hesabın var mı? giriş yap

  • protestosu falan ayrı. ama türkiye'nin süt mamülleri devi yıllık 7-8 milyon dolar kar ediyorsa ülke için yazıktır. osuruktan futbolcu yahut avrupalı bir kobi kadar kazanamamış koca şirket.

    kendi içimizdeki durum farklı görünebilir ama dışarıdan bakınca türk halkı ve şirketleri birbirinden fakir. :(

    neyse, 2023'e az kaldı. seneye her şeyi düzeltecek büyük patron.

  • ayar diyince ince gormus, zeka dolu seyler yazmis cem yilmaz sandim ama azarlamis bildigin. hakan hepcan da hayraninim abi modunda takilmis. hic zevkli olmamis, ben tatmin olmadim.

    yalniz o bu degil. ben bu tarz olaylarda en cok 'hakan kim ilk defa duyuyorum.' ya da 'muhtesem hafizama gereksiz bi isim daha kazindi* 'gibisinden seyler yazanlara bayiliyorum.

    adam butun gun ekside turk kizi, rte kotuleyerek omur tuketiyor. gelmis burda 'hanim kim bunlar yaa!!vaktimi caliyorlar' ayagi yapiyor. hahaj astronot sanki pezevenk *

  • green card çıkmadan e2 vizesi ile yerleştim ve rahatlıkla houston diyebilirim . amerikanın bir çok eyaletini&şehrini (maryland , delaware, virginia, new jersey, new york, san diego, san fransisco, l.a, ındiana, arkansas, florida ve aklıma gelmeyen başkaca yerler) gören birisi olarak houston 'ı önermemin yegane sebebi , amerika'da ilk başlangıcı yapabilmenin diğerlerinden daha kolay olmasıdır.
    çok ırklı nüfus aralarına kolayca karışabilmenize olanak verir, bir çok iş kolunun burada olması kolaylıkla iş bulabilmenize olanak sağlar, ev kiraları diğer yerlerle kıyaslandığında müthiş avantajlıdır. yeni amerikaya gelen birisi için en önemli şeylerde bunlar değilmidir zaten?
    -kolay iş bulabilme -ırkçılıkla karşılaşma riskinin minimal seviyede olması(dünyanın hiç bir yerinde olmadığına inanmıyorum), ev kiralama fiyatlarının çok uygun oluşu .
    ayrıca değinmeden edemeyeceğim bir şey daha var ki o da halkıdır. inanılmaz derecede sıcak kanlıdırlar, konuşmayı çok severler, yardım etmeye bayılırlar (dükkanımı yeni açtığımda kimseyi tanımazken her biri arkadaşlarını kolundan tutup dükkanıma getiriyordu, abartmıyorum 2. yılımı doldurmadan dükkanıma mtv bile gelip çekim yaptı ve bir çok dergi ve radio programlarına katıldım bu sayede. çok göze hitap eden bir şehir değildir ama ben sevdim be kardeşim...

  • ta eskiden beri denizcilerin ve belalı kimselerin eksik olmadığı galata mıntıkasında, 1880'lerde zuhur ederek hem mecazen hem de gerçekte "yürekleri yaralayan" belalı bir kadındır.*

    bugünkü leblebici şaban sokağı'nda üstü otel, altı meyhane olarak işlettiği mekan sultan abdülhamid devrinde de haşarat yatağı olan galata’da hovardaların, çapkınların takıldığı en netameli işletme olmuş, seneler sonra buradan batakhane diye bahsedilmiştir. tabi hovarda dediysek öyle façası düzgünlerden değil, daha çok rıhtım işçisi, gemici avanesinden kimselerdir bunlar. beyden, efendiden kimselerin de, sokak kopuklarının kaldırım kurtlarının da “madam” diye andığı bela'nın aslı, nesli meçhuldür. osmanlı tebaasından değildir, yabancıdır ancak galata'da ne ara zuhur ettiği bilinmemektedir. ancak mekanını açar açmaz çökmeye çalışan kabadayılara, külhanilere pabuç bırakmadığından şöhreti dört bir yana yayılmıştır. normalde izbe, ayaktakımının takıldığı bir yer görünümünde olsa da meyhane kısmında çalıştırdığı dansçı leh dilberlerinin tesiriyle bu kırkını aşkın olduğu halde yirmilerinin ortasında gösteren korkunç güzelin pençelerine düşen çok olmuştur. denizciler, arkalarında sayısız cinayet ve soygunlar bırakmış adalı rum külhaniler*, galata’da boy gösteren fesli kabadayılar onun mekanının önünden geçtiklerinde kapıdan sarkıp kendilerini gösteren bu leh kızlarının büyüsüne kapılıverirlermiş. onlar kâr etmese de bela'nın eline düşen olurmuş.

