hesabın var mı? giriş yap

  • şeye benzemiş. argodaki anlamını bilen bilir.

    küçükken okulda birbirimize iki baş parmağı ve iki işaret parmağıyla bu hareketi yapardık.

    şöyle: görsel

  • louisa may alcott’un klasik romanının yeni greta gerwig uyarlaması, kitapların filmler ile nasıl daha iyiye değiştirilebileceğinin harika bir örneği. alcott’un romanı ilk olarak 1868 ve 1869'da iki cilt halinde yayınlandı, ilk cilt march kız kardeşlerini (jo, mary, beth ve amy) çocuklukları boyunca takip eder, ikinci cilt ise aynı karakterleri yetişkinliklerinde yakalar.

    greta gerwig, hikayeyi iki parçada sunmak yerine film boyunca geçmişi ve bugünü iç içe geçirir, karakterleri hayatlarının iki farklı döneminde karşılaştırır. bunun sonucunda ise muazzam gerçeklikte ve duygusallıkta bir hikaye anlatımıyla karşılaşırız. çocukluğun naifliği ve sonsuz olanakları ile yetişkinliğin sert gerçeklerinin ne kadar farklı olduğunu izleriz.

    filmin kitaptan farklılaştığı noktalar sadece yapısal değişikliklerle sınırlı kalmamış; yönetmenin filmin sonuyla ilgili de radikal bir değişiklik yapıp ana karakter jo march için alternatif bir yol sunduğunu görürüz.

    alcott’un kitabının sayfalarının çoğunda ana karakter jo march sürekli olarak nasıl asla evlenmek ve çocuk sahibi olmak istemediğinden bahseder ancak hikayenin sonunda profesör bhaer ile evlenir ve çocukları olur.

    gerwig'in filminde, jo tıpkı kitapta olduğu gibi profesör bhaer'a aşık olacak gibi görünür, ancak film tam o anda jo'yu bu sonu kitabı basacak yayıncıya önerirken gösterir – yayıncı bu yeni son ile birlikte artık kitabı basmayı kabul eder. yayıncı, ana kahramanının evli ve çocuklu olmadan hikayenin sona ermesi fikrine karşı çıkar ve jo'dan bunu değiştirmesini ister. jo da kitabın kârının daha büyük bir yüzdesi karşılığında bu sonu kabul eder.

    böylece gerwig’in filminde her şeye sahip olunur: jo march karakteri filmi evlenmemiş ve çocuksuz bitirir, ancak romanını mutlu bir şekilde yayınlar ve kitabında kendine dayandırdığı karakteri evli ve çocuklu bir sona sahip olur ve böylece kitabı çok satar.

    filmin sonu da kitabın sinematik uyarlanmasının mükemmel bir örneğidir: final sahnesinde jo’nun yeni okulunda ailenin toplandığını görürüz, ancak dikkatli bakıldığında bu sahnenin filmde geçmiş sahnelerinde kullanılan sıcak renklerde olduğunu fark ederiz. bu, bize filmin gerçek son sahnesinin aslında jo march’in romanını basılırken izlemesi olduğunu gösterir; yönetmenin kitabı uyarlamadaki başarısının başka bir örneğine tanıklık ederiz.

    ve gerwig’in yarattığı bu son, kitabın yazarı alcott'un en başından beri istediği son olabilir. gerwig bir röportajında louisa may alcott'u araştırırken kitabın sonunda evlenen ve çocuk sahibi olan jo march'ın aksine, louisa may alcott’un hiç evlenmediğini ve çocuğunun olmadığını, yazarın kitabının basılması için jo'nun evlenmesine ve çocuk sahibi olması gerektiğine ikna olduğunu ancak temelde kitabının kahramanı için bu sonu asla istemediğini öğrenmiş ve alcott'a istediği little women sonunu 150 sene sonra vermek istemiş.

