hesabın var mı? giriş yap

  • "kız olmuş 90 kilo, hala facete, twitterda eski sevgilisine laf sokma çabasında. neymiş, intikam soğuk yenen bi yemekmiş. ye lan onu da ye."

  • yalandır.

    28 yaşında olmama rağmen kadın tripleri yüzünden kendimi dostoyevski gibi hissediyorum.

    bulgur yerine prinç* aldım diye küsülür mü lan ??? kimmiş çocuk olan. erkekler çocukmuş hadi ordan!!

    edit: *bildiğimiz pirinç

  • fikret orman başkanlığındaki beşiktaş yönetiminin anlaşmış olduğu sponsorların desteği, devletin kösteğiyle yapılmaya çalışılan stat.

    evet gün be gün stattaki gelişmeleri ve ilerlemeyi takip eden insanlar var. bunun sebebi ise koskoca bir camianın iki senedir evsiz kalmış olmasıdır. maçlara giden insanlarız neticede. kendimizi, dask'ın kamu spotunda sığıntı psikolojisi içindeki aile gibi hissediyoruz. tam tuvalete girecekken başakşehir giriyor tuvalete falan. arada konyagiller'de kalıyoruz. kimi zaman ankara diyor ki, "biz yaşadığımız müddetçe, burası sizin de eviniz." çok da rahat ediyoruz kimi zaman, yalan yok. unutmadan, kasımpaşa başta bir süre misafir etti bizi. hani zaten nicedir pek hoşlanmayız birbirimizden, kavga dövüş ayrıldık. bir daha görüşmeyiz herhalde. izmir çok ısrar ediyor bir yandan sağolsun, "ille bizde kalın" diye ama yazık, onların da evlerinin durumu malum; kendilerine zor yetiyor. nasıl kıyarsın ki yani? e elazığ da davet etti bir keresinde ama orası da baya uzak şimdi allah için, kibarca reddetmek zorunda kaldık ama kalplerimizi fethettiler bir kere, onları da yazdık aklımızın bir köşesine; tıpkı burnumuzun dibinde olup da paçamızdan aşağı çekmek isteyenler gibi...

    konya'sı, ankara'sı, izmir'i, elazığ'ı, izmit'i hatta ne kadar da olsa başakşehir'i, kasımpaşa'sı ve aklıma şu an gelmeyen nicesi... hepsi sağolsunlar, bizi ya misafir ettiler ya da etmek istediler evimiz yapılana kadar. nitekim yıkılan evimiz, koca bir ülkenin direkt veya dolaylı yardımlarıyla yeniden yapılıyor şimdi. mesele para ise, kendi paramızla yapıyoruz ama konu destek ise, allaha şükür sevenimiz öyle çokmuş ki herkesin ucundan kıyısından bugün bize destek olduğunu söyleyebilirim.

    debe editi: 1- olumlu/olumsuz birçok yorum aldım; hepiniz vâr olun. ulan memlekette bu kadar güzel futbol seyircileri varken meydan nasıl olur da bu kadar kalitesiz insanlara kalmış olabilir, aklım almıyor.

    2- ey beşiktaşlılar; olm bir sahip çıkın lan:

    www.kartalsozluk.com

    3- gezi şehitleri ölümsüzdür!

  • 30 yaşıma 1 ay kala gerçekleştirdiğim eylem. üniversite mezunuydum. askerliğimi yapmıştım. iş yaşamımda 5 yılı geride bırakmıştım. bir gün bir fırsat doğdu. ingilizcem çok zayıftı ancak kaybedecek birşeyim yok dedim ve yola koyuldum. borusan lojistik çıkışımda iki aylık maaşımı tazminat olarak vermişti. abd’de ucuz bir araba alıp, kalacağım odanın bir aylık ücretini ödediğimde cebime 15 gün beni ayakta tutacak bir para kalmıştı. önce bir avmde tezgahtarlığa başladım. kolejin esl eğitimini bitirdim. ardından bir it firmasında çalışmaya başladım. sırayla it sertifikaları almaya başladım. it firmasındaki 5. yılın sonunda, it ve lojistik alanlarındaki bilgi ve deneyimimi birlikte kullanacağım şu anki işime kavuştum. önümüzdeki ay şirketteki 3. , abd’deki 10. yılım dolacak. hiçbir şey kolay değildi. vazgeçmeyi hiç düşünmedim. geldiğime hiç pişman olmadım.

    velhasıl, bunu yapmayı düşünüyorsanız, cesaret gösterin. kararlı, dürüst ve çalışkan olun. bu size yeter. her kapıyı açar.

    edit: gelen onca soruya teşekkür ederim. anlaşılan “bir gün bir fırsat doğdu” cümlesi kafaların karışmasına sebep olmuş. onu netleştirmek isterim. mayıs 2010’da dv-2011 talihlisi olduğumu öğrendim. greencardımı cebime koyarak geldim. ne kaçak çalıştım, ne de turist vizesi+öğrenci vizesi+evlilik kombinasyonu yaptım.

