hesabın var mı? giriş yap

  • bilgi verip kaçıyorum;
    1. gemiler galata tarafından yürütülüyor.
    2. gemilerin yürütüldüğü güzergah tophane-kasımpaşa güzergahıydı.(yaklaşık 3 km)
    3. galata o dönemde cenevizlilerin kontrolünde dolayısıyla galata surlarında bizanslı gözcüler yok.
    4. can alıcı nokta cenevizliler kuşatma esnasında hem bizansa hem osmanlıya yardım etmiştir. adamlar ticaretinde kim kazanırsa işlerimize devam edelim diyor. tam ekonomik liberaller.
    5. gemilerin yürütüldüğü güzergah o dönemde ormanlıktı ormanlar kesilerek yol açıldı, çıkan tomruklar bir güzel zeytin yağı ile yağlandı tomrukların üzerinden kaydırılarak gemiler kasımpaşa'ya indirildi. constantinople surlarında ki gözcünün o mesafeden gemileri görebilmesi zordu. diğer taraftan haliçte ki gemilerde osmanlı tarafından top atışına tutularak bölgeden uzaklaştırılmıştı.
    6. bu arada yürütülen bu gemilere gemicik`::)` diyebiliriz. öyle ağır yelken direkleri yok kürekli kadırgadan küçük gemiler.
    7. bu arada gemileri tomruklar üzerinde kaydırmak için gerekli olan zeytin yağını da hain cenevizliler, osmanlılara vermiştir.
    8. yıllar önce orta okulda bu soruyu düşünmüştüm günlerce kitap okuyup cevap bulmuştum. asıl kafama takılan ve halen cevaplayamadığım soru ise şu. haliç'i kapatan zincirin bir tarafı constantinople surlarında ise diğer ucu galata sahillerinde, cenevizlilerin kontrolündeydi. cenevizliler neden zinciri koparmadı belki iki taraflı oynuyorlardı osmanlı'ya bu noktada yardım edemeyiz açığa çıkarız demiş olabilirler o zaman osmanlı neden constantinople surlarından daha zayıf olan galata'ya yüklenmedi. belkide ceneviz valisi gibi bir muhbirlere sahip olmaları çok daha verimliydi.

  • buradaki tavsiyeleri ve yöntemleri okuduktan sonra tecrübe kabilinde bir kaç madde de ben eklemek isterim:

    yeni başlıyorsanız; (sigaraya değil sarmaya)

    1- etrafınızda bu işi bilen insanların "kırmızı rızla kağıttan, samson kağıttan, drum kağıttan, o renkten, bu şekilden, şu çükten, bu kürekten uzak dur" demelerini katiyetle ve ısrarla kaale almayın.. bunlar kalın kağıtlardır ama sinirli ve sert öğretmen gibidirler.. çok azar işitirsiniz ama doğru şekilde öğrenmenize en yardımcı olanlar bunlardır.

    2- sarmayı öğrenirken, her zaman az tütün kuralına sadık kalın. bu kuralın iki yararı vardır, birincisi; eğer elinize yüzünüze bulaştırırda kağıdı yırtar, kapayamaz veya yuvarlayamazsınız, az miktarda tütün zayi olur. ikincisi ise; az miktarda tütünü sarmak daha kolaydır ve işin esasını ve parmak hissiyatını öğrenmek açısından yavaş yavaş artırmak her zaman esastır.

    3- tütünü paketten alırken bir kerede size yeterli olacak kadar tütünü almayı öğrenmek için kendinize göre bir ölçü belirleyin. mesela ben işaret ve orta parmağımı baş parmağımla birleştirdiğimde parmaklarımın ilk boğumlarının yukarısına geçmeyecek kadar tütün almayı hesapladım. eğer sonra pakete koymaya çalışır veya tekrar tekrar didiklerseniz paketin içine çok kırınıtı dökersiniz ve inanın bana kırıntı tütün kullanmaya çalışmak kadar sinir bozucu bir şey yoktur.

