hesabın var mı? giriş yap

  • keşke 'en büyük hayalim türk milli kadın basketbol takımımızla dünya şampiyonu olmak' filan deseydi.

    başörtülü, başörtüsüz diye ayırmasa çok güzel olacakmış.

  • anneme ne fikirle gitsem, ki ufak çaplı bir mucittim küçükken, "amaaan max saçmalama" diyerek her seferinde beni terslemesiyle her söylediğimin saçma olduğu ve ciddiye alınacak bir insan olmadığım fikrini buna örnek verebilirim. bu yetişkinliğime de yansıdı ve hâlâ tam olarak aşamasam da büyük oranda ilerleme kaydetmek yıllarımı aldı.

    büyüyüp bu sorunu yüksek oranda aşınca konusunu anneme açtım. "napayım çalışıp işten gelmişim bir şey anlatmaya çalışıyorsun, vaktim yoktu seni dinlemeye" cevabını aldım.

    çok net arkadaşlar, zaman ayıramayacaksanız çocuk yapmayın.

  • 4 yaşından daha büyük değilim. diş hekimi annem, ben küçük olduğum için evimizin bir bölümünü muayenehane olarak kullanıyor. bir gün yaşlı bir dede geliyor. elma şekeri yanaklarından yaşlar akıyor, belli ki çok ağrısı var. annem hemen gerekenleri yapıyor, ağrısını dindiriyor. ama dedenin gözleri kurumak bir yana, barajlar dolduruyor. çocuk aklımla çözemiyorum n'oluyor, acaba o da diğer hastalar, çocuklar gibi korkudan mı ağlıyor. peki neden gözleri-yaşları yerde, anneme dualar mırıldanıyor? sonradan öğreniyorum tedavi bedelini ödemeye gücünün yetmediğini. ve hatırlıyorum, yine gözleri yerde, bana, sattığı elma şekerlerinden verdiğini. ve unutmuyorum, ertesi sabah, ertesi hafta, ve onun da ertesi haftalar, kahvaltıda o dedenin köyünden gelen kar beyaz yumurtalar yediğimizi.

    aradan bir sene kadar geçiyor. televizyon izliyoruz. dışarısı kar fırtına. kardan adam yapmak için havanın az biraz durulmasını beklerken biz, kapı çalınıyor. kapı açma heveslisi ben, uça koşa kapıyı açıyor şaşkınlıkla bakıyorum. "aa o dede", yanaklarından tanıyorum. ellerinde yine elma şekerleri, bembeyaz köy yumurtaları. ama bir şey daha var bu sefer; bir çok insanın ödeyemeyeceği, kimisinin de ödeyebileceği halde, dişlerini yaptırdıktan hemen sonra kayıplara karıştığı için ödeyemediği o parayı, ak dede, pembe yanak dede, elma şeker satan, köyünden gelen yumurtalardan torunlarına üç-beş arttıran dede, gece gündüz demeden çalışıp, belki biraz daha ağarıp, biraz daha kızarıp biriktirmiş, parayı anneme uzatıyor. gözleri hala annemin gözleriyle buluşamıyor. ağlayacak gibi oluyorum, boğazımda yumruk var, beceremiyorum. anneme bakıyorum, gözlerinde renkler, resimler, kelimeler; ha düştüler, ha düşecekler. "ama ben o parayı sana helal ettiğimi defalarca söylememiş miydim ah amcacım" diyen annem değil, annemin sesi bu değil.

    hala elma şekeri yerken bir tuhaf olurum.

  • türkçemize "travma sonrasi stres bozuklugu" seklinde kazandirilmis bir kaygilanim bozuklugu türü.
    savas, konsantrasyon kampi veya deprem gibi büyük felaketleri, travmalari yasayan insanlarin düsebilecegi bir çukur. o anlari sürekli tekrar yasamak (rüyalarda da), hayata ve insanlara karsi hissizlesmek, apatik olmak, gelecegin anlamini yitirmesi, çok yüksek düzeyde kaygiyla dolu olmak gibi semptomlari vardir. depresyonla elele, kolkola gezen bir rahatsizliktir.
    hem travmadan önceki psikolojik altyapiniz, hem travma sirasindaki deneyimlerinizin yogunlugu, hem de travma sonrasi insanlarla etkilesimlerinizin niteligi belirleyicidir ptsd'yi yasayip yasamamanizda, ya da ne düzeyde yasadiginizda. konusmak, paylasmak kisa dönemde aci verse de, uzun vadede her zaman en sagliklisidir, en iyi tedavi yoludur.

  • "...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.

    bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."

    http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254

    evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...

    ---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---

  • gerçekten bunu yapabildiğim birini bulabilirsem, gerçekten sessizliği bir adım yakınlığa dönüştürebilecek biri çıkarsa karşıma, sorgusuz sualsiz, gözümü kırpmadan evlenirim onunla. başka hiçbir şey lazım değil. konuşmak bir şeydir, susabilmek her şeydir. eğer bir insan sizinle beraber sessizliğe katlanabiliyorsa, suskunluğa bile tahammül edebiliyorsa, asla ve asla kırıp üzmeyin. çok nadirler ve bir daha asla çıkmıyorlar karşınıza.

  • benim değil ama bi arkadaşımın yaptığı ise 5 kısılık japon kafilesini başlarında rehber olmadan kıbrısa tura gönderecekti.. gerizekalı andaval ucak biletini kesen kız ercan havalimanının ecn olan havalimanı kodunu erc diye kesiyor bilete bakmıyor ve garibim 5 tane japon bi başlarına erzincana gittiler.

    japonlarla iş yapanlar bilir ki bu insanlar cok fazla sorgulamazlar kendilerine soyleneni yaparlar.. bunları havalimanına bırakacak olan sofor dıs hatlara bırakıyor ama yocular iç hatlara gidip bi güzel erzincan a gittiler.

    kimse de dememiş ki aga bu nedir.

  • abd'de sağcıların kongre binası basmasından bile mağduriyet çıkarabilmiş.

    görüldüğü üzere siyasal islamcılar tüm varlığını mağduriyete borçlu, her koşulda/şartta mağdurlar.