hesabın var mı? giriş yap

  • terapi değildir.

    bağımlılık olarak rapor edilmiş olaylardan birini şuradan okuyabilirsiniz.

    adı helen, 45 yaşında ve 18 yaşından beri "inanmıyorum ama terapi işte" diye başladığı bu macera, otuzlu yaşlarından sonra falcı seansına 200 euro ödemek, sinemada gideceği filmi bile falcılara sormak, tüm ilişkilerinde onların önerileriyle karar almak gibi garip bir noktaya ulaşmış. işin aslı kendi başına karar alamaz biri haline gelmiş. falcının söyleyeceklerini beklerken heyecanlanmak, pozitif ifadeler duymak istemek, beklentilere kapılmak, sürekli ve sürekli aynı soruları sormak... tanıdık geldi mi? sonunda maddi manevi çöktüğü için yardım alması gerekmiş.

    helen'in durumunda dr. mark griffiths'in 6 bağımlılık kriterini de kullanmışlar. mark beyefendi davranış bozukluğu, kumar bağımlılığı, oyun bağımlılığı, internet bağımlılığı gibi alanlarda araştırmalar yapan bir psikolog. bağımlılık kriterleri ise:

    1- salience (when a particular activity becomes the most important activity in the person’s life)

    2- mood modification (the use of the activity as a way of either getting a ‘high’ or ‘buzz’ and/or using the activity to escape, de-stress or numb)

    3- tolerance (needing more and more of the activity over time to feel the mood modifying effects)

    4- withdrawal symptoms (psychological and/or physiological consequences such as excess moodiness and irritability if unable to engage in the activity)

    5- conflict (with other activities – such as work and hobbies – and personal relationships, that may lead to a loss of control)

    6- relapse (i.e. returning to addictive patterns of use following a period of abstinence)

    helen'in durumunda ne olmuş?

    salience: fal baktırmak helen'in hayatındaki en önemli olay haline geliyor, sosyal ilişkilerini fal baktırmak için erteliyor.

    mood modification: fal öncesi ruh hali değişiyor, endişeleniyor ama aynı zamanda heyecanlanıyor da.

    tolerance: daha çok fal, daha fazla falcı... her defasında aldığı tatmin azaldığı için daha uzun süreler fal baktırıyor.

    withdrawal symptoms: tipik çekilme belirtileri. bir süre fal baktırmazsa geriliyor, kötü hissediyor.

    conflict: yaptığının onu kötü etkilediğini biliyor, maddi manevi tükendiği halde buna engel olamıyor.

    relapse: yıllarca fal baktırmayı bırakmaya çalışıyor ve hep başa dönüyor.

    sanırım dünya genelinde üzerinde araştırma yapılmış fazla olgu yok, bu nedenle örnekler sınırlı ama psikoloji forumlarında bolca görebilirsiniz.

    bir süredir çevremde çok fazla fal bağımlısı olduğunu gözlemliyorum. özellikle de fal uygulamalarına delice paralar harcıyorlar, falcı için şehir değiştiren var. tüm fal baktıranlar bağımlı olmamakla birlikte, ruhsal sıkıntıların olduğu dönemlerde faldan medet umanlarda işin bu boyuta varabileceğini bilmek lazım. bizde kahve, çinde çay, batıda tarot, her kültürün kendi popüler kehanet yöntemi var.

    şuradaki araştırmaya göre en çok inanılan paranormal durum astroloji iken, en az inanılan koca ayak. kehanete ya da diğer paranormal öğelere inanmanın içinde bulunulan grup ya da medyada maruz kalma gibi etkenlere bağlı olduğu belirtilmiş.

    yani özetle içilen her türk kahvesinden sonra fincanların kapatıldığı, herkesin telefonunda falcı uygulamasının bulunduğu bir dünyada bununla ilgilenmeme ihtimali azalıyor. çoğu insan için anlık eğlence olsa da, ruhsal sorunlara sebep olduğu gerçeği burada dursun dedim.

    bence fala inanmayın, falsız kalın, kafanız rahat olsun.