    4- ne yapın edin, tütünün kağıda eşit oranda ve yoğunlukta serpildiğinden, yayıldığından emin olun, çünkü bir kere yuvarladıktan sonra ortası şişkin, ucu ince, kıçı daha da şişkin bir şekildeki sigarayı yuvarlayıp kapatmak zanaat efendim zanaat! yani sigaranın olabildiğince düz ve eşit dağılmış sarılmasına dikkat edin. bu sadece sizin sarmanıza kolaylık sağlamakla kalmayacak aynı zamanda içerken bazen körük gibi asılmanızı bazen de küçük bir nefese bir araba duman dolmasını engelleyecektir.. her nefes eşit olur, keyifi daha güzel çıkar.

    5- filtre kullanın! bunu ne kadar vurgulasam az! yararları saymakla bitmez. sarmak ve yuvarlamak kolaylaşır, tütün daha rahat şekil alır, eliniz yanmaz, dudaklarınız yanmaz, sigaranın bitişine haber verir, tutup söndürmek için serin bir alan yaratır, elde tutarken oyun hamuru gibi şekilde değiştirmeyen bir sigara yaratmanıza yardımcı olur.. ve tabi sonunda o filtreye bir göz attığınızda bir hasktr nidasına sebep olur ki; en büyük yararı budur.. yalnız burda vurgulamak isterim, ocb'nin koçanla satılan zıvana kağıdı aynı şekilde filtre işlevi görmemektedir kendinizi kandırmayasınız!

    6- çok fazla kağıt değiştirmemeye çalışın. bunun en güzel yöntemi kağıdı alırken pintilik yapıp bir kutu almayın. bir kaç kutu alın ki ona sadık kalmak zorunda kalın. durduk yere kağıt değiştirmeniz, inanmayabilirsiniz ama elinizdeki hissi değiştirir, yeni kağıtla sararken ilk birkaç sigaraya bakıp bakıp "ulan nooluyo yahu?" demenize sebep olur.

    7- tabaka benzeri birşey edinin! insanlık hali, tütünü tabakaya koymasanız bile yanlışlıkla kağıdı soktuğunuz cebinizin üstüne oturuverirsiniz, üstünüze birşey dökersiniz kağıda da bulaşır, cebinizdeki başka birşey ezer mezer falan.. hem tabakaya filtrelerinizi de koyabilirsiniz, böylece kolay taşırsınız.

    ve şahsımca en memnun olduğum kombinasyon;

    kağıt olarak; yapışkanlı arap kağıdı (bulması zordur, ama vazgeçmesi de), kırmızı rızla, samson, mavi ocb, yeşil gızeh, turuncu rızla... mavi ocb ve yeşil gızeh'in köşeleri yuvarlak şeklinde kesilmiş oalrak gelir, sarıp yuvarlamaya yardımcıdır, efsanedir!

    tütün olarak;golden virginia veya old holborn (kim ne deserse desin, serttir ama drum kadar değil)

    filtre olarak; kendi zevkinize göre kesebileceğiniz filtreler veya rızla'nın hazır satılan kesilmiş filtreleri...

    en büyük uyarı: sarma sigara da normal sigara gibi zararlıdır... sadece sarmak meşakkatli olduğundan az içmenize sebep olabilir ama asla zararlarını engelleyemez.. bu bir keyif veya zevk işidir..

  • yüzüklerin efendisi serisi isimlerinin geçirdikleri bir evrim süreci varmış.

    yüzüklerin efendisi kitaplarını çıkartacak yayınevi kitapların her birine farklı isimler vermenin daha cazip olacağını düşünüyor. tolkien’den fikir istiyorlar. tolkien de 24 mart 1953’te yayınevi sahibine yazdığı mektupta fikirlerini belirtiyor:

    -the ring sets out and the ring goes south;
    (cilt 1 – yüzük ortaya çıkar ve yüzük güneye gider)
    -the treason of ısengard and the ring goes east;
    (cilt 2 – ısengard’ın ihaneti ve yüzük doğuya gider)
    -the war of the ring and the end of the third
    (cilt 3 – yüzük savaşı ve üçüncü çağın sonu)

    aynı mektubun devamında aşağıdaki başlıkları da yazıyor ve bunlardan daha iyisini bulamadığını söylüyor:

    - the shadow grows (cilt 1 – gölge büyüyor)
    - the ring in the shadow (cilt 2 – gölgedeki yüzük)
    - the war of the ring or the return of the king (cilt 3 – yüzük savaşı veya kralın dönüşü)

    daha sonra tolkien, 8 ağustos 1953’te yayınevi sahibi rayner unwin’e yazdığı mektupta ise daha uygun başlıklar olabileceğini ifade ediyor ve serinin isminin the lord of the rings (yüzüklerin efendisi) olmasının uygun olacağını düşünüyor:

    -the lord of the rings ı the return of the shadow
    (yüzüklerin efendisi ı: gölgenin dönüşü)
    -the lord of the rings ıı the shadow lengthens
    (yüzüklerin efendisi ıı: gölge uzuyor)
    -the lord of the rings ııı the return of the king
    (yüzüklerin efendisi ııı: kralın dönüşü)

    17 ağustos 1953’te yazdığı mektupta ise başlıklar son şeklini alıyor fakat son kitabın başlığını rayner unwin’in seçimine bırakıyor.

    the lord of the rings: vol. ı the fellowship of the ring
    (yüzüklerin efendisi cilt ı – yüzük kardeşliği)
    the lord of the rings: vol. ıı the two towers
    (yüzüklerin efendisi cilt ıı – iki kule)
    the lord of the rings: vol. ııı the war of the ring or the return of the king
    (yüzüklerin efendisi cilt ııı – yüzük savaşı veya kralın dönüşü)

    teşekkürler tolkien..

    kaynak: the letters of j.r.r. tolkien kitabında yer alan mektuplar.

  • kiraları dolarla ödüyormuş, ondan zorlanıyormuş, mağdur oluyormuş. ah canım, ah balım 3 kuruşluk şeyi 300 dolara turiste itelerken de mağdur oluyor musunuz?

  • tanesine 20 lira verdiği tasarruflu ampulü yeni evine takacak olan kiracıdır. 10 ampül olduğunu düşünürsek 200 lira temiz para, hele ki ev taşıyan adama... bu adama laf diyenlere bir de lafım var; aldığın buzdolabını da bırak git o zaman it.

  • saatlerden anlayan bir sözlük yazarı olarak bu başlık altında konuyu uzun olarak yazmak istedim. konuyu web ortamında aratırsanız bu kadar detaylı anlatımı bulamazsınız. entry ve nick uyumumdan anlayabilirsiniz.

    öncelikle, rolex saat firmasının üretime ilk başladığı yıllarda, bu firmadan, diğer saat üreticileri ile hemen hemen aynı fiyatlarla kol saati temin edinilebiliyordu. ancak globalleşme ile birlikte yeni tip üretim anlayışları ortaya çıktı. uzak doğu da artık rolex’in ana vatanındaki gibi saat üretebiliyordu. hemen hemen aynı kaliteye çok daha ucuza satılan uzak doğu malı saatler tüketicilerin ilgi odağı olmuştu. isviçre’deki diğer saat üreticileri bu durum karşısında birleşerek sabit maliyetleri azalttılar ve uzak doğu ile yarışabilecek saat türlerini ortaya çıkardılar. rolex şirketi ise maliyetleri azaltıp bu sisteme dahil olmaktansa daha farklı bir yola gitti. çok daha kaliteli, maliyetli ve dolayısıyla bir o kadar da pahalı saat üretimine odaklandı. rolex’in ayrım noktası da burada başladı.

