hesabın var mı? giriş yap

  • marilyn monroe'nin mirasının hatrı sayılır bir kısmına konan şanslı kadın.
    tanım olarak bunu uygun gördüm çünkü lee strasberg'in üçüncü eşi olması ancak hakkındaki ikinci sıradaki tanım olabilir. bir de aktrislik dönemi var ama çok parlak değil.

    marilyn monroe 1962'de 36 yaşında öldüğünde, vasiyeti üzerine 1,6 milyon dolar değerindeki mülkünün haklarının %75'i onu yetiştiren lee strasberg'e ve %25'i de psikanalisti dr. marianne kris'e geçmiş. lee strasberg 1982'de öldüğünde bu %75'lik hak da ikinci eşi olan bu hanıma geçmiş.

    monroe'nin bu mülküyle ilgili veraset meselesi, 2001'de new york'taki mahkeme veraset işinin halledildiğini ilan edene kadar neredeyse 40 yıl açık kalmış. mahkeme mülkiyetin kalan varlıklarının anna strasberg tarafından kurulan ve yönetilen marilyn monroe llc adlı şirkete devredilmesine izin vermiş.

    llc de, 2010 yılında yaklaşık 50 milyon dolar karşılığında otantik markalar grubu ve neca tarafından satın alınmış ve ardından estate of marilyn monroe, llc adını verdikleri bir şirkete dönüşmüş. şirket bugün hala hatrı sayılır bir gelir elde etmekte zira marilyn monroe'nin çeşitli ticari marka haklarını ellerinde bulunduruyorlar. marilyn monroe'nun kimliğini, imajını, ismini ve görünüşünün tasvirini kullanmak isteyen üçüncü şahıslara lisans verme hakkına sahip bir şirket. yani kadın ölmüş gitmiş ama onunla hiçbir ilgisi olmayan birileri onun üzerinden resmi olarak para kazanıyor.

    görünüşte monroe mülkünün vasiyetini oldukça iyi planlamış gibi duruyor. ancak mirasının hiç de planlamadığı bir kişiye, yani anna strasberg'e gitmesine neden olacak bir önemli hata yapıyor. vasiyetindeki aslan payını lee strasberg'e bırakıyor ama o öldüğünde ne olacağıyla ilgili hiçbir koşul belirtmiyor.

    monroe hayatında anna ile sadece bir defa karşılaşmış. lee strasberg'in ikinci eşi paula ile özellikle çok yakınmış ama anna ile hayatının hiç bir döneminde bir alakası olmamış. zaten anna strasberg lee strasberg ile marilyn öldükten beş yıl sonra evlenmiş ve bu marilyn monroe ile neredeyse hiçbir ilgisi olmayan kadın onun mirasıyla bir servet (20-30 milyon dolar) sahibi olmuş. bu talih kuşunu monroe'nin imajını kullanan reklam ve ürünler için çeşitli lisans anlaşmaları koparmak için kullanmış.

    peki monroe anna strasberg'i bir multimilyoner yapmak mı istemişti? muhtemelen hayır ve monroe vasiyetine mülkün lee strasberg'in ölümünde başka bir yere/kişiye geçeceğiyle ilgili bir hüküm koyma hakkına sahipti. ama bunu yapmamış ve bu hata sonucu milyonlarca dolarlık vasiyet neredeyse hiç tanımadığı bu kadının ondan faydalanmasını sağlamış.

    aslen venezüelalı olan anna strasberg'in daha 18 yaşındayken 66 yaşındaki lee strasberg'le evlenmesine aşk diyecek olan da yoktur sanırım?

