hesabın var mı? giriş yap

  • mevzu bahis vakko olunca, evlenen evlenmeyen merak eden etmeyen herkes mağazaya hucüm ediyor.

    ve insanların vaktini çalıyorlar.
    10 saat ayakta dikiliyorsunuz, belirli bir kişisel kotanız var. satış yapmanız gerekiyor.

    kadının biri gelinlik denemek için sizi 2 saat tutuyor, ayrıca giydirmesi taşıması aşırı zor. sonra kadına düğün tarihi soruyorsunuz. yok.

    canı denemek istemiş...

    150 tl alınması olayı normal. gelinlik fiyatından düşerlerse daha güzel olur.

  • sadece ülkemiz değil, dünya genelinde formula 1 e olan ilginin son 10 yılda ciddi kan kaybettiğini söylemek yanlış olmaz. bunda en büyük pay sahibi bernie ecclestone isimli ak saçlı kart zamparadan başkası değildir. bu aç gözlü, huysuz ve megolaman bunak, bir cio ya da otoriteden ziyade formula 1 i son 15 yıldır oyuncağı gibi yönetmiş, yaz boz tahtasına çevirmiştir. her sene yaşanan kural değişiklikleri, pilot ve takım kayırmalar, adeletsiz kararlar vb. hem izleyiceleri hem de takım/pilotları illallah ettirmiştir. bir diğer sebep ise schumacher, prost, senna vb. kitleleri peşinden sürükleyen pilotların gelmemesi, yetişmeleri için gerekli ortamın bulunmaması. stratejiler, takım kararları, teknolojinin ulaştığı seviye ve az evvel sövdüğüm yıldo kılıklının aldığı kararlar işin heyecanını gün be gün azaltmakta. 90 larda, ben de dahil olmak üzere, kitleler tarafından takip edilmeye başlanan organizasyonun, son 10 yılda geldiği noktayı anlayabilmek için yarış takvimlerine ve elde edilen hasılatlara bakmak yeterli. özetle, dünya genelinde formula 1 e olan ilgi azalmakta.

    türkiye'de ise, 1-2 değil, tam 7 kere yarış düzenlenmiştir. ömrü hayatında 9-10 birinciliği bulunan, dönemin ferrari pilotu felipe massa, istanbul'da düzenlenen 7 yarışın 3 ünü her nasılsa kazanmayı başarmıştır.

    inşaa edildiği dönem itibari ile istanbul park'ın dağ başında olması, motor sporlarını takip eden insan sayısının azlığı, ulaşım sorunları ve fahiş bilet fiyatları nedeniyle organizasyona olan ilgi her geçen yıl azaldı. bu kadar laf ettim, ben bile 2005 ve 2007 yıllarında olmak üzere 2 kez gidebildim. hiç gitmeyenler için şunu söylemem mümkün, takım garajlarının karşısındaki ana tribün haricinde, yaz aylarında diğer bölümlerde bulunmak işkence.

  • yabancılara böyle sorular sormak kolay daha önce yolanthe üzerinden bir sürü geyik döndü.sonrasında dusko tosic'in eşi jelana üzerinden söylenmeyen şey kalmadı.şimdi de riekerink'in kızlarına sıra geldi.ulan gidip sorsana fatih terim'e kızlarını ya da volkan demirel'in karısına falan aynı geyikleri yapsanıza façanız yeter mi ? gazateci ve televizyoncu diye ortalıkta dolaşıyorlar işte müsvedde insanlar.

  • sürekli "ulan akşam hanım eve küçük yoğurt mu istediydi büyük yoğurt mu?" der gibi kafasını ovuşturup düşünüyor.