    otomatik saat üretiminin büyük bölümü talaşlı imalat ile ilgilidir. yani masif çelik ya da diğer metalleri işleyerek, keserek istenen tasarımın ortaya çıkarılmasından ibarettir. bu işlem bilgisayar kontrollü makineler ile olur. yani kısaca cnc makinelerdir. cnc makineleri; işleme, eksenli işlemeler, erezyon, dalma, eksenli torna vb makineleri olarak bilinir. bu makineler ortalama bir araba parasıyla servet değerine kadar uzanan fiyatlara sahiptir. ne kadar alanda kesim yaptıkları, hassasiyet ölçüleri, eksen bilgileri, dayanım ve servis olanaklarına göre fiyatlar değişebilir. makineler için kullanılan işleme takımları ya da teller de çok önemlidir. bunların haricinde soğutma suları, takım tutucu aynalar, üretim programları da kaliteyi belirleyici role sahiptir. dünya çapında alanında en iyisi olduğunuzu iddia ediyorsanız, üretim için gerekli bu donanım ve yazılımların da en iyisine sahip olmanız gerekir. yani anlayacağınız orta sınıf bir araba değerindeki makineler ile de rolex’i yapabilirsiniz aynı şekilde lüks bir yat değerindeki makineler ile de üretimi yapabilirsiniz. bu programlarla aynı parçayı 15 dakikada üretebileceğiniz gibi kaliteyi arttırmak amaçlı 12 saatte de üretebilirsiniz. yüzey aşındırılırken bir seferde 1mm çelik kesildiği gibi 0,05mm çelik de kesilebilir. 5000 devir hızında da çalışabilir 50.000 devir hızında da çalışabilir. 5 liralık işlemle takımı ile de kesilebilir 150 euro değerindeki takım ile de kesilebilir. aralarında 20 katı fark olan soğutma suyu da kullanılabilir. soğutma suyu yılda iki kez de değişebilir günde bir kez de değişebilir. rulmanlar, elektronik kartlar vb her şey için geçerlidir. hatta pc için üretim programları da çok önemlidir. bazı yazılımlar üretim programlarındaki hataları bulur, onarır, yapay zeka ile aksaklıkları tespit eder, kendisi resen düzelttiği gibi öneri olarak operatöre sunar. en iyiyim diyorsan en iyi sonuca odaklanmak gereklidir. aradaki farkı ben anlıyorum, bir kez anladığın zaman iyi yapılmamış olanı insanın gözüne çöp gibi görünmeye başlıyor. aradaki fark; dayanım, tam fonksiyonel çalışma ve yüzey kalitesi ile anlaşılabilir. ancak bunlar sizin için hiç önemli de olmayabilir.

    polisaj (yüzey işlemleri) çalışmalarına geçersek daha belirgin farklar ortaya çıkar. polisajı genel olarak pamuk bir diske sürülmüş cila ile çelik yüzeyin aşındırılarak parlatılması olarak biliniyor. ancak bu işin en kolay tarafıdır. çünkü bez zımpara diskleri, parlatılmaya çalışılan malzemenin geometrik yapısını tanımaz. rastgele temas ettiği tüm yüzeyden belli belirsiz metal parçacıklarını aşındırarak kopartır. sonuç olarak parlak ama ışığı iyi yansıtmayan, geometrisi kısmen bozulmuş bir parça ortaya çıkar. bu bozulmayı anlayabilmek için bozulmadan parlatılmış aynı parça ile bire bir mukayese yapmak gerekir. eğer bir göz zevkine sahipseniz daha önceki bozuk parça artık gözünüze çöp gibi gelmeye başlar. ne yazık ki artık saat dünyasındaki gördüğünüz çoğu ürün size bozuk/üretim hatası gibi gelmeye başlayacaktır. çünkü hemen hemen hepsi ucuz ve basit olan konvansiyonel polisaj yöntemini kullanırlar. üreticiler önce malzemeyi tasarlarlar, daha sonra ise nasıl polisajının yapılıp parlatılacağını düşünürler. rolex gibi firmalar ise parlaması ya da yüzey işlemi görmesi gereken tüm parçaları bu işlemlerin sonradan nasıl yapılabileceğini göre tasarlarlar. parçalar konvansiyonel polisaj yöntemi ile parlatılmazlar. her paça için ayrıca tasarlanmış aparat ya da makinelerce zımpara/kumlama/taşlama ya da bez cilalı disklere temas ettirilirler. bu sayede mükemmel bir yüzey görünümü elde edildiği gibi tasarlanmış geometrik yüzeyin (pah/radyus/iç alanlar vb.) de korunması sağlanır. müşteri için kusursuz bir ürün ortaya çıkarılmış olur. konvansiyonel polisaj yöntemi ile saatte 100 parça yüzey işleminden geçebilirken özel (grand seiko zaratsu gibi) polisaj yöntemleri ile 8 saatte yalnızca bir parça ortaya çıkarılabilir. üstelik daha yüksek işçilik masrafı, pahalı sarf malzemesi ve iyi ar ge edilmiş aparat/makinelerle bu işlem yapılır.

