hesabın var mı? giriş yap

  • uzun entry okuyamayanlar için özet:

    - bir grup kadın kafa dağıtmaya beşiktaş'taki "ünlü" turgut vidinli'ye gidiyor
    - gecenin sonunda bu insanlara fahiş ve alakasız bir hesap çıkarılıyor
    - itiraz edilince mekanın kapıları kilitleniyor, kadınlar darp ediliyor
    - polis çağırılıyor, elbette ki polis gelmiyor
    - ne güzel darp ettik ama diye biraz daha darp ediliyor

    daha kısa özet:

    kafa dağıtmaya gideyim derken kafanızda bardak dağılsın istemiyorsanız turgut vidinli'ye gitmeyin annem.

  • özet geçiyorum abd'ye dil öğrenmek için gitmiş 3 aydır alışamamış. aklı sevgilisinde ve ailesinde kalmış.

    bu kadar.

    debe editi: başlığı açan arkadaş kaçtığı için bu özete bir şey daha ekleyim. arkadaşın bütün ailesi, konu, komşu fetö yüzünden gözaltına alınmış. yazdıkları darbe girişiminden 10 gün önce abd'ye kaçırıldığı izlenimini veriyordu.

    linç üzerine yazdığı destanı toplayıp gitti.

  • geçmiş yıl 1000e yakın implant yapmış bir diş hekimi olarak konuya açıklık getirmek gerekirse yukarıda arkadaş durumu açıklamış. marmara üniversitesinde yapılan implant fiyatları. bu fiyatlar sene başı kur esas alınarak yapılan en basic fiyatlardır. devlet implantı karşılamıyor ancak cerrah ücreti olsun üst yapı olsun (kısmen) karşılıyor. özel sektörde her bir kalem için ayrı ayrı ücretlendirme yapılıyor. o yüzden yüksek fiyatlar çıkabiliyor. her şey kura endeksli olduğu için de fiyat katlanarak artıyor.

    gelelim implantı pahalı olma sebebi. öncelikle üst segment çoğu firma ömür boyu garanti sunmaktadır. 5 sene sorna bir implant fail olduğuna sebebine bakılmaksızın eskisine karşılık yenisini sorgusuz sualsiz göndermektedir. böyle bir garanti hiçbir sektörde yok. ancak bu garanti firmalar için ekstra bir maliyet demektir. bu ürünler ayrıca doğadan titanyumu çakıyla kesip işlenmesiyle üretilmiyor. milyon euroluk cihazlarla oluşturuluyor. o yüzden temel bir masraf söz konusu.

    gelelim pahalı implant ile ucuz implant arasındaki hekim açısından farka. biraz şahsi olacak ancak üst segment 1-2 farklı implant uyguladım. uygulama kolaylığı söz konusu. hele ki riskli vakalarda elini güçlendiriyor. tedavi esnasında oluşabilecek komplikasyon ile karşılaşma imkanın azalıyor. ancak hastamızın kemiği çok iyi ise nalburdan 15lik çivi çak yine tutar. bir diğer mesele de üst yapıda sunduğu imkanlar. implant demek sadece kaba tabirle vida demek değildir. üst yapısı yani sabit ya da hareketli protezlerle bağlantıyı kuran ara parçalar. kaliteli implantlarda çok fazla sayıda seçenek mevcut iken düşük kalite implantlar yeni teknoloji imkanları desteklemeyebiliyor. ben kliinğimde digital ölçü alıyorum. resim çeker gibi. her şey bilgisayar üzerinden ayarlanır kendi labaratuvarımızda ürünü üretiyoruz. böylece hata payı olmuyor. ancak uyguna yapılan pek çok implant bu sistemi desteklemiyor. desteklese de imkanları sınırlı oluyor.istediğimiz parça gelmiyor. tedavimiz sekteye uğruyor. hasta mağdur biz de mahçup oluyoruz.

    özetlemek gerekirse köklü bir firma ise ve ömür boyu garanti sunuyorsa üstelik implant yapılacak bölgede yeterli kemik var ise implant markasından ziyade hekim faktörü daha önemli oluyor.

    edit: imla

  • türkiye'deki şok'un, iskandinav ülkelerindeki hallice versiyonu.
    reyonların yerini zırt pırt değiştirmesi, çorap reyonundan salatalık, dondurulmuş gıda reyonundan muz, bira reyonundan süt, kurabiye reyonundan balık çıkartabilmesi ile ünlüdür. dağınıktır. burada alışveriş yapmak nevigasyon cihazı gerektirir. ama ucuzdur, severiz.

