hesabın var mı? giriş yap

  • türk askerlerinin inanılmaz yalnız bırakıldığı, adeta gözden çıkarıldığı savaş. türkler amerikalıların ve ingilizlerin hatasından dolayı 3 gün boyunca yüzlerce kilometre yolda hiç bir zırhlı desteği olmadan, yürüyerek çekilmek durumunda kalmışlardır. yıllar sonra açıklanan ingiliz belgelerinde, 'türkler onları orada yalnız ve techizatsız bırakmamızdan dolayı bize çok sinirlenecekler diye düşünmüştük. ama hiç bir tepki vermediler' şeklinde geçmiştir bu olay.
    türkler ise bugün bile sözde müttefiklerinin kendilerini sik gibi ortada bırakmış olmalarını tartışmazlar da nasıl kahramalık yaptık, çok kaybımız oldu ama tarih yazdık zihniyetindedirler.
    zaten batı için türkler bu nedenle vardır, asker diye koy bi yere ölsün, sonra kendini kahraman sansın... biz kendi insanımıza ve hayatına değer vermedikçe kimse de bize vermeyecektir değer. ileri olmak ve geri kalmak'ın arasındaki ayrım burada sanırım.

  • carl sagan bu hadiseyi, yani otu boku, bildigimiz objelere benzetme hadisesini, beynin garip sistematigine baglamistir.. zira insanlar, bildikleri objeleri görsel olarak tanımak icin belli noktalari referans alirlar ve gerisine dikkat etmezler..

    mesela hemen bir deney yapalim. kafanizi bilgisayarinizdan kaldirin ve üst rafiniza bakin bir kac saniye.. bir kaç kitap goreceksiniz muhtemelen.. kitaplar goreceksiniz.. tekrar bilgisayariniza baktiginizda kaç kitap oldugunu sayabilir misiniz? sayamazsiniz.. işte beyin boyle dandini bişi arkadas.. bazi ayrintilari atliyor..

    insan yüzü, isa'nin saclari, hz meryem in baş örtüsü, allah yazısının şekli hepsi bir şekilde belli referans noktalarina dayali. eğer başka bir cisim, o referans noktalarini saglarsa, yani mesela rafınızda üstüste kitap ebatinda yigilmis kütükler olsaydi, yine o sekli kolayca tanimis olacaktiniz.. diycektiniz ki "rafimda kitaplar var".. yani bir şeyleri kolay tanimak için, kolay akla atmak için beyin daha önceki verileri kullaniyor.. ha bazen yaniliyor, bazen yanilmakta israr ediyor orasi apayri..

    aslinda bu da herkesin beyninin aynı olduguna, aptalligin ve dahiligin beyinle alakali degil icindekiyle alakali olduguna bir kanıt gibi.. fanatik dincinin de beyni aynı çalışıyor, senin de, ama o aptallik yapmakta inat ediyor.. garip işler.

    rabbulalemin öyle bir sistem yaratmis ki, bir seyleri kolay algilayalim die direk

  • doğru mu yanlış mı bilemem ama çok değil birkaç ay önce abd’nin yaptırımlarında mal varlığının açıklanması tehdidi yer aldığında nasıl birden bire kuzu kesildiklerini daha dün gibi hatırlarım.

  • ingilizce konuştuğu sahnelerde dizi, kavak yelleri olmaktan çıkıp bir hollyoaks'a dönüşüyor adeta. bence yapımcılar bu ablamıza bi güzellik yapsın ve o ingiliz elemanı diziden çıkartmasın. o konuşsun, biz dinleyelim.

    özcan deniz ingilizcesinden sonra insana gurur veriyor lan?! bir türk böyle güzel konuşsun bir başka dili. heyret!

    not: biliyoz heralde orada doğup büyümüş hatun. ona bakarsan mahmut tuncer de istanbul'da büyümüş sayılır? o türkçeyle hem de.

  • boşlukta kalındığı dönemlerde iyiden iyiye hayatı mahvetmeye başlayan hastalık. şöyle ki; düşünecek, kaygılanacak onca şey varken kişi sanki cımbızla çekercesine en önemsiz sorunları bulup üzerine gitmeye başlıyor. bu önemsiz sorunlar öylesine büyüyor, öylesine can sıkmaya başlıyor ki sonunda kişi hayatı için gerçekten önemli olayları takmamaya başlıyor.

  • --- spoiler ---

    05x14 yalın ve faraday benzerliğine de açıklık getirmiştir.

    eğer faraday annesinin sözünü dinleyip müzikten vazgeçmeseydi bütün bunlar yaşanmayacak ve faraday 2000'li yılların ikinci yarısında karşımıza yalın olarak çıkacaktı ve "bi bakmışın ben yokmuşum" diye çığıran bir insan olacaktı.

    --- spoiler ---

  • sinava gec kalmak, on elemede elenmek demektir. on elemeyi bile gecemiyorsan girme bosuna universiteye, git baska is yap.

  • geberdiyse ya da agir sakat kaldiysa sevindigim haber. bu tur olaylarda tek uzuntum, normal bir sekilde yolunda giden insanlara ve araclarina verilen zararlar. yoksa bu davarlarin geberip gitmesi, aramizdan ayiklanmasi tek temennim.

  • türkçe'de tek malt viski de denir. tek bir damıtım evinden (üretim yerinden) çıkan viski anlamına gelir. isli olanı olduğu gibi issiz olanı da vardır. en kaliteli, tad ve koku olarak en karakterli viskiler bu viskilerdendir. en az 10 yıllık olanlarını tercih etmek gerekir. yalnız çok pahalıdır. ama pahasına değer bir keyfi de vardır. giden paraya üzülmezsiniz. viskinin hasıdır zira. genelde işkoçyada üretilir. ancak her iskoç viskisi single malt değildir. işkoç'u görüp de pahalı blended viskilere para vermeyin derim.

    bu viskiler blended viskilerle karşılaştırılabilir, kıyaslanabilir. ancak bourbon viskilerle karşılaştırılmaz da kıyaslanmaz da. kıyaslarsanız "domates mi daha kırmızı yoksa patlıcan mı daha mordur" gibi bir kıyas yapmış olursunuz. bourbon viski ayrı bir viski türüdür ve kendi kalite sınıfları vardır. bourbon içer miyim? kolay kolay içmem. şahsen iyi bir single malt bulursam içerim, yoksa da viski içmeyivereyim ne olacak derim.

    nasıl içilir bu single malt viski? evet herkesin bildiği ve dediği gibi bu viski soğutulmaz, buz atılmaz, oda sıcaklığında içilir. buna buz atmakla ferrariye tüp taktırmak aynı şeydir. yok bir damla su, içindeki saklı aromaların açığa çıkmasına yardımcı olur falan demeyin, gerek yok babam gerek yok. yemeğin veya başka bir şeyin yanında içilmez. viski içmek için oturulur ve viski içilir. ama yanında az az bir şeyler yenebilir. bunlar da yüzde 60-85 kakao oranı olan sadece çikolatalar veya fındık, fıstık, kaju gibi kuruyemişler olabilir. başka bir şeyle tadını kaçırmayın derim viskinin. yanında sigara içmenizi tavsiye etmem, ama puro içenler oluyor, bişi demiyoruz. kişisel tavsiyem içerken yanınızda yanan bişi olsun mutlaka, tamam şömine yoksa odun yakılan soba veya mangal da olur, o da yoksa bir kokusuz mum yakın en azından :)) ben loş ışıkta içmeyi seviyorum.

    talisker, macallan, lagavulin tevsiye ederim. afiyet şifa olsun :))