hesabın var mı? giriş yap

  • ancak her iki tarafın da benzer duyguları taşıması halinde işe yarayacak bir taktiktir. bak aynı duygular diyorum, aynı derecede duygular değil. diyelim ki kız erkekten hoşlanıyor veya tam tersi. ama birinden birinin hiç mi hiç niyeti yok öyle bi şeylere başlamaya. şimdi diğer hoşlanan kaçsa, hatta usain bolt olsa ne yazar? diğerinin kovalamak için bi nedeni yok ki. bir amaç uğruna yorar insan kendini. eğer karşı tarafın sana zerre duygusu yoksa, varlığın ona konuşurken keyif veriyor ama yokluğun zerre koymuyorsa sen istediğin kadar kaç dur, yıllar sonra arkana bi bakarsın ki kimse seni kovalamamış, sen boşu boşuna kendini yormuşsun.

    bu zihniyetin altında yatan temel felsefe aslında insan ulaşamadığına daha çok bağlanırdır. hani yasaklar insanı cezbeder, ulaşamadığımız şeyi gözümüzde büyütürüz ya, hah işte tam da bu düşünceye dayanıyor bence. ama dediğim nüans burada da önem kazanıyor, karşıdaki seni istiyor mu gerçekten? o yüzden bir tarafın sevip diğer tarafa açıldığı ve onun da yüz vermediği durumlarda açılan kişilere bu laf üzerinde suçlama yapılarak "abi sen hemen yelkenleri suya indirmişsin, biraz geri çekilecektin bak nası tıpış tıpış geliyo" denmesini pek mantıklı bulmuyorum. böyle bi durumda kaçmak tavşanın dağa küsmesinden farksız olur.

    ha işe yaramaz mı diyorum? hayır, ama her ilişki öncesinde işe yaramaz. karşı tarafı ölçüp biçersin, eğer yeşil ışığı aldıysan belki bunu uygularsın. ama böyle bi durumda bile şahsen uygulanması yine saçma geliyor bana. sonuçta ondan hoşlanmışsın, onu sevmişsin, ona aşık olmuşsun, daha neyin taktiği? satranç mı oynuyoruz amk? niye sürekli bi taktik gütme çabasında hissediyoruz kendimizi ki? hoşlanmışsam, kendi açımdan, asla kaçmam, üstüne giderim, zaten iş işten çoktan geçtiği için kaçma süresince onsuz geçecek zamana dayanamam.

    modern zamanlarda aşk işte...

  • neden yapmak zorunda olduğu bir işi yapmaya birini ikna etmek için bahşiş vermek zorundayız? bu düpedüz soygun. o zaman fırına gidip ekmek isteyelim ama adam vermesin, açsın avucunu bahşiş beklesin. çünkü o ekmeği satınca para kazanmıyor di mi?

    geçen gün bu gerizekalılıkları yüzünden yemeksepeti'ni silmiştim. bi taksi zaten bende yüklü değil ama getir'i silmek de o kadar zor olmayacaktır. yavaş yavaş kendinizi bitiriyorsunuz. böyle devam.

  • bu zavallının maruz kaldığı şey insanlık dışıdır, ahlaksızlıktır.

    buna vahşet diyemeyeceğim, zira vahşilik doğaldır; karnını doyurmak için bir ceylanı parçalayan aslan ile bu yengece eziyet eden caniyi kıyaslamak doğru değil. ilkinde hayatta kalabilme kaygısı, burada ise sapkın bir "zevk" vardır. bir canlıyı, beslendiği sırada yavaş yavaş kızartmayı, beslenme ihtiyacı ile bağdaştıramazsınız.

    ayrıca, yengecin suya atıldığında mı veya böyle yavaş yavaş pişirildiğinde mi acı çektiğini tartışmayı abes buluyorum, çünkü insan olmanın en büyük erdemlerinden birinin, doğaya ve beslendiği kaynaklara saygı duyması olduğuna inanıyorum.

    "ilkel" diye tabir ettiğimiz birçok topluluk bu erdemin bilincindedir. avladığı hayvanın ruhuna tören edasıyla saygılarını sunar ve açıklamada bulunurlar: geride bıraktığı bedeninin boşa harcanmayacağını, çocuklarının yaşamını sürdürmesini sağlayacağını ifade ederek af dilerler.

    eti için hayvanları öldürmediğimiz günler de gelecek, buna inanıyorum. hücrede gerçekleşen protein sentezi, bugün laboratuvar koşullarında sağlandı, ancak yüksek maliyet nedeniyle buna bel bağlamak için maalesef henüz erken. o zamana kadar, eti için ürettiğimiz canlılara iyi bakmak ve en önemlisi, acısız bir ölüm sunmak çağdaş insanın ödevidir. sayıları az da olsa, buna özen gösteren üreticilerin olduğunu bilmek bir ölçüde teselli veriyor.

    çin'de 4 seneden uzun bir süre yaşadım. maalesef, yukarıdaki kaygıları orada gözleyemedim:

    pekin'de sanlitun pazarı ve hongqiao pearl market gibi yerlerde canlı balık ve deniz ürünleri satılırdı. görevli, akvaryumdan seçtiğiniz balığı çıkarır ve önce çelik fırça ile pullarını temizler, ardından karnını yararak organlarını ayıklar, balığı yıkar ve poşet içinde teslim ederdi. bu süreç boyunca canlı olan hayvan, elinizdeki poşette bir süre kıvranmaya devam ederdi.

    alışveriş yaptığım esnafa, balığı eziyet etmeden öldürmeyi ben öğrettim. bıçağı elinden kapıp, sapıyla balığın başına vurduğumda, hayvanın hareketsiz kaldığını gören esnaf bu yeni teknikten epey memnun kalmıştı, ancak benimkinden farklı bir gerekçeyle: "kıpraşınca ayıklamak zor oluyor!"