    çelik kaliteleri de çok büyük öneme sahiptir. birkaç ana başlık altında toplansa da binlerce farklı çelik tipi vardır. her bir çelik tipinin hangi formda (kütük, lama, yuvarlak, kare vb.) üretildiği de çok önemlidir. ayrıca hangi fabrikada hangi standarda üretildiği bilinmelidir. rolex firması aisi 904l (süper östenitik paslanmaz çelik) tipi çelikten saatlerini üretiyor. bilinen en kaliteli çelik sınıflarından biridir. şunu diyebilirsiniz, bir altından ne kadar pahalı olabilir ki fiyatını arttırsın. evet bu tip bir çeliği buldunuz diyelim. kilosunu 10 euro gibi fiyattan satın alabilirsiniz. ama asıl mesele bu değildir. bu çeliği kusursuz kalitede üretebilmek için gerekli çalışmalar maliyeti yükseltecektir. çünkü çelik çok sert ve işlemesi çok zordur. saat fabrikası çelik blokları arasında olabilecek muhtemel kalite farkını ortadan kaldırabilmek için bu çeliği ham olarak kendi bünyesinde yapmaktadır. çünkü çelik içinde oluşan farklılıklar ya da standart değişiklikleri üretimi tamamen baltalayabilmektedir. ısıl işlem süreçleri tamamen ar-ge ile ilgilidir. bu konuya hiç girmiyorum. müşteri için çizilemeye çok daha dayanıklı ve daha parlak saat kasası avantajı sağlayacaktır.

    üretimde kullanılan aparat ve bant sistemlerini açıklayalım. ürünün en iyi kalitede üretilmesi için makine ve fabrika alt yapısında bu sistemlerin bulunması gerekli. bu sistemlerin bazıları çözüm olarak sunulduğu gibi ar-ge sonucu oluşmuş gizli makineler olarak da tanımlayabiliriz. fabrika turlarında bu aparatları her hangi bir şekilde göremezsiniz. kamera ile hiçbir şekilde kayıt altına alınamazlar. örneğin saat mekanizması içindeki temel plakanın işlenmesi aşamasında kullanılmak üzere, işlenen metalin ısıdan bükülmesi önlemek, makineden çapak olmadan çıkarılabilmesi gibi durumlar için özel olarak tasarlanmış aparatlar vardır. bunlar satılmaz, tamamen bir işe yönelik olarak üreticinin planladığı mekanizmalardır. bu mekanizmalar ürünün kusursuzluğunu sağlamaya yöneliktir. yalnızca saat için değil tüm üretim aşamalarında zekice planlanmış aparatlar (sanayi ağzı ile fiksür) vardır.

    marka değeri çok önemlidir. marka hava atmaktan ziyade bir nevi garantinin adıdır. rolex dünyada bilinen en sorunsuz saatlerden biridir. bu garanti ve imajın da bir maliyeti vardır. pire için yorganı yakmaz iseniz bu marka algısını sağlayamazsınız. ayrıca pahalı saat takan insanların hava atmak için taktığı söylenir. bu tamamen yanlıştır. genelde erkeklerin düşkün olduğu saat takıntısı tamamen erkeğin kendi iç dünyası içindir. örneğin benim için insanoğlunun günümüz itibari ile gelmiş olduğu en son teknolojinin, disiplinin, öz verinin, malzeme kalitesinin, zarafetin ve tabi ki emeğin kolumda olmasının verdiği bir hazdır. kimi insan için de yalnızca saati gösteren bir alettir. bu konuda erkekler pek anlaşamazlar. ama saat seven erkeklerin daha belirgin özellikleri vardır. sadece saat sevmezler, dolma kalem, geneneksel masif çelik tıraş bıçağı, takım elbise, bisiklet ve otomobil de ilgi alanları içindedir.

    kalite kontrol ve montaj süreçleri de maliyeti belirler. en iyi kaliteyi üretmek için artık bu alanlara kozmetik bir isim bile verilmiş. saat stüdyoları deniyor. sırf isminden bile nasıl bir ortam olduğu anlaşılabilir. bilmeyenler için ameliyathane gibi yerler olduğunu söylemek yeterli olur.

