hesabın var mı? giriş yap

  • dağlarda bu kadar insanın su savaşı yaptığını, yakalamaç falan oynadığını zannedenlerin feryadı. be adam, o 2 pkk'lının kafası neden yok biliyor musun? çünkü tepelerinden uçan uçaklar bomba yağdırıyor, havanla vuruluyor, top ateşiyle dövülüyor.

    sağlam kafa mı kalır, hasarsız vücut mu kalır?
    pkk mayını döşediğinde adam iç kanamadan mı ölüyor sanıyorsunuz?
    parçası bulunmayan şehitlerin boş tabutları evlerine gönderilirken hiç vahşet, hiç insanlık suçu ve uluslararası hukuk sikinizde değil?

    ağzının orta yerine sıçtıklarım.

  • - iyi günler, x hayat ve emeklilik.. nasıl yardımcı olabilirim?
    - iyi günler hanımefendi.. babamı çok kısa bir süre önce kaybettik.. babam, annemi sigorta ettirmiş sizin kurumunuzdan.. siz de her ay babamın hesabından çekiyormuşsunuz sigorta miktarını..
    - sigortalı numarasını alabilir miyim?
    - 4 8 15 16 23 42 (değildi tabii canım.. verdim işte numarayı..)
    - bilgilerinizi kontrol ediyorum.. bilgiler ekranıma geldi, buyrun siz devam edin..
    - peki.. şimdi benim size iletmek istediğim şu; babamın banka hesaplarını kapatacağız biz.. bu yüzden artık sigorta ettiren kısmına benim adımın ve hesap bilgilerimin geçmesini istiyorum.. neler yapmam gerekiyor bu değişiklik için?
    - evet anlıyorum.. yalnız benim sigorta ettiren kişi ile görüşmem lazım, bu değişikliği onaylamam için..
    - hanımefendi anlatamadım sanırım.. sigorta ettiren kişi babamdı, kendisi vefat etti..
    - anlıyorum ama prosedür gereği o'nunla görüşmemiz gerekiyor..
    - bence anlamıyorsunuz hanımefendi.. babam öldü diyorum, siz kendisi ile görüşmek istediğinizi söylüyorsunuz?!?
    - hanımefendi prosedürümüz böyle, onu iletiyorum size.. sigorta ettiren kişi ancak bu değişikliği gerçekleştirebilir..
    - şaka mısınız siz hanımefendi? ayrıca böyle bir hizmetiniz varsa, babamla görüşebilmek gibi, ben de faydalanmak isterim!
    - pardon, ben onu demek istememiştim..
    - neyse hanımefendi.. ben başka bir şekilde çözerim sorunumu, çok sağolun, çok yardımcı oldunuz..

    terbiyesizleşmeyi kendime yakıştıramadığım için bitirdim görüşmeyi.. ardından, daha üst birimlere ulaştım.. yukarıdaki konuşmayı tüm detayları ile anlattım.. böyle durumlarda bir b planının olmamasından dolayı, zaten hali hazırda bir acısı olan insanların, bir de böyle saçmalıklarla karşılaşmasının ne kadar can sıkıcı olduğunu ilettim.. özür dilediler, sorunu çözdüler nihayetinde.. ve sonra bana call center'da görüştüğüm kişinin adını sordular.. hatırlamıyorum dedim.. ekmeğinle oynamak istemedim ama er ya da geç, seni bir gün bulacağım yasemin!