    çinli balıkçıya, avına eziyet etmemeyi öğretmenin, karaya vurmuş bir yıldızı denize atmak kadar çaresizce olduğunu biliyorum, zira;

    sazan gibi büyük balıkları daha fazla taze tutabilmek için kuyruktan başlayarak parça parça sattıklarını gördüm. gözleri benimkiler kadar olan bir sazanı bir anda ortadan ikiye bölünmesine tanık oldum. balık pazarındaki tezgahların çoğunda, organları dışarı yayıldığı halde ağzını açıp kapayan balıklar yatıyordu.

    yılan balığının gözlerini tezgahtaki çiviye saplayıp, derisini yüzdükten sonra çıkardıkları "fileto" yılankavi şekilde kıvranmaya devam ediyordu.

    su kaplumbağalarını yere bastırıp, kavkısını karpuz gibi kesiyor, can çekişen hayvanın ciğerini, yumurtalıklarını birer birer söküyorlardı.

    bir gün sanlitun pazarının önünde, içi hınca hınç kümes hayvanıyla dolu kafesi gördüm. tavuklar, ördekler ve beyaz bir güvercin.

    hepsinin durumu içler acısıydı fakat parmaklığın arasındaki bakışından mı bilemedim, en fazla güvercin dokundu kanıma. parasını verip avuçlarıma aldım, sonra bıraktım gökyüzüne. geniş bir daire çizip yine kondu kafesine. tekrar uçurdum, ürküttüm, kaçsın istedim. her seferinde gelip, “yuva” olarak bildiği tek yere, celladının hapishanesine döndü. “hayat”ın, yani evrende en az bulunan şeyin o güvercinin kanadı kadar hafif ve pamuk ipliği kadar ince olduğunu anladım.

    tüketmek için üretilmiş dahi olsa, bir canlıyı yetiştirmenin, koruyarak büyütmenin yalnızca ticari değil, aynı zamanda vicdani bir sorumluluk olduğunu anlatmaya çalışıyorum. eliyle beslediği kuzuyu öldürürken, canı yanmalı insanın. avı önünde saygıyla eğilen “ilkel” kabile üyeleri gibi, vicdanını, insanlığını sorgulamalı.

    doymak için öldürmenin ne kadar zor olduğunu anlatmak için insanlığı temize çekmeye çalıştığım kara kaplı defterde, karnını doyuran yengeci canlı canlı pişiren bir sapkın, müsvedde dahi olamaz. hayvan ki, hiç olamaz çünkü avın, yırtıcının can damarı olduğunu her hayvan bilir.

  • bilal erdoğan'ın paraları sıfırlamak için internet bankacılığından amcasına eft yapacakken ödemeyi yanlışlıkla imf'ye geçmesi olayı. sonra bankayı falan arayıp, araya tanıdık koyup yanlışlık oldu dese de adamlar parayı almışken geri göndermemişler doğal olarak. tayyip ise olayı duyduktan sonra sinir krizleri geçirip bilal'e temiz bir dayak atsa da ertesi gün krizi fırsata çevirip "imf'ye borcumuz kalmadı" diye oy istemeye başlamış. bilal mi? hala ne olup bittiğinin farkında değil.

  • üzerine verici yerleştirip uzay mekiğinden boşluğa bırakıldığında cevabı bulacağını sanan yazarları göstermiştir bize.. uzaya, aslan belgeseli muamelesi yapmak böyle bir şey olsa gerek..

  • hoşlanılan kız, bizim evdeki şofben değilse eğer sıkıntı büyük demektir. gerçi hoşlanılan kızın bizim evdeki şofben çıkma ihtimalini büyük bir mesele gibi görmeyişim de apayrı bir değişik. iki ucu boklu değnek. şofben çıksa yine iyi. usta çağırırsın halledersin. ya değilse? gerçekten ağır bir trajedi. insan üzülmelere doyamıyor.

  • şunu anlayamıyorum.

    manchester united 5 atar dedi bazıları, olmadı.
    2 maçta gol atamadık. sıfır çeker dedi bazıları, olmadı.
    cluj'dan braga'dan umutlandı bazıları, olmadı.
    manu'yu yendik, "çoluk çocukla geldiler" dedi bazıları.
    drogba'ya, sneijder'e "hepsi birden oynamaz" dedi bazıları, olmadı.
    schalke çakar dedi bazıları, olmadı.
    1-0 oldu, fark olur dedi bazıları, olmadı.

    malaga'yı çekip elesek ballı, psg'yi çekip elesek "e ibrahimovic" yok denilecekti.

    bu takım, şampiyonlar ligi çeyrek finalinde real madrid ile oynayacak arkadaş. real orada 4 tane atsa ne farkeder? sen dün adı sanı duyulmayan takıma karşı, (maalesef o teknik direktörünün sayesinde) son dakikalarda 8 defans, 1 salih, 1 kuyt taktiğiyle kıçından solurken, biz bugün "real madrid'i eleyebiliriz lan belki" gibi bir histeyiz.

    işte bu hisleri, alışkanlıkları, insana kazandıran şeydir "galatasaray"..

  • ekstra 2 ya da 6 puan için böyle atraksiyonlara değmez.

    sınavımı yapar, çıkarım. o soruyu da boş bırakırım.

    edit: başlık bana kalmış. soru şuydu; "here you have the opportunity to earn some extra credit on your final paper grade. select whether you want 2 points or 6 points added onto your final paper grade. but there's a small catch: if more than 10% of the class selects 6 points, then no one gets any points. your responses will be anonymous to the rest of the class, only ı will see the responses."