ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yeni yıkanmış çarşafın eski sevgili gibi kokması
yaran başlıklar
insanın kendi çocukluğuna vereceği öğüt
-
ilkokulda yaninda oturdugun sumuklu ve gozluklu ciliz kizla arani iyi tut, buyuyunce tas olacak tas.
hayata dair gülümseten detaylar
-
bu gün dışarı çıktım, birkaç işim vardı. kalabalık bir sokakta 4-5 yaşlarında bir çocuk denk geldi, annesi birkaç metre ötedeki büfenin akbil sırasındaydı sanırım. çocuk yere çömelmişti, elindeki bir parça koli şeridini yere uzatıp sokaktaki diğer insanlara "atla" diye sesleniyordu. kimse üstünden atlamadı, sıra bana gelince ben atladım. arkamı dönünce gülümsedi, annesinin yanına koşup "abi atladı" dedi.
siz de atlasaydınız ya ibneler, neyiniz eksilirdi?
tekrar başlaması istenen diziler
-
(bkz: leyla ile mecnun)
hayata dair umut veren detaylar
-
geçen yıl aralık ayında bir arkadaşım bana, acil kan aranıyor ilanlarından birini attı. hani hepimizin şu bir yerlerde denk geldiği ve çok da önemsemediği ilanlardan birini. iletişim numarası ve hasta adıyla beraber, çok acil yazısı göze çarpıyor. arıyorum, durumu öğreniyorum. sürekli kana ihtiyaçları varmış. kan bağışı için geleceğimi söylüyorum.
ertesi gün dersten çıkıp gidiyorum. bu arada protokol numarasını, hasta adını tam olarak öğrenmek ve geldiğimi haber vermek için tekrar arıyorum. babası, bilgileri mesaj atıyor. ama şu an hastanede olmadığını söylüyor. isterseniz bekleyin ben gelince yardımcı olayım diyor. gelmesine gerek olmadığını, bir sorun olursa arayacağımı söylüyorum.
daha önce kan bağışında bulundum fakat ilk kez belli bir kişiye bağışçı oluyorum. formu doldurup muayeneye giriyorum. kan bağışına engel bir durumum olmadığını öğrenip çıkıyorum. kapının önünde 30'lu yaşlarda biri bekliyor. alperen'in babasıymış. beklerken alperen'in durumunu daha yakından öğreniyorum. 3 yaşında henüz diyor. sürekli kana ihtiyacı var ama bulmakta zorlanıyoruz. sabahtan beri o kadar insanla görüştüm ama kan vermeye gelen sadece siz oldunuz diyor. ne diyeceğimi şaşırıyorum. o esnada sıra bana geliyor, kan vermek için içeri giriyorum. 15-20 dakikadan sonra kan verme işlemi bitiyor. çıkıyorum, babası hala kapıda bekliyor. öyle teşekkür ediyor ki, ne söylesem eksik kalır.
yurda kadar bırakmayı teklif ediyor, kendim gidebileceğimi söylüyorum. tekrar geçmiş olsun deyip ayrılıyorum hastaneden. ondan sonra tanıdığım tanımadığım kim varsa, sınıftan, fakülteden, arkadaşlarımdan o acil kan aranıyor ilanını gösteriyorum. kan bağışında bulunmaları için konuşuyorum, ikna ediyorum. iki hafta sonunda çabalarım sonuç veriyor ve iki haftada sadece alperen için 10 kişi bağışçı oluyor. birçoğuyla hastaneye ben de gidiyorum. bu arada alperen'in annesiyle ve alperen ile de tanışıyorum. o iki hafta boyunca ne hissettiğimi nasıl tarif edeyim bilmiyorum.
o günden bu zamana kadar sürekli iletişim halindeyiz. dün itibariyle alperen'in tedavisinde sona gelinmiş. alperen iyileşmiş. artık hastaneye sadece kontrol amaçlı gidecekmiş. babası arayıp haber verdi. nasıl sevindim anlatamam.
