hesabın var mı? giriş yap

  • bugüne kadar gördüğüm en tatmin edici rezalet. yazar arkadaşa teşekkürü borç bilirim. epeydir böyle kaliteli rezaletler göremiyorduk.

    puanım: yıldızlı 10

  • başlık: beyler orucum bozulmuşmudur sizce
    @1: piçler bugün oruçluyum, havalar da fena sıcak az önce araba sürerken sıcaktan ve birazda açlık+susuzluğun verdiği dikkat dağınıklığıyla bi çocuğu arabanın altına alıp yanlışlıkla çiğneyerek öldürdüm. sizce orucum bozulmuşmudur?
    @4: bilerek yapmadıysan birşey olmaz

    öldürücü tim geliyor

    @5: cignemissin ama yutmamissin bozulmaz pampa
    @6: yutmadıysan bişey olmaz tövbe edip devam et tutmaya.

    @14: hemen kaçman lazım ama. yakalanırsan yarraa yersin. bozulur.

    http://inci.sozlukspot.com/…um-bozulmuşmudur-sizce/

  • anne babalık evlilikle bağlantılı olmadığı için çocuğuyla ilgilenmek zorundadır. ona zorunda değil buna zorunda değil diye diye insanın ahlakı olmadığında sadece akılla hayvandan hallice olacağını unutmamak gerekir. kişi çocuğuyla her koşul altında ilgilenmeyecekse, baba olmayı sikinin keyfine bir durum olarak görüyorsa o zaman hiç bir şekilde baba olmamalıdır.

  • adam nerden baksan 10 senedir profesyonel top oynuyor, 2007'den beri fener'de, yıllık ortalama 6-7 milyon tl para kazanıyor, hiç yoksa cebinde vardır 40-50 milyon tl parası.

    adam gelmiş diyor ki senin neyine 200.000tl'lik saat, sanırsın ki bakkal ahmet kredi çekip 200.000 tl'ye saat almış amk.

  • isteyen müşterilerin kullanabileceği "koşer netflix" uygulaması sansür değildir. orada istemeyen sansürsüz olarak izleyebiliyor.

    kendi yobazlığına kardeş arayan, bunu ararken de güya en nefret ettiği toplumu örnek gösteren entry.

  • hanımefendi, nelson mandela'nın, "büyük bir tepeyi aştığında insanın bulacağı şey, daha aşılacak çok tepelerin olduğudur." sözünü yerleştirmiş yazısına. lakin, mandela'nın şu sözünü de hatırlatmak isterim kendisine: "özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. ruhunuzu satmayın yeter." yaptığı taraflı yayınlarla rengini belli ediyordu açık açık. recep tayyip erdoğan'a karşı asla yapamayacağı bir şeyi kemal kılıçdaroğlu'na yapıp, ardından kahkaha atarak gülmesi buna bir örnek. hakkında hayırlısı olsun.

    edit: imla.

  • t : gerçek ‘bourne’ .. görsel

    20 ocak 1887 günü sabah saatlerinde, abd’nin 'rhode island' eyaletinde bir köy olan ‘greene’in sakinlerinden ‘isabelle bourne’, polise başvurur ve marangozlukla uğraşan ve aynı zamanda bir evanjelik papaz olan kocasının 3 gündür kayıp olduğunu rapor eder .. kadının söylediğine göre kocası 17 ocak 1887 günü evden ayrılarak bankadan para çekmek ve akabinde kız kardeşini ziyaret etmek amacıyla şehre inmiş ama kendisinden bir daha haber alınamamıştır .. dosya açılır, şehrin yerel gazetesi olan ‘providence evening bulletin’da, kadının tarifini de içeren şekilde kayıp kocası ile ilgili ilan ve haber yayınlanır ama ‘ansel bourne’ sırra kadem basmıştır .. görsel

    1 şubat 1887 günü, kendisini alfred j.brown olarak tanıtan bir kişi, 'pensilvanya eyaleti' dahilinde bir kasaba olan ‘norristown’a gelir ve 345 east main street adresinde yaşamakta olan ‘pinkston earle’e ait binanın zemin katında bir daire kiralar .. dairenin sokağa bakan kısmını küçük bir dükkan haline getirir ve kırtasiye malzemeleri, mum vs satışı yapmaya başlar .. sessiz sakin biridir ve ev sahibi ‘earle’ler, bu sorunsuz kiracıdan çok memnundur .. ta ki 14 mart 1887’ye kadar .. görsel

