hesabın var mı? giriş yap

  • yavaş yavaş ölürler... seyahat etmeyenler,
    yavaş yavaş ölürler...okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
    vicdanlarında hoşgörmeyi barındırmayanlar.
    yavaş yavaş ölürler...alışkanlıklara esir olanlar,
    her gün aynı yolları yürüyenler,
    ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
    elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
    veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
    yavaş yavaş ölürler...
    aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
    rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
    hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
    dışına çıkmamış olanlar.

    pablo neruda

  • kornerden gol attım, kendi paramı kazandım ev geçindirdim, kamyon sürdüm, yükseklik korkumu yendim, fakat bu başaramadığım bir eylem. çok zor çok.

    gözlerim hafif şehla ise sebebi bu dekolteler.

  • metropolde yaşamayan ( metroyla ilk defa tanışmış insanları es geçiyorum) insanların yaptıkları hariç, beyinsizliktir. ulan üstünde 1000 liralık takım elbise olan plaza çocuğu yapmasın bari.

    edit: annelerinin suçsuz olduğuna kanaat getirdim

  • işkembeden sallamanın en güzel örneği nadide eser.arkadaşlar; maddi dünyanın dinamikleri çoğumuzun ilkokulda yaptığı gibi dünya atlasını açıp, tekmil cihan coğrafyasını keçeli kalemle işgal etmek ya da civilization 3'te ardı ardına basılan ünitelerle "ulan, şu tanklar boşta duruyor, acaba hangi şehre girsem bunla..bak ya burda da aircraftımı unutmuşum.nereyi bombalasam acep?" biçiminde zihnimizde beliren soru işaretlerinden çok daha farklı bir biçimde gelişmektedir.en başta modern savaşların amacı, eski cihangirlerin yapmaya çalıştığı gibi bir "dünya hakimiyeti" sağlamak değildir.amaç, başka ülkelerin liderlerine diz çöktürmek de değildir.kendi siyasi ya da dini değerlerini diğer ülkelere benimsetmek de değildir modern savaşın misyonu.meselenin itici gücü, yoğun sanayinin ürettiği zenginlikleri bir şekilde yok etmektir.endüstri ancak bu şekilde sürekliliğini sağlayabilir.tabi bu durum gelişmiş savaş sanayisi olan ülkeler için geçerli.

    burayı birazcık açayım.şu an a.b.d'nin müthiş bir harp sanayisine sahip olduğu aşikar.basit tabancalardan tut, kıtalararası füzelere, tanklardan, uçaklara, helikopterlere koskoca bir sektör olma durumu teşkil ediyor.ortada bu sektöre ayrılmış büyük bir sermaye ve emek var.helikopter üretimini düşünelim mesela.bir helikopter üretmek için gereken malzemeye bakalım; demir çelik var mı?kurşun, roket, füzeler var mı?radar sistemi, bilgisayar sistemi var mı?evet, hepsi de, hatta çok daha fazlası var(ne duruyorsun, helva yapsana dememi bekliyorsanız çok banalsınız).görüyorsunuz ki bir helikopter üretimi, bu üretim süreci içerisinde dallanıp budaklanıyor ve birçok sektörü içerisine alıyor.sıra bu ürünün hızlı bir biçimde pazarlanmasına geliyor.bu süpersonik aletlerin ilk müşterisi hemen diplerinde olan u.s army.arkasından, yapmacık burmacık meselelerle birbirlerine düşürülmüş geri kalmış ülkeler ki bunlar da dünyanın dört bir yanında bulunmakla birlikte en az amerikan ordusu kadar yağlı birer müşteridirler.ama ne yazıktır ki her ordunun ihtiyaç duyduğu helikopter bir yere kadardır.yani bir yerden sonra ordu envanterine dahil edilen her helikopterin marjinal faydası gümlemeye, velev ki taşınması güç bir ekonomik külfet olmaya başlar.tıkır tıkır işlemekte olan bu sistem bir yerden sonra kaçınılmaz olarak tıkanır.böylesi bir durumda bu fabrikaların üretimi durdurması söz konusu olamaz.üretim bir şekilde eskisi gibi devam etmelidir.dolayısıyla bu ölüm aletlerine doymuş amerika ne yapmalıdır?

    herkes ırak savaşınının asıl sebebini petrole yoruyor.şimdi de bizim bor minerallerinin böyle bir duruma sebebiyet vereceği paronayası oluştu kamuoyunda son zamanlarda.arkadaşlar*; türkiyedeki sosyo-ekonomik kuruluşun karakteri kapitalizm değil midir?kaçınılmaz birkaç uyuşmazlık dışında, türkiye cumhuriyeti batı memleketleriyle bir içiçelik pozisyonunda değil midir?iktidarlar, bırakın bu ülkelerin devletlerini, uluslararası finans örgütlerinin karşısında dahi biçare kalmakta değil midir?bu şartlar altında amerika neden türkiyeyi bor madenlerimiz için işgal etsin ki; parasını verip satın almak dururken...

    bilmem anlatabildim mi biraz olsun.bir ülkenin üzerine yüzbinlerce ton bomba yağdırılabilir, devasa ordular o ülkeyi işgal edebilir.ama amaç o ülkenin yeraltı-yerüstü zenginliklerinden istifade etmek değildir.ki zaten bunu yapan ülke refah içinde bir şekilde yuvarlanıp gitmektedir.mesele eldeki sanayi ürünlerini patlatıp yok etmek, yerini bu sanayinin seri bir şekilde üreteceği yenileriyle takviye etmektir.ırak savaşından önce bu öngörülmüştü.ama olmadı, ırak ordusu birkaç ay içinde çözüldü.ülke teslim oldu.ama ne ironiktir ki aklı başında amerikan askerlerinin ve devlet adamlarının arzusu eminim ki bu değildi.imha edilen her bir tank, hummer, f-16 vb. bunalım eşiğindeki amerikan sanayisi için bir kurtarıcıdır aslında.aklıma redkit'te, tabut imal edebilmek için etraftan mütemadiyen birilerinin ölümünü bekleyen yeşil suratlı tabut ustası geliyor.kimse ölmezse, tabutçu iflas edeceğini bilmektedir çünkü.

    tüm bu saydıklarımın yanında o kadar komik buluyorum ki bazı yazılıp çizilenleri..amerika bize saldırırsa t.s.k'nın karşısında işi zormuş, coğrafyamız amerikan ordusunu eritmek için birebirmiş falan filan.arkadaşım, bir ülke neden zaten kendi hammadde, emek ve nihai ürün pazarı olan bir ülkeye saldırsın ki?aklınız mantığınız alıyor mu, hindistan ingilterenin bir sömürgesiyken, ingilterenin kendisine saldırdığını?

    peygamber hakkı için, mesleleri insiyaklarınız doğrultusunda demagojik formlarda ele almayın.biraz olsun arkalarında yatan gerçek nedenleri görmeye çalışın.en büyük yardımcınız bilim olsun.bu noktada tarih en büyük yardımcınız olacak.ve en nihayetinde kaçınılmaz olarak, olayların özünde yatmakta olan iktisadi olguları göreceksiniz.hatta burada size 1984ü 150. sayfadan 180. sayfaya kadar okumanızı öneririm.zamanınız varsa hiçbir şekilde imtina etmeden tamamını okursanız çok daha sağlıklı olur.

    sonuç olarak, tüm bu inandığım gerçekler çerçevesinde bu kitap bana hiçbir şey ifade etmemektedir.eğer bir zaman elime alıp okursam, haleti ruhiyem bir stephen king romanını okurkenki durumundan hiç de farklı olmayacaktır.ama büyük bir ticari başarı olduğu gerçeği inkar edilemez.

  • "herkese pas veren gitsin barcelona'da oynasın, bizim duygularımızla oynamasın."

    güngören, bağcılar civarında kaldırmadığınız kız kalmaz.

  • gün itibariyle geçen bir haber. ki garipliğini geçtim, sanırım bir üniversitede olup olabilecek en saçma sapan olaydır. üniversite, besyo'yu yedekten kazanan 22 öğrenciyi "asıllar kayıt olmadı, gelin" diye çağırıp, 1.5 ay okuttuktan sonra "ya asıllar kayıt yaptırmış aslında, bilememişiz biz" deyip ilişkilerini 1 günde kesmiştir. ve aslında işin cidden acı tarafı bu 22 öğrencinin tamamı başka okulları kazanmış olmalarına rağmen kayıtlarını sildirip ege'ye geçmiş olmalarıdır. şimdi bu öğrencilerin tamamı hem eski kazandıkları okullardan olmuşlar, hem de 1 seneleri tamamen çöpe gitmiştir. düşündükçe sinirlerim zıplıyor.

    hayır bir de bu üniversite daha geçenlerde üniversite kalite ödülü almamış mıydı? neyin kalitesi bu? ki üniversite hakkında sözlükte yazılanlar bile ne kadar acemice ve de lakayt bir şekilde yönetildiğinin de kanıtı gibi duruyor.

    olayla ilgili geniş haber için: http://www.cnnturk.com/…ip.olay/634865.0/index.html

    http://gundem.milliyet.com.tr/…fault.htm?ref=fblike

    edit: aslında baştan yazmak istememiştim ama artık yazmak istiyorum. bu 22 öğrenciden biri de kardeşimdir. çocuk o kadar zorlukla girdi ki şimdi ne yapacağını bilemiyor. pazartesi dava açacaklarmış. askere gidicem davadan sonuç çıkmazsa diyor. yaktınız gül gibi çocuğun hayatını. ulan küfredicem ama edemiyorum.