ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran inci sözlük entry'leri
-
başlık:bir kıza tecavüz etseniz nereye kacarsınız
49.her hangi bir akp binasına
şaban vatan'ın akıl hastanesi'ne sevk edilmesi
-
2019 yılında kızı ölmüş bir babaya bile her türlü işkenceyi yapacak kadar ahlaksızlaşmış, kendi bekaları dışında gözleri hiçbir şeyi görmeyen insan müsveddelerin son icraatı. yazıklar olsun rabia'nın ve babasının tüm bedduları üzerinizde olsun.
21 ağustos 2014 karabükspor saint etienne maçı
-
aklıma ister istemez lise dö sen benuğa çeliktepe cengizhan lisesi maçını getiren karşılaşma.
yazarların bugünkü mutluluk sebebi
-
geçen hafta oğlumuzu kreşe yazdırdım. özel eğitim aldığı okuldan çıktıktan sonra iki saat oyun grubunda diğer çocuklarla oynasın, onlarla aynı masada yemek yesin, yaşıtlarını görebilsin istedik.
okulun sahibini görmeye gittim ve durumumuzu tüm detaylarıyla anlattım. oğlumuzun konuşamadığını, dikkat eksikliği sebebiyle herhangi bir oyunu sürdürmesinin çok zor olduğunu, başkasıyla yemek yerken rahatsız olduğunu, zaman zaman aşırı hareket isteği duyup düz duvara tırmandığını söyledim. diğer çocukları engellemek istemediğimizi ama aslında ihtiyacımızın tam olarak da diğer çocuklar olduğunu, olası aksilikleri engellemek için bakıcısının gölge öğretmeni olarak her an oğlumuzun yakınında olacağını belirttim.
hiçbir şeyi gizlemedim, gerekirse tam gün parası vermeye razı olduğumuzu bu tür durumlara alışık olduğumuzu söyleyince kadın güldü bana.
"iki saat geliyorsa ona göre ödersiniz, diğer aileleri ve çocukları merak etmeyin, ben burdayım, çocuğunuz bize emanet, el birliğiyle toparlayacağız" dedi.
mücadeleye, gerekirse savaşa gitmiş birinin dayanışmayla karşılaşması pek rastlanan bir durum değildir, afallıyorsunuz. içimden kadına sarılmak geldi ama zırhım müsaade etmedi.
her gün soruyorum bakıcısına bugün naptı, ne yedi, çocuklara yaklaştı mı, oyunlara katıldı mı diye. dün akşam üstü telefonuma bir video geldi, 5 yaş grubu olarak bahçedeler, öğretmenleri içinde yönergeler olan bir şarkı söylüyor. çocuklar da hem şarkıdaki yönergelere göre dans ediyor (zıplama, sağa sola sallanma, hayali elma toplama, ismi söylenince yere oturma gibi) hem de şarkıya eşlik ediyor. kamera bizimkinde, yakında da 4-5 çocuk var. bilmeyen biri oğlumun farklılığını anlayamaz, o kadar güzel ki, salya sümük izliyorum. bir de bir kız çocuğu var dans ederken sık sık bizim oğlana bakıyor, kolunu okşuyor, baya seviyor yani bizim danayı. belli ki beğenmiş.
şarkının sonunda herkes yanındaki arkadaşına sarılsın deniyor. bir anda herkes birine sarılıyor ama bizimkine kimse kalmıyor. çok kısa bir an ne yapacağını bilemeden öylece kalakalıyor. ben bıçaklanmış gibi bir acı hissediyorum o kısa anda. sonunu izlemek istemiyorum aslında ama kendime diyorum ki "alıştır kendini bunlara, daha iyi günlerdesin." ama o kız var ya hani, sarıldığı diğer küçük kızı bırakmadan oğluma da açıyor kollarını, bizimki de hemen sarılıyor. üç yavru sarmal şeklindeyken bitiyor video. dünyanın en güzel kısa filminde oynuyorlar benim için. dün akşamdan beri kaç kere izledim bilmiyorum. kendimi hep en kötüye alıştırmaya çalışsam da deli gibi korkuyorum oğlumun yalnız kalmasından. dün o kız açtı kollarını, belki bu güzel günlerin habercisidir.
neyse ben gidip müstakbel gelinime beşibiryerde gibi bişey alayım. ne alınıyor ya gelinlere, ontaş alayım, at alayım. *
dolarizasyon
-
bir ülke gerizekalı mı ki bambaşka bir ülkenin parasını kullansın? aslında o ülkeler salak değil, amaç doların saygınlığından yararlanmak. yani faizleri amerikan düzeyine çekme çabası. bambaşka açıdan bakarsak da evet o ülkeler gerzekalı, nedeni ise şu; resmi dolarizasyona geçince ülkeler para politikalarından feragat etmiş oluyorlar. yani şöyle açıklayayım, diyelim ki x ülkesi dolar kullanıyor. bir gün haberleri bir açtınız ki x ülkesinin cumhurbaşkanı başbakana anayasa fırlatmış, ertesi gün bütün piyasalar tepetaklak. şimdi o ülkenin yapması gereken hiperenflasyonu bile göze alıp para basmak ve finansal düzeni kurtarmak, ama o da nesi? sen para basamıyorsun ki, parayı abd basıyor. fed'e yalvarıyorsun, yakarıyorsun ama adam para basmıyor, neden bassın ki? seni kurtaracam diye kendisi mi enflasyona hedef olsun? bu sorunsal içerisinde ülke ayvayı yer, s*ki yine halk tutar.
inception
-
(bkz: (bkz: (bkz: bkz)))
yıkanmış kahve çekirdeği
-
kahve meyvesinin işlenme yöntemlerinden en yenisi.
olgunlaşmış kahve meyvesi toplandıktan sonra kabuktan ayrılması ardından zarın soyulabilmesi için 18-36 saat tanklarda bekletilerek fermente edilir. süreç tamamlandığında çekirdek üzerindeki zarların tamamen ayrılması için su ile yıkama işlemi yapılır. yıkama sonrası çekirdekler güneşte, döndürülerek 5-7 gün boyunca kurutulur. kurutma işlemi sonrası kahve çekirdekleri karakteristik özelliklerini muhafaza edebilmesi için dinlendirilir, ardından kategorilere ayrılarak paketlenir.
yıkanmış kahve çekirdeği, kavrularak işlenen kahve çekirdeklerinden birçok özelliği ile farklılık gösterir. yıkanan kahve çekirdekleri yetiştiği bölgenin özelliklerini taşımaktadır. örneğin, kahve meyvesi yetiştirildiği süreçte etrafta bulunan arazilerde yetiştirilen diğer meyvelerin (ananas, mango, muz gibi) kokusunu taşımaktadır. kavrulan çekirdek bu özelliği kaybederken yıkanan çekirdek korur. böylece meyve aromalı bir kahve üretilmiş olur. kokunun yanı sıra yıkanmış kahve çekirdeği acı kahve olarak tanımlanan kavrulmuş kahveden farklı olarak daha tatlı bir yapıdadır, içimi kolaydır. bir diğer özellik ise yıkanmış kahve çekirdeğinin asiditesinin düşük olmasıdır, bu özelliğiyle kavrulmuş çekirdeğe göre daha kalitesiz bulunur. diğer yandan bu özellik, kavrulmuş çekirdekte öngörülemeyen üretimde tutarlılığı sağlamaktadır; böylece her zaman aynı lezzet sağlanabilir
yıkanmış kahve çekirdeği kahvenin saf halini yansıtmaktadır. diğer bir değişle, kahve meyvesinin gerçek lezzetini ortaya çıkarır.
sertlik/tatlılık oranı olarak yetiştirildiği bölgeye göre kategorize edilir. örneğin peru'da yetişen meyve daha tatlı bir yıkanmış çekirdek ortaya çıkarırken guatemala'da yetişen alışılmış kahveyi anımsatan daha sert bir alt tada sahiptir.
yıkanmış çekirdeği ilk kez geçtiğimiz haftasonu, izmir'de yeni açılan bir mekanda tavsiye üzerine, french press metoduyla denedim ve araştırmaya böyle başladım. yeni popülerleşmeye başlayan bu yöntem kahve seven herkesin denemesini önerdiğim; yumuşak, meyve kokulu ve tatlı, açık renk bir kahve ortaya çıkarıyor.
edit: reklam sanıldığı için mekan ismi kaldırıldı.
amerika'da bıçaklı saldırganı durduran polis
-
olmasi gereken mudahale sekli. yasam hakki bir baskasinin yasamina kastedildiginde ortadan kalkar.
beymen'deki 455 liralık yüzde yüz lastik terlik
esenler otogarı'nın son hali
-
iki kova boya atmışlar, alt tarafı mazgal sökmüşlermişmiş.
o otogar mafyanın elindeyken içerde otopark haracı kavgası bitmiyordu. otobüs manevra için alt katlara indiğinde midemiz bulanıyordu. tuvaletleri saymıyorum...
e yapılsaymış madem bu kadar kolaysa?
25 sene neden yapılmadı? anca tıraş.
cep telefonunun olmadığı zamanlardaki buluşmalar
-
sene 1997
istanbul'a yeni gitmişim.
çocukluk arkadaşım, can dostumla kadıköy postanesinin önünde saat 1'de buluşacağız.
ben avrupa yakasından iett ile geliyorum. fırtına, kar, buz. rüzgar, insanın bir kulaklarından girip diğerinden iki misli çıkıyordu. deve katarı ağır aksak ilerliyordu. hava kül ve katran kokuyordu. manzara tam benlikti. neyse dağıtmayalım konuyu.
kar, buz, trafik derken benim saat 1'de kadıköy'de olamayacağım belli oldu. başladım stresten kaşınmaya, "ya arkadaşım bekleyemez çekip giderse" diye. muhtemelen benim kar, fırtına, trafiği görüp geri döneceğimi de düşünmüş olabilirdi. ama ne olursa olsun gidecektim, geri dönmedim. saat oldu 2, daha yeni boğaz köprüsündeyiz, gıdım gıdım ilerliyor otobüs. saat oldu 2,5, sonra 3. hala varamadık amısına koduğum kadıköyü'ne. "arkadaşım şimdi çoktan gitmiştir, nasıl döneceğim bir daha aynı yolu" endişesi sardı, bitirdi beni. saat 3,5'a doğru kadıköy'de oldum, düşe kalka koşarak postaneyi buldum. "yok yok kesin gitmiştir, beklemez bu kadar saat" diyorum bir yandan. postanenin ön tarafından göremedim onu. dizlerimin bağı çözüldü. hafif diğer tarafa doğru baktığımda, karın, soğuğun ortasında tir tir beni bekleyen arkadaşımı gördüm. vazgeçip gitmemiş, it gibi titrese de beni beklemişti. koşarak sarıldım ona. garibim, 2,5-3 saate yakın beni beklemiş o soğukta.
-işte böyle buluşuluyordu.
şimdiki gibi kimse dakka başı osuruk gibi "qanka 10 dakikaya ordayım" diye birbirine mesaj atamıyordu ama insanlar bıçak gibi sertti, mertti.
yaran facebook durum güncellemeleri
-
durum güncellemesi sahibi esra
"merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer.."
altındaki yorumlar:
erdem : kuyruksuz kedi, tuzsuz çekirdeğe benzer.
emre : tuzsuz çekirdek, mürekkepsiz mürekkep balığına benzer
halil : mürekkepsiz mürekkep balığı, karınca yemeyen karıncayiyen-e benzer
erdem : karınca yemeyen karınca yiyen, patlıcansız karnıyarığa benzer
emre : patlıcansız karnıyarık, tekerleksiz bisiklete benzer
halil : tekerleksiz bisiklet,kanatsız kuşa benzer
emre : kanatsız kuş, kafeinsiz kahveye benzer
erdem : kafeinsiz kahve, pirinçsiz pirinç pilavına benzer
emre : pirinçsiz pirinç pilavı, kurşunlu kurşunsuz benzine benzer.
erdem : kurşunlu kurşunsuz benzin, çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytine benzer
emre : çekirdekli çekirdeksiz yeşil zeytin, katı sıvı sabuna benzer
erdem : katı sıvı sabun, merhametsiz erkeğe benzer
emre : merhametsiz erkek, kuyruksuz kediye benzer
esra : allahım benim nası arkdaşlarım var ne yaratıcı ne üretken maşallaahh :))
emre : kaç la kaç sahibi geldi