    dişli sistemleri ve üretimi hakkında bilmemiz gerekenler. her hangi bir otomatik saati açtığınız zaman içerisinde çok sayıda dişli (çark) olduğunu göreceksiniz. saatin fonksiyonlarına göre bu dişli sayıları artabilir. saat mekanizması üretiminde en hassas konulardan birisi de dişli üretimidir. dişli sistemlerini incelemek için öncelikle iki konuya dikkat etmek gerekir. dişlinin içinden geçen mil, dişli ile yek pare masif bir parça ise üretimi çok zordur. genelde saat firmalarının büyük bölümü iki ya da daha çok parçalı olarak bu dişlilerin üretimini gerçekleştirirler. mil daha sonradan dişliye sıkı geçme yöntemi ile birleştirilir. ancak bu yöntem tam istenen seviyede hassasiyeti sağlamayabilir. dişlilerin açılması da pres yardımı ile yapılmaktadır. lüks saat firmalarının bir çoğunda ise ısıl işlem görmüş silindir bloğu tek parça olarak mil ve dişli çarkı olarak üretilir ve c eksende dişli kısımları açılır. bu sayede dişlilerin bir birlerine olan güç aktarımları daha verimli olmuş olur. ayrıca dişlilerin temel plaka üzerinde çalışmalarını sağlamak için gerçek ya da sentetik elmaslar konulur. bu elmaslar bir nevi rulman gibi dişlilerin rahat bir şekilde sıkışmadan tam ekseni etrafında aşınmadan çalışmasını sağlarlar. bu rulman görevi gören elmasların üretimi ve yerleştirilmesi de maliyeti etkileyen hususlardır. saatlerin çok uzun dönemde en az sapmalarını sağlamak için bu parçaların yapımına özen gösterirler. pahalı olan saatlerin çoğunluğunda bu parçalar talaşlı imalat ile tek parça metallerden üretilirler. dijital ortamda büyütülerek ölçümleri yapılmadan mekanizma içinde kullanılmalarına izin verilmez. en az sapma için en bir birleri ile en uyumlu kusursuz makine elemanlarının yapılması gerekmektedir. bunlar da maliyet olarak yansırlar.

    güç grubu üretimi. otomatik saatler güçlerini herkesin de bildiği gibi piller yerine kurulmuş yaylardan almaktadır. yaylar kurularak rulo biçimde bir yuvarlak kutu içinde muhafaza edilmektedir. kurma işlemi sarkaç görevi gören bir parçanın kolumuzun hareketlerinin yararlanarak ileri geri salınımı sonrası gerçekleşir. iki yönlü salınım yöntemi ile de güç toparlanabildiği gibi tek yönlü salınımla da güç toparlanabilir. daha kaliteli saatlerin yapımında ise bu yay/güç grubunun önemi çok büyüktür. yaylar belirli bir zaman sonra ilk günkü güçlerini kaybederler. örneğin güç rezervi 48 saat olan bir saat yıllar sonra 30 saate kadar düşebilir. ya da bu güç rezervi için dizayn edilmiş fonksiyonlar ve güç aktarım organları düzgün çalışamayabilir. bunu önlemek için yay yapımında kullanılan metalürji tekniklerini çok iyi bilmek gerekiyor. ısıl işlem süreçlerini de anlamak gerekir. bunlar ar-ge maliyeti olarak karşımıza çıkarlar. bence saat üretiminin en hassas konularından birisidir. çok basit bir şekilde yay üretimi gerçekleştirilebilir ama üretilen yayın gücünün büyük kısmını çok uzun yıllar aynı şiddetle koruyacağının garantisinin vermek her saat üreticisi için zordur.

