hesabın var mı? giriş yap

  • doğru söylemiş. bunları takip edenler de bunlar kadar zavallı.

    makyajcı bir varoşu takip edip, her gün yeni makyaj stili mi öğreniyorsunuz? ne kadar meraklısınız komisyon alarak giydiği şeyleri şurdan aldım, burdan aldım diyenlerin attığı linklerden alışveriş yapmaya.

  • bir 17. yüzyıl şairi olan firdevsi'nin olgunluk dönemi eserlerinden biri. tamamı şöyle;

    tanım tanım devamı
    örnek alıntı ya da bkz değil
    şimdi sorsam yarim nasıl
    kelamların çare değil

    gel göç eyleyelim nazlı güzel
    o çorak toprak senin değil
    ne güzel söylemiş zülfü
    eğil salkım söğüt eğil*

  • 1. kare seklinde kutu üretmek, daire seklinde kutu üretmekten daha ucuzdur. stoklamasi da daha kolaydir.
    2. pizza (tavada yapilmis amerikan tarzi sikindirik kalin pizzalardan söz etmiyorum), hicbir zaman tam daire seklinde olmayacagi icin onu o daire seklinde bir kutuya yerlestirmek sorunlu olacaktir.
    3. köselerdeki bosluklar sayesinde pizza dilimlerini kare kutudan almak, kalip gibi daire kutuya yerlestirilmis pizza dilimlerini almaktan daha kolaydir.
    4. yeryüzündeki yillardir bu isi yapan milyorlarca pizzacinin bir bildigi vardir.

  • gurbetçi bir vatandaşın muhtemelen gözyaşları icinde yazdigi hasret cümlesi.

    https://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net/…0&oe=59500d59

    bu hasretlik bitmeli kardesim. sat oradaki evini, arabanı. gel büyük turkiye'ye.

    orada yillarca cok aci cekmissindir, büyük turkiye'nin sefasını biraz da sen sür.

    elin gavuruna meraklı değilsin ya?

    gel yerleş vatanına, bitsin bu hasret.

    yiyor mu öhm pardon var misin?

  • gecenin bir vakti kanal d'de yayınlanmasıyla beni şaşırtan film. lakin her ne kadar -düblajın da etkisiyle-şişirmelerle dolu da olsa basketbolseverlerin bir kere izlemesi gerekir.

  • makarnayı niteleyen durumdan eser bırakmamaktır. yok bütün olarak tencereye sığmıyormuş bayramda kazanla sarma pişirirken var ama büyük tencereniz.

  • son yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konmuştur. kişisel olarak, psikolojiye özellikle de birçoğumuzun çok yanlış bir şeklide özenerek baktığı şizofreni hastalığına özellikle ilgim olduğu için ve şizofrenin nedenleri hâlâ bir gizem olduğundan dolayı, bu araştırmayı buraya taşımayı uygun buldum. öncelikle plasenta nasıl bir yapıdır? çok kısa anlatmak gerekirse, hem fetüse hem de anneye ait bir yapı olup, hem anneye hem de fetüse yapışık haldedir.

    net bir şekilde giriş yaparsak, olayımız şu: eskiden bilinenin aksine sadece genler şizofreni de tek belirleyici etken değillerdir. genlerin yanında gebelik problemleri işin içine girdiğinde, şizofreni gelişme olasılığı önemli ölçüde yükselmektedir.

    normalde, bir kişinin şizofreni riskinin yaklaşık % 60 ila 70'i genlerine bağlıdır. çoğumuz şizofreni ile ilişkili genetik varyantların-bozuklukların bazılarına sahibiz. dna'larımızdaki tek harfli değişiklikler, ne kadar çok fazlaysa, şizofreni riskimiz aynı oranda artar. aynı zamanda, bilim adamları son çalışmada annede viral enfeksiyonlar da dahil olmak üzere hamilelik sırasında meydana gelen komplikasyonların, yani fetüsün şizofreniyi gelişme riskini, iki kat artırdığını belirlediler; ancak bilim adamlarının bunun tam olarak sebebini bilmiyorlar.

