hesabın var mı? giriş yap

  • hügo almeida'nın şut atabilen, çalım atabilen, driplingi olan, omuz omuza mücadele edebilen, kafa topuna çıkan(düşmeyen), takım oyunu oynayan, son vuruşu olan, pas özelliği olan, verkaçı bilen, pozisyon bilgisi yüksek, özgüveni yüksek, bire birlerde etkili, bire ikiyelerde daha etkili, iletişimi kuvvetli, kariyerli, finishing özelliği yüksek, namazında niyazında olan versiyonu.

  • zamanda yolculugun gunumuzde de mumkun oldugunu gosteren hadise. amsterdam'da bir kahve icip havaalanindan bu olayin oldugu sirada bati afrika'ya gidildigi takdirde 21. yuzyildan 11. yuzyila seyahat etmis oluruz.

  • hanımefendi, nelson mandela'nın, "büyük bir tepeyi aştığında insanın bulacağı şey, daha aşılacak çok tepelerin olduğudur." sözünü yerleştirmiş yazısına. lakin, mandela'nın şu sözünü de hatırlatmak isterim kendisine: "özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. ruhunuzu satmayın yeter." yaptığı taraflı yayınlarla rengini belli ediyordu açık açık. recep tayyip erdoğan'a karşı asla yapamayacağı bir şeyi kemal kılıçdaroğlu'na yapıp, ardından kahkaha atarak gülmesi buna bir örnek. hakkında hayırlısı olsun.

    edit: imla.

  • hakimin hakkaniyet anlayışı bugünün türkiye koşulları ile ne kadar da uyumlu. henüz keşfedilememiş olmalı, yoksa bu potansiyelle hızla yükselmesi lazımdı!

    "beni mesai saatlerinde uyarın" sözünü saygısızlık olarak algılamış hanımefendi. kendisi başkalarının tatil hakkına saygı göstermeyi bile düşünemiyor oysa. makam sahibi olunca zannediyorlar ki herkes karşılarında köpeklenmek zorunda...

    adalet komisyonu da hakime hanıma dönüp: "görev yeri dışında kimsenin amiri falan değilsiniz, memurun mesai saati haricindeki bu cevabı da disiplin hükümleri kapsamında değerlendirilemez." demek yerine gariban memuru sürgün etmeyi uygun görmüş. zalimler koalisyonu resmen!

    not: dikkat çekmek istiyorum ki katibin uyarıldığı konu "gerekçeli karar yazarken" yaptığı usul eksikliği. peki mahkeme kararının gerekçesini yazmak kimin işi? tabi ki hakimin... yani aslında hakimin bizzat yapması gereken ancak yapmadığı bir iş yüzünden katibin başına iş açılıyor.

    meraklılar için edit: katip değilim. memur bile değilim. katip tanıdığım da yok.

  • çalıştığım iş yerinde bir arkadaş vardı. benden yaş olarak 5-6 yaş falan büyük. aşırı derecede kitap okuyan birisi ve kitaplarını hiç yıpratmaz. okuyup bitirdiği kitabı rafa koy sıfır kitap diye satarsın o derece güzel bakıyor. bir gün elinde frp türünde bir kitap gördüm. oradan bir sohbet başladı. normalde hiç kimseye kitap vermeyen adam serinin ilk kitabını bana getirdi verdi. okudum bitirdim. bitirdiğim günün ertesi günü teşekkür edip iade ettim. bir sonraki gün üçlemenin geri kalanını getirdi. onları bitirdim verdim. bir üç tane daha getirdi.(kitaplara kendimden daha çok dikkat ediyorum emanet diye) bu sefer iade ederken yanında serinin yeni çıkan kitaplarından bir tane hediye ederek teslim ettim kitaplarını. abi adam bugüne kadar kime kitap verdiyse geri gelmemiş. benden anında geri alıyor, bir de teşekkür maksatlı yeni kitap hediye edince adam; yarın sırt çantası, torba vs şeyler getir işe gelirken abicim dedi. sordum neden diye. sen getir, sorma dedi. getirdim, iş çıkışı bindik otobüse, gittik onların eve. adam kütüphanesini açtı yemin ediyorum kitapçı açarsın. bi oda dolusu kitap. ağzına kadar kitap dolu. yerlerde, raflarda, dolaplarda her yer kitap. istediğin kadar kitap alabilirsin abicim. tek tek getirmekle uğraşma, hepsini bitir öyle geri getir dedi. yani adam olun. aldığınız kitabı geri verin. kimse size kitaplarını vermek zorunda değil. insanlara nasıl davranırsanız benzer şekilde karşılık alırsınız.