  • ilaç sektöründe çalışan biri olarak söylüyorum;

    bi halta yaramayacak minnak güncellemedir.

    ilaç fiyatlarının nasıl hesaplandığını yazayım da anlayın durumu.

    türkiye'de ilaç fiyatlanırken bakanlık kendisine referans olarak avrupa’da birkaç ülke belirler ve referans ürün hangi ülkede en düşük fiyatta ise o ülkenin fiyatını baz alır. örnek veriyorum almanya'da 15 euro depoya verilen bir göz damlasını burada da üretmek istiyorsunuz. bakanlık diyor ki, dur bakayım başka ülkelerde fiyat ne? bakıyor ki en düşük fiyat yunanistan'da ve fiyat 10 euro. tamam diyor referans fiyatım 10 euro.

    peki sonra ne oluyor? sonra şu oluyor. tek alıcınız devlet olduğundan devlet size ''bana zorunlu indirim yapacaksın'' diyor. genelde devlete %28 civarı indirim yapılır. ne oldu? sizin fiyat 7.2 euro'ya düştü.

    peki bununla bitti mi? bitmedi tabii. bugün güncel kur 19.6 tl ama devlet diyor ki ''yooo, benim euro kurum 7,86 tl. evet euro kuru düne kadar 7,86 tl idi. yani siz almanya'da 15 euroya satılan bir ürünü burada en fazla 56 tlye yani 2,85 euro'ya satmak zorundaydınız. (ezcacı satış fiyatı değil, depoya satış fiyatı. depocu bunun üzerine %9, eczacı da %10-25 koyar)

    neredeyse bütün ham maddeler yurtdışından geliyor. euro ve usd'deki enflasyon malum. ham madde sıkıntısı var. firmalar acımadan her çeyrek %5 - 10 zammı yapıştırıyor. bazı ham maddelerde %50 civarı zam var. ama senin fiyatın devlet tarafından sabitlendi. depoya 56 tl'ye mal vermek zorundasın ama bileşiminin içindeki malzemelerin maliyeti bir çeyrek sonra 20 tl'den 25 tl olabiliyor. sonraki çeyrek hooop 30 tl'ye çıkabiliyor. almanya'da bu ürün 294 tl ama senin satış fiyatın baskılanmış ve sabit ve 56 tl. lan böyle iş olur mu? üretme maliyeti, işçilik, enerji, zıpı pırtı derken ilaç firmaları da ''skerim böyle işi, üretmiyorum ben bu ilacı'' diyor. üretmediğimiz bir sürü ruhsatlı ilacımız var mesela. sonra ne oluyor, ilaç bulunamıyor. bulunanların da tüm ham maddeleri, maliyeti tutturmak için çin ve hindistan menşeye döndü. allah o hindistan'ı bildiği gibi yapsın hele. çok şey derdim de neyse. kalitesizlik paçalardan akıyor.

    soruyorum size böyle saçma iş olur mu? olmaz tabii. devlet şimdi euro kurunu 10.75 yapmış ama o da olmaz. bu euro kuru saçmalığı ilk çıktığında mevcut kurun %70i olacak deniyordu. bari bu oran korunsun. euro kuru en az 13.72 tl olmalıdır. ve artan kura göre her çeyrek güncellenmelidir. devlet de talep ettiği zorunlu iskontodan biraz feragat etmelidir. bunun başka yolu yok.

    edit: jet hızıyla ekşi şeylere düşmüşüm. vay arkadaş! aklıma geleydi daha özenli yazardım, zaten modlar tıraşlamış. swh.

  • yıl 1976...
    tıraş bıçağı firmasının (gilette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden tarık akan'ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
    yanıtı yine "hayır" oldu.
    daha sonra döneminde şampuan, diş macunu, banka ve bir çok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi "hayır" oldu.
    bu astronomik reklam tekliflerini hiç düşünmeden reddeden tarık akan, bunun sebebini o dönem şöyle açıklamıştı.
    "bu teklifler tarık akan olduğum için yapılıyor. bu adı ben kimden aldım? sinema seyircisinden aldım. onlar beni tarık akan yaptılar. şimdi bu tekliflere "evet" dersem onlardan aldığım bu adı onlara tekrar satmış olurum. dünyada her şey para değildir."
    (ses dergisi röportajı)

    tarık akan, zirvede olduğu 45 yıl boyunca, kendisine gelen reklam filmi tekliflerini geri çevirdi. hiçbir reklam filminde oynamadı. duruşundan ve çizgisinden asla taviz vermedi.

    senin gibi onurlu birisi bir daha gelmedi.. büyük usta.

  • başlıkta bütün anahtar kelimeler ile aradım bulamadım. yarar mı yarmaz mı bilmem ama benim için birazdan yazacağım fıkra türk mizahının mihengi nasreddin hoca fıkralarının en güzelidir . gerek içerdiği zamanın ruhunu yansıtan öğeler (akçe tahtası, gölge kadı gibi), gerek türkçemizdeki güzel bir deyime (odun kırıcının hıh deyicisi olmak) selam çakması, gerekse espri anlayışı olarak çok hoşuma gider.

    fıkramız şöyle:

    günlerden bir gün akşehir kadısına iki adam başvurmuş. kadı şikayetlerini sormuş. adamlardan ilki "kadı efendi bu adam biriyle odun kırmak için 100 akçeye anlaştı, bu adam odunu kırdı, ben de yanısıra 'hıh' dedim. bu 100 akçede benim de hakkım var, hakkımı vermiyor" demiş. kadı bakmış adam hak konusunda ısrarcı, ne dese adamı ikna edemiyor, demiş "karşı odada gölge kadı var, o böyle işleri benden iyi bilir". geçmişler karşı odaya gölge kadı nasreddin hoca tabiki. durumu anlatmışlar. nasreddin hoca "bana bir akçe tahtası getirin" demiş. hoca odun kıran adamdan 100 akçeyi almış, odun kıran adamı odadan çıkarıp "hıh" diyen adam odada iken 100 akçeyi akçe tahtasına vura vura, sesli sesli saymış. sonra odun kıran adamı odaya alıp 100 akçeyi vermiş. hıh diyen adama da dönmüş "para odun kırana gitti, sesi de senin oldu. adalet yerini buldu" demiş