  • fransa kralı xiv. louis boyunun kısalığıyla da tanındığı, bu boy kısalığını kompleks haline getirmiş, saraylılardan kısa olmayı kendine yakıştıramadığı ve 10 cm uzunluğunda topuklu ayakkabılarının olduğu fransız arşivlerinde mevcut. aynı zamanda kendi ayakkabısının kırmızı olması sebebiyle halka kırmızı ayakkabı giymeyi yasaklamıştır.

    evet ilk olarak erkekler giyiyor peki ne zaman bıraktılar giymeyi?
    aydınlanma çağı'nın entelektüel ortamı erkeklerin de moda anlayışını değişikliğe uğratmıştır. bu dönemlerde modada daha rasyonel bir bakış açısı olduğundan erkek giyim tarzında büyük değişiklikler yaşanıyor.
    18. yüzyılda tarihe "great male renunciation" adıyla geçen bir fenomen ortaya çıkıyor. bu akım sonrası erkekler parlak ve gösterişli moda tarzından vazgeçiyorlar. topuklu ayakkabı da bu yıllarda terk ediyorlar. tarihte tam olarak 1740'lı yıllar olarak geçiyor. bu akım sonrası toplum cinsiyet rolleri tekrar inşa ediliyor. erkek pratik ve rasyonel bir dış görünüşe sahipken, kadın ise daha duygusal ve zarif bir hale bürünüyor.

  • 5 çocuğu 12 torunu olan dedemin ılık olduğunu anlamama sebep olan tespitlere söz konusu bir sınıflama.

  • buna şu an hayıflanan da çılgın bediş izleyip, yonca evimik dinleyen nesildi. büyüdü adam oldu işte pek ala. her şeye ağlaşmayın amk.

  • homer ölecektir, son gece çocuklarını yatağında ziyaret edip onlar uyurken onlara güzel şeyler söyler, över tek tek. maggie'ye "ne tatlısın, ne şirinsin" der, lisa'ya "ne zeki, çalışkan b kızsın , övünç kaynağımızsın" falan der. sıra bart'a gelir, bakar bakar diyecek bir şey bulamaz ve:

    -bart, (bi kaç sn. sessizlik) ,yorganın çok güzel

  • lisedeyim. daha az kira vermek için okuduğum lisenin yakınından 5-6 km ötedeki daha küçük bir daireye taşınmıştık. çoğu zaman bana verecek dolmuş parası olmuyordu, okula yürüyerek gidip geliyordum. giydiğim montun fermuarı bozuktu, kışın kendimi rusya'daki napolyon'un askeri gibi hissederdim.

    evde ödeyebildiğimiz tek fatura elektrik faturası ancak o ay onu da ödeyememişiz. o sabah uyanınca zifiri karanlıkta üstümü giyindikten sonra yiyecek bir şey olmadığı için kahvaltı etmeden evden çıktım. akşam bayağı sağlam kar yağmış, yollar ve kaldırımlar buz tutmuş. tek tesellim yolların her zaman olduğu kadar dolu olmamasıydı çünkü yürürken ayakkabının da dandikliği yüzünden sürekli düşüp kalktım. yol o sabah beni o kadar zorlamıştı ki normalde 30 dakikada gittiğim yolu sanki 2 saatte gitmişim gibi hissetmiştim. okulla aramdaki son engel olan dik yokuşa geldiğimde bacaklarım artık hissizleşmeye başlamıştı, burnum çeşmeye dönmüştü ve ellerim ile dizlerim ise yara bere içindeydi. kaydırak tırmanmaktan pek farkı olmayan o buzlu yokuşu da bir şekilde atlattıktan sonra sonunda okula vardım. ancak bahçe kapısına geldiğimde kapının kilitli olduğunu fark ettim. daha sonra ise okula dikkatimi verdiğimde olağan dışı bir sessizlik ve sakinlik olduğunu fark ettim. bahçede öğretmenlerin arabaları da yoktu.

    tam o sırada arkamdan geçen yaşlı bir adamdan okulların tatil olduğunu, dün akşam haberlerde duyurduklarını öğrendim. tabii televizyonu elektrik olmadığı için izleyememiştim.

    onca yolu boşa gitmiş olmama rağmen okulun tatil olduğunu öğrenince yolda harcadığım gücüm geri geldi, bütün ağrı ve sızılarım geçti. eve geri neşeli bir şekilde yavaş yavaş gittim, düşe kalka gittiğim yolları paten yapar gibi kaya kaya geldim. apartmanın dış kapısına vardığımda ise güneşin sonunda çıktığını fark ettim.