    bunun dışında greta gerwig’in vizyonu ve yönlendirmesini senaryo detaylarında yakalamaya devam ederiz. kadınların temsil ettiği tüm mücadelelerin yansıtılışını jo march’ın gözünden ama march kardeşlerin dördüne de odaklanarak, dört farklı kadına kendi bakış açılarını vererek herkesin kendinden bir şey bulabileceği bir hikaye sunulur. bir 19. yüzyıl hikayesinde modern, akıcı ve doğal diyaloglar ile kadınların günümüzde de sürekli hissettiği çelişkileri izleriz.

    filmdeki sahnelerden birinde jo'nun konusu yeterince önemli olmadığı için little women’ı yazmakla ilgili şüpheye düştüğünü görürüz. kardeşi amy ile kısa bir tartışmaya girerler, amy bir şeyin başkaları tarafından nasıl karşılandığının değil içeriğinin ve ne anlattığının önemli olduğunu söyler. günümüzdeki 'kadın' filmlerinin nasıl sırf kadınlarla ilgili olduğu için küçültülüp erkekler tarafınadan önemsenmediğine dair net bir alt metindir bu, greta gerwig'in bu sahnede kendi hayatında düştüğü şüphe ve hayal kırıklıklarını verdiğini derinden hissederiz.

    film, alışık olduğumuzun dışında çok yönlü feminist mesajlar vererek bu anlamda daha önce karşılaştığımız tek düzeliğin dışına çıkar. jo karakteri kadının evliliksiz de var olabileceğini vurgularken, amy karakteri kadının bu konuya ekonomik açıdan yaklaşıp evlenme kararı alabileceğini, meg karakteri ise evlilik ve aile istemenin kötü bir şey olmadığını bizlere anlatır, her kadının gitmek isteyeceği yolun farklı olabileceğini ve günün sonunda hepsinin doğru yollar olabileceğini görürüz. feminizmin bütün yönleriyle ortaya konulması gibi örneğine az rastlanan ve herkesin kendinden bir parça bulmasını sağlayan önemli bir sinematik detaydır bu.

    yönetmenin vizyonunu ortaya koymada oyuncuların olağanüstü performanslarının etkisi yadsınamaz. saoirse ronan, neden jenerasyonumuzun en iyi oyuncusu olduğunu bir kez daha kanıtlar nitelikte bir performans sergilemiş. jo march'in tutkusu, toplum beklentilerine karşı öfkesi, kendi yolunu çizmek istemedeki arzusunu izlemeyi günümüzde bile ilham verici hale getirmiş.

    florence pugh ise amy march gibi çok kolay bir şekilde klişe, tek boyutlu, sinir bozucu birine dönüşebilecek karakterini kompleks, gelişen ve olgun olarak çok başarılı bir şekilde canlandırmış. iki oyuncunun da hak ettikleri gibi oscar'a aday edilmeleri beni mutlu etti.

  • ilkokuldaki 'ben dahiyim' gerçeğiyle başlayan, lisede 'aaa benim gibi insanlar da var' gercegiyle devam eden ve üniversitede 'ben cidden malmışım' mutlak doğruluğuyla son bulan gerceklikler silsilesidir.

  • vize istemeyen ve en erken kalkan uçak mısır uçağı olduğu için apar topar mısır uçağına binip ülkeden kaçmışlar ve mısır'dan da 3. bir ülkeye geçmişler. kendisinin vizesi var ama oğlunun yokmuş iddialara göre. yani gideceği ülkeler sınırlı.

    kırmızı bülteni yiyince göreceğiz bakalım ne bok yiyeceksiniz. telefonları ben almadım da diyemez çünkü hts kayıtları var. belki telefonları almasa, yaralılar telefon açacaktı ve erken müdahale ile o adam kurtulacaktı. bu nasıl bir vicdansızlıktır.

    en büyük acıları, üzüntüleri, hastalıkları, utançları yaşamadan ölmezsiniz inşallah ailecek.

    zorunlu edit : avukat ordusuyla, sosyal medyada haklarında yazılan olumsuz yazıların kaldırılması için 4 koldan ellerinden geleni yapıyorlar. ekşi sözlük yönetimi ile de iletişime geçtikleri, haklarındaki olumsuz yazılarını kaldırılmasını talep ettikleri iddiası var. yakında bu başlıktaki entryler silinmeye başlanmaz umarım.

