya: 1881-1981 yazısı ve madeni paralardaki atatürk silueti...
    bütün evler imarsız ve plansız. ama hepsi de körfez manzaralı. sokaklar dar olduğu için belediye kadrolu eşeklerle çöp toplardı bir ara.

    bu mahallerde pek değişen hiçbir şey olmaz. gençleri evlenip “aşağıya” yani merkeze inerler. burası büyükçe bir tepedir ve her yeri yokuştur. bisiklete binen çocuk sayısı azdır mesela. sokaklarında rahat top oynanmaz. civar mahallelerinde bir tür “korunaklı mekân” havası vardır ki izmir’in suç haritası biraz da bu mahallelerde çizilir. tenekeli mahalle, kuruçaygibi yerlere komşu bir semttir gültepe. bir yanıyla da şirinyer-buca tarafına yaslanır. sakinleri göztepe’yi tutarlar. akşam vakti oldu mu fabrika ve tütün mağazası servisleri vızır vızır geçmeye başlar caddelerinden. çoğunluk başta gencecik kızlar düşük maaşlarla, “aman sigortam ödensin yeter” mantığıyla bu yerlerde çalışır. zaten hemen bütün yaşlılar ssk emeklisidir. ama herkes ticarette kurnazdır. güven duygusu körelmiş insanlar, dedikoduyu hayatî önemiyle kavramış insanlar semtidir bir yanıyla.

    dükkanların çalışanları, tabelaları, tezgahları ve de kepenkleri hasılı bütün bir unsurları 20 yıldır değişmez. toz bile aynıdır gültepe’de. düzenlerinin bozulmayacağını bilseler insanlar takvim ve imsakiyelerini bile değiştirmeyecekler ya...

    ama gençler, ah o gençler. onlar hep “aşağıdakilere” özenmekte. delikanlıların her biri ilhan mansız gibi ıslak-yapışık saçları, kırmızı pumalarıyla arz-ı endam ederken, genç kızlar saçlarını yandan ayırmakta lakin şu düşük belli pantolonları giyememekteler. sokakları ve çarşısıyla der daim boruları patlak veren caddeleriyle hayatımın değişik dönemlerine el sallamış bir semttir gültepe.

    selimiye, çankaya ve adem yavuz caddeleriyle ve bunları bölen, kesen, birleştiren ara sokaklarıyla, kireç boyalı evleriyle, doğramasına bir fırça boya sürülmemiş kahvehaneleriyle yıkık, bıkkın insanlar semtidir. babamın ve dedemin 40 yıldır ekmek yediği, bizim ekmek teknemizin bulunduğu, 30 yıldır her gün karşıyaka’dan gidip geldiği için babamın ömrünü çürüten ama bizi okutan, ayakta tutan insanların semtidir burası. vefa borcumu bir gün ödemekten çekinmeyeceğim bu semte.

    murat, anadolu, trakya gibi mahalleler öyle iç içe girmiştir ki hangisinde yaşadığınızı kimse bilmez. evler bitişik, mahalleler bitişik, dükkanlar bitişiktir de insanlar hep bir yana dağılmıştır. ulaşımı ayrı bir dertti eskiden. hep en eski otobüsleri verirlerdi buraya. koltukları sürekli kesilip parçalandığı için çareyi plastik koltukta bulmuştu belediye. stad koltuğu gibi koltukları vardı otobüslerinin eskiden. 44 mersinpınar-gümrük, 45 gültepe-gümrük ve 245 esentepe-gültepe otobüsleri ile, çay mahallesi ve pınarbaşı dolmuşları ile şehre bağlanır. mersinpınar semtin alt tarafındaki kısmının adıdır. işte böylesi bir izmir manzarasıdır gültepe.

  • kendisinin kel kafasını öptüğümü söylemiş miydim?

    fenerbahçe'den kovulduktan sonra, türkiye'den ayrılmadan 2 gün önce acarkent'te yer alan evine gittim. zar zor ulaşabildiğim aslanlı ev tariflerinden yola çıkarak evini buldum. kapıda nakliye için bir kamyon, 3-4 tane taraftar, bedri baykam ve asistanı vardı. benim boynumda boyunluk, 10 gün önce talihsiz bir kaza ile boynumu kırmıştım. sağa sola robocop gibi bakınıyorum. sonra kamyona eşya taşıyan alex de souza geldi kapıya, ayağında terliklerle.

    tanıştım. alex de souza ile tanıştım. ben adımı söyledim. merhaba ben alex dedi. mütevazı kelimesinin içini dolduran bir adam. kendisine dert yandım, başkan aziz yıldırım ve aykut kocaman hakkında serzenişte bulundum. problem yok dedi. sanki kovulan benmişim gibi, o kadar sakin ve vefalıydı. o kadar fenerbahçeliydi. ve bir o kadar mutsuz ve üzgündü.

    ben aslında ingilizce konuşuruz diye düşünüyordum ama başından itibaren bütün sohbet türkçe gelişti. çocukları, eşini falan sordum. alex de souza'ya bildiğin halini, hatırını sordum yani. kendisi için hazırladığım ufak bir hediye verdim. sonunda nasıl oldu bilmiyorum, bir anda eğil kafandan öpücem dedim. güldü ve kafasını eğdi. ben alex'in kafasından öperken, bedri baykam'ın asistanı fotoğrafımızı çekiyordu. sanki iki eski arkadaşmış gibi tokalaştık, beraber atkı açtık, sarıldık ve vedalaştık.

    o anlar hayatımın unutulmaz anları arasında yerini aldı. gecenin bir vakti fitbol dergi'de samet güzel'in yazısını okurken geldi aklıma ve yazmak istedim. bu adam kesinlikle bir futbolcudan fazlası. ciddi anlamda duygusal ve iyi bir insan. saha içi ve saha dışında kesinlikle aynı yapıda olan, hayatımda arkadaşım olarak temasta kalmasını isteyebileceğim bir insan. yolu hep açık olsun.

  • bazı aşağılık şahsiyetler doğal seleksiyon yazıyor hala. umarım sizin çocuklarınız ileride "doğal seleksiyona" uğramazlar. keza onlar çocuk. adı üstünde.

  • - daha yüksek ses kalitesi
    - çevrimdışı dinleme
    - istediğin şarkıyı çalma
    - istediğin kadar şarkı atlama
    - reklam duymama

    gibi özellikleri olan premium için "beleşle arasındaki farklar çok az ve umursanmayacak derecede" diyen de çıktı ya. sözün bittiği yerdeyiz.

    daha nasıl bir fark olmalı? oturup tavla mı atsın? çay mı demlesin? kuzeniyle mi tanıştırsın? insanda biraz insaf olur.

  • yol

    bir gün bile uzak olma gün uzun
    gün uzun anlatamayacağım kadar
    trenler bir yerlerde uyuduğunda
    insanlar garlarda nasıl beklerse, öyle beklerim seni

    bir saat bile gitme gidersen uykusuzluk
    damla damla birikir o saatte
    ve bir evi arayan bütün duman
    yitik yüreğimi öldürmeye gelir belki de

    kırılmasın kumun üstünde görüntün
    göz kapakların bensiz uçmasın
    bir dakika bile gitme sevdiğim

    bir an
    bile uzaklaşsan
    dünyayı dolaşırım yalvarmak için sana
    ya dön ya da bırak öleyim diye

    p. neruda