  • bugün kasmaması sanırım imkansız. eğer bugün minimum kasmayla yayın yaparsa seneye dekoder satmaya başlar.

    debe editi: nerdeyse hiç donmadı kendisini tebrik ediyorum. dekoder satarsa ilk alıcısı benim

  • cumhurbaşkanı mı, köy muhtarı mı bazen anlamak zor oluyor. şu ortamdaki ucuzluğa bile şaşırmıyor insan.

    bu arada süleymaniye camii 7 yılda tamamlandı, her şeyden anlayan reis 1 yıla düşürdü hahaa

  • amerika'da yasayan bir cocugun istedigi bir oyuncagi alabilmesi icin 100 dolara ihtiyaci olur. bu 100 dolara sahip olabilmek için günlerce, gecelerce dua eder. sonunda, sahip olamayinca da tanriya mektup yazmaya karar verir. amerikan posta idaresi, üstünde yazili adres olarak sadece "tanri, abd" olan mektubu baskana vermeye karar verir.

    baskan mektubu alinca cok hoslanir, cok duygulanir fakat 100 dolarin kücük bir cocuk icin fazla oldugunu düsündügü için; 100 dolar yerine 5 dolar koyar. cocuk gercekten de 5 dolara sahip olmakla tatmin olur ve tanrıya tesekkür mektubu yazmaya koyulur:

    - sevgili tanrim, parayi yolladigin için tesekkürler. ama mektubu beyaz saray üzerinden yollamissin ve tabii her zamanki gibi oradaki ibne de 95 dolarini kesip silah almis olmali. bana 5 dolar ulasti. yine de tesekkürler.

  • #53434529

    öncelikle yazarımıza acil şifalar dileyip başlayalım.
    malum dünyada tıbbın en ileri olduğu ülke abd. alm est nickli yazar arkadaşımız paratiroid ca denen bir kanser türüyle mücadele etmekte. maalesef bu hastalıkla ilgili tedavi ve cerrahi imkanları ülkemizde sınırlı.

    bu hastalığın tedavisi mutlaka abd'de bir merkezde en iyi şekilde yapılıyordur.

    öncelikle bu merkez varsa nerede olduğu öğrenilip gereken masraflar sözlükçe toplanabilir ve bu kardeşimize destek olunabilir.

    sözlük bunu isterse yapabilir.

    edit: öncelikle desteklerini bildiren herkese teşekkürler.
    türkiye'de bu konu ile ilgili en iyi kimse ve nereye referr edecekse ona ulaşmamız gerekiyor anlaşılan. bir arkadaşımız bu konuda bir entry girmiş. yarın ben de detaylı bir araştırma yapacağım.

  • başlığı açan arkadaşı eleştiren nba aşığı arkadaşları anlayamıyorum, başlıkta ''euroleague'in daha iyi olduğu'' falan iddia edilmiyor, ''euroleague'in daha fazla heyecan verici olduğu'' iddia ediliyor ve kesinlikle haklı, hatta arttırıyorum, euroleague bu hale gelmeden önceki formatta oynanması, hakemlerin eskiden olduğu gibi maç yönetmesi durumunda çok daha heyecanlı olacaktır.

    nba oyuncularının, euroleague oyuncularından daha fazla heyecan verici olduğu tartışılmaz bir gerçek. nba yıldızları topu eline aldığında, ne yapacağı, ne deneyeceği merak ediliyor. avrupa'da bu kadar heyecan verici olan birkaç oyuncu olabilir, shane larkin, nando de colo, facundo campazzo, vs. euroleague basketbolunu izleyen bir izleyici ''bakıyım bugün tavares ne yapacak?'' heyecanıyla maç açmaz. ''bakıyım bugün real madrid ne yapacak?'' diye maç izleyebilir. keskin nokta şu, nba'de fark 10-15 sayılara çıkınca maçtan vazgeçilme ihtimali çok yüksek. bu da anlaşılır. sezon boyunca oynayacağın bir sürü maç daha var, bir-iki gün sonra yeni maç var ve sporcu/koç için farkın açıldığı bir maçı çevirmeye çalışmaktansa, bir sonraki maça hazırlanmak bir noktada daha mantıklı geliyor. euroleague'de böyle bir imkan kısmen var -top16 sistemi olsa yok- bu nedenle takımlar farkın artık kapanması imkansız bir noktaya gelmesi mümkün olmadığı sürece maçı bırakmıyorlar. önde olan takım da, geride olan takım da maç boyu uyanık kalıyorlar ve ellerinden geleni yapıyorlar.