    14 mart 1887’de sabah saat 5 civarında ev sahibinin kapısı tıklanır, açtığında karşısında kiracısı durmaktadır .. aralarında şu diyalog geçer :

    - günaydın bay brown, bir problem mi var ?
    - ben ‘brown’ değilim .. adım ‘ansel bourne’ .. ayrıca burası neresi ?

    alelacele bir doktor çağırılır .. ansel bourne, 17 ocak 1887 günü evden çıkıp şehre inişini, bankadan tam olarak $551 çektiğini ve kız kardeşi ve yeğenini görmek için yoluna devam ettiğini sokak sokak hatırlamaktadır ama sonrası hafızasından tamamiyle silinmiştir .. iki ayı aşkın sürede olup biteni hiç hatırlamamaktadır .. hemen providence’a telgraf çekilir, adamın kimliği doğrulanır ve birkaç gün sonra gelen yeğeniyle birlikte 'ansel bourne' evine döner .. görsel

    olay elbette gazetelerde haber olur .. amerika’da ‘psikolojinin babası’ olarak bilinen dönemin ünlü ismi, harvard üniversitesi profesörü ‘william james’ , ansel bourne ile bizzat ilgilenir .. ‘bourne’un rahatsızlığı, ‘çoklu kişilik bozukluğu’ gibi gözükse de aslında tanı ‘disosiyatif füg’dür .. görsel görsel

    disosiyatif füg, ruhsal hastalıklar içerisinde en az bilinen ama klinik semptomları sebebiyle son derece ilgi çeken bir rahatsızlıktır .. rahatsızlık, kişinin geçmişini tümüyle unutup, yeni bir kimliğe bürünerek, birden ve beklenmedik bir biçimde evinden ya da işyerinden ayrılıp gitmesi olarak tanımlanmıştır .. füg, çoğu zaman kısa saatler veya günler boyu sürse de zaman zaman aylarca sürdüğü ve hastanın binlerce kilometreyi içeren seyahatler yaptığı da görülmektedir .. görsel

    ‘ansel bourne’un hikayesinin, ‘bourne üçlemesi’ndeki ‘jason bourne’ karakteri ile ilgili olarak yazar ‘robert ludlum’a ilham vermiş olduğu iddiası 'abc news' da yer alan bir makaleye atfedilmekle birlikte (elbette yazarın yaşadığı sürece kendi ağzından ispatlanmamış olsa da) büyük ihtimalle doğru bilgi .. görselgörsel

    kaynak : 'smallstatebighistory', 'abcnews.go.com', 'hsp.org', 'cambridge.org'

  • uzun bir aradan sonra eve dönen bünyenin yeniden yüzleştiği gibi durumdur. an itibariyle trt 1 deki kovboy adlı filmi yattığı yerden heyecanlanıp doğrula doğrula seyreden peder bey hala bıraktığım yerdedir. hep de orada olsun zaten. aslan babam.

    edit: (bkz: #66186325)

  • zihnin çalışma mekanizmalarına ışık tutan, okurken sizi gündelik hayatın koşuşturmacasından alabilecek potansiyele sahip, fakat günlük koşuşturmaca sırasında küçük aralıklarla okunmasının mümkün olmayacağı, zihnin gün içinde maruz kaldığı dikkat dağıtıcı uyartılar varken okunması oldukça zor olan, müzik, matematik, fizik, nörobilim, moleküler biyoloji, bilgisayar bilimleri ve daha birçok alanda yetkin olan veya araştırma isteğiyle yanıp tutuşan zihinlerin anlayacağı, daha doğrusu anladığını sanacağı, tek bir okunuşta anlatılan her şeyin sindirilemeyeceğini düşündüğüm, kitaptaki her ara başlıkta anlatılanlarla insanı derin düşüncelere daldıran, insanın düşünce sistemini baştan sona değiştiren, evrenin anlamını bulmasını sağlayan, şu ana kadar okuduğunuz bilinç, nörobilim ve yapay zeka okumalarına anlam katan, bütün her şeyin sırrını çözmüşsünüz gibi hissetmenizi sağlayan formalite gereği kitap dediğimiz, aslında kendisi başlı başına başka bir şey olan, geb'dir. hayır! kitap değil, geb.

    diğer herkesin yazmış olduğu gibi tuğla olan bir geb'dir. geb, sekiz yüz küsur sayfadan oluşan, oku oku bitmeyen ama oku oku bitirmek de istemediğiniz ve çevrenizde "2 aydır aynı kitabı okuyorsun, bir bitiremedin şunu" söylemlerine bir tarafınızla gülmenize sebep olup tekrar doğruca geb'e geri dalmanıza sebep olan bir geb'dir.

