hesabın var mı? giriş yap

  • bir metal grubun videosunun altında yazanlar.

    melomanavoraz
    hail from mexico !!!!!

    gotzehammer
    hail from serbia!!!

    j0hnd0e71
    hail from romania !

    guzzistas
    hail from greece!!

    mrmurat
    selamun aleykum from turkey!

  • random gulme efektine yeni bir anlam getirir.

    -ahahasdflkshfjksadfsadkfashjsfkdhjfsdkfsadhfsadkjfsfdklfjfkhsjalhjfa shfsadhfasaklhjdjfda;jfdsaklhsafjhwesdbjedg
    +neye guluyosun olm?
    -laptopun sarji azaldi ya

  • "google 14 yaşında imiş..
    türkiye'de olsa kesin tecavüze uğrardı..
    davada da "zaten motordu, aranıyordu" indirimi sözkonusu olabilirdi..."

  • en sevdiğim çizgi roman karakterlerinden biri olmasına rağmen 2007'deki one more day faciasından beri tek bir çizgi romanını satın almadım.

    2007 öncesinde, özellikle benim çok sevdiğim j. michael straczynski döneminde, spider-man karakter olarak büyük gelişimler göstermişti. hala sorunları olan bir karakterdi fakat hem güçleri ve süper kahraman kişiliğiyle barışık hale gelmişti, hem de hayatını büyük oranda toparlamıştı. bir yetişkin haline gelmişti. sadece o dönemde de değil aslında ondan önceki 30 yıllık süreçte olan bir gelişimden bahsediyoruz. ancak joe quesada'nın başı çektiği ve bugün de hala devam eden marvel editör ve yazar ekibi peter parker'ın "gelişmemesi" ve çocuk adam status quo'sunda takılı kalması gereken bir karakter olması gerektiğine karar verdi. okuyucuların bağ kurabilmesi için tam bir kaybeden olmalıydı, bu konuda arpa boyu yol almamalıydı hiçbir zaman. one more day hikayesiyle spider-man'in ilişkilerindeki, karakterindeki, güçlerindeki 30 yıllık gelişimi tek kalemde silindi. bugün hala earth-616 içindeki spider-man olgunlaşamamış, ne yaptığını bilmeyen, bütün ilişkilerinde beceriksiz tam bir kaybeden pozisyonunda. çünkü spider-man'den sorumlu ekip öyle olmasını istiyor. mesela bu tezatlık özellikle spider-man başka çizgi romanlarda boy gösterdiğinde daha çarpıcı hale geliyor. örneğin bir avengers serisinde olgun davranan tecrübeli bir peter parker görüyorsunuz, ancak spider-man'in kendi çizgi romanında toy bir oğlan olarak devam ediyor.

    mary jane ile olan evliliği ve mary jane'in karakteri zaten bir saplantı noktasıydı marvel editör ekibi için. 1987'den 2007'ye kadar süren bu evlilik bana kalırsa peter parker'ın karakter gelişimi için çok önemli bir yapı taşıydı. bu ilişkiyi yok etmekle kalmadılar, karakterleri de eski hallerinden uzaklaştırdılar. mary jane marvel evreninin en toksik karakterlerinden birine dönüştürüldü peter'dan uzak tutmak için. 1973'teki meşhur "the night gwen stacy died" sayısında şu sahnesiyle hepimizin kalbini çalıp gönül telini titretecek kadar vefakar bir karakterden bahsediyoruz. kalmadı bunlar tabii. şimdi abuk subuk zorlama bir hikayeyle paul diye bir düz adamla beraber olup onun çocuklarının anası olan, peter'a da sürekli "paul senden bin kat daha adam hahayt" falan gibi tavırlar gösteren bir mary jane karakteri var.

    neyse, bu bilgileri siz değerli ekşi sözlük okurlarına verme nedenim haklı mücadelemizde bir umut ışığı doğdu. eğer siz de bu karakter suikastinden şikayetçiyseniz ya da bunları okuyup "olmaz canım öyle şey" dediyseniz hemen yakında jonathan hickman gibi sektörün en kaliteli yazarlarından birinin elinden çıkacak ultimate spider-man serisi için pamuk elleri cebe sokuyorsunuz. çünkü o olması gereken spider-man bu seri ile geri döndürülüyor.

    ultimate evreni yanlış hatırlamıyorsam 2000'lerin başında başlayan ve 2015 civarı yok edilen bir marvel paralel evreniydi. bugün tanıyıp sevdiğimiz miles morales karakteri orada yaratılmıştı mesela. yazarlar için ana evrende yapamayacaklarını yaptığı, ana evrenin karışıklığından uzak deneysel bir alandı. ama sonra burası da çok karışık hale geldi, deneyselliğin sınırları kaçırıldı ve iki ana evren sürdürülebilir olmadığı için facia şekilde yok edildi. facia şekilde derken hem facia olaylarla evrenin yok edilmesi hem de yazarlık kalitesinin git gide facia seviyelere düşmesinden bahsediyorum. çünkü ilk yaratıldığında muhteşem yazarlıklar görmüştü. bu evren daha sonra tekrar doğdu arka planda ama çizgi roman arafında kaldı.