  • geldim geldim…
    bir çoğunuza laflar hazırladım hehehehhe

    başlığı açanın samimiyetine zaten inanmıyorum, onu bir geçelim de , benim maksadım incitmeden tatlı tatlı yanlış bilinenleri düzeltmek.

    lütfen alınmayınız , gücenmeyiniz. tsk envanterinde bulunan farklı uçak tiplerinde bilfiil 17 yıldır mekanik teknisyeni olarak çalışan bir yazar olarak biraz bilgi vereyim.

    efendiler , öncelikle 15 temmuz sonrası yetişmiş personel kaybedildi, sıkıntıya düştük mevzusunu biraz yumuşatalım;
    evet ne yazık ki doğru, lakin acınacak bir hale düşmedik. evet pilot sayımız, yetişmiş teknisyen sayımız hatırı sayılır ölçüde düştü ama sürdürülebilirlik anlamında hiçbir tehlike yaşamadık. bunun en basit örneği 2016 sonunda gerçekleştirilen fırat kalkanı harekatıydı.
    çok istihbari bilgiye girmeden basit bir istatistik olarak paylaşayım; 74 uçak aynı anda havalandı ve %98 isabet oranıyla başarılı bir şekilde ilk dalga operasyon gerçekleştirildi. o zamanlar çalıştığım filo eğitim filosuydu ve biz yerde yedek bekle uçaklarımızın haricinde hepsini aynı anda kaldırdık. demek ki hala tam filo uçurabilecek hem pilotumuz, hem teknisyenimiz hem de lojistiğimiz mevcutmuş. hem de 2016 yılında! kaldı ki sonrasında eksiğin kapatılması için hafta içi hafta sonu bayram-seyran dinlemeden çalıştık.

    diğer bir husus uçaklarımızın ve sistemlerimizin çağın gerisinde kaldığı;
    bakınız biz bunları daha önce burada ve burada anlattık. f-16 1974 yapımı denmiş, değil can parçam , değil yakışıklım. f-16 1974’de ilk uçuşunu (kazara) yapmış olabilir ancak elimizdeki en eski uçak 87’de envantere girmiş olsa bile gövde ömrü, geçirdiği modernizasyonlar ve gövdesel güçlendirmeler sayesinde halen çağının gerektirdiklerini bize sağlayabilen bir uçak.
    dur dur f-16’ya dönmeden;
    sen o bokladığın f-4’ü görsen gerçekten küçük dilini yutarsın. evet uçak baktığında eski görünür gözüne ancak sahip olduğu sistemler ve taşıdığı mühimmatların kapasitesini bilsen önünü iliklersin. (boru mu amk bakımcıların arasında lakabı “baba”dır)
    heh, döndük mü f-16’ya?
    gel şimdi. baba senin ihtiyacın ne? sen kimlerle aşık atıyorsun? ne abd’nin seninle sıcak muharebeye girmeye ihtiyacı var (money talks bebeğim, kapish?) ne de senin okyanus ötesi operasyon yapma ihtiyacın var. bölgesinde etkin ve caydırıcı bir hava kuvvetlerimiz var. dosta güven, düşmana korku dedik, bildin mi? mesela azerbaycan’a güven verdik, biz (bkz: cap) veya (bkz: sead) uçarken ermenistan “korku”dan uçak kaldırıp da havadan gence’yi , gebele’yi, lenkeran’ı bombalayamadı.
    başka ne istersin? mesela o uçakları bisiklet gibi kullanabilen, gerçekten nokta atışı hedef vurabilen pilotların var senin. mağaraları, kampları 2 metreden az sapma ile imha etmek senin tatmin etmiyor mu? illa abd veya rusya ile hava harbi mi yaşamamız lazım?
    e batıya gidelim. yunanistan’ın ekonomisi alt üst oldu da şişire şişire dünyanın uçağını aldılar envanterlerine sırf bize yetişebilmek için. gel gelelim dibindeki adalara asker çıkardılar, ancak bu da hava kuvvetlerinin değil siyasetin sorunu.

