hesabın var mı? giriş yap

  • civa birikintisi yüzünden balık yemiyorum. 45 günde ağır antibiyotikler ve hormonlar ile yetiştirilen tavuklarıda yemiyorum.
    sebzeler zaten ithal ve genetiği ile oynandığı için eve bile sokmuyorum. meyvelerde bilmem ne sineğinin lavraları varmış rusya falan geri göndermiş. salam ve sucuklar hep hileli. zeytin yağlarında zeytin yok. unlu ürünler bol glutenli. tatlılar bildiğiniz glikoz şurubu.
    o yüzden elime mızrak ve ok alıp vahşi doğada serengeti de avlanıyorum. size de tavsiye ederim. yalnız ok olarak tatar yayı kullanın kısa mesafede çok etkili.

  • orda elinde mikrofon tutan kendine gazeteci diyen organizmalar, korkudan soru soramamak icinize islemis. alt tarafi bir spor yoneticisi lan. korkmayin gondermez sizi silivri’ye. azinizi acip tek bir soru bile sormaktan acizsiniz. bir tanesi de siz oyle diyorsaniz oyledir dedi. boyle gazetecilik yapacaginiza gidin onurunuzla pazarda limon satin.

  • başnot: okumaya başlamak üzere olduğunuz bu entry'de, dizinin 4. sezon 10. bölümüne dek epey ağır birçok spoiler bulunmasının yanısıra, ilerleyen bölümler için de tehlike teşkil edebilecek bilgiler mevcut olabilir. eğer, neden basitçe spoiler tuşuna basıp olası tatsızlıkların önüne geçmediğimi sorguluyorsanız, cevabım daha basit: şu an içinde bulunduğunuz başlık, breaking bad'deki sinekli bölüm. başlığın doğası gereği, yukarıda birçok spoiler okumuş ve aşağıda da okumaya devam ediyor olacaksınız. kısacası; brace yourself, spoilers are comin'!

    ~~

    öncelikle bir şeyi kabul etmek gerek; "fly", yani dizinin 3. sezonunun 10. bölümü, gerisinideki 29 bölüm ile kıyaslanamayacak kadar uçurum-vari bir tempo düşüklüğü içindeydi. sizleri te 1. sezona, yahut 2. sezona döndürecek değilim. "fly"'ın hemen bir öncesindeki "kafkaesque"'i hatırlarsak, bu uçurumun ne denli ölümcül olduğunu fark edebiliriz. vince gilligan'a şükürler olsun ki, "abiquiu", voltajın yeniden yükseltildiği, dozun yeniden arttırıldığı bölüm olmanın yanısıra, izleyicilerin "alışıktıkları" diziyi izlemeye devam edeceklerinin de habercisi oldu. ha, "abiquiu", "fly" gibi düşük tempolu bir bölüm olsaydı, diziyi izlemeyi bırakacak olanlardan mı olurdum? kesinlikle hayır. daha önce yazdığım herhangi bir sinema entrisine denk gelmiş olanlar bilecektir ki, sinema ve dizi dendiğinde kasvet dozu yüksek, sembolik anlamlarla bezeli, oyuncuların yeteneklerini sergileyebilmek adına uzunca süreler alabildiği işlere meyil ediyorum. peki doğrusunun da bu olduğu yönünde bir düşüncem var mı? kesinlikle hayır. elbette çokça tercih edilen, beğenilen, sevilen işler vurdulu-kırdılı-patlamalı-koşuşturmalı olacaktır. sektörün emri bu. işte bu yüzden vince gilligan'a şükürler olsun ki, azınlığı memnun etmek yerine çoğunluğa yöneldi ve tek bir kemer sıkışın ardından araba yakmalı, kamyon taramalı, kan dökmeli bölümler hazırlamaya devam etti. aksi halde, ben ve benim gibi beğenen az sayıda kişi birkaç bölüm ihya olacaktı ve ardından bum! ani bir izlenme oranı düşüklüğü ile diziye sağlanan reklam gelirleri giderek azalacak ve dizi sonlanmak zorunda kalacaktı. sanırım işin bu açısından bakarsak, yani diziyi halen izleyebiliyor olduğumuzu düşünürsek, "fly"'ın -bölüm sayısı hala artmakta olan- onlarca bölümlük bir dizide yegane düşük tempolu bölüm olması, hepimiz için hayırlara vesile olmuş demektir.