    marvel şimdi ultimate evreni serisini farklı bir formatta geri döndürüyor. ilk seferinde olduğu gibi çok fazla çizgi roman üzerinden devam etmeyen, karışık olmayan, yeni okurları çekebilecek ve usta yazarlarca yönlendirilen evren düşüncesiyle döndürülüyor. ve yine ilk evrende olduğu gibi başlangıcı ultimate spider-man serisi yapacak. hatta o 2000’ler başındaki ultimate serisi türkiye'de de türkçe olarak çıkarılmıştı. brian michael bendis'in başyapıtlarından biridir.

    fakat önemli bir fark var bu sefer. o zamanlar, 2000'lerin başında, ana evrendeki peter parker hayatını yoluna koymuş, olgun, ne yaptığını bilen bir yetişkindi. dolayısıyla deneysel ultimate evreninde bunun tam tersine gidildi. liseli, amatör (dur öyle değil), yeni yeni spider-man olmayı öğrenen bir peter parker vardı. şu an ana evrende 60 yılın ardından hala yeni yeni spider-man olmayı öğrenen ergen gibi bir spider-man var. benzer tezatlıkta yeni yaratılan ultimate evreninde de hayatını görece toparlamış, tecrübe kazanmış, yetişkinliğe ulaşmış bir peter parker var. benim de görmek istediğim bu artık. karakterler hiç gelişim göstermeden ilk yaratıldıkları hallerinde kalmak zorunda değil. modern çizgi roman dünyasının en eski ve en ikonik karakteri superman bile ne karakteriyle ne yaşamıyla ne güçleriyle 1938'deki superman'e tamamen benziyor. karakteri ruhunu koruyarak geliştirmek mümkün. bunun mümkünlüğünü ve güzelliğini zaten 1962’den 2007’ye kadar olan spider-man tarihinde de görüyorduk.

    bahsettiğim yakında çıkacak ultimate spider-man’e dair ilk olarak çizim ve konsept olarak çok hoş bulduğum aşağıdaki görseller yayınlandı:

    ultimate spider-man
    ultimate spider-man

    umudum bu serinin satışlarda ana seriyi geçmesi ya da en azından zorlaması ve peter parker karakterini acıların çocuğunda kilitli bırakan editör ekibinin elini artık karakter gelişimi yaratmaya zorlaması. böylece çizgi roman uyarlamalarında da sürekli çocuk adam spider-man görmeyiz belki. o 90'lardaki muhteşem spider-man animasyonundaki peter parker gibi uyarlamalar da geri döner. bu tarz konularda genelde hiçbir şey benim istediğim gibi gitmiyor günümüz popüler kültür dünyasında ama belki bu sefer kazanırız.

  • hani bizim gibi salaklar da anlayabilsin diye bir açıklaması var, "elini fırına sok 1 saat gibi gelir, ama güzel bir kızlar 1 saat konuş 1 dakika gibi gelir" diye. yani diyor ki güzel şeyler çabuk geçer, kötü şeyler bir ömür sürer. peki bu durumda kişinin en güzel çağlarını yaşadığı gençliğin bir saniye, yaşlılığın ise bir ömür sürmesi gerekmiyor mu? niye gençler bir türlü büyüyemediklerinden, yaşlılar ise yılların su gibi aktığından şikayetçi? tersi olması gerekmiyor mu? güzel geçen gençlik yılları içinde olana neden bitmez tükenmez geliyor da yaşlılıkta günler 1 saatte bitiyor?

    şu an izafiyet teorisinin açığını buldum resmen. einstein yaşasaydı, tebeşiri tahtaya fırlatır "kahretsin işte bunu ben de açıklayamıyorum" derdi. ama şimdi beni anlayacak kimse yok. zekamla başbaşa, hızlı geçen bir ömrü tüketiyorum anasını satayım.

  • 1- her zaman dolmuş şoförüne söylenmez.
    dolmuştakilerden kapıya doğru ilerlemek için izin isterken de gerekir.
    türkçeyi yeni yeni öğrenen bir yabancı tanıdığımdan, önünde dikilen adama geliyor:
    - bir geçirir misiniz?