    28 mayıs'ta nature medicine 'de yayınlanan yeni bir araştırma, bu iki risk faktörünün (gen ve plasenta) ne zaman etkileştiğini ortaya çıkardı. hamilelik problemleri artı genler birleştiğinde, bir bireye şizofreni tanısı koyulma olasılığının, sadece yüksek bir genetik riske sahip olan kişilere kıyasla en az beş kat arttığı ortaya konuldu. baltimore'daki lieber beyin gelişimi enstitüsünden daniel weinberger, şizofreni ile ilişkili genlerin yaklaşık üçte birinin plasentada olduğunu keşfetti. ancak bu genlerin dna'larındaki bazı değişimler, eğer hamilelik sırasında komplikasyonlar varsa şizofreni ile sonuçlanıyor. gendeki değişimler, plasentanın çevreye karşı ne kadar stresle başa çıkabildiğini etkiliyor.

    anne veya bebek hamilelik sırasında önemli bir sağlık problemi yaşarsa, bu varyasyonlar-değişimler, plasentadaki bu genleri aktive edip, inflamasyonu tetikleyebilir veya fetüsün gelişimini etkileyebilir ve daha sonraki yaşamlarında bireylerin şizofreni riskini önemli ölçüde arttırabilir. diğer bir deyişle, beynin gelişmesi ve gelişimsel davranış bozukluklarının ortaya çıkması arasında yakın bir ilişki vardır. bu ilişki de önemli ölçüde plasentayla bağlantılıdır.

    araştırmada yer almayan columbia üniversitesi tıp merkezi'nde psikiyatri profesörü olan alan brown, bulguların çok ilgi çekici olduğunu düşünüyor ve ekliyor: “bu araştırma benim için, erken gelişimdeki çevresel faktörlerin ve doğum öncesi faktörlerin, şizofrenide en az genler kadar önemli olması bakımından büyük önem taşıyor.” kısaca, burada şizofreninin sadece genlere bağlı olmayıp, doğum öncesinde plasentaya da önemli ölçüde bağlı olduğu gözler önüne seriliyor.

    peki araştırma nasıl yapılmış? şimdi ona göz atalım.

    araştırmacılar öncelikle, preeklampsi (annede tehlikeli derecede yüksek kan basıncı-halk arasında gebelik zehirlenmesi olarak bilinir), fetüsün sınırlı büyümesi, doğum kanalında plasental tıkanıklık, acil sezaryen gibi gebelik komplikasyonlarını araştırmak için genetik verileri ve tıbbi öyküleri gözden geçirdiler. dipnot olarak; bu sorunların, tüm gebeliklerde tahmini olarak yüzde 15 ila 20'sinde görüldüğü belirtmekte fayda var.

    araştırmacılar daha sonra bu gebelik komplikasyonları ve şizofreni ile ilişkili genetik varyasyonlar arasındaki istatistiksel etkileşimleri test ettiler. gebelik komplikasyonlarının, plasentayı etkileyen fetüsteki genetik değişimler ile birleştiğinde, şizofreni ile sonuçlanma olasılığı çok daha yüksek çıktı.

    şizofreninin, beyin kimyasındaki bozulmalar sonucu ortaya çıktığına işaret eden çalışmalar bulunsa da, bu araştırma bu hususta bir devrim niteliğinde olabilir.

    bu arada bir ayrıntı olarak; yeni çalışmada, şizofreni ile ilişkili genlerin, dişi fetüslerden ziyade erkeklerde plasentada yer alma olasılığı daha yüksek bulundu. bu araştırmacıların, cinsiyetin durumu nasıl etkilediğine dair cevaba bir adım daha yaklaştırabilir.

    aslında araştırmadan ortaya çıkan önemli soru, bu tip ciddi hamilelik komplikasyonlarının nasıl önleneceği veya plasentanın çevresel strese karşı nasıl daha dirençli hale getirileceğidir. weinberger'e göre önleyici tıp, çok önemli bir husustur. dolayısıyla, bu bahsedilen gelişimsel bozuklukların ortaya çıkmasından çok daha önce bunların olma olasılığını azaltmaya çalışmak ilk stratejimiz olmalıdır.

    kaynak: https://www.scientificamerican.com/…zophrenia-risk/ 'den derlenerek oluşturulmuştur.

    ayrıca (bkz: #40256255) (ek olarak, bu yazıyı okumanız da tavsiye edilir, yazan yazarın emeğine sağlık)

  • sylvester stallone müthiş bir sinemacıdır. 80'lerde rocky ve rambo'yu sinema ikonu haline getirdikten sonra bir başka karakteri daha, los angeles polisi teğmen cobretti'yi de ikonik hale getiriyordu.