  • kıtlık etkisi (scarcity effect), insanların az bulunan bir nesneye fazla değer yüklemesi durumudur. buna bilişsel önyargı demek de mümkündür.
    akılcı karar verme süreçlerimizden çok sezgisel ve duygusal karar verme mekanizmalarımızın baskın çıkmasıyla ilgili bir olgudur.

    kıtlık etkisinin altında yatan başlıca nedenler:
    - bir nesneye faydasına, fiyatına, ihtiyaca göre değil bulunma sıklığına göre değer biçmek
    - çok satan malın iyi olduğuna dair inanç
    - elde etme fırsatını kaçırma korkusu (bkz: fomo)

    pazarlamacıların bu etkiyi elde etmek için aşağıdaki kalıpları kullanır:
    - fırsat kaçıyor (stoklarda az kalmış şekilde gösterme)
    - sınırlı sayıda üretim (starbucks yılbaşına özel toffee nut latte ve gingerbread latte)
    - kısa süreliğine geçerli teklif (online alışveriş sitelerindeki süre geri sayımları)
    - indirim günleri (satıcının yarın bu fiyat geçerli olmaz ifadesi)
    aynı zamanda pazarlamacılar kısa sürede etraflıca düşünmeden hızlı karar almanızı sağlayarak kıtlık etkisini arttırır. bu etkiyi arttıran bir başka neden de başka kişilerle bu kısıtlı kaynaklar için yarışma ve mücadele içinde olduğumuz algısıdır.

    kıtlık etkisinin bir başka yan etkileri de yalnızca çok istediğiniz o nesneye arzu duymanız nedeniyle fazla odaklanmanız sonucunda zihinsel baskı hissetmeniz ve başka fırsatları kaçırmanız olabilir.

    olağan dışı zamanlarda bu etki daha da şiddetli olur ve karaborsa oluşur. insanlar az bulunan bir mala daha fazla para ödemeyi de göze alırlar. örneğin savaş zamanları ya da üretimin az olduğu dönemler (çip krizi nedeniyle araba fiyatlarının artması) bir malın mali değeri kıtlık etkisi nedeniyle artar.

    yasaklanan nesnelerin daha değerli görünmesinin bir nedeni de zor erişilebilir yani az bulunur olmalarıdır.

    ekonomi ile ilgili bir olgu gibi görünse de sosyal psikoloji için de önemli bir araştırma alanıdır. yalnızca nesnelerle ilgili bir durum değildir. az bulunan fiziksel ya da mesleki özelliklere sahip kişiler de kıtlık etkisi nedeniyle olduğundan daha değerli görülebilir. karşı cinsten uygun partner bulamayan kişiler bu nedenle kariyerlerinde ilerlemeyi seçerek aile kurmayı erteleme kararı alabilirler. daha az iş ilanı olan firmanın daha fazla iş ilanı olan firmaya göre daha değerli ve daha fazla maaş verebilecek potansiyelde görüldüğü de gözlemlenmiştir.

    kaynaklar:
    https://en.m.wikipedia.org/…ity_(social_psychology)
    https://www.psychologytoday.com/…e-effects-scarcity

  • benim degil de babamin.

    babam amasya'da lise ogrencisiyken tüm kentte bilinen hem görme hem de zihinsell engelli biri varmis. ismi kör abid'miş. babam firlama ama merhametli de bir cocuk. tüm arkadaslari bu zavalliyla dalga gecse de o kiyamaz, tum gun bir saga sola yurudugu cami sacaginin altinda yanindan gecerken urkmesin diye sevimli bir tonda "abiddd" diye seslenir, ayni sekilde "yaşarr" diye karsilik alirmis. aralarindaki bu "abiddd" ve "yaşarr" seslenmesi cok uzun sure devam etmis. abid genelde baska kelime de konusmazmis zaten. en azindan babam hic duymamis. bakkaldan bir sey alip verdiginde de cebine para koyarken de seslendiginde de duyup duyabilecegi yalnizca, belki bir cocuk tonlamasiyla soylenen "yasarr" kelimesi olurmus.

