hesabın var mı? giriş yap

  • 80sonu 90 başı ankara ile katıldığım nesildir.

    nedendir bilinmez aklımda bu otobüsün jantları en çok yer etmiştir.
    dile gelse konuşacak gibi duran mat sarıya boyanmış şekilli jant kapakları vardı bu otobüslerin. bir de kahverengi deri döşemeli rahatsız ve soğuk koltukları...

    ayrıca "otomatik kapı çarpar" ikazını da bu otobüs ile hayatımıza sokmuştuk. evvelki 1950'li amcaların otobüslerinde var mıydı bilemiyorum tabi ki fakat bu ikarusun 4 dilimli ikiye ayrılan otomatik kapısı gerçekten çarpardı. kim bilir kaç vatandaşımız telef oldu bu kapılar yüzünden. kapı aheste aheste açılcak gibi yapıp fake atardı. havası dolunca da bir anda ışık hızıyla paaaat diye açılıp kapanırdı. körüklü olanların

    körük kısmında yaşam mücadelesi vermek bugünün şartlarında bile oldukça zorlu bir serüven idi. körük kısmının zemininde otobüs döndükçe kendisi de dönen bir kapak vardı. o kapak kırılcak diye çok korkardık küçükken...

    anımsadığım kadarıyla en rahat yanı en arka camın önündeki dikilmelik boşluk idi.

    bir de önünde kağıt biletleri attığımız kumbara gibi bir kutu olurdu. bu da unutulmaz.

    bir de bilinçaltıma yer etmiş bir diğer öğe ise otobüsün pisliği olmuştur hep.
    bu ikaruslar o kadar pis olurdu, o kadar yıkanmazdı ki, gerçek bir ağır sanayi aracı görüntüsüne sahiplerdi.. her yerinden çamur akardı. benim zihnimde hep öyle yer etmiş. kullanılan standart kırmızı-kırık beyaz boyanın matlığından kalitesizliğinden midir nedir bilmem fakat hiç şöyle ışıl ışıl parlayan tertemiz bir ikarusa bindiğimi hatırlamam..

    89-1995 yıllarına kadar emek sekizinci caddeden binip kızılaya giderdik annem ile..karamürsel pasajı, soysal çarşısı, alp billuriye falan yardırırdım annemin peşinden.

  • hiç unutmuyorum, bir keresinde "aşık olduğum adamın evine yakın bi otel tuttum, orda kaldım, o gece bissürü şarkı yazdım o otel odasında..." demişti.
    kendisi güzel, kafası güzel, yüreği güzel kadındır.
    damardır, ağırdır, zordur.

    rahat bırakın lan bu kadını! ne diyosa doğrudur, türkiye'nin en güzel kadınıdır.

  • 15. yüzyıldan beri lüks olmaktan çıkmış peynirin lüks olması durumudur.

    önceden paramız yoksa peynir ekmek yerdik, çerez parası derdik artık bok yiyip beton kemiririz.

    emeği geçen başta aktroll olmak üzere herkes belasını bulsun.

  • * üstüne iki satır sabahattin ali tümcesi paylaşmadan geçemez.
    * video veya fotoğraf çekmeden spor yapamaz.
    * yediğini içtiğini, before-after'ını paylaşmadan; başımıza endokrin profesörü kesilmeden diyet yapamaz.
    * sofra/tabak fotoğrafı çekmeden yemeğe başlayamaz.
    * mağaza kabinlerinde giysi deneme fotoğrafları çekmeden bir şeycik alamaz.
    * arkadaşlarıyla dil çıkarmalı, zafer işareti yapmalı, birbiri üstüne yıkılmalı, ağlamalı gülmeli fotoğraflar çektirmeden sosyalleşemez, tatil yapamaz, yurtta veya öğrenci/bekar evinde kalamaz.
    * albümü yeni çıkmış popçu gibi çeşit çeşit pozlar vermeden mezun olamaz.
    * monaco prensine gelin gidiyormuş havasında pozlar yayınlamadan evlenemez.
    * başında doğum fotoğrafçısı olmadan doğuramaz.
    * şikayet ediyormuş maskesi altında övünmeden çalışamaz, istanbul'da yaşayamaz, trafiğe takılamaz.
    * hastaneden birkaç kare yayınlamadan refakatçi veya hasta olamaz.

    özet geçmek gerekirse "hiçbir zaman 'kendi halinde' olamaz".

  • hala gerçekleri böyle saklayabileceğini düşünen dünyayı anlamamış yönetimlerin hareketidir.

    istiyorlar ki onların dediği kadar bilelim, onların istediği kadar yaşayalım, onların istediği kadar olalım.

  • ülke öyle bir hale getirildi ki altı üstü zincir market olan bir oluşum seferberlik altında, cepheden mektup gönderen muharip er gibi tavır takınıyor.

    niye bir saat erken uyanmak zorunda kalasın?

    neden en değerli varlığını, çocuğunu yalnız bırakıp gitmek zorunda kalasın?

    neden, neden, neden?

    bu reklam bir ironi değilse zırhlı mercedes'ten şükür öğretenlerden hiçbir farkları yok demektir.

    bir türk dünyaya bedeldir. türk'ü köle yapanlardan ben razı değilim kardeşim.

  • günümüzde gazeteciler tarafından en çok kullanılan etki yönetimi yöntemlerinden biridir. sosyolojik ve sosyo-psikolojik olmak üzere iki perspektifi vardır. framing, yani çerçeveleme; bir olayın hangi çerçeve içerisinde anlatıldığına göre birbirinden tamamiyle zıt olabilecek kadar farklı etkiler yaratır. framing sadece habercilikte değil, ekonomi, politika gibi bir çok farklı alanda kullanılır.

    bu kuram anlatılırken habercilikte en çok verilen örnek de budur. resmin sol tarafını bi gazetede görüyorsanız askerin acımasız olduğunu, sağ tarafını görüyorsanız askerin merhametli olduğunu düşünürsünüz. gerçeği anlamak için ortadaki tam resmi görmeniz gerekir ki nerdeyse hiçbir gazete bunu bu şekilde basmaz.

    iyi bir framingin anlaşılması gerçekten zordur ve dolayısıyla insanları kolaylıkla manipüle edebilir. ortalamanın (çok)üstünde zekaya sahip ve framingde ustalaşmış biri bile iyi bir framingi farketmeyebilir. öyle ki framing ustası nobel ödüllü daniel kahneman bile kendisinin yeni ve iyi bir framingi anlayamayacağını söylemiştir. şuradan da röportajın o kısmını izleyebilirsiniz. daniel abimizin de dediği gibi framingden etkilenmeyen insan yoktur, kötü ve ısıtılıp ısıtılıp servis edilmiş frame vardır.

    edit: imla.

  • uyarıya rağmen yaptıysa erkek haklıdır. bu abuk sabuk türk adetleri niye üretildi anlamış değilim.. bu kahve değil, içine tuz girdiği vakit vücuda alınmaması gereken bir maddedir.

    tweet altında kız kurtulmuş yazmışlar. tuzlu kahveyi reddeden bir damat adayı gerçek yüzünü gösterdi diye eleştirmişler. kusura bakmayın ama aptal aptal gelenekleriniz ile kafayı yemişsiniz.