    geb'de her ara başlıkta anlatılan şeyler üzerine saatlerce düşünülebilir. geb düşünce sisteminizi değiştirebilecek türden bir geb'dir. bende yarattığı etki de böyle oldu. geb'de anlatılan şeylerin ne kadar doğru olduğunu gördüm. çocukluğumdan beridir farkettiğim fakat anlamlandıramadığım paradoksları anlamlandırdı. sık sık karşımıza çıkan garip döngüleri, kendi kendine referanslılık durumunu ve bu durum içindeki anlamsızlıktan aslında nasıl bir anlam ortaya çıktığı anlatılıyor. bütün bu teknik kısımları okurken aslında teknik kısmın sahip olduğu izomorfizmi görüyorsunuz. daha kolay açıklayabilmek adına: öğrendiklerinizi gerçek hayatta karşınıza çıkan en basit şeylere dahi uyarlayabilmenizi sağlıyor. örneğin: müzik, sistematik düşünme, sistematik öğrenme ve görsel sanatlar. buna ek olarak geb'de zeka, yaratıcılık gibi olguların da nasıl ortaya çıktığı da irdeleniyor ve bu sayede kendinizi daha kolay anlıyorsunuz.

    yazar geb'de anlatmak istediği şeyleri olabildiği kadar basit bir dille anlatmaya çalışmamış. popüler bilim kitaplarındaki gibi daha önceden bahsedilen fikirlerden tekrar tekrar bahsedilmiyor. bu sebeple okuduğunuz zaman o an anladınız anladınız anlamadıysanız okuduklarınız havada kalacaktır. bu sebeple zor kısımlarında elime kalem alıp, çalışma masamın başında matematik çalışıyormuşum gibi okumam gerekti. geb'i okumak benim için zaman zaman sıkıcı olmuş olsa da büyük bir kısmında oldukça eğlendim. diyaloglar aracılığıyla yazarın bir sonraki bölümde nelerden bahsedileceğine dair bir önbilgi vermesi, dolayısıyla da sizin "aneeeey neler okuyacağım ben bir sonraki bölümde" diye heyecanlanmanızı sağladığı için geb'i okuma isteğiniz daha da körükleniyor. yazar bunu yaparak anlamı da çok güzel bir şekilde pekiştirmiş. bütün bunlara rağmen okurken sakin ve dingin bir kafayla okumanız ve geb'e iyi odaklanmanız gerekecek. doğru ortamı sağlarsanız geb'de bahsedilen olguların ve bilincin fiziksel dünya ile olan bu sıkı bağlarının farkında olduğunuz zaman paradigma kaymaları, aydınlanmaların ardı arkası kesilmiyor.

    geb'i okuduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. geb'den öğrendiklerim bakış açımı değiştirdi. geb'i baştan sona mutlaka bir kere daha okuyacağımı düşünüyorum. ayrıca kitabı birçok şeye referans olarak kullanabileceğimi düşünüyorum.

    geb'den birkaç alıntı yapmak istiyorum. bunlar kitabın genel olarak bütünlüğünü bozmayan yani "spoiler" olmayan alıntılardır. geb'le ilgili bir fikir vermesi amacıyla paylaşıyorum. ben geb'in ingilizce versiyonunu okudum. türkçe çevirisini de yetersiz bulduğum için alıntılarım ingilizce olacaktır:

    "this brings up a question which is a slight digression from al, but actually not a
    huge one. ıt is this: when you see the word "ı" or "me" in a text, what do you take it to be referring to? for instance, think of the phrase "wash me" which appears occasionally on the back of dirty trucks. who is this "me"? ıs this an outcry of some forlorn child who, in desperation to have a bath, scribbled the words on the nearest surface? or is the truck requesting a wash? or, perhaps, does the sentence itself wish to be given a shower? or, is it that the filthy english language is asking to be cleansed? one could go on and on in this game. ın this case, the phrase is a joke, and one is supposed to pretend, on some level, that the truck itself wrote the phrase and is requesting a wash. on another level, one clearly recognizes the writing as that of a child, and enjoys the humor of the misdirection. here, in fact, is a game based on reading the "me" at the wrong level."