  • uzayda kaybolan bir astronotun büyük çilesi. uzaylının seninle iletişim kurabilen, isterse seni dünyaya geri gönderebilecek teknolojiye sahip türüne denk gelmişsin ama güneş diyorsun bakıyor, samanyolu diyorsun bakıyor. senden daha açıklayıcı bir tarif bekliyor seni geri gönderebilmek için. sen de ona bakıyorsun, kamera gözlere zumluyor...

  • kendi canlandırdığı iki karakterden, birinin diğerini oynayamayışını da ayrıca oynayan adam. helal olsun.

  • kadınlar, rüyalar, ejderhalar adlı deneme kitabında şöyle der;

    "biz, tekil kişiler olarak, ruh olarak birer birer yaşarız. kişi, tek bir kişi olarak. ortaklık, umut edebileceğimiz en iyi şeydir, ve ortaklık çoğu kişi için dokunmak demektir: elinizin bir başkasının eline dokunuşu, birlikte yapılan iş, birlikte çekilen kızak, birlikte edilen dans, beraber dünyaya getirilen çocuk. biz sadece tek bir vücuda ve iki ele sahibiz. bir çember oluşturabiliriz, ama bir çember olamayız."

  • bana kalırsa yurt dışı oy verme vergisi adı altında vergi alınsın 1000 euroyu ödeyen oyunu kime istiyorsa versin. bak nasıl düzeliyor herşey.

  • ben hayatini sag eliyle idame ettiren insanlardanim. yasamim sag elimle sekillendi; universiteye yetenek sinaviyla girdim, yillarca resim cizdim, minyatur yaptim, su anki isimde de ellerimle calisiyorum.
    sonra bir gun sag kolumun uyusmaya basladigini hissettim. yaklasik on gun icinde dokunduklarimin ne oldugunu anlayamamaya, bir ay icinde birakin yazi yazmayi kalem bile tutamamaya basladim. kolumu bir turlu hedefledigim noktaya isabet ettiremem de cabasi. kolum bana bagli ama benden bagimsiz, gorev tanimini tamamen sasirmis bir uzva dondu.
    bu sure zarfinda gunluk hayat cok zorlasti benim icin. tirnaklarimi anneme kestirdim, yemege disari ciktigimda bicak tutamadigim icin sadece catalla yenecek yemekler sectim. basimi kasimak isterken suursuz kolumu duvara carptim bazen de parmaklarimi gozume soktum. mouse ve kalvye kullanamadim,isimi yapamadim. kisacasi cok basit gorunen gunluk aktiviteleri kesinlikle dogru duzgun yerine getiremedim.
    simdi, uyusmanin basladigi geceden tam 3 ay sonra hala yazi yazamiyorum ama en azindan kalem tutabiliyorum, bardagi devirmeden su icebiliyorum, elimi attigim seye ilk hamlede ulasabiliyorum. hepsinden onemlisi sol elimle akici bir sekilde yazi yazip, otuz yillik kamyon soforleri gibi manevra yapabiliyorum. ne sagimi ne solumu yuzde yuz kullanamiyorum belki ama ikisini de aktif ve ise yarar sekilde kullanabildigim icin saglikli insanlardan bir sifir ondeyim.
    ms boyle bir sey iste. o benim ayak uydurmam gereken hayat arkadasim; beni hayata baglayan, beni depresyona sokan, yasamima anlam katan, icinden butun anlamlari teker teker alan, gece yarisi beni korkudan aglatan, sabahina dunyaya meydan okutan....