    galata kaldırımlarına saçtığı kanlarla tanınan meşhur bıçakı petri'nin* yanında gezdirdiği el ulağı midillili kız istavro nam oğlanı batakhanesinde görüp otel uşaklığı kılıfı altında kolunun kanadının altına alıyor. palikaryaya elbiselerle donatarak, karnını doyurarak, harçlığını eksik etmeyerek ve dahi yatağından uzak tutmayarak kanca atmış. yaşından mülhem kanı kaynayan istavri'nin yaşıtı bir rum yosmaya gönlünü düşürmesi her şeyi bitiriyor. yosmanın kuledibi'ndeki evine gittiği bir esnada bela'ya haber uçurulunca bıçağını elinden düşürmeyen bela kuledibi'ndeki evi basıveriyor. istavri'yi kovup bir daha görmek istemiyor ancak yatakta bastığı yosmayı bıçaklayıp oracıkta bırakıyor.

    dönemin gazetelerinin vukuat ve zabıta olayları sütununda birkaç günde bir madam bela’nın ismi geçiyor. “madam başbelası”, “karı hakikaten bela imiş”, “bela ama ne bela” gibi başlıklar atarlarmış çıkardığı olaylara, vurdulu kırdılı haberlere. öyle kötü şöhretli bir yer ki 1888 yılında madam bela’nın otelinde çıkan bir vukuattan bahseden sabah gazetesi, burası için “tulumbacı yatağı” tabirini kullanınca istanbul'da ne kadar tulumbacı takımı varsa tepki gösterip 300'e yakın imzalı mektup göndermişlerdir. gazete de tulumbacılardan özür dileyen bir mesaj yayınlamıştır birkaç gün sonra. kavgalarıyla da tanınan tulumbacıların dahi nezdinde makbul bir yer değildir yani. bunun nedeni mekana giren yahut civarında görünenlerin sırra kadem basması, ortalıktan kaybolmasıdır. bu da "madam bela'ya bulaşılmaz!" gibisinden bir tedai uyandırmıştır haliyle ahalide.

    madam bela bir gün ummadık bir taşa çatınca tüm foyası meydana çıkacaktır. 1890'ların başında bir gün zengin bir şeyhin kendisi de hayli varlıklı olan torunu, adı meçhul bir tekkede çalışan bir arnavut bahçıvanın dikkatini çeker. delikanlıyı hovardalık vaadiyle kandırarak madam bela’nın meyhanesine giderler. madam bela'ya gencin serveti ballandırıla ballandırıla anlatılınca dolap dönmeye başlar.
    evvela gencin karşısına oyuncu leh dilberlerinden birini çıkarırlar. sohbet muhabbet derken delikanlı sarhoş edilir ve otele alınır. o gece kuvvetle muhtemel delikanlı öldürülür ancak servetinin kalanına erişmek için canını yaktıkları, işkence altında can vermiş olması ihtimali de vardır tabi. cesedi soyup otelin bodrumuna gömerler hemen. arnavut bahçıvan da sabahleyin alelacele mekandan firar eder.

