hesabın var mı? giriş yap

  • calisilan sirkette verilen 2 gunluk egitimde, egitmenin katilimcilarla tanismasi sirasinda;

    egitmen : evet mahmut bey, sizden baslayalim, bu egitimden ne bekliyorsunuz?
    mahmut : bir an once bitmesini.

    (bkz: true story)

  • hala pelikan diyenler var. seçim gecesinden beri olanlar recep tayyip erdoğan'ın dahli ile yapılmaktadır. bırakın pelikan melikan

  • krizin ana nedeni pandemi dolayısıyla abd'de üretimin durması ve tüm ticaretin çin-abd yönüne kayması.

    ilk olarak çin-abd arası navlunlar 2.000usd civarından 8.000-10.000usd civarına yükseldi. bu karlı durum nedeniyle tüm armatörler konteynerlerini boş olarak çin'in ana limanlarına çektiler ve hepsini dolu olarak abd'ye yönlendirdiler.

    aynı dönemde abd'de üretim durma noktasında olduğu için ihracat da azaldı ve alışılmadık şekilde limanlarına gelen dolu konteynerleri aynı oranda ihracatta kullanamadılar ve böylece limanlar, depolar boş konteyner ile dolmaya başladı.

    yoğunluktan dolayı limanların verimli çalışamaması öncelikle konteyner gemilerinin açıkta beklemelerine, daha sonraları konteynerlerin aktarma limanlarında bekletilmesine ve en sonunda da kıta amerika'sına gidecek konteynerlere sınır konmasına ve hatta hatların belirli periyodlarda kapanmasına yol açtı.

    mevcut şartlarda ticaretin eski koşullarına dönmesi zor görünmektedir. en az bir yıl daha belki de daha da artarak yaşanan gemi, ekipman ve navlun krizi devam edecektir.

    bir de yetmezmiş gibi çıldıran petrol fiyatları her hafta baf artışı olarak navlunlara yansıyacaktır.

    tavsiye olarak bir mal için fiyat verirken aldığınız navlunun üzerine ciddi bir temkin payı ilave etmenizdir.

    son olarak duyum notu: msc tek tabanca olmanın da etkisiyle 15 mart'tan sonra anormal bir artış yapacaktır amerika kıtası için. söylenti 2.000usd/teu civarıdır.

  • karadeniz'e röportaja gelen gazeteci çiftçi temel'e sorar:

    g: bu inekler ortalama kaç litre süt veriyor?
    t: hangisi? beyazı mı, siyahı mı?
    g: beyazı...
    t: 10 litre...
    g: peki siyahı?..
    t: 10 litre...
    g: peki neyle besliyorsun bunları?
    t: hangisini? beyazı mı, siyahı mı?
    g: beyazı...
    t: otla besliyorum...
    g: peki siyahı?
    t: onu da otla besliyorum...
    gazeteci iyice dellenir. neden peki sürekli hangisi, hangisi diye soruyorsun? zaten cevaplar aynı...
    t: çünkü siyah olan benim de ondan...
    g: haaa... peki beyaz olan kimin?
    t: o da benim...

    debe editi: ünlü şovmen cem yılmaz'ın bir gösterisinde dediği gibi: nereden bileyim, o fıkralardaki adamların gerçek olduğunu...

    edit: bu fıkra mükerrerdir...

  • kimseyi gaza getirmek istemem fakat kendi adıma söylemek gerekirse bir daha bonus card kullanırsam anamı avradımı yedi sülalemi ak gençlik siksin.

  • 1850den başlayan, 5 kuşağın olduğu benim 37.sırada olduğum tabloda ben de dahil 35 kişinin nüfusu bizim köye kayıtlı. premium gold köylüyüm.

  • doların son zamanlarda giderek türk lirası karşısında değer kaybettiği, dürümünse günden güne değerlendiği düşünülürse sözlüğün dürümde tutulması daha mantıklı. ben olsam sözlüğü dürüme çeviririm. evet.

    yatırım tavsiyesi değildir.

