hesabın var mı? giriş yap

  • alkolün hala siyah poşetle satıldığı ülkemde iç çamaşırlarının da siyah poşete konulması gerektiğini bilmeyen kadındır.
    ama bilmez ki aslında bu yaptığına değişik anlamlar yüklemek isteyen magandaların asıl siyah poşeti hakettiklerini.

  • hiç bir duş jelinin yerini tutamayacağı dikdörtgenler prizması. ne gucci'ler ne armani'ler tükettim de bitmekte olan banyo sabununun verdiği temizlik hissiyatını alamadım. o böyle köpürdükçe, eridikçe, tükendikçe püri pak oluyorum..
    bir banyo sabununun yaşam serüveni ise şu şekilde seyreder;
    -dörtlü paketten ayrılış
    -ilk banyo/üzerindeki baskı logonun erimesi
    -erime
    -erime
    -erime
    -ortadan çok inceldiği için life sürterken ortadan kırılıp katlanma, kareye dönüşme
    -erime
    -life sürtemeyecek kadar küçülünce sabunlukta duran daha evvel küçülmüş başka bir sabunla birleştirme
    -erime
    -son moleküllerin lifin içerisinde kayboluşu
    -ve sonsuzluk

    çok yaşa banyo sabunu.

  • sen büyük evsahibi, rulo yapmalik dergi editoru, terlik fabrikatoru saim bey. sen mi büyüksün? hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta. sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun. larvalarima, yumurtalarima hiç birşey yapamayacaksın. zehirleyemeceksin, ezemeyeceksin, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize feromonlarla bağlıyız. biz bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık kolonime. dokunma yavrularima. eğer onların antenine zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile yememis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden ucar sen uyurken agzina girerim. girerim ve gotunden cikana kadar da dönüp arkama bakmam bile.

  • ortada durumun gerçekliğini kanıtlayacak herhangi bir belge (an itibari ile) olmadığına göre masabaşı haberciliğin artık senaristler tarafından yapıldığı gösteren haberdir.

  • dünyanın en asap bozucu şeylerinden biri. ilk sorulduğunda babamın mesleğini söyleme gafletinde bulunmuştum "pikocu" diye. sonra muhabbet "pikocu ne?", "nasıl yani terzi mi?", "overlokçu mu oluyor o?", "hele bir anlat şunu" diye öyle uzamış ve ben anlatmayı başaramadıkça o kadar canımı sıkmış, beni sınıfta öyle rahatsız edici derecede ilgi odağı haline getirmişti ki sonraki senelerde "emekli", "serbest meslek" diye geçiştirmeye başlamıştım. onlarda bile öğretmen tatmin olmazsa "nasıl serbest meslek? öyle geziyo mu yani?" diye dalga geçebiliyordu. sonunda bir sene "bilmiyorum" bile dedim artık dayanamayıp. "bilmiyor musun? babanın yaptığı işi bilmiyor musun?" raddesine gelmişti ama o kadar sıkılmıştım ki gönül rahatlığıyla "bilmiyorum" demeye başlamıştım. o beni rahatlatmıştı.

    işin ironik tarafı 14 yıldır ekşi sözlük'te pikoyu ve pikoculuğu anlatan yegane entry'ler bana ait.

    edit: "terzi diyeydin ya" demişler. terzi demeyi denedim, "terzi gibi" dediğim oldu ama düz "terzi" diye sallamayı içime sindiremedim. veteriner babayı doktor diye tarif etmek gibi olacaktı. sanki babamın mesleğinden utanıyormuşum da yalan söylemeye ihtiyacım varmış gibi hissedecektim. o yüzden "terzi" demedim "terzi gibi" dedim ama o daha çok probleme yol açtı.

  • eğer gerçekten ayrıldığınız için pişmansan, eğer gerçekten onu özlediysen, eğer gerçekten ondan başkasını düşünemez olduysan, eğer gerçekten doğru kişi olduğunu hissediyorsan hiç düşünme, sonuna kadar şansını dene.

    pizza bile sonradan ısıtılınca birşeye benzemez diyecekler. çöpe döktüğün yemeği yer misin diye soracaklar. yapma çocuğum yapma evladım diyecekler. bokun içinde tohum arama diyecekler. tembellik korkaklık diyecekler. soğuk bulgur pilavı diyecekler. bokun üstüne şeker dökülmez diyecekler. ısırılmış gofreti tekrar yemek diyecekler. olumsuz yorumlara kulaklarını tıka.

    çok beğendiğin ama yarısında uyuyakaldığın bir filmi tamamlamak gibi düşün. bir uçak kaçırdığını ama cebinde kalan son parayla aynı yere giden bir sonraki uçağa bilet aldığını düşün. bisikletten düştüğünü, kanayan dizine rağmen tekrar binip eve kadar gittiğini düşün. çıkmış omzunla bir futbol maçını tamamladığını düşün. onunla eskisi gibi mutlu olabileceğini düşün. çocuklarınızın neye benzeyeceğini düşün.

    vizesinden 10 aldığın dersi geçebilmek için çok çalışman gerekir. tekrardan mutlu olabilmek deyince aklına bunu getir ve daha çok çabala. o çabalamasın bırak sadece sen çabala. hocan saçma sapan notunu
    kırsın. sen gerçekten çalıştıysan, çabaladıysan karşılığı gelecektir sabırlı ol.

    gerçekten istediğini nasıl anlayacağına gelince, kaç saat uyuyorsan 24 ten çıkar. ne eksik ne fazla, bir an bile aklından çıkmıyorsa tamamdır. allah mesut etsin.

    aylar sonra gelen edit: başlık hortlayınca entry dikkat çekmiş. soranlar var, en azından şansımı denemedim demiyorum. içim rahat. kendisine de yeni sevgilisiyle mutluluklar dileyelim. kaybeden o oldu.*

  • üç sebeptendir.

    1- zekice kurgulanmış bir sci-fi yazacak kadar bilime yakın bi' halk olmamamız.
    2- adam akıllı bi' sci-fi yapımı için oldukça yüksek miktarda yatırım gerekmesi.
    3- izleyici kitlesi bulunmaması ve yapımın kendini amorti edemeyeceği gerçeği.

  • biz izciler çoğu konuda iyiyizdir. örnek verecek olursak ayı grylls'de bir izcidir ve de yaptığı işte tam bir uzman sayılır.şimdi size başka bir izci arkadaştan bahsedeceğim namı diğer radyoaktif izci, david hahn.

    hemen bu arkadaş ne yaptı diyeceksiniz. bir çoğumuz evde bir cihazı veya bir tesisatı kendimiz tamir etmeye çalışırız ya da ilgi duyduğumuz bir şeyi bu hobi de olabilir kendi başımıza yapmaya çalışırız. işte bu arkadaşta evinin arka bahçesinde bir nükleer reaktör yapma işine girişti(kısmen başarılıda olduğu söylenebilir), şimdi sıkı durum bu işleri yaparken henüz 17 yaşındaydı.

    hemen hikayemize başlayalım; david görece diğer çocuklara göre zeki bir çocuktu. bunu gören büyükbabası bir hediye olarak kimya deneylerinin altın kitabı'nı aldığında david'in ilgisi ve tutkusu bu yöne doğru kaymaya başladı. sonuç olarak odasından küçük deneyler yapmaya başladı.

    izci ve okul arkadaşlarının söylediğine göre her gün başka bir deneyle karşılarına çıkıyordu; bir gün yüzü turuncu bir şekilde geliyor. bunun sebebi ise kantaksantin adı verilen bir tür kimyasal pigment ile kendisini yapay bronzlaşma yöntemlerini test etiğini dile getiriyordu. bir başka gün ise toz halindeki bir yığın magnezyumu tutuşturup çevreyi ateşe veriyor. havai fişek yaptığını dile getiriyordu. hatta bir gün öyle bir şey yaptı ki evde kurduğu küçük laboratuvarı havaya uçurdu ve david’in bundan dolayı hastanelik oldu.

    bu olaylar neticesinde artık annesi(daha da teşvik etmiştir annesi) evin içinde deney yapamayacağını söyledi ve david arka bahçedeki garaja taşınma kararı aldı. deneyler bu şeklide ilerlerken artık daha çok şey öğrenmeye başladı ve kafasına bir ampul yandı. neden nükleer bir reaktör yapmıyorum?(biliyorsunuz ki elektrik faturaları ateş pahası haline geldi*)

    bunun için bir nötron kaynağı oluşturması gerekiyordu. daha sonra kendini bir fizik öğretmeni gibi tanıtarak nükleer düzenleme komisyonu ile temasa geçti ve onlarla okulda küçük deneyler yapacağını bunun için detaylı bilgi almak istediği şekilde yazışmaya başladı. ihtiyaç duyduğu bilgileri takma adlar ve örtbas hikayelerle toplamaya başladı.(bkz: nükleer enerji santrali/@zagalar)

    tabii ki uranyum ve toryum gibi elementleri bakkallarda bulamazdı. daha sonra öğrendiği şeylerden edindiği bilgilerle duman detektörlerinden amerikyum , fenerlerden toryum, saatlerden radyum, nişangahlardan trityum ve kendi satın aldığı 1000 dolarlık pillerden lityum topladı. daha sonra evde hazırladığı sıkılmış bir kurşun blokuyla ve bir bunsen brülörü kullanarak toryum külünü saflaştırmak için satın alınan pillerden lityum kullandı.ilgili video

    bu çalışmaları yaparken gaz maskesi ve gözlükler dışında bir koruması yoktu. deneyler derisinde kazara yanıklara, saçlarında renk değişimlerine ve bazı zamanlar bayılmalara neden oluyordu. deneyler bu şekilde devam ederken, kendi imkanlarıyla ölçtüğü radyasyonun çok fazla olduğunu anladı ve deneylerini ortadan kaldırmaya başladı fakat 31 ağustos 1994'te clinton kasabası polisini tarafından lastik çalma şüphesiyle durduruldu. bunun için arabasında arama yapan polis radyoaktif maddeleri fark edince yetkililer, enerji bakanlığı, çevre koruma dairesi, nrc ve fbı dahil olmak üzere diğer kurumları aramaya başladı.

    yetkililerin yaptığı ölçümlerde de deneyinin radyoaktivitesinin çok fazla olduğunu kanıtladı ve 40.000 kasaba sakinini potansiyel olarak risk altında olduğu anlaşıldı. daha sonra yetkililer deney bölgesini karantina altına alarak temizlediler ve yıktılar.

    yetkililerin ısrarına rağmen; david, radyoaktif materyallerle geçirdiği uzun sürelerin ardından tıbbi olarak değerlendirilmeyi reddetti. bundan tam on yıl sonra bir kez daha başka bir reaktör oluşturup dondurucusunda sakladığından şüphelenilen david çaldığı bazı malzemeler için 2007 yılında bu sefer tutuklandı. daha sonra belkide etkilendiği radyasyon nedeniyle akıl sağlığındaki problemler baş gösterdi alkol, difenhidramin ve fentanil kullanımına bağlı nedenlerden dolayı 39 yaşında hayata gözlerini kapadı.

    kaynak:123

  • yıl 1976...
    tıraş bıçağı firmasının (gilette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden tarık akan'ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
    yanıtı yine "hayır" oldu.
    daha sonra döneminde şampuan, diş macunu, banka ve bir çok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi "hayır" oldu.
    bu astronomik reklam tekliflerini hiç düşünmeden reddeden tarık akan, bunun sebebini o dönem şöyle açıklamıştı.
    "bu teklifler tarık akan olduğum için yapılıyor. bu adı ben kimden aldım? sinema seyircisinden aldım. onlar beni tarık akan yaptılar. şimdi bu tekliflere "evet" dersem onlardan aldığım bu adı onlara tekrar satmış olurum. dünyada her şey para değildir."
    (ses dergisi röportajı)

    tarık akan, zirvede olduğu 45 yıl boyunca, kendisine gelen reklam filmi tekliflerini geri çevirdi. hiçbir reklam filminde oynamadı. duruşundan ve çizgisinden asla taviz vermedi.

    senin gibi onurlu birisi bir daha gelmedi.. büyük usta.