    "fly"'ın gerekliliği açısından daha evvel bu başlıkta ve farklı platformlarda çeşitli tartışmalar dönmüş. bu entry'yi okuyanlar da fazla uzaklara gitmesin diye yine bu başlıktan bir akil adam bakınızı vereyim, hem king dain'i, hem de ifadelerini destekleyeyim diyorum.

    (bkz: breaking bad'deki sinekli bölüm/@king dain)

    aslında bu bölüm, sadece walter white'ın iç dünyasına açılan bir kapı niteliği taşımıyor. (yine dikkatli izleyiciler fark etmişlerdir ve etmemiş olanlarsa -gönlüm ister ki- bir şekilde fark etsinler) 4. sezonun 10. bölümü'nün*, yani "salud"'un zirve noktalarından biri olan, jesse pinkman'ın meksika'daki pişirme labaratuvarındaki solosu, "fly" bölümü ile hem doğrudan hem de dolaylı yoldan birçok bağ taşıyor. doğrudan bağlardan ilk akla gelen, kesinlikle, jesse pinkman'ın, "fly"da olmayanı ettiği walter white'ın diline pelesenk olmuş "contamination" kelimesini kullanmak durumunda kalmasıdır. ki, bu kelimeyi yine anafikri walter white'a ait olan "...and then we gonna clean up every possible sources of contamination. and only then we cook!"** çıkışında kullanıyor. sanırım "fly"'ın ve söz konusu bölümün walter white'ın manyaklığa varan titiz çalışma azmine tuttuğu aynanın jesse pinkman üzerindeki kalıcı etkilerinden daha fazla söz etmeye gerek yok. jesse pinkman, walter white için, 2. sezonun 12. bölümü "phoenix"'teki bar sahnesinden de anımsanabileceği gibi, bir yeğenden hatta bir oğuldan farksızdır. walter white ise, jesse pinkman için, asla sevilen bir hoca olamadı belki ama kesinlikle çok şey öğrenilen bir baba oldu.

    "fly"... olanca durağanlığı fakat kesinlikle muhteşem derinliği ile dizinin en dolu bölümü... hem, ilk sezondan günümüze kadar dizinin şoför koltuğunda kim var? walter white. muavin koltuğunda kim var? jesse pinkman. eh, bu iki yol arkadaşının kafa kafaya olduğu koca bir bölüm çıkmış karşımıza. izleyip tadını çıkaracağımız yerde...

    -----------
    **: "...sonra da tüm olası kontaminasyon* kaynaklarını temizleyeceğiz. ancak o zaman pişirmeye başlayabiliriz!"
    -----------

    ~~

    dipnot: kalbur üstü her sözlükte irili ufaklı entryleri olan ben, altı yıllık sözlük hayatımda hiç bu kadar sakin sakin entry yazmamıştım. doğruyu söyleyin doktor bey, ölecek miyim?

  • niye kan dondurması gerektiği anlaşılamayan twit. illa kanın donsun istiyorsan berkin'in 14 kilo olarak gömüldüğü gerçeğini hatırla, yeter sana.

  • "allah kimseye bilmediği memlekette minibüs şoförüne ineceği yeri söyledikten sonra "ulan şoför unutmasa bari beni" gerginliği yaşatmasın"

    haklı şimdi ama.