    ------

    "one of the most severe of all problems of evidence interpretation is that of trying to
    interpret all the confusing signals from the outside as to who one is. ın this case, the
    potential for intralevel and interlevel conflict is tremendous. the psychic mechanisms
    have to deal simultaneously with the individual's internal need for self-esteem and the constant flow of evidence from the outside affecting the self-image. the result is that information flows in a complex swirl between different levels of the personality; as it goes round and round, parts of it get magnified, reduced, negated, or otherwise distorted,and then those parts in turn get further subjected to the same sort of swirl, over and over again-all of this in an attempt to reconcile what is, with what we wish were.

    the upshot is that the total picture of "who ı am" is integrated in some
    enormously complex way inside the entire mental structure, and contains in each one of us a large number of unresolved, possibly unresolvable, inconsistencies. these
    undoubtedly provide much of the dynamic tension which is so much a part of being
    human. out of this tension between the inside and outside notions of who we are come the drives towards various goals that make each of us unique. thus, ironically, something which we all have in common-the fact of being self-reflecting conscious beings-leads to the rich diversity in the ways we have of internalizing evidence about all sorts of things, and in the end winds up being one of the major forces in creating distinct individuals."

    -------

    "there is no reason to expect that "ı", or "the self"', should not be represented by a
    symbol. ın fact, the symbol for the self is probably the most complex of all the symbols
    in the brain. for this reason, ı choose to put it on a new level of the hierarchy and call it a subsystem, rather than a symbol. to be precise, by "subsystem", ı mean a constellation of symbols, each of which can be separately activated under the control of the subsystem itself. the image ı wish to convey of a subsystem is that it functions almost as an independent "subbrain", equipped with its own repertoire of symbols which can trigger each other internally. of course, there is also much communication between the subsystem and the "outside" world-that is, the rest of the brain. "subsystem" is just another name for an overgrown symbol, one which has gotten so complicated that it has many subsymbols which interact among themselves. thus, there is no strict level distinction between symbols and subsystems.
    because of the extensive links between a subsystem and the rest of the brain
    (some of which will be described shortly), it would be very difficult to draw a sharp
    boundary between the subsystem and the outside; but even if the border is fuzzy, the
    subsystem is quite a real thing. the interesting thing about a subsystem is that, once
    activated and left to its own devices, it can work on its own. thus, two or more
    subsystems of the brain of an individual may operate simultaneously. ı have noticed this
    happening on occasion in my own brain: sometimes ı become aware that two different
    melodies are running through my mind, competing for "my" attention. somehow, each
    melody is being manufactured, or "played", in a separate compartment of my brain. each of the systems responsible for drawing a melody out of my brain is presumably activating a number of symbols, one after another, completely oblivious to the other system doing the same thing. then they both attempt to communicate with a third subsystem of my brain-mv self'-symbol- and it is at that point that the "1" inside my brain gets wind of what's going on: in other words, it starts picking up a chunked description of the activities of those two subsystems."

    -----

    "
    a very important side effect of the self-subsystem is that it can play the role of "soul", in the following sense: in communicating constantly with the rest of the subsystems and symbols in the brain, it keeps track of what symbols are active, and in what way. this means that it has to have symbols for mental activity-in other words, symbols for symbols, and symbols for the actions of symbols.

    of course, this does not elevate consciousness or awareness to any "magical",
    nonphysical level. awareness here is a direct effect of the complex hardware and software we have described. still, despite its earthly origin, this way of describing awareness-as the monitoring of brain activity by a subsystem of the brain itself-seems to resemble the nearly indescribable sensation which we all know and call "consciousness".

    certainly one can see that the complexity here is enough that many unexpected effects could be created. for instance, it is quite plausible that a computer program with this kind of structure would make statements about itself which would have a great deal of resemblance to statements which people commonly make about themselves. this includes insisting that it has free will, that it is not explicable as a "sum of its parts", and so on. (on this subject, see the article "matter, mind, and models" by m. minsky in his book semantic ınformation processing.) what kind of guarantee is there that a subsystem, such as ı have here postulated, which represents the self, actually exists in our brains? could a whole complex network of symbols such as has been described above evolve without a self-symbol evolving, how could these symbols and their activities play out "isomorphic" mental events to real events in the surrounding universe, if there were no symbol for the host organism, all the stimuli coming into the system are centered on one small mass in space. ıt would be quite a glaring hole in a brain's symbolic structure not to have a symbol for the physical object in which it is housed, and which plays a larger role in the events it mirrors than any other object. ın fact, upon reflection, it seems that the only way one could make sense of the world surrounding a localized animate object is to understand the role of that object in relation to the other objects around it. this necessitates the existence of a selfsymbol; and the step from symbol to subsystem is merely a reflection of the importance of the selfsymbol', and is not a qualitative change."