  • bu sene çarşıda karşımıza çıkan bilmem kaçıncı olay bu. olay aralarında daha önce husumet bulunan arnavutlarla urfalılar arasında çıkıyor, silahlar patlıyor. 1 polis, 1 turist, 1 çocuk ve 4 kişi de yararlanıyor. çarşının hemen girişinde kuzenimin döviz bürosu var haftada bir uğrarım yanına. kapalıçarşı öyle bir yer halini almış ki rezil durumda. kimse kusura bakmasın ama urfalı zaza gruplar terör estiriyorlar çarşıda. adamların hepsi silahlı, turist geldi bir şeye baktı, almadı mı dövüyorlar sövüyorlar gönderiyorlar. adamların hepsi istanbul'un göbeğinde turizmin merkezinde adidas nike vs. imitasyon çakma ürün satıyorlar hiçbirinin ne maliye kaydı var ne belediye ruhsatı, ne vergi levhası... tüm devlet kurumları göz yumuyor. adamlar geçen hafta fatih belediyesinin zabıtalarını dövdü, bu hafta polis vurdu lan daha ne olsun yetkililerin harekete geçmesi için????? kuzenim defalarca fatih belediyesi'ne, ibb'ye şikayet etti bu adamları hiçbir kurum gram ilgi göstermiyor hepsi birbirine atıyor topu. ileride daha kötü haberler gelecektir emin olun.

    olay esnasında bir italyan kız geldi yanıma taksi arıyor yol neden kapalı havalimanına gideceğim taksi nerden bulabilirim diye sordu gel de anlat kıza şimdi bacım oradan geçme orada bir turist bir de polis vuruldu diye. bu ortamda gel de turizm konuş. sayın yetkililer bu turizm işi pr videolarla, dronle ayasofya çekmekle olmuyor. hiçbir şikayeti dikkate almadan konuları geçiştiriyorsunuz.

  • valla karadeniz yöresinde uzunca zaman geçirmiş biri olarak söyleyebilirim ki, baharat tarzı şeyleri seviyorsanız size hitap etmeyecektir. karalahana sarması dediğin şeyin nesi güzel anlamadım keza çorbası da aynı. muhlama biraz iyi içlerinde, o da offf denilecek kadar süper bir şey değil. ispir fasülyesi erzurum'a dair bir fasülye türü. karadeniz pidesi de kapalı pide dedikleri şey olup tercih sebebim olmadı. laz böreği de ahım şahım değil.

    mutfak dediğin güneydoğu'da bence.

    edit: dün gece de karadenizli arkadaşlarıma sordum bu soruyu, onlar da kendi yemeklerinin tüm mutfaklardan daha iyi olduğunu beyan ettiler. bu durumda karadenizliler dışında karadeniz mutfağını en çok seven pek kimse yok.

    edit 2: tabi ki burada tüm karadenizliler böyledir tarzında bir çıkarım yapmıyoruz, genellikle diyelim.

  • manası nedir diye araştırınca ekşisözlüğün bir çöplük olduğunu bir kez daha göstermiş askeri terimdir.
    yazarlar hayal güçleri ile neler sallamışlar ilginç.
    ....day, ..... hour; bir askeri günün başlayacağı gün ve saati gösterir.
    d; normandiya çıkarmasını gösterirken (d day), a leyte çıkartmadını (a day), l ise okinawa çıkartmasını gösterir ( l day).
    örneğin (d day plus 1) (d+1) çıkarmadan sonraki 1.günü, ( d day minus 3) (d-3) çıkartmadan 3 gün önceyi gösterir.
    h hour’da aynı mantıkla çalışır.

  • igor tudor'un galatasaray tarihi açısından farklı bir önemi vardır. anlatayım, bilenlere hatırlatayım.

    1998 senesi, galatasaray şampiyon liginde juventus, rosenborg ve athletic bilbao ile aynı grupta, o zamanlar juventus dünyanın en iyi takımı olarak gösteriliyor, kadrosunda zidane'lar inzaghi'ler, conte'ler, deschamps'lar..

    şampiyonlar liginde o zamanlar gruptan sadece bir takım cıkıyordu, bir de en iyi ikinci galiba. herneyse, 5. maçlar öncesi lideriz, kazanırsak çıkıyoruz, yenilirsek eleniyoruz, berabere kalırsak son maça kalıyor.

    bu sıralarda abdullah öcalan firari, italya'ya kaçtı, italyan hükümeti bize vermiyor öcalan'ı. bütün türkiye italya düşmanı oldu, kinder'inden benetton'una herşey boykot ediliyor. inanılmaz bir soğukluk var arada. mevzu juventus'un istanbul'a gelmek istememesiyle daha da büyüdü. ermeni asıllı fransız oyuncu djorkaeff ve zidane'ın başı çektiği "türkiye"de can güvenliğimiz yok" açıklamarıyla juventus türkiye'ye gelmedi. uefa maçı erteledi.

    maç öncesi inanılmaz bir gerginlik var. eskiden böyle değildik, birleşip milli tepkiler verebilirdik, fenerlisi beşiktaşlısı herkes bir oldu . uefa da üstüne tüy dikip maça fransız halem atadı. galatasaray-juventus maçı değil, sanki türkiye toptan italya,ermenistan, fransa,uefa kim varsa toplu savaşa giriyor anasını satayım. bütün türkiye televizyon karşısında, futbolla alakası olmayan eniştem bile gerginlikten kendinden geçmiş. inanılmaz bir atmosfer.sokakda sadece kedi köpekler var. maç başladı 1-0 geriye düştük, amoruso attı. elenmek üzereyiz, fransız hakem gilles veissiere(adını unutmadım o.ç. senin) maç boyu bizi katletti.

    90 dakika bitti, uzatmalardayız, hem onurumuz elden gidiyor, hem galatasaray eleniyor, herşey bombok. duraklamalardayız.

    bir frikik oldu biraz uzaktan, topun boşuna hagi geçti, ceza sahasına doğru kesti,

    top igor tudor'a geldi. genç tudor juventus'un golünden sonra lippi tarafından savunmayı beşlemek için oyuna alınmıştı. neyse, top altı pasa doğru süzüldü.tudor saçma sapan bir şekilde; biraz da panik olmuştu( zaten çok gençti o zaman) topu direk bizim takımın en kısalarından suat'ın önüne indirdi alda at dercesine.

    suat 2 metreden dokundu, kafayla attı golü. bütün türkiye gol diye bağırdı, hissettik onu, sokak yıkıldı.

    işte o maç türk televizyon tarihinin en çok izlenen yayınıdır, sadece en çok izlenen spor yayını değil, tüm zamanların en çok izlenen yayınıymış. işte igor tudor, o günü kurtaran, onurumuzu kurtaran, türkiyenin kahramanı... dayım o kadar sevdi ki bu adamı, ertesi gün dükkana posterini asacaktı, bulabilseydik=) igor tudor, bir türk kahramanıdır, her ne kadar son maçta bilbao'ya yenilip elenmiş olsak da galatasaray'ı potada tutan adamdır. has galatasaraylıdır. hoş gelmiş. şampiyon olursak, dayıma posterini yollarım artık.

  • chanel ' den alisveris yapan ile cok farkli dusunen insan tipi. bu ne ya, magazadan aldigi kiyafeti yikamadan giymek igrencmis bilmem neymis. merak ediyorum, yun veya kasmir kazak da mi yikaniyor? ya da palto, mont veya saten, ipek bluz mluz de mi yikaniyor? sacmaligin dik alasi. icine sinmiyorsa pamukluyu aldigin donu yikarsin da vik vik magazadan aldigi kiyafeti yikamadan giymek filan diye soylemezsin. bu tiplerin cocuklari da oluyor, gelmis 6-7 yasina ilkokula baslamis, cocuk okulda yemek yiyemiyor agzinda bekletiyor. soruyorsun evladim niye? cunku anasi o gune kadar hep blender'dan gecirip yedirmis, cocuk cignemeyi ogrenmemis. ya da ev disinda baska yerde tuvaletini yapmayi bilmedigi icin cocuk okula altinda bezle geliyor o yasta. bravo! benzer kaygilarin sonuclarina hos geldiniz.

  • ne güzel söyledi ya:

    “pandemi döneminde herkes mutasyon diyor. mutasyon denilince aklınıza ilk ne geliyor? tabiki evrim geliyor. ama biyoloji derslerinde evrim anlatmak yasak”

    gerçekten eğitim sistemindeki tüm durumu özetleyen bir konuşma.