  • normal bir durum.
    dünyada 200'ün üzerinde zehirli yılan türü var. türkiye'de ise 15 civarı.
    bunların ikisi zaten az zehirli, insanı öldürmez. diğerleri de aşırı zehirli değiller. sokulma durumuna karşı her yılan türü için ayrı antivenom* tutmak gerekiyor. bunları uygun koşullarda saklamak büyük dert.
    bu nedenle sağlık kuruluşları sadece kendi bölgelerindeki yılanların antivenomlarını bulundurur.
    türkiye'deki zehirli yılanların %90'ı engerek türüdür. dolayısı ile ülkemizde bu türün antivenomu vardır.
    yılanlar soğuk hayvanlar, görünce insanın tüyleri diken diken oluyor ama bilinenin aksine yılan saldırgan bir hayvan değildir. yuvasının yanında değilseniz, üzerine basmazsanız, öldürmeye, yakalamaya çalışmazsanız durduk yere insana saldırmazlar.
    son olarak zehirli bir yılanla gösteri yapıyorsan antivenomunu kendin yanında taşıyacaksın. her şeyi devletten beklemeyeceksin.

  • dc'nin sinematik evrenine can vermek için radikal kararlar alan yazar/yönetmen/yönetici. bu kararlardan biri de henry cavill'ın superman rolünden kalıcı şekilde alınması oldu.

    dc, mcu'nun yakaladığı başarıyı —ya da benzer bir başarıyı— daha kolay tarifler ile elde edebilirdi. en başta yakalayamadıkları havayı, daha sonra ''marvel'a yetişmeliyiz'' telaşıyla panik hâlinde yakalamaya çalıştılar fakat yine sıçtılar. yöneticilerin saçma kararları, zack snyder gibi bir yönetmene karşı yapılan anlamsız hamleler, kaliteli birkaç yapımın kalitesiz devam yapımları derken süreç daha saçma kararlar, daha kalitesiz yapımlar ile yürütüldü. sonuç olarak —bir anlamda bir şok tedavi olması amacıyla— işleri toparlaması için james gunn'ı başa geçirdiler. guardians *ile patlayan gunn'ın formülü basit ama çalışıyordu; başarılı müzik seçimleri ile birlikte mizah tonu yüksek bir aksiyon. gunn, guardians 1,2 —ve kuvvetle muhtemel 3—, peacemaker, suidice squad gibi yapımlarda hep aynı formülü kullandı ve her ne kadar bir yerden sonra kabak tadı vermiş olsa da başarılı oldu. dc, herkesin farkında olduğu bu başarıyı toparlanıp sıçrama yapmak için kullanmak istedi ve sonucunda gunn başa geldi.

    beyaz perde tarafında dibe vurmuş olan dc için alınacak hiçbir kötü karar yok gibi gözüküyor. sonuçta tekrar yükselmek için dibi görmek lazım. dc de şu an tam anlamıyla orada. o yüzden gunn, radikal kararlar almaktan çekinmiyor. entry'nin başında belirttiğim gibi henry cavill ile yolları ayırmaktan bile çekinmedi. bana kalırsa tartışmalı bir karar. çünkü cavill, dc sinematik evreninin yüzü olabilecek tek oyuncu. kendisini ve can verdiği kahramanı sevmeyenler bile hak vereceklerdir ki kendisi superman rolünde gerçekten çok iyi. hem karaktere uyumu, hem de kendisine duyulan sevgi ile cavill, iyi pazarlama stratejileri ile epey kullanışlı olabilirdi fakat bu noktada, elden ''demek ki james gunn'ın bildiği bir şey var'' demekten başka bir şey gelmiyor. belli ki dc için çıkış stratejisi olarak tamamen yeni bir şey düşünüyor. bu yeni tasarı içinde eski dönemden bir element görmek istememiş olabilir. kararın doğru olup olmadığını zaman gösterecek ama şu an net bir şekilde söylenebilir ki dc'nin geleceği epey muğlak bir hâlde.