hesabın var mı? giriş yap

  • aslında gerçek adı elinaziktir. hikayesi şöyledir; osmanlı döneminde seferden dönen yavuz sultan selim geçerken güzargahı üzerinde bulunan gaziantep'in bugünkü adıyla yavuzeli ilçesinde konaklar. yavuz sultan selim'in geleceği haberini alan yavuzeli sakinleri padişahı iyi ağırlamak için türlü türlü yemekler hazırlarlar. kim olduğu tam olarak bilinmeyen anadolu kadını patlıcanları ocakta közler, taze kuzu etini kavurur, yoğurdu sarımsaklar ve tuzlar, közlediği patlıcanları sarımsaklı yoğurt ile karıştırır ve kavurduğu eti bu karşımının üzerine alttaki karışım gözükmeyecek şekilde serer. son olarak etrafını yeşil biber ve dometeslerle süsler ve yemeğini padişaha iletir. yemeğin tadına bakan yavuz sultan selim yemeği çok beğenir ve çevresindekilere "bu yemeği hangi eli nazik yaptı" diye sorar. o günden sonra yemeğin adı elinazik olarak zikredilir. tabi geçen zaman içerisinde değişime uğrayarak alinazik adını alır.

  • alman ordusu 1. dünya savaşı'nın son dönemlerinde siper savaşlarının aldığı statik durumdan kurtulmak için elit 'sturmtruppen - şok birlikleri yaratmış, bunları düşman mevzilerine sürpriz yaparak hızla saldırtmış ancak piyadenin hareket kabiliyeti istenilen seviyede olmadığı için başarısız olmuşlardı. 1920'lerde ingiliz askeri düşünürleri yüzbaşı sir basil liddell hart, general j. f. c. fuller ve general martell 'hareket savaşı'nın prensipleri üzerine yazılar yayınlamaya başlamışlardı. hepsinin ortak noktası tankların kendi başlarına alan ele geçiremeyeceği fakat savaş stratejilerinde önemli bir etken olduklarıydı. hızla hareket ettirilebilirlerse, bir noktaya yoğunlaştırılmış tanklar düşmanın ön hatlarını yarıp cephe gerisindeki topçu mevzilerine ve ikmal kollarına darbe vurabilirler böylece düşmanın savaş direnci kırılabilirdi. tank, onlar için, düşman bölgesine derin yarmalar yapacak mükemmel bir silahtı. 1920'lerin sonunda ve 1930'ların başlarında charles de gaulle, hans von seekt ve heinz guderian 'hareket savaşı' ile ilgilenmeye başladılar ve ordularında bu tarz harekatlar yapabilecek birlikleri oluşturmaya çalıştılar. ne var ki, ilk başlarda, hepsi engellerle karşılaştılar. ne ingilizler, ne fransızlar ne de almanlar tankın önemini kavrayamamışlardı, hala eski taktiklere bağlıydılar. muhafazakar subaylar piyadenin her zaman ordunun vurucu gücü olduğunu savunuyor, tankın ise sadece piyadeyi destekleyen bir araç olarak kalacağını, asla kendi başına hareket edemeyeceğini savunuyorlardı. bu öncülerden en şanslı olanı guderian'dı. alman ordusundaki bazı ileri görüşlü subaylar sayesinde kendi 'hareket savaşı' prensipleri uyarınca birlikler oluşturma şansına ulaşmıştı. guderian'a göre tank önemlidir ve başlı başına bir silahtır ancak diğer birimlerin de desteğine ihtiyacı vardır. bu yüzden topçu, piyade ve ikmal kollarının da tankların hızına ve de hareket kabiliyetine ulaştırılmaları lazımdır. bunun tek yolu da bu destek birimlerini zırhlı ve paletli araçlarla donatmaktır. bu noktada şurası çok önemlidir, ingiliz ve fransızlar da tankın önemini kabul etmişler fakat onları piyadeyi destekleyen bir araç olarak kabul ettikleri için piyade, topçu veya diğer birimlerin mekanizasyonuna önem vermemişler, tankları cephe hattı boyunca piyade birliklerine eşit sayıda dağıtmayı uygun görmüşlerdi. guderian böylece ilk panzer tümenlerini (unsurları mekanize/zırhlı olan zırhlı tümen) yarattı. blitzkrieg ortaya çıkmış sayılırdı. panzerler demir yumruk gibi düşmana tek noktadan vuracak, piyade ise bölgenin ele geçirilip kalan direnişi temizlemekten sorumlu olacaktı. guderian, tanklarını kendi başlarına kullanmanın yanı sıra onları arazinin elverdiği derecede mümkün olan en dar cephe hattında mümkün olduğunca çok sayıda savaşa sokmanın önemini vurgulamıştır. (fransız ve ingilizler'in prensiplerinin tam tersi). blitzkrieg'in en önemli prensiplerinden biri de budur.