  • çılgıncasına yapılaşan, dağı taşı tipsiz çirkin evlerle dolan belde.
    fakat susuz belde.
    su yok datça’da.
    yok abi su.
    yeraltısuları var, onlar da kuruyor.
    yol kenarında, bayırda çayırdaki çeşmeler birer birer kuruyor.
    buna rağmen evlerin otellerin bahçelerinde havuzlar dolup taşıyor, bahçelere yerleştirilmiş sulama sistemleri tüm gün fırıl fırıl çalışıyor, sular yollara taşıyor. evin sahibini uyardığında “faturasını ben ödüyorum sanane” diyor.
    3-5 seneye datça çöle dönecek, içecek su kalmayacak,kimse farkında değil.

    hadi, doğal yaşamı, ağaçları, estetiği falan geçtik, unuttuk, vazgeçtik bunlardan. ama su olmadan nasıl yaşanacak? şu an datça’da son 1-2 senede yapılmış evlerin tamamı dolsa, mevcut yeraltı suları birkaç senede tükenir. her sene daha da kuraklaşıyor, daha az yağmur alıyor. bu kadar insan, bu kadar ev susuz ne yapacak, çok merak ediyorum.

    2017 de 1 ay kadar süren bir susuzluk yaşadık, mahvolduk. denizden bidonlarla su taşıdık tuvalete dökmek için. ve geçen 3 senede binlerce yeni ev yapıldı. ve bu evler 1+1 400.000 liraya satılıyor, bahçeli falan da değil. 2.000 liradan aşağı kiralık ev bulmak zor.

    bu işin bir ilmi yok mu?
    buranın su kaynağı bu kadardır, bu kadar eve yeter, bu yüzden böyle böyle tedbirler alınmalıdır..
    tabii burası türkiye, bugünü kurtaralım, yarına allah kerim.

    belediye de bütün yıl datça’ya gelin diye deli gibi reklam yapıyor. tamam turizm geliri önemli datça için. ama su yok abi, çok yakında susuz kalacak datça.
    kaçak yapılar, site inşaatları türkiye’nin en önemli tarihi kazı bölgelerinden biri olan knidos’un dibine kadar girmiş, denize sıfır (gerçekten sıfır, adam kapıdan çıkıp denize giriyor, bağlarözü isimli, knidos’a 3-4 km mesafede bir kıyı) evler yapılmış, hepsi dimdik ayakta duruyor, hızla çoğalıyor, belediyenin umrunda değil. belediye sağda solda prefabrikleri, derme çatma barakaları yıkıp fotoğraflarını facebook’tan paylaşıyor.

    huzur adası falan değil; biraz etrafında olup bitenlere duyarlı insanlar için huzursuzluğun, yokoluşun, çirkinleşmenin, yıkımın, çölleşmenin adresi datça.

    edit: ekşişeyler’e düştükten sonra çok sayıda mesaj geldi, hepsini cevaplayacak vaktim yok, özür dilerim. herkese teşekkürler.
    datça belediyesi de “kısmen doğru” demiş, yanlış olan ne varsa memnuniyetle düzeltirim.

  • karadeniz bölgesinde bir iş yemeği. masada genel müdürler, proje koordinatörleri, yöneticiler vs 20 kişilik bir ekip. sofrada da malesef çükündür var.
    malesef diyorum çünkü bir gün öncesinde çok daha mütevazi başka bir sofrada yine vardı ve adının ne olduğunu o zaman öğrendim. belli ki iyi öğrenememişim.
    karşı şirketin proje yöneticisi kadınla yan yanayız. ağzına bir parça çükündür attı. bana dönerek;

    - hmm bu ne ki acaba?
    + sikindir.

    bazen gürültülü bir ortamda yüksek sesle konuşurken herkes bir anda susar ya, işte öyle yankılandı bu söz. ama ben gerizekalı kendimden o kadar eminim ki sözlerime devam ettim;

    + evet bana da garip geldi, ama sikindir deniyor işte, insan yedikçe alışıyor, ehehe!

    kadın hiçbir şey diyemedi, ortalık iyice gerildi. tam o anda diğer tarafımdam yediğim dirsek darbelerini fark ettim. baktığımda dün çükündürü kendisinden öğrendiğim arkadaş gülmekten kıpkırmızı olmuştu, kulağıma eğilerek;

    - oğlum sikindir değil lan naptın, çükündür o!

    işte o anda sikindir/çükündür her ne boksa onunla aynı renk olduğumu hissettim.

  • kesinlikle çok doğru bir söylem. sadece rte ve büyük resmi gören taksicilerin bildiği hadron çarpıştırıcısı var yozgat'ın altında. ilim irfan yuvası yozgat'ı özellikle çomar yuvası gibi gösteriyorlar ki dış güçler uyanmasın. son dönemlerde bilgi sızdıysa demek amariga'ya falan yozgat'ı bitirme çalışmalarına başlamış deyyuslar.

  • geçen hafta arkadaşlarımla 'lan acaba türkiye genelinde 24 saat elektrik kesintisi yaşansa bilanço ne olur' diye tartışmıştık. buradan evrene selamlarımı gönderirim. bu akşam tekrar bir araya gelip aynı grupla 'acaba j. lopez hangimize verir' sorusunu tartışacağız, oturum halka açıktır.