ardından bir video attı. alperen; yüzünde maskesi, gözlerinin içi gülüyor ve gogeziplamakistiyorum ablamı çok seviyorum, özledim diyor. dün geceden beri o videoyu kaç kere izledim bilmiyorum. ne denilir ki, umarım yolun bundan sonra hep iyilik ve güzelliklerle kesişir alperen.
alperen ile tanışma hikayemiz böyle. biraz uzun oldu ama bir kişinin bile okuyup kan bağışında bulunmasına katkı sağlarsa çok mutlu olurum.
kan bağışı, organ bağışı, kök hücre bağışı bütün bunlar sizin de bir insanın hayatına dokunmanıza vesile olabilir. bir kişiden ne olur demeyin. lütfen bağışçı olun.
bunu da aylar önce kan bağışında bulunduğumda yazmışım.
(bkz: #99311532)
debe editi: her şey insanları sevmekle başlıyor. içimizdeki iyilik böylece kendine yol buluyor. çok iyi tanıdığınız ya da hiç tanımadığınız biri için bir şeyler yapma, onu mutlu etme isteği böylece baş gösteriyor.
sevdiği kişiye hediye vermek ve sevdasını haykırmak isteyen seycik'in ricası üzerine paylaşıyorum.
" seycik'ten muhteşem'e "
neden sevgilin yok
-
çünkü nasıl açılacağımı bilmiyorum.
çünkü ağzım laf yapmıyor, en kötü kusurlara sahip de olsan sözlükte de piç olarak bilinen kesim laf lafı açıp, kızı bağlarken ben noktalama işaretine dikkat etmeye kasıp, kızı gerim gerim geren şeyler yazıyorum.
çünkü onu eğlendiremeyebilirim, sosyal olarak kısıtlı geçmişim var ve öyle ne zaman nereye gidilir, nerede ne yapılır bilemem.
çünkü başkası kızın orasına burasına rahat dokunabilirken belim elim titrer, gidemem yanına. korkarım ne olursa olsun.
çünkü başkası hızlı davranırken ben doğru zamanı beklerim ve o zaman gelmeden o kızı kaybederim.
nazan öncel şarkılarındaki yalnızlık vurgusu
-
var sanki böyle bir şey. şarkılar ve şarkıların içinde geçen bazı sözleri inceleyelim:
(bkz: bu havada gidilmez): “beni bırakıp gitme bir yere, gidersen unutursun”
(bkz: gidelim buralardan): “yükleyin ne varsa gönlüme demlensin, ayrılığın üstüne hasretim eklensin”
(bkz: gitme kal bu şehirde): “bu ayrılık bir de hasret çekilmez oldu”
(bkz: geceler kara tren): “günlerdir kapımı kimseler çalmıyor, göğsümden içeri yokluğun sızıyor”
(bkz: kunduram sandukam zembilim): “sen gidersin can gider, gerisi burada kalır, sen bana ben sana hasret mi öleceğiz?”
(bkz: 7’n bitirdin): “senle aynı ağaca adını yazmayacak, sen de gittin ya...”
(bkz: nereye böyle): “anlamadan dinlemeden son sözümü söylemeden nereye böyle”
şimdi alfabetik olarak devam edeceğiz:
(bkz: adam sen de yeter): “eller ayırdı yeter, git yavaştan, git yeter”
(bkz: ağla erkeğim ağla): “demek sen de gidiyorsun, başın alıp uzaklara”
(bkz: ağlama gönlüm): “bu yalnızlıktır, ya çok sevdim unutuldum, ya birinde çok şey buldum”
(bkz: ah anam): “ah anam ah oğlun çok dertli anacığım, ah anam ah oğlun çok yalnız”
(bkz: anlayama çalış): “ne kavuştuk ne ayrıldık, çok üzüldük çok ağladık”
(bkz: ankaralı sevgilim): “bir başıma bırakmayacak, üç gün sonra unutmayacak”
(bkz: aşık değilim olabilirim): “artık sana git diyebilirim, kendim kendime yetebilirim”
(bkz: aşıklar parkı): “aşıklar parkına gittim, seni aradı gözlerim”
(bkz: aşk işini biliyor): “unutmuş olsam ne olur, kırdığın yer acıyor”
(bkz: aşkım baksana bana): “gece mi gezerdin, hazır mı yerdin, unuttum”
(bkz: aşkitom): “yalnızım, evimdeyim, gecenin köründeyim, yalnızlığa ısınmış, olmadı günlerdeyim”
(bkz: bahanesi aşktandır): “o kadar yalnızım ki, o kadar mı olur”
(bkz: bana özel): “gittiğin yerde kal, gittiğin yer güzel, ben senin yalnız ağacın, hasretim bana özel”
(bkz: bazı şeyler): “korkarım kavuşmayacak, bu iki kalp bir daha”
(bkz: ben böyle aşk görmedim): “uyma ellerin tuzaklarına, atma beni uzaklarına”
(bkz: beni bu koca şehirde yalnız bırakma): (söz yazmaya gerek yok, şarkının adı yeter)
(bkz: beni düşün): “yalnızsam da yalnızım, sorun değil sorun sensin”
(bkz: beni hatırla): “her telefona sen çık, her kapıya sen koş, beni hatırla”
(bkz: beni söyletme): “içmek istiyorum içmek unutmak, beni ayık gönderme”
(bkz: bırak seveyim rahat edeyim): “unuttum gitti geberik, unuttum gitti, unuttum gitti
ben akşamları sevmem, akşamlar sorun yaratır”
(bkz: bir şarkı tut): “biri kaldı, biri gitti, biri yalnızlığı seçti”
(bkz: bir hadise var): “asığım fakat hasretin deli, ezelden beri”
(bkz: bir umut işte): “ah o susmaların, başını eğmelerin, ya o gitmelerin yok mu, dönüp gitmelerin yok mu”
(bkz: bittimse bittim): “o günden beri hiç sokaklara çıkmadım, saçımı taramadım aynaya bakmadım”
(bkz: boncuk): “kollarıma düş bu yaz, “gel beni avut biraz”
(bkz: canım benim nasılsın): “bir sen yoksun yanımda, pamuk bunun farkında”
(bkz: canım bir yanlış yapmak istiyor): “beş yıldızlı yalnızlık bitmiyor”
(bkz: direkten döndüm): “mutlulukla hiç karşılaşmadım, ıp ıssızım”
(bkz: eveleme geveleme develeme bitti): “jetonu mu yoktu aramadı, geçti, velhasıl bitti”
(bkz: geberik): “gidenler gider, gider be geberik”
(bkz: hani böyle olmazdık): “hani yoktu hiç hesapta, biz böyle ayrılmazdık”
(bkz: hatırına sustum): “geceler diken bana, hangi gecemi yakayım”
(bkz: hep yalnız): (ismi ile müsemma)
(bkz: hokka): “kime anlattın dertlerini, kimlerle geçirdin günlerini, kimler ısıttı ellerini, kimler kuşattı gecelerini”
(bkz: kaçıncı bahar): “bir sevdiğim sen vardın, kaç bahar geçti görmeyeli”
(bkz: korkunun üstüne yürüyorum): “yalnız geldim yalnız giderim”
(bkz: nazlı ay): “ah gücüme gidiyor yalnızlığım böyle”
(bkz: ne güzel olur): “bir yalnızın halinden bir yalnız anlar”
(bkz: nereye gitti bu adam): “nereye gitti bu adam, ne kadar sürecek bu dram”
(bkz: omzumda ağla): “bu ev sensiz yaşanmıyor, odalarına girilmiyor”
(bkz: ölüyorum anlasana): “semtine bile uğramam, seni bırakıyorum sana”
(bkz: öp barışalım): “allah büyük kavuşturur, isterse günün birinde”
(bkz: sana kul köle olmuşum): “şimdi artık bir hayalsin, istemezdim böyle olsun”
(bkz: sen beni öldürüyorsun): “ne vakit seni istesem, sen hiç yanımda olmazdın”
(bkz: yağmur duası): “terk edip de gitