hesabın var mı? giriş yap

  • birilerinin çıkıp "yüksek hızlı trenler" diye böbürlendiği günlerde, pamukova'da 40 kişinin ölümüne neden olan trendeydim.

    kesik kollar gördüm, vücutlardan ayrılmış bacaklar, çaresiz bakışlar gördüm.
    devrilmiş vagonlar, korkudan çıldırmış kadınlar, çocuklarına sahip çıkmaya çalışan babalar gördüm.
    hiç tanımadığı birinin yarasına, elleriyle tampon yapmaya çalışan, kanlar içinde kalan yürekler gördüm.
    minik bakışlar gördüm, korkudan ne olduğunu anlamaya çalışan.

    ölümün ve sorumsuzluğun "yüksek hızla ulaştığı" yerdeydim. o ölümlerin nasıl ört bas edildiğini gördüm.

  • bir fabrikada, büyük bir makine aniden durmuş. tamirciler geliyor, bir türlü çalıştıramıyor.

    sonunda, yaşlı bir tamirci bulmuşlar. tamirci, makinenin etrafında dolaşarak, dikkatli bir şekilde kontrol etmiş. sonra, kendini izleyenlere dönerek;

    "bana bir çekiç getirir misiniz?" demiş.

    çekiç gelmiş. çekici eline alan tamirci, makineye yaklaşmış ve tespit ettiği bir yere çekici "tık" diye vurmuş. o da ne? makine, başlamış çalışmaya...

    patron, son derece memnun. sormuş;

    - borcumuz ne kadar?

    - 1000 dolar.

    - neee... çekiçle makineye şöyle bir vurdun, o kadar. bunun için mi 1000 dolar istiyorsun?

    - evet.

    - peki... o zaman bana ayrıntılı bir fatura düzenle. istediğin 1000 doların ayrıntılarını görmek istiyorum.

    bunun üzerine yaşlı tamirci, faturayı düzenleyip, patrona uzatmış. patron, faturayı almış ve dikkatle okumaya başlamış;

    çekiçle, makineye vurmanın bedeli: 1 dolar.

    çekici nereye vuracağını bilmenin bedeli: 999 dolar.

    toplam: 1000 dolar.

  • napsın olm adamlar taş mı yesinler, cicileyip süsleyip satıyorlar işte. sanki üzümlü kekin içinde üzüm, kıymalı pidede kıyma varmış gibi şeyapıyorsunuz. çoğu sektör yalan dolandan ibaret, hepsi para kazanmak için uyduruyor bir şeyler. sanki 1 şişe fairy 18 bin tabak yıkıyor.

  • hiçbir yer "tam istediğiniz" gibi olmayacak, çünkü sizin "tam istediğiniz şeyin" kendisi zaten "çalışmamak" üzerine kurulu.

  • 2015 model, 1.5 dizel 116 hp, 5 kapılı modeli ile 2.000 km yaptığım minik. izlenimlerimi paylaşmaya çalışacağım.

    öncelikle ilk defa mini logolu bir otomobilin direksiyonuna geçtim. özellikle eski kasasının görüntüsünü ve iç mekanını çok çekici bulmamakla beraber john cooper works versiyonunun videolarını hayranlıkla izliyordum. yenilenen kasasının ise göze daha hoş geldiği bir gerçek. stopların ve farların kocaman hale getirilmesi aracı olduğundan daha büyük gösteriyor. led farların yanlarındaki mini yazıları hemen dikkat çekiyor. güzel gözüken led farların ise uzunları malesef yetersiz. iç mekan kalitesi de arttırılmış. malzeme kalitesi ve her tarafa serpiştirilen ambiyans aydınlatmaları aracın içini de çekici hale getirmiş.

    araçta makyajlanmış 1 serisinde de kullanılmaya başlanan 3 silindirli dizel motor görev yapıyor. beygir olarak 1.6 olan selefiyle aynı olsa da tork değeri 10 nm artmış yakıt tüketimi ise düşürülmüş. motor, aracı yürütmekte hiç zorlanmıyor. her viteste atak bir karakter sergiliyor, biraz da sabırla 2 ile başlayan hızlara da çıkabiliyorsunuz. yakıt tüketimi de oldukça hızlı sayılabilecek bir 2000 km'nin ardından 5,7 lt/100 km olarak gerçekleşti. bu tüketime az diyemesem de kullanım şartlarıma göre çok da asla diyemem.

    yol tutuş konusunda ise mini'nin kullandığı "go kart hissi" mottosunun hakkı veriliyor diyebiliriz. süspansiyonlar, yol tutuşun iyi olması için ayarlanmış ama otomobil için konforsuz tanımlamasını yapmak haksızlık olur. çünkü yoldaki çoğu bozukluğu güzelce sönümlüyor ve virajlara güvenle girerken bozuk yollarda da zıplama korkusu yaşamıyorsunuz.

    negatif izlenimleri düşündüğümde çoğunlukla donanımla ilgili şeyler ön plana çıkıyor. koltuklar da özellikle uzun yollarda rahat değil. uzun farlar yetersiz, emniyet kemeri yolcu için zorunlu değil.

    özetle yeni mini güzel bir otomobil. gerek motoruyla, gerek şasesiyle gerekse dizayn olarak oldukça beğendim. iç mekan genişliği sizin için 2. hatta 3. plandaysa bence mini'yi es geçmeyin derim.

  • atatürk havalimanı saldırısından sonra müşteri seçip 400-500 tl fiyat çekerken bu günlerinizi düşünecektiniz.

    daha beter olun.

  • dünyanın en asap bozucu şeylerinden biri. ilk sorulduğunda babamın mesleğini söyleme gafletinde bulunmuştum "pikocu" diye. sonra muhabbet "pikocu ne?", "nasıl yani terzi mi?", "overlokçu mu oluyor o?", "hele bir anlat şunu" diye öyle uzamış ve ben anlatmayı başaramadıkça o kadar canımı sıkmış, beni sınıfta öyle rahatsız edici derecede ilgi odağı haline getirmişti ki sonraki senelerde "emekli", "serbest meslek" diye geçiştirmeye başlamıştım. onlarda bile öğretmen tatmin olmazsa "nasıl serbest meslek? öyle geziyo mu yani?" diye dalga geçebiliyordu. sonunda bir sene "bilmiyorum" bile dedim artık dayanamayıp. "bilmiyor musun? babanın yaptığı işi bilmiyor musun?" raddesine gelmişti ama o kadar sıkılmıştım ki gönül rahatlığıyla "bilmiyorum" demeye başlamıştım. o beni rahatlatmıştı.

    işin ironik tarafı 14 yıldır ekşi sözlük'te pikoyu ve pikoculuğu anlatan yegane entry'ler bana ait.

    edit: "terzi diyeydin ya" demişler. terzi demeyi denedim, "terzi gibi" dediğim oldu ama düz "terzi" diye sallamayı içime sindiremedim. veteriner babayı doktor diye tarif etmek gibi olacaktı. sanki babamın mesleğinden utanıyormuşum da yalan söylemeye ihtiyacım varmış gibi hissedecektim. o yüzden "terzi" demedim "terzi gibi" dedim ama o daha çok probleme yol açtı.