ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
annelerin derin dondurucu fanatikliği
-
açılın o zaman bu konuda çok dertliyim.
nedir abi bu yaz ürününü kışın yeme merakı. neden ben kışın biber dolması, kabak, patlıcan, taze fasülye falan yiyim ki; kışın da lahanayı ıspanağı, pırasayı yerim, mevsim dönünce yazın ne varsa onu yerim. olmaz mı öyle?
ama olmuyoooor yok. ulan bizim dolabımız bomboş, derin dondurucumuz tıka basa dolu, sanki savaş çıkacakmış gibi ganimet saklıyor, taze fasulyeler, kızarmış patlıcanlar, domates püreleri, ya hu böğürtlenleri doldurmuş, vişneleri falan. bunları biz mevsiminde yemedik bu kadar çünkü annem onları hep dolaba atmaya alır, evde bir derin donduruculu dolabımız var bi de sadece derin dondurucu aldı kadın ya, mutfakta iki tane dolap var, akşama ne pişirdin desem, çok yorgundum kahvaltılık yiyin der kesin ama derin dondurucumuz full abi.
bi de kadınlar arası derin dondurucu içi savaşları var, her muhabbette yakalıyorum sen ne attın ben ne attım, bak bamyayı şöyle yap da at çok güzel oluyor.
istifçi pezemekler!
hugo ve nebula ödülünü aynı anda kazanan romanlar
-
birbirinden güzel kitaplardır. ancak pek çoğunun çevirisi veya baskısı dilimizde yoktur.
1966/1965 : dune , frank herbert
1970/1969 : the left hand of darkness (karanlığın sol eli) , ursula k. le guin
1971/1970 : ringworld(halka dünya) , larry niven
1973/1972 : the gods themselves (işte tanrılar) , ısaac asimov
1974/1973 : rendezvous with rama (rama'yla buluşma) , arthur c. clarke
1975/1974 : the dispossessed (mülksüzler) , ursula k. le guin
1976/1975 : the forever war (bitmeyen savaş) , joe haldeman
1978/1977 : gateway , frederik pohl
1979/1978 : dreamsnake , vonda mcıntyre
1980/1979 : the fountains of paradise , arthur c. clarke
1984/1983 : startide rising , david brin
1985/1984 : neuromancer , william gibson
1986/1985 : ender's game (ender'ın oyunu), orson scott card
1987/1986 : speaker for the dead (ölülerin sözcüsü) , orson scott card
1993/1992 : doomsday book , connie willis
1998 : forever peace , joe haldeman
2002 : american gods(amerikan tanrıları) , neil gaiman
2004 : paladin of souls , lois mcmaster bujold
2008/2007 : the yiddish policemen's union , michael chabon
2010/2009 : the windup girl , paolo bacigalupi
2011/2010 : blackout/all clear , connie willis
2012/2011 : among others , jo walton
2014/2013 : ancillary justice (adalet) , ann leckie
2018/2017 the stone sky, n. k. jemisin
ithaki'nin hepsini basması dileğiyle...
sevgili bulamama sebepleri
-
zincir'in disinda olmak. soyle anlatayim;
simdi nasil oluyo da oluyo bilmiyorum ama sevgilisi olan insanlarin hep sevgilisi oluyor. yalniz olmuyorlar pek. bu insanlarin daha once de sevgilileri vardi, simdi de var, gelecekte de olacak. artik kendi aralarinda tarikatlar mi, yoksa baska bir sey mi bilmiyorum. iste siz de bu insanlarin olusturdugu bu zincire girdiniz girdiniz, yoksa omru billah sap gibi kalirsiniz. yalniz o zincire bir kere girdikten sonra olay guzel. buzlu bademler, hellolar mellolar eksik olmaz (burada sampanya patlama sesi hayal edilecek, bir de zengin adam kahkasi)
zlatan ibrahimoviç
-
galatasaray'a asla gelmeyecek futbolcu. çünkü sabri üzülür, burak ağlar, selçuk banane banane der, umut'un boynu bükük kalır...
(bkz: takım içi dengeler)
pakdemirli'nin sakladığı skandal
-
gazeteci barış pehlivan'ın ortaya çıkardığı durum;
" pakdemirli’nin sakladığı skandal
“çakmak çaksalar yakalıyoruz.”
tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’nin bu sözünü duymamla telefonumun çalması bir oldu. arayan, bakanlıkta güvendiğim isimlerden biriydi.
“neler gizleniyor, bir bilsen” diye söze başladı. iddia üstüne iddia anlattı:
meğer bakanlığa ait tüm bilişim sistemleri birkaç gün önce siber saldırıya uğramış. maalesef ki, ülkeye ait tüm tarım ve hayvancılık verisi de kaybedilmiş.
açık söyleyeyim; inanmadım. doğrulamak için web adreslerini verdi.
girdiğim her sayfa ya açılmıyordu ya da “bakımda” deniyordu.
sözün özü: bu satırlar yazıldığı sırada hayvancılık ve tarım bilgi sisteminden veterinerlerin ilaç takip sayfasına kadar onlarca hizmete erişilemiyordu.
yangından etkilenen çiftçilerin kayıtları bile sorgulanamıyor, afet bölgelerindeki arazi ve hayvanın verisine ulaşılamıyordu.
hatta ve hatta bakanlık ile bağlı kuruluşlar arasında resmi yazışma bile yapılamıyordu.
bakanlık kulisleri bu iddialarla kaynıyordu. öyle ki konuşulanlar şu yöndeydi:
tarım ve orman bakanlığı’na bağlı kurumların bilişim sistemlerinin merkeze taşınması için 2020’de karar alındı. bu karar doğrultusunda geçen hafta süt üreticileri birliği’nin sistemleri taşındı. normal şartlarda uygulamadaki açıkları görmek için sızma testi yapılması lazımdı. ama iddia o ki; o güvenlik testi yapılmadan sistem çalıştırıldı.
sonra da kaçınılmaz sonuçla yüzleşildi.
bilinmez mi, hacker grupları kamu sistemlerini sürekli didikler ve açık arardı.
ama işte liyakat sahibi insanları sorumlu koltuklara oturtmazsanız, olacağı buydu. öyle ya bu bilişim sistemlerinden sorumlu entegre idare ve kontrol sistemi daire başkanı son yıllarda kaç kez değişti?
sona geleyim. şimdi ne mi olacak?
iddia o ki, saldırganlar cryptolocker adı verilen zararlı yazılımla bakanlığın tüm veri tabanını şifrelemiş durumda. fidye istiyorlar ve böylesi saldırılarda ödeme yöntemi takibi zor olan bitcoin aracılığıyla gerçekleşiyor. cumhurbaşkanlığı dijital dönüşüm ofisi’nin ve türksat’ın da devreye girdiği ileri sürülüyor.
acı olan şu ki, kaybolan hazine değerindeki verilerin yedeği de elde yok.
düşünün; şu an biri sorsa tarım ve orman bakanı’na “ne kadar hayvanımız ve ekilebilir alanımız var” diye...
bakan güncel bilgiyi paylaşamaz. "
levent üzümcü
-
ünlü değilim, oyuncu şarkıcı vs değilim ve ben bile sosyal medyada görüşlerimi belirtirken çekiniyorum başıma bir şey gelir diye. bir şey olursa devlet memuru olan aile bireylerim etkilenir diye. üstü kapalı belirtiyorum, direkt isim vermiyorum vs. böyle bir ülkede böyle bir atmosferde bu ve bu gibi adamlar değerlidir arkadaşım. geçtim değerli olmayı birer 'değer'dir. bak bu adam daha genç, karısı var iki küçük çocuğu var. tiyatrocu belki ama para tv'den kazanılıyor geleceğini düşünmesi gereken bir ailesi var. ama ailesinin maddi geleceğinden çok onurunu düşünüyor, içine sindiremiyor olanları ve 'sinmiyor'. işsiz kalacağını bin tane tehdit alacağını bilerek susmuyor. ben iki gerizekalı yorumda delirirken senin benim gibi eşe dosta birkaç yüz insandan oluşan sosyal medya çevremize karşı değil milyonlar karşısında muhalif. sultanın sofrasında bir yavşak olup milyonluk reklam, dizi anlaşmaları yapabilirdi ama kendi doğrusu yolunda yaşıyor. bu güzel adamların değerini bilin.
edit: twitter'da levent üzümcü bu enrty'i kendisine gönderen bi vatandaşı rt'leyince favlar almış başını gitmiş. ne görüşler belirttik bu mecrada kimse bakmadı bile, peeh.
ferhangi şeyler
-
herkesin avukatı aptal tayfunu tanıdığımız oyun
- tayfun aradığın telefon 3 dakikalık mı? değil mi? hassiiiktirrrr yaa.....
- mutfakla banyo arasına metro yaptıralım... ne mesafe kısa mı? o zaman santimetro yaptıralım
gibi replikleri ile unutulmaz oyun....
hakan şükür'ün akp'den istifa etmesi
-
"...ancak dersanelerle başlayan süreçte takınılan anlamsız tavırlar pek çok vicdan ehlini rencide etti" diyerek gerçekleşendir.
öncelikle hakan şükür "vicdan ehlini rencide etti" kalıbını 3 farklı cümlede kullansın, bugün bilet alıp pensilvanya'ya el öpmeye giderim.
sonrasında;
bre adam senin seçildiğin yerde, 6 ay önce, ortalık birbirine girdi. milyonlar sokağa döküldü. o zaman vicdan ehli rencide olmadı da birkaç kişi çıkıp dershanelere laf edince mi oldu?
insaf yok, anladık bunu da allah korkusu da mı yok?
ug tek
-
feci derecede can sıkıcı bir hale gelmiştir. naklen yayın yapar gibi günlerdir her yaşadığı anı kamuyla paylaşıyor. tacize uğradı geldi sözlüğe aktardı, tacizin içeriğini paylaştı, kadın onurunu savundu, bayrak oldu, lider oldu, tepki aldı, author'a dava açmaya karar verdi, tu kaka oldu ama oeeh yeter be. author öyle veya böyle gitmiş sözlükten. banane senin author ile arandaki şahsi davandan? bbg evinden yayın yapar gibi her an ne yaptığını ben sözlükten okumak zorunda mıyım?
kaltak rumuzlu sözlük yazarı buna çok benzer bir olayda ortalığı velveleye vermişti. o zaman da dedim, hala aynı düşünüyorum. senin yaşamış olduğun taciz, özel mesaj yoluyla gerçekleşmiştir. adı üstünde özel mesaj. bu, seninle gerçekleştiren arasında hususi bir olaydır. bana niye anlatıyorsun? sözlükte sistematik bir taciz zinciri var da benim mi haberim yok?
sanki sözlük dünyası bu hanım ağamız üzerinde kurulmuş. hangi başlığa tıklasam bu arkadaşın aynı olayı ısıtıp ısıtıp ortaya koyduğunu ve ne yazık ki yaşadığı üzücü bir olayı hazza çevirdiğini görüyorum. acaba ne yazdılar, ne dediler merakıyla durmadan olayı hareketlendiren, kamuya mal eden yapısından feci derecede rahatsız oldum. tekrar ediyorum, ug tek'in üçüncü kişilere kapalı olan mesajlaşma alanında yaşadığı taciz, hukuki süreç ve sonrasında muhattaplarıyla yaşadığı süreç benim ilgi alanım değil, bunu sürekli olarak dışarıyla paylaşması da rahatsızlık veriyor.
şeb-i arus biletlerinin 235 tl olması
-
zenginsen, ne olursan ol gel; fakirsen, sen gelme ulan ayı.
pripyat
-
life after people'da bu şehirle ilgili epeyce şey var ki bunlardan en çarpıcı olanı, o kadar yüksek radyasyona rağmen bitki yaşamının şehri ele geçirmeyi başarması heralde. sağdan soldan fışkıran ve 86'da ölüp kaskatı kesilmiş hayvancıkların iskeletlerini kaplayan ottan bahsetmiyorum. bir futbol sahasını ve tribünlerini kaplayan ottan ve tek bir tohum olmadan futbol sahasını küçük bir koruluğa çeviren ağaçlardan bahsediyorum. öyle de istilacı bi varlık bu bitki dediğin. ne güzel.
bir asosyalin günlüğü
-
12:00 uyandım.
12:01 bilgisayarı açtım.
18:00 kahvaltımı yaptım.
03:00 uykum geldi, bilgisayarı kapadım, yatıyorum.
(bkz: umutsuz vaka)
bir insanı yaptığı ilk hatada hayatından çıkarmak
-
- uuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv uvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvvv.....
- şu andan itibaren ocak dışındasın.
http://www.youtube.com/watch?v=ivkapmzj9su