    şimdi de gelelim blitzkrieg'ı blitzkrieg yapan en önemli unsura: pike bombardıman uçakları ve hava kuvvetlerinin rolü. hava kuvvetleri ile kara birliklerinin koordinasyonu çalışmaları ilk önce ispanya içsavaşı'nda denenmişti. haberleşmeye birinci dereceden önem veren almanlar tanklarını telsizlerle donatmışlardı. taaruz bir noktada takılırsa tanklar luftwaffe'yi yardıma çağırıyorlardı (ispanya iç savaşı'ndaki alman tankları karşılarındaki düşman tanklarına oranla çok zayıftılar). bu savaşta hava-kara koordinasyonunun ve mekanize kuvvetler arasındaki haberleşmenin önemini bir kez daha kavrayan almanlar bu savaşta ilk blitzkrieg denemelerini yapmışlardı. tabii ki bunlar oldukça küçük ölçekliydi. ju-87 'stuka' pike bombardıman uçaklarının geliştirilmesi ile blitzkreig iyice şekillenmişti. daha sonra polonya, fransa, norveç, rusya ve afrika'da kullanılan blitzkrieg alman ordusuna büyük zaferler kazandırdı. blitzkrieg anlayışını şu şekilde özetleyebiliriz:

    1. ilk önce hava kuvvetleri düşmanın belirlenen ana direniş noktalarına, gerideki topçu mevzilerine, anayollara havaalanlarına ve haberleşme merkezlerine saldırır. piyade cephe boyunca duman bombaları yardımıyla bir sis perdesi kurar ve birçok noktadan ufak-tefek taaruzlarda bulunur. bu düşmanın saldırının ağırlık merkezinin neresi olacağını anlamaması içindir.

    2. tek noktada yoğunlaştırılmış tanklar ileri atılır ve o noktadan ilk yarmayı yaparlar. piyade ise bu aşamada hala küçük saldırılar yapmayı , düşmanı yanıltmak için, sürdürür.

    3. piyade düşmanın kanatlarına saldırır açılan yarıktan ilerleyerek kalan direnişi temizler.

    4. panzerler daha da ileri giderler, düşman topçusunu susturup kanatlara yönelerek düşmanı kuşatırlar. kanatlardan saldıran piyade ile tanklar arasında sıkışan düşman felç olur.

    5. kuşatılan düşman piyade tarafından yok edilirken, ordunun diğer birimleri ve saldırıyı sürdürecek taze kuvvetler açılan yarıktan içeri girerler.

  • “sevdiğiniz işi yaparsanız, bir gün bile çalışmazsınız.”

    tam bir polyannacılık örneği, adı üzerinde iş işte, tamam işimizi sevelim(ben çok seviyorum) , ne kadar sevebiliriz ama? sahilde biranla pineklemekten daha keyifli hangi iş olabilir? söyleyiniz bana.

  • idolüm olan insandır. var böyle bir arkadaşım. adam üç beş ay bir tane bile sigara içmiyor yanımıza geldiğinde bazen günde neredeyse iki paket içiyor hayvan bazen de iki tane. ben anlamadım bu işi. sigaranın kölesi olmamış sigara onun kölesi olmuş resmen. helal olsun.

  • zamanında genç/yıldız şampiyonalarında oynadığımdan biliyorum, genç yaşta gelecek vaadederken sonradan basketbolu sallamayan ya da yeterince kendini geliştiremeyerek gözden düşen çocuklar hep olmuştur ve olacaktır. hem de inanılmaz sayıda.

    yalnız arkadaşın durumu biraz daha farklı. kendisinin çocuk yaşta annesini kaybetmesi nedeniyle depresyondan çıkamamış sanırsam. spor hayatı başarı hikayeleriyle dolu değil, arada böyle de üzücü hikayelere sahne olabilen bir şey işte.

    hala oldukça genç, zihin sağlığı tamamen bozulmamış ve geri döndürülebilecek gibiyse sıkı bir idman süreci ve mental çalışma onu yavaş yavaş a takım seviyesine çıkarır. umarım amerika'da oynamanın anahtarının uçak bileti değil nba scout'larının kendisini yeterli bularak draft etmesi olduğunu anlar ve hayatına kaldığı yerden devam eder.

    onca antrenman, emek ve uğraş boşa gitmemeli.

  • kadınların en vasatının dahi erkeklerce "tercih" edilecek olmasıyla ilgili bence. yani kadınlar hiçbir biçimde kesif bir yalnızlık atmosferiyle karşılaşmıyorlar. o yüzden, "deniz kenarında kahve keyfi", "az insan, çok huzur" ve teşhircilik tarzı mutluluklara sahipler. sürekli olarak "birileri" var çünkü, onlara "alaka" göstermek için pusuda bekleyen bir sürü adam var. bu yüzden diledikleri gibi şımarma hürriyetine sahipler. bir de erkeğe bak; paçalarından aşağıya sürekli reddedilmişlik ve tenhalık duygusu akıyor.