    kadran üretim maliyetleri. saat kadranı üretiminde en çok maliyeti kaplayan kısım üstündeki işaret rakam ve yazılardır. bu işaretleri 3 boyutlu olarak kusursuz bir şekilde üretmek çok maliyetlidir. genelde saat firmaları kimyasal baskı yöntemleri ile kadrana bunları yerleştirmektedir. bazı firmalar ise pres yöntemi ile kesilmiş parçaları şablon yöntemi ile yapıştırmaktadır. lüks saat firmaları ise üç boyutlu olarak mikro hassasiyet ile bu parçaları masif metallerden işler ve diğer yüzey işlemlerini gerçekleştirirler. yalnızca bu işaretlerin üretim maliyeti ile onlarca basit çapta saatin tümüyle üretimi gerçekleştirilebilir. kadranın kendisi de işlenirken üzerine yine üç boyutlu filigran benzeri desenler dokular oluşturulabilir. bu dokuları yapmak ovalama benzeri tezgahlarda yapılabildiği gibi kesiciler ile de kusursuz olarak yaratılabilir. kadran üzerindeki boyaların güneş ışığı altında yıllarca solmadan kalmaları, fosforlarının gücünü koruyabilmesi de önemlidir. kadran üstüne marka işareti basımı her saat firmasının onuru gibi bir durumdur. dikkat ederseniz bunun onlarca farklı yöntemi olduğunu görürsünüz. en az risk almak isteyenler genelde kimyasal baskı yöntemini seçerler. ama bu konuda en başarılı gördüğüm grand seiko marka saatlerdir. mikron hassasiyetinde üç boyutlu marka işaretlerini çıkartabilmek büyük teknoloji gerektirir. rolex’in taklit edilmesindeki en büyük sebeplerden birinin de marka işaretleri olduğunu düşünüyorum. çünkü baskı tekniği ile rahatlıkla işaretler çıkartılabiliyor. ayrıca kasının arkasında cam kapak olmaması sebebiyle, içindeki parçaların orijinal olup olamadığını anlamak çok güçtür. orijinal olup olmadığını anlamak için dış yüzey üzerine yoğunlaşmak gerekir. dış yüzey de kolay taklit edilebilir.

    işçilik kaliteleri her şeyden önce geliyor. ama bu durumu sona sakladım. bu süreçleri yönetebilmek tabi ki insanın verimli ve kaliteli çalışmasından geçiyor. en iyi işçilik kalitesi hedefleniyorsa en iyi de işçi gereklidir. en iyi işçiler de ucuza çalışmazlar. bir işçinin yaptığı bir hata belki on yıl sonra ortaya çıkacak, bu riski aza indirmek çok maliyetli bir iştir. öz veri ve yüksek standartlara uygun çalışma için devamlılık arz eden bir sistem gereklidir. bu durum insan kaynaklarının en iyi yönetimi sonucunda oluşacaktır. hepimiz bir şekilde mal veya hizmet üretimi içinde bulunduğumuz için bunun ne demek olduğunu zaten çok iyi biliyoruz. benim için ise bir fabrika gençken aldığı işçisini mühendisini kendi bünyesinde emekli edebiliyorsa yüksek kalitede işçiliğin olduğu ortadadır demektir. rolex için bu son kısım hakkında emin değilim. ama çalışanların çok uzun süreli devamlılık esasına göre istihdam edildiğini şirket yöneticileri söylüyorlar.

    yazdıklarım alıntı değildir. yerli ve yabancı her hangi bir web sitesi ya da video platformunda bulamazsınız.

    bu yazı da belirtilen birçok şey diğer pahalı lüks saat firmaları için de geçerlidir. ancak toplumda en bilineni rolex olduğu için özellikle yazmak istedim.

    ayrıca, yalnızca saatler için değil, hayatımız akışı içinde kullandığımız çoğu ürün için yukarıdaki anlatımlar geçerlidir. bir şeyin reklamını yapmaktan ziyade, tüketici olarak neyi ne kadara neden satın alıyoruz kısmını irdelemektir. rolex marka saatim de yoktur. longines marka saat almayı planlıyorum. ileride durumum iyi olursa favorim her zaman grand seiko marka saatlerdir.

    edit: imla, on parmak

    edit2: bilgi ekleme

  • uçak bilmemkaçbin feetteyken teyzeyle hostes:

    t: evladım kıble ne tarafta?
    h: aşağıda efendim.

  • serbest bırakılırken yurt dışı yasağı da konmuş sapık. başka ülkere gidip de çocukları taciz etmesin, sadece bizimkilere musallat olsun diye muhtemelen. bir nevi kafes dövüşü.

    suça teşvik eden hukuk sistemimize selam olsun. inşallah içerde vicdan(!) sahibi insanlara denk gelir, layığını bulur.

  • ben olsam %60 isterim. çünkü arsa benim keyif benim. risk almayı da sevmem. beğenmeyen müteahhit başka arsalara yönelebilir.

  • bir gün dursun temel’ e sorar;

    -“temel senin iki tane atın olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” peki iki tane araban olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” iki tane evin olsa birini bana verir misin?”
    -” veririm.”
    -” canımsın… peki iki tavuğun olsa birini bana verir misin?”
    -” vermem.”
    -” haydaaa..! neden?”

    -” çünkü iki tavuğum var…