  • bugün cumhuriyet olan azerbaycan'da (kuzey azerbaycan) ve iran topraklarında kalan güney azerbaycan'da konuşulan türk lehçesinin adlandırılması amacıyla yaygın şekilde kullanılan ve kullanımı bilimsel olarak doğru olmayan tabirimsi. bunu söylerken dillik (linguistic) verileri dikkate alarak söylüyorum. üstelik ilk olarak ben de söylemiyorum bunu. ilber ortaylı'nın da haklı şekilde vurguladığı üzere bu lehçenin adı -ne demekse- azerice değil, azerbaycan türkçesidir.

    bugün azerbaycan respublikası'nın anayasasında -siyasî bir tabir olmasına rağmen- azerbaycan'da konuşulan türk dili değişkesine azerbaycan dili denir. bu tabir de elbette tarihsel ve dilbilimsel verilerden bildiğimiz kadarıyla hatalı...

    azerbaycan türkçesi dilbilimsel anlamda kullanılması gereken en doğru tabirdir. ve daha ilginç olanı; türk devletleri arasında ilk cumhuriyet yönetimi azerbaycan'da 1918-1920 yılları arasında mehmet emin resulzade tarafından kurulduğunda bilin bakalım anayasada resmi dil nasıl adlandırılmıştı: türk dili. müteakip sözüm de 'bir millet kendisini ve dilini nasıl tanımlarsa o kabul edilmelidir' diyenlere gelsin. azerbaycan respublikası 1991 yılında sovyetler birliği'nden özgürlüğünü kazandığı zaman ebulfez elçibey yönetimi azerbaycan'ın dilini türk dili olarak tasdik etmesine rağmen haydar aliyev, yönetimi ele geçirir geçirmez, türk dilinin ismini azerbaycan dili olarak değiştirdi.

    bugün iran'da bulunan güney azerbaycan'a gidip insanlara anadilinin isminin ne olduğunu sorduğunuzda alacağınız cevapla ne demek istediğimi en sarih şekilde anlatacağımı sanıyorum. iran'da tebriz ve civarında yaşayan birine gidip "anadilin ne" diye sorarsanız, galip ihtimalle "türkî", "zebân-i türkî" (fars. türk dili) cevabını alacaksınızdır. bugün iran'ın azerbaycan ostanlarında (illerinde) yaşayan türklerin sloganı dahi "haray haray men türkem"dir.

    sözün özü, 1828 yılında iran ve rus çarlığı arasında imzalanan türkmençay antlaşması ile bölünen azerbaycan'ın kuzey kısmı (bugün müstakil bir devlet olan) önce rus çarlığı'nın, sonrasında ise bolşevik kadrolu sovyetler birliği'nin tahakkümü altında büyük bir kimlik bunalımı yaşadı. 1938 yılından sonra stalin'in uyguladığı represiya döneminde yüzlerce azerbaycan türkü aydın ya katledildi, ya sibirya'ya sürgüne gönderildi ya da memleketini terk etmek zorunda bırakıldı. bu aydınlar arasında türk dilinin en büyük âlimlerinden dilci ahmet caferoğlu ve azerbaycan'ın en değerli siyaset adamlarından azerbaycan halk cumhuriyeti'nin (1918-1920) kurucu cumhurbaşkanı mehmet emin resulzade de vardı.

