hesabın var mı? giriş yap

  • bütün entrylerini silip kaçman araptaparlar hakkında çok şey anlatıyor ama gg olmayayım.

    "pakistandaki savaşın adı nedir?" diye sorulduğunda cevap veremeyecek araptaparların ağızlarını yaya yaya kurdukları cümle.

  • bakırköy'de poliklinikte çalıştığım yıllar. eşimin poliklinik koridorun sonunda. aramızda 3 oda var. zemin kattayız. o dönem sigara yasakları yok ama küçücük odada saatlerce kalmaktan bunalıp arada sigara içmek için pencereden dışarı çıkıyorum. çıkınca da belki hastası yoktur, birlikte tüttürürüz diye onun odanın penceresinin önüne gidiyorum.

    o gün kenardan baktığımda manzara şu:
    bizim kantinin kedisi girmiş, çömez asistanların arada muayene öğrenmek için gelip oturduğu kenardaki sandalyeye kurulmuş. tüm dikkatiyle hastayı dinliyor. hasta da - artık şaşkınlıktan mı başka bir şeyden mi bilmiyorum - eşime değil kediye bakarak şikayetlerini anlatıyor.

    gel de bu kediyi ve bu hastayı sevme, gel de gülümseme şimdi.

  • "bu dünyayı, kuşkulu bir bakışla, bir tür cehennem olarak gören ve buna göre yalnızca, kendine ateş geçirmez bir oda bulmaya çalışan kişi çok daha az yanılır. budala kişi yaşamın hazlarının peşinden gider ve aldandığını görür; bilge kişi ise belâlardan kaçınır. bunda başarısız da olsa, bu kendi budalalığının değil, talihinin suçudur. başardığında ise aldanmamıştır; çünkü, kurtulduğu belâlar son derece gerçektir. belâlar onun çok uzağından geçmiş olsalar ve hazlardan gereksiz yere fedakârlık etmiş olsa da, aslında bir şey yitirmiş değildir: çünkü tüm hazlar hayalidir ve bunların yokluğuna üzülmek dar kafalılıktır, hatta gülünçtür."

    (bkz: arthur schopenhauer)

  • "muzisyenlere haklarını vermemizi sağlayan oluşum" iddiası biraz iddialı.

    tek bir şarkı yayınlanmak yılların birikimi, enstrüman veya şarkı söylemesinde uzmanlaşma, yaratıcı süreçler, yine başka uzmanlarla (teknik, muzisyen) iş birliği ve maliyetleri karşılamayı gerektirir.

    bunu gerçekleştirmek için harcanan zamanın fırsat maliyetini saymıyorum.

    muzisyenin bu süreç sonunda elde ettiği gelir şarkıyı çalma başına 0.0032 cent civarı.

    yani adamın türkiye'de asgari ücret kazanabilmesi için 75000 kez dinlenmesi lazım.
    asgari ücretle alabildiği şey 16 paket takım gitar teli, ya da 20 tane kablo. veya belki 2 tane mikrofon.

    müzisyene hakkını vermek istiyorsanız konserine gideceksiniz arkadaşlar. bunun başka çıkar yolu yok. konser hala muzisyenlerin ilk - ikinciyi 10a katlayan - gelir kaynağı.

  • iddaa'da kazanmak için önerilen yöntemlerdir.

    dikkat her iki sistemde %100 çalışmaktadır. her iki sistem de kazancına kazanç katar.

    sistem 1: takımları, oranları felan takip etmeye gerek yok. iddaa bayii açıyorsun. gelsin paralar.

    sistem 2: kuponu yaptın. heyecan, adrenalin tavan yapmış. burada dur. kuponu yatırmak için gidiyorsun ama yatırmadan geri geliyorsun. yatıracağın miktar cebinde kaldı.

  • dışarıda olan işlerini bitirip kendini bir an önce eve atmak ister. ilişki olayının kasıntısına girmez. heyecanı yoktur, öyle sevinmek, şaşırmak gibi reaksiyonlar vermez. yemek yediği zamanlar en keyifli anlarıdır günün. gezmek, sosyalleşmek, yeni heyecanlar bulmaya aman kim uğraşack diyerek karşı çıkar. veya şartların istediği gibi olmayacağına kanaat getirmiştir.

    kısaca üzerine ölü toprağı serilmiş bir gençtir. elini eteğini çekmiştir hayatın getirisinden. nasılsın sorusuna yuvarlanıp gidiyoruz diye cevap verir. kendisiyle ortak yönlerim mevcuttur.

  • kararını bana ilk söylediğinde, espri yapıyor sandım. böyle espriler yapılır çünkü, babasız büyünen evlerde. "yeter, bıktım kirlinizden, dağınıklığınızdan, bulucam zengin bir koca evlenip gidicem" li çok illallah duydu bu kulaklar. ancak o an ortada ne benim tarafımdan yaratılmış bir dağınıklık vardı, ne de serzeniş cümleleri. yemek yiyorduk, "salatadan da alsana. dünya kadar yapıyorum kalıyor. hadi tabağını sıyır da makarna koyayım" zamanlarıydı takriben. "evleniyorum ben" dedi. "iyi" dedim, "hayırlı olsun". "gerçekten, şaka yapmıyorum". "ben de şaka yapmıyorum" dedim. "hayırlı olsun". ardından tabağımı sıyırdım, odama çekilip, o masada söyleyemediklerimi, başka bir masada yazdım...

    "evlen tabi. hayatı boyunca bizim için en iyiyi düşünen sen, kendin için kötüyü düşünecek değilsin ya. her günü bizim için yaşayan sen, en azından bir günü kendin ve yeniden sevmiş olduğun adam için yaşa. hem güneye yerleşirsiniz belki ? hani hayallerini kurduğun o ev, ekip dikebileceğin bir bahçe vardı ya, sonun da senin olur. aynen çocukluğunun geçtiği o köydeki gibi. şehre gelip acıyla, sancıyla, zorluklar ve ihanetle hiç tanışmadığın günlerde olduğu gibi..."

    tanıştım, iyi adam, hoş adam. en önemlisi saf, temiz, mert adam. onun da var bir hikayesi, senden benden karışık. otuzlu yaşlarında bir beyin ameliyatı geçirip doktorların "çocuğunuz olmayacak" demesiyle sarsılmış. "evlenmem o zaman ben" diye küsmüş insanlara. bir yolcu teknesi alıp, denize sığınmış. babayiğit, cana yakın, delikanlı adam... böyleleri çok kalmadı istanbul'da. kalanlara rastlayınca insan seviniyor. elindeki bezi sağı sola sürerken "bak evlat" diyor; "bunlar teknenin motorları. suyu şuradan çekip soğumalarını sağlıyoruz. normalde yasak ama tuvaleti denize basıyoruz mecbur. gerçi sistemlerimiz arıtıyor kirli suyu...istersen başka bir gün yine gel de açılalım seninle. adaların ardından izlemen lazım istanbul'u." küçük ışıklar halinde öyle masum görünür ki bu şehir, onca suçu, onca yavşağı, onca ağlayış ve haksızlığı sınırlarında nasıl barındırdığına şaşar insan, der gibi dalıyoruz. bir süre sessiz...

    kimisi çıkıyor işte yıllar sonra, öz babandan daha babacan yaklaşıyor. fırsatı olsa öz anan kadar sevecek o derece. benim sevilecek bir yanım kalmamıştır gerçi. annemi en son öpmek istediğimde epey uzanmam gerekmişti, annem tarafından en son öpülmek istendiğimde ise epey eğilmem...

    şimdi merhaba gençliğim. selam, çocukluğumun son dönemleri. gel bakalım, bir türlü kurup yaşayamadığım hayat. yaklaş, bekar evi yalnızlıkları. bir tane bile temiz tişörtün, ütülü gömleğin kalmayışı... hoşçakal, babamın oyundan çıkmasıyla istemeden koluma geçirdiğim kaptanlık pozu bandı. arada uğrarım, gece kaç olursa olsun, dönmem gereken ev..

    ve güle güle anne.
    talih sizi, bir "yazlıkta" kocatsın..

  • konya'da kimse 10 numarayı almamış lan. aykut kadro dışı bırakır diye oyuncular önlemini almış.

    edit: abeyle uyardı. sezon başında marica 10 numarayı alma hatasında bulunmuş.
    sonuç: kadro dışı.

  • iskoç fizikçi james clerk maxwell'in 1867 yılında, termodinamiğin ikinci yasasını ihlal edecek bir mekanizma(bkz: devridaim makinası) bulmak için yaptığı bir düşünce deneyinin kahramınıdır. termodinamiğin ikinci yasasına göre entropi hiçbir zaman azalmazken; aynı sıcaklıktaki iki cisim etkileşime sokulursa, arada ısı akışı oluşarak biri diğerini hiçbir zaman ısıtmaz.

    maxwell'in deneyinde, aralarındaki kapı hariç tamamen yalıtılmış a ve b odalarının içinde aynı sıcaklıkta aynı gazlar bulunmaktadır. odaların arasındaki kapının başına ise "cin" geçmiştir. bu cin iki taraftaki molekülleri de gözlemleyerek a'dan ortalamanın üzerinde bir hıza sahip bir molekülün geldiğini gözlemleyince kapıyı açarak onun b'ye geçmesini; ortalamanın altındaki bir hızdaki molekülün ise b'den a'ya geçişini sağlamaktadır. bu şekilde b'nin içindeki moleküllerin ortalama hızları artarken, a'dakilerin azalmaktadır. ortalama hız da sıcaklık demek olduğundan termodinamiğin ikinci yazası açıkça ihlal edilmektedir.

    deneydeki muhtemel hatayı ilk defa 1929'da leó szilárd göstermiştir. bu açıklamaya göre cin'in moleküllerin ortalama hızlarını gözlemlerken, hız bilgilerini depolayıp, birbirleriyle karşılaştırırken ve kapıyı açıp kaparken ürettiği entropi, kaybolduğu iddia edilen entropiye en iyi ihtimalle eşittir.

    ayrıca, belirsizlik ilkesi'ne göre zaten moleküllerin kinetik enerjilerini ve hareket yönlerini değiştirmeden hızlarını tespit etmenin bir yolu yoktur.

    retrieved from "http://tr.wikipedia.org/wiki/maxwell'in_cini"

  • 1- 200 değil 20 milyona restore edilmiştir.
    2- ailesi için değil, kültür sanat faaliyetleri kapsamında kullanılacaktır ve bu durum da açıklanmıştır. biraz edep.

    edit: düzeltme.