    cobra'dan önce sylvester stallone aslında başka bir polis filmi üzerinde çalışacaktı. (filmde oynayacaktı demek eksik olurdu, stallone filmin her detayına müdahale eden bir stardı o yıllar). başrolünde eddie murphy'nin olduğu 1984'ün en büyük hitlerinden biri haline gelen beverly hills cop

    stallone'un uzun süredir yapmaya meyilli olduğu gibi, beverly hills polisi senaryosunu kendisi yeniden yazmaya, komediyi kaldırmaya ve projeyi yapımcıların isteyemeceği bir bütçeye sahip, büyük ölçekli, kurşunlarla dolu bir aksiyon filmine dönüştürmek istedi. ancak, stallone'un o film için yapımcılar don simpson ve jerry bruckheimer'dan çok farklı bir vizyonu olduğu için erkenden projeden ayrıldı. ama stallone, beverly hills cop senaryosunu elinde tuttu ve sonunda onu cobra haline getirdi.

    karakterinin soyadını ilk olarak beverly hills cop'a dahil edildiğinde bulmuştu. kendi yazdığı senaryosunda kahramanın adını elly axel'den axel cobretti'ye değiştirmişti. (filmde, eddie murphy axel foley olarak son halini verecekti). stallone, terk ettiği beverly hills cop projesindeki malzemenin çoğunu cobra'ya taşıdığında, soyadı da geldi. ancak karakterin ilk adı için başka fikirleri vardı. cobra'yı modern bir kovboy olarak tasavvur eden stallone, ona en ikonik beyaz perde kovboyunun adını verdi: john wayne. wayne, her ne kadar ünlü bir maço film yıldızı olsa da, asıl ismi kendisine göre biraz naifti: marion mitchell morrison. stallone, karakterin adını marion cobretti olarak belirledi.

    filmin son hali epey şiddetli olunca değerleme kurulundan geçmesi için biraz kırpıldı. orijinal halinin düşük kalite vhs kopyalarının olduğu bilinmesine rağmen resmi bir tam sürüm asla yayınlanmadı. sansür endişelerinin yanı sıra kırpılmasının başka bir nedeni daha vardı: top gun filmi. böyle bir gişe rekorları kıran filmin gölgesinde filmi gösterime sokacak olmak, stüdyonun cobra'nın süresini bir buçuk saatin altına düşürmekte ısrar etmesinin temel nedeniydi. warner bros, filminn top gun ile rekabet edemeyeceğinden korkuyordu ve daha kısa gösterim süresinin, sinema salonlarının her gün daha fazla gösterim almasını sağlayacağı ve daha fazla izleyicinin filmi izlemesine yardımcı olacağını umuyordu. top gun, o zamanlar şaşırtıcı olan 356 milyon dolarlık gişe hasılatıyla gösterimini tamamlarken, cobra saygın ama nispeten yetersiz 160 milyon dolar gişe hasılatı getirmişti. genel olarak top gun kadar iyi hasılat yapmamış olsa da cobra, açılış haftasonunda 15,6 milyon dolarlık hasılatla abd gişe 1 numarasıydı. şimdi küçük kalabilir ama warner bros'un o ana kadar sahip olduğu en büyük açılış hasılatıydı. ve filmin bütçesinin 25 milyon dolara mal olduğu düşünülürse (yine bugün çok değil ama o zamanlar çok fazlaydı), 160 milyon dolarlık son hasılatı çok önemli bir getiri olmuştur.

    sylvester stallone gibi sinemacı çok kalmadı. filmin başrolüne kendini koyup senaryo ve bir çok detayda ağırlığını hissettiren. ama yukarıda ima edilen çok özel biri daha var: tom cruise. hâlâ filmleri gişe rekorları kırmaya devam ediyor. ve stallone, sonraki yıllarda gözden düşüyor gibi olsa da zamanında kimlerle aşık atmış görünüyor.

  • güler misin ağlar mısın moduna sokabilir. okulda müzik dersinde gitar veya mandolin çalmamız şart koşulmuştu. babamın evinde çalışıyordum. müzik hocası disiplinli biriydi. öğrendiğim bir melodiyi sıkıntıyla çalıyordum. rahmetli babam duydu bunu.

    diyalog şu;

    - haftaya yemeğe kalabalık misafir gelecek. gitar çalar mısın o gece?
    - çalarım tabii.
    - iyi. çal da, erken kaçsınlar.