    2- bazen dolmuş şoförünün "migors'ta inecek var mı?" gibi sorular sorması sebebiyle sadece "var" denmesi yeterlidir.
    önde duran adam "migorsta inecek var" demiş.
    ben de "migros'ta inecek var mı?" anladığım için "var" diye olan gücümle bağırdım.
    şöyle bir şey oldu:
    - migros'ta inecek var.
    - vaaaaaaaaaaaaaaarrrrrrrrrrrrrrrrrr

  • tarih, haziran 2012. yer, istanbul veliefendi hipodromu...

    dalamar kişisi arkadaşları ile 86. gazi koşusunu izlemek için yollara düşmüş, bülteni elinde, kuponu cebinde, hayalleri aklının bir köşesinde hipodroma varmıştır. güneşin altında uzun bir yürüyüşten sonra tribünün önüne gelmiş ve basamakları artık nefes nefese çıkmaktadır. o sırada telefonu çalar, arayan babadır. diyalog şu şekilde gelişir:

    dalamar: alo?
    baba:...
    d: baba?
    b: oğlum? nerdesin sen? arkadan gelen o sesler ne?
    d: hipodromdayım baba, kalabalık burası.
    b: kaçıncı oldun?
    d: efendim?
    b: ne bileyim lan, nefes nefese açtın telefonu, seni koşturdular sandım.
    d: ...

    böyle bir adamdır kendisi...

  • bir twitter kullanıcısı tarafından ortaya çıkarılmış, henüz doğruluğu kanıtlanmamış iddiadır. algida'nın ingiltere ve türkiye'de satışa sunduğu twister isimli dondurmasında içeriklerin tamamen farklı olduğu ifade ediliyor. türkiye'deki twister'da yağsız süt oranı %1 iken bu oran ingiltere'de %13'e tekabül ediyormuş. aynı şekilde meyve püresi oranı türkiye'de %0,4 iken ingiltere'de satışa sunulan üründe %11'miş. twit şurada

    böyle bir farklılık doğruysa, yani algida türkiye'de çok daha sağlıksız formülasyona sahip ürünler piyasaya sürüyorsa büyük rezalet. söz konusu rezalette sadece algida firmasının değil, bu bariz farklılık içeren formülasyona okey veren bizdeki yetkilerin de payı var elbette.

    edit: konu genel hatları itibariyle şununla ilintiliymiş. (bkz: aynı ürünün türkiye'de daha kalitesiz olması) (bkz: türkiye'de ürünlerin kalitelerinin düşmesi)

    edit 2: konuyu gündeme getiren kullanıcı gıdadedektifi'dir. emeğe saygı açısından ismini paylaşmam söylendi. şahsım adına ben de teşekkür ediyorum gösterilen çabalar için.

    algida konuyla ilgili bir açıklama yapmış. onu da paylaşmak boynumuzun borcudur. link

    edit 3: uzman birisinin görüşleri şu şekilde. paylaşmakta fayda gördüm. (bkz: #91287805)

  • bence bu fıkrayı anlatarak bitirmeli:

    büyük köpek maması fabrikatörü, şirketinin bütün müdürlerini, fabrikasının bütün şeflerini, amerika’nın tüm eyaletlerine dağılmış satış temsilcilerini, reklam, halkla ilişkiler görevlilerini toplamış.

    kürsüye çıkmış..

    “bu ülkenin en büyük köpek maması fabrikası kimin” diye bağırmış..

    yüzlerce kişi bağırarak cevap vermişler: “bizim..”

    patron yine sormuş: “besin değeri en yüksek köpek mamasını kim üretiyor?”
    “biz” diye haykırmış kalabalık.

    “en çarpıcı, en göze batan paketi, kutuyu kim yapıyor?.”

    “biz” diye haykırmış kalabalık.

    “en büyük reklam kampanyasını kim yapıyor” diye bağırmış patron..

    “biz” diye yanıt gelmiş yine hep bir ağızdan..”

    en büyük süpermarketten en ücra köydeki bakkala en iyi dağıtımı kim yapıyor?” diye bağırmış patron..

    “biz” diye haykırmış salon.. “o zaman” diye gürlemiş patron..

    “o zaman niye satamıyoruz bu mamaları?!..” salondaki ölüm sessizliğini arka sıralardan gelen cılız bir ses bozmuş..

    “lanet olası köpekler yemiyorlar ki!

  • selam elçin,

    facebook'ta ya da benzeri sosyal medya araçlarında (twitter, wine, beer, vodka) tanımadığım insanlara mesaj atıp onları taciz ya da tahrik etmek, ailemden aldığım terbiyeye uyan şeyler değil. şu an buna sebep olduğun için utanmana sıkılmana gerek yok, eminim böylesi binlerce mesaj alıyorsundur her gün. pürüzsüz, kılsız sol bacağını sergilediğin o sarı elbiseli fotoğrafının bunda etkili olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.

    elçin seninle çok açık konuşacağım. izninle, elçin olmak istiyorum. hatta büyükelçin olayım. işgüzarlık etmiş olmazsam, maslahatgüzarın bile olabilirim. ilişkimizi katip düzeyine çekmeyelim de, gerisi hallolur.

    yakışıklı ve bilimsel düşüncenin önemini kavramış bir mühendisle tanışmak istersin diye düşünüyorum...

    selamlar
    mustafa (jeoloji müh.)