    sonra babam ytü kimya'yi kazanmis, okuyamamis. o sirada amcam guya almanya'da insaat muhendisligi okudugu icin (tabii yalan okuma mokuma yok) orayi birakmis. "cabuk biter ogretmen cikarim" diye gazi beden egitimi ogretmenligine (o zaman ismi farkli olabilir) kaydini yaptirmis. e ankara istanbul'a gore ucuz. calismaya da baslamis tabii. bir yandan ogrenci hareketleri vs. icinde hem de gazi'de bir solcu olarak. tabii o sirada 12 eylul falan henuz yok ama yakaladiklarini iskenceye aliyorlar. babam da bu tezgahtan gecmis tabii.

    burada ara veriyorum. 1999 depreminde bu iskence tutanaklarini ve saglik raporu vs.'yi buldum. yikildi yikilacak gibi duran evin icinde, ben ve ablamdan ozenle saklanip bir dolaba konmus evraklarda babamin ugradigi iskenceler yaziyordu. ben bunlari burada tekrar edemem. o kadar agir seyler. cok agir.

    tabii hepsinin bir sonu var, salmislar. sac sakali gectim agiz burun birbirine girmis, ust bas perisan, babasi yok, para gondereni yok zar zor kendisini amasya'ya atmis. yurumekte de zorlaniyor. hayatinin gectigi amasya'da taniyabilen cikmiyor. bir sopa bulup ondan destek alarak zar zor yuruye yuruye sehir merkezine gelmis. bir bakmis abid. yillar abid'e de acimamis tabii. babam yine de eski bir aliskanlik olarak, bir selamdan bile once, "abidd" diye senlenmis bir cevap alamayacagini umarak.

    oysa abid cevaplamis. hic sevimli olmayan bunun aksine korkan bir cocuksulukla "yaşarr?". "yaşar sana ne yaptilar?"

    babam bunu hala gozleri dolmadan anlatamaz.

    aksam aksam aklima geldi.

    bir zamanlar amasya'da yasayan "kör abid" isminde biri vardi ve hiç yaşamamış gibi ölüp gitti. oysa iyi biriydi ve bence yaşadığının bilinmesini hakederdi.

    abid yaşadı bunu bilin olur mu? sonra unutacak olsaniz da kisa bir anligina bilin. gariban abid hiç yaşamamış gibi olmasın zira o gormeyen gozleri ve ermeyen (belki de cok eren, kim bilir?) akliyla tanidigi bir arkadasini yillar sonra hatirlayip, sesinden ve kan ve ter kokusundan taniyacak kadar vefali biriydi.

  • üzgünüm ama değiliz. hayır çıksaydı böyle hashtag olur muydu? muhtemelen seçim yenilenir, kasap bıçaklılar sokağa çıkar, doblolarıyla dehşet saçardı.

  • ders: din kültürü
    soru: insanın hür yaratılmasıyla ilgili ayet yazınız.
    cevap: şüphesiz ki allah insanı hür yaratmıştır.

  • banyodan müzik sesi geliyor, gidip baktığımda 3 tane ak sakallı dedeyi duş alırken görüyorum.

  • nasıl da acıtır bitince... ağladığın adam sevgilin bile değildir, dokunmamışsındır, etmemişsindir. aşk değildir arkasından üzüldüğün, arkadaşın değildir kaybettiğin, elini bile tutmamışsındır ama bir şey vardır. sırtına doğru bir ağrı yayılır aklına gelince.. yolda görürsün, yüzüne bakmadığında edecek iki lafın yoktur, hesap soramazsın çünkü sevgilin değildir, dön diyemezsin çünkü hiç gelmemiştir... biten bir şey vardır ama o biten şey nedir o bile belli değildir....