    münevverlerinden mahrum bırakılan bir toplumun kimlik bunalımı elbette sarsıcı neticeler doğuracaktı. bu neticelerden belki de en önemlisi, hem benliğini hem dünyasını şekillendirdiği dili ile arasına giren mesafeydi. bu demek değil ki azerbaycan türkleri rus boyunduruğu altında yaşadığı dönem boyunca öz dilini kullanmaktan vazgeçip başka bir dile meyletti. olan bu değildi. ancak toplumun dili ile kimliği arasına ideolojik tohumlar ekildi. bununla ne demek istediğimi şu küçük örnekle anlatabileceğimi düşünüyorum. rusya'nın yavuz ivan (ivan grozni) döneminden itibaren hızlandırdığı doğuya doğru genişleme politikası sonucu 16. yüzyıldan sonra rus çarlığı'nın bir kısmını türk dilli halklar oluşturmaya başladı. özellikle ii. katerina döneminden sonra rus çarlığı topraklarında yaşayan bu halklar manzumesine daha fazla bigâne kalamadı. bilimsel olarak bu halkların dilleri, kültürleri, edebiyatları ciddi inceleme altına alındı. rus çarlığı döneminde türk dilinin farklı değişkeleri (yakut türkçesi, tatar türkçesi, türkmen türkçesi, vs.) adlandırılırken başlarda rusça lehçe-şive anlamına gelen nareçiy sözcüğü tercih ediliyordu. türkolojinin kurucusu kabul edilen büyük âlim f.w. radloff türk lehçeleri ile ilintili ünlü eserlerinde hep türk "nareçiy"lerinden bahsetmiştir. bolşevik devriminden sonra ise tüm bu nareçiyler bir anda "yazık"lar (rus. dil) haline geldi. sovyetler bununla da yetinmedi. her bir türk lehçesi için karakterleri birbirinden farklı ve girift olan kiril alfabeleri oluşturdu. aynı ses için birbirinden farklı harfler önerildi. bu alfabeleri kullananlara kendilerinin diğerlerinden farklı olduğu aşılanmaktaydı. bu konuda sovyetler belli oranda belki başarılı dahi oldu. bırakın birbirinden uzak yaşayan türk dilli topluluklar arasında hissettirilmeye çalışılan farklılık duygusunu, bu politikayla aynı toplum içerisinde yaşayan bireyler arasında dahi derin farklar yaratıldı. ebulfez elçibey-haydar aliyev karşıtlığı dahi bu bağlamda birçok şeyi açıklıyor gibi...

    bugün kullandığımız bazı kavram ve ıstılahların tarihî arka-planını sorgulamadığımız sürece kendi yaşadığımız dünyaya başkalarının, ayarlarını yapıp bize kakaladığı lenslerden bakmaya devam edeceğiz gibi. imdi öz mahnımızı söyleme zamanı...

  • benim lan bu. evet ezikliğini hissediyorum.

    lisenin son senesindeyken babam iflasın eşiğine gelmişti. bırak beni bir üniversitede okutmayı, ki özel üniversiteden falan bahsetmiyorum bildiğin devlet üniversitesi, içine düştüğü borç batağından kurtulmak için ek gelire ihtiyaç duyuyordu. ben de bu durumda çalışmak zorunda olduğum için gidemedim üniversiteye. çalışırken açıköğretime kaydoldum. bu süreçte babam iflas etti ve ailenin bütün maddi yükü benim üstüme kaldı. yaklaşık iki sene sonra annem hastalandı. hayatımda bir kez bile hasta yattığını görmediğim annem yataklara düştü, akciğer kanseri dediler.

    işten arda kalan zamanlarda hastanelerde koşuşturdum. bir yandan tedavi masrafları, bir yandan evin masrafları derken fazla geldi, yetemedim. ilk kredimi çektim. malesef çok dayanamadı annem, 9 ay yaşatabildik. annem üniversite mezunu olduğumu görmeyi çok isterdi, göremedi.

    bitirdim açıköğretimi. diplomasını alınca mezarlığa koştum anneme gösterdim. o bilmez açıköğretim falan, diploma işte, üniversite diploması. sevinmiştir.

    kampüs havası solumadım, yurtta öğrenci evinde falan kalmadım, kettle'da makarna yapmadım amk. sizin kadar eğitim almadım ama açıköğretimde okurken çok şey öğrendim.

    mutlu musunuz lan şimdi?