    5. nesil uçağımız yok. maalesef yok. çok mu ihtiyacımız var şu an? bence yok. bunları yazdık ( yukarıdaki bakınızlar ) . 5. nesil uçağı idame ettirmeye harcayacağımız kaynakları f-16 envanterden emekli olana kadar milli muharip uçak projesi’ne aktarabiliriz. harekat ve etki alanımızda bize 5. neslin eksikliğini hissettirebilecek bir tehdit yok ki.

    gelelim mi personele?
    ufak ufak hatıralarımdan gideyim.
    bosna hersek’de görev yapıyorum. sene 2020, bize tahsisli evde 3 havacı, 3 karacı , 1 denizci astsubay ve 1 karacı albay ile yaşıyoruz. mesai saati sonrası ortak salonumuzda bulunan 2 büyük koltuk takımında tv’ye yakın olan takımda 3 karacı ve bir denizci abimiz meyve soyup dizi izlerken biz arka koltuklarda birimizin önünde ingilizce kitabı, diğerinin elinde nato’nun bize verdiği sop (standart operational procedures) kitabı, bende ise ispanyolca gramer kitabı var. albayımız odasından çıkıp ekiple tv izlemek için yanımıza geldi ve “arkadaş şu havacılardaki vizyona hastayım, beyler bakın da bi feyz alın” diye serzenişte bulundu. sonraki zamanlarda ise verdiği her direktifi prosedürleri inceleyip teatti ettiğimiz için “yakıcam amk sizin bu kitaplarınızı, bişeyi de bilmeyin lan” dediği olmuştu. amacım kimseyi yermek ya da övmek değil ancak hava kuvvetlerinde özellikle uçucu ve uçuşla alakalı branşlar gerçekten ülkemiz anlayışının ve çağının önündedir efendiler. en “boş” diye yaftalayacağınız adam bile yabancı dile, teknik dökümana hakim ve en az 1000 sorti üretmiş tecrübeye sahiptir. bunu sağlayan ise “bence” ülkemizde benzerini bulamayacağınız “kurum kültürü” ya da “kurumsal hafıza”’dır. sistem, “gabi” adamı dışarı, uçaktan uzağa itmeye ayarlıdır.
    pilotlar konusunda da ufak bir anektod bırakayım;
    nato sağolsun her üssün bir de standardize filosu vardır. bu filolar adı üstünde uçucuların standart prosedürlere göre yeterliliğini sağlar. bu filolarda binlerce saat uçuşu, katıldığı 100’lerce operasyon olan ve tonlarca mühimmatla sayısız atışları olan “bilekli” pilotlar bulunur.
    bu abilerimiz muharip filolarda uçan pilotları sürekli denetim altında tutar. dolayısıyla “zayıf”, “eksik”, ya da yetersiz bir pilot derhal tespit edilir ve sonraki yaşamında uçağı sadece fotoğraflarda görür.
    biraz da uçakların amiyane tabirle “modifiye” durumlarına gelelim;
    efendiler bizim bu konuda g.tümüzü kurtaran husus ise kıbrıs harbi sonrası yediğimiz ambargolar neticesinde kurduğumuz aselsan, havelsan, roketsan, aspilsan, teive tusaş gibi harika kurumlarımızın 30 yılı aşkındır bize sağladığı imkanlardır. uçaklar piç kasa bmw ya da şahin gibi “modifiye” olduklarında sadece görüntü değiştirmez. aksine yan yana duran iki blok-30 ve blok-50m arasında görüntü neredeyse aynı olmasına karşın kabiliyetleri açısından uçurum vardır. yani her uçak sistemi envantere girdikten sonra servis ömrünü doldurana kadar “yaşamaya ve gelişmeye” devam eder.
    çok uzattık sanki, sonuç olarak;
    pilotlarımız dünyanın en iyileri arasında,
    bakım ekibimiz “top shelf” kalitede,
    eğitim ve doktrinlerimiz hala benzersizdir.
    hava kuvvetlerimiz mevcut olduğu sürece korkmayın…