    tesadüfün iğne deliği orada kalmakta olan bir karadenizli denizci geceleyin yan odadan boğuşma sesleri işitmiştir, birin boğazlarını düşünür. sabah da arnavut bahçıvanı telaşlı görünce pirelenir. zaptiyeye gidip durumu anlatır. zaptiye de boş değil tabi. uzun süredir bu madam bela’nın peşindeler. çünkü mekanla ilgili acayip dedikodular dönüyor. dedikoduların içeriği de hep aynı. madam bela adı zikredilince önce leh dilberlerinin bahsi geçiyor, ardından "iyi yer değildir. giden sanki kırklara karışıyor, ara ki bulasın!" lakırtısı dile getiriliyor.

    tabi sadece zaptiye değil bela'dan kıllananlar. bunları sağda solda konuşan, refikine üfüren külhaniler de var. zira muhtemelen bela pek kimseye haraç vermediğinden bir hayli kişinin hasmı. zaptiyeler cenge gider gibi toplanıp meyhaneyi ve tepesindeki oteli basıp kimi buldularsa yaka paça tutuyorlar. madam bela dahil derdest vaziyette karakola gidiyorlar. hepsinin ağzında tek söz: “yalandır, iftiradır, bilmiyoruz…” ateş olmayan yerden duman çıkmaz, zaten kaybolanlardan da sağda solda bahsedildiğinden zaptiyeler didik didik arıyorlar oteli, illa bir iz vardır diye. tabi bu esnada bodrumdaki taze gömülmüş mıntıkayı fark edip kazmaları ve delikanlının cesedini bulmaları zor olmuyor.

    bodrumdaki ceset sorulunca madam bela suçu rum uşaklardan biriyle arnavut bahçıvana yıkar. “bunlar yapmıştır ben bilmiyorum” der. yakayı sıyırır ama mekan zaten mimlenmiş olduğundan bu ceset işi bahanesi olur. batakhanesi kapatılır, kendi de tez elden sınır dışı edilir. madam bela böylelikle ortadan kaybolur ama kaybolan denizcilere, rıhtım işçilerine dair söylentiler hep sürer. kaybolanlar, boğuntuya getirilenler, kızlarla kandırılıp otele alınınca öldürülenler konuşulur cesetten mülhem.

    reşad ekrem koçu'nun sonradan romanını da yazacağı 1873 tarihli meddah hikayesi meşhur "binbirdirek batakhanesi"ne atfen madam bela'nın meyhanesi için ünlü muharrir sermet muhtar alus vaktiyle: “binbirdirek batakhanesi’nin galata şubesi’dir” der.

    seneler seneleri kovalar, bela da istanbul'dan gelip geçmiş diğer şerirler gibi unutulur. ta ki 1890’ların sonunda otelin olduğu binada sebebi meçhul bir yangın çıkana dek. koca bina enkaza dönüşür, yanıp kül olur. enkaz kaldırılırken mahzene de ulaşan tulumbacılar ve ahaliden kimseler burada birkaç tane kafatası, kaburga kemiği, iskelet falan bulunca meyhanenin hakikaten de batakhane olduğunu öğrenirler.

    (bkz: madam bela'nın meyhanesi)
    (bkz: kabadayı/@songulyabani)
    (bkz: bıçakçı petri/@songulyabani)
    (bkz: midillili kız istavro/@songulyabani)

  • (bkz: adam kazandı)

    hocaya artık torun sevme zamanının geldiğini tavsiye edelim. o gün ortadan kaybolmasıyla kendisine inanıp sandık başında saatlerce oy tutanaklarını inceleyen insanlara saygısızlık etmiştir. milletin sinirlerini daha fazla germeden ufaktan yol alsın.

  • hala steam boykotu diyenleri görünce bugüne kadar niye geçmemişler şaşırdım açıkçası. adamlar yıllardır senin saçma sapan kuruna rağmen tl ile satış yapıyordu, baktılar düzelecek gibi değil en sonunda dolar yaptılar. ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu sorun edip sokaklara dökülmesi gereken insanlar hala steam boykotu peşinde. bu kafada adamlara her şey müstehak. boykotu seçimlerde bütün ülke yapacaktı. o tren kaçtı artık. steam yerinde olsam daha da fiyatları arttırırım. çünkü steam boykot diyenlerin anlayacağı dil bu.