hesabın var mı? giriş yap

  • judeo-christian mitolojide elma, bilgi ağacının yasak meyvesidir; ilk insanlar adem ile havva ile birlikte sahneye çıkar ve insanın cennetten dünyaya düşme vesilesi olmuştur.** yunan mitolojisinde herakles'ten yapması istenen on iki zor işten biri hesperides bahçesindeki yunan hayat ağacından yetişen altın elmalardan birini koparmaktır. bu elmaların aşk tanrıçası afrodit'in armağanı olduğu söylenir. aslında aşağı yukarı her kültürün kendine özgü elma hikayesi vardır.

    henry david thoreau'ya göre 'kesinlikle en soylu meyve'dir elma. new york kentinden* (bkz: big apple) macintosh* bilgisayarlarına kadar birçok şeyi temsil eder. ingiliz'in dilinde, bir çocuk, anne ve babasının gözündeki elmadır (bkz: the apple of my eye)*; kötü bir şey ise 'çürük elma'dır. süleyman'ın şarkısı'nda elma ağacı sevgiliyi temsil eder.**** nazım'a göre, elma, biz onu seviyoruz diye onun bizi sevmesine gerek olmayandır. (bkz: tahirle zühre meselesi) elma, yılların cemal süreyya'sını cemal süreya yapandır. (bkz: elma/#1787285) rivayet olunur ki newton'un kafasına düşerek aklını başına getiren ve böylece yerçekimi kuvvetini keşfetmesini sağlayan da yine elmadır. salvador dali içinse elma, bir rahibenin kıçı ya da bir kafatasındaki göz yuvası olabilir pekala.

    işin ironik yanı şudur ki bir botanikçi bakış açısıyla aslında yalancı bir meyvedir elma. (bkz: yalancı meyve) armut, ayva, muşmula ve üvez gibi elma da rosaceae* familyasına mensup ağaçlarda yetişen, özel türden çekirdekli bir meyvedir. ama gerçek meyveler gibi etli kısımları döllenmiş yumurtadan oluşmaz; onların çevresinde eklentili olarak büyür. bugün yediğimiz elmalar zamanında orta asya dağlarında yetişen yabani malus sieversii'den alınma malus domesticus adlı ağaçtan geliştirilmiş çeşitlerin meyveleridir.

    dünyada bu çeşitli renklerde, çekirdekli, etli ve kabuklu meyve kadar anlam yüklenmiş ve sembolik statü kazanmış meyve -herhalde- yoktur.**

  • daha önce diğer yazar arkadaşların belirttiği gibi tam bir arap "devlet başkanı" sarayı gibi duruyor. eğer ileride olurda barışırlarsa esed bence çok beğenir burayı. baas zevklerine uygun bir yapı.
    türkiye'nin itibarını arttıracağı falan konuşuluyordu. gelişmiş ülkeler bizim gibi "betonperest" değil, bu bina olsa olsa türkiye'nin itibarını azaltır.
    yaklaşık 1 senedir ispanya'da çalışıyorum, dün arjantinli bir iş arkadaşım beraber yemek yerken bu sarayı gazetede okuduğunu, 300 milyon euro'ya mal olduğunu duyduğunu söyledi. yürütmeyi durdurma ve yıkım kararlarını da duymuş, inşaatın buna rağmen devam etmesine pek anlam verememiş, "bu tarz bir hareket bir cumhurbaşkanının değil ancak bir kralın yapacağı bir iş" dedi. ben de cevap veremedim ne diyeyim, "diego dur allahını seversen zaten ortalık karışık" dedim. arkadaşın adı diego olduğu için de iyi oldu, güzel oldu. zaten bu söz öbeğini ara ara söyleyebilmek için etrafımda tutuyorum elemanı.

  • kesin olmayan durumdur. rivayete göre, terhisten sonra sanki asteğmen arkadaşımız subaylığa devam etmişçesine arada geçen süre hesaplanarak rütbe bulunuyor imiş. yani terhisten sonraki 3 sene içerisinde savaş çıkarsa teğmen, 3-9 sene ise üsteğmen, 9-15 sene yüzbaşı gibi. yaklaşık 40 yıl önce terhis olanlar genelkurmay başkanı olarak savaşa katılıyor bu hesaba göre.

  • aşk diye adlandırılan duyguyla 29 yaşında karşılaştım. öncekilerin aşk olmadığını biliyordum ama ne kendime ne de etrafımdakilere itiraf edemiyordum. aşık oldum kişiye de pat diye söylemiştim zaten garibim şoka girmişti :) aradan geçen onca zamandan sonra birbirimize karşı değişmeyen şeyler çok fazla; hala saatlerce bıkmadan konuşmak, görünce heyecandan kalp krizi geçirecek kıvamda olmak, dile getirilemeyen karşılıklı kıskançlık, aramızdan birinin diğerinden önce ölme endişesi ve her yeni doğan günde onu üzmemek adına umut dolu yaşamak.
    kendi yaşadığım aşktan yola çıkarak gönül rahatlığıyla aşkın bitmediğini söyleyebilirim.

    ve sezen aksu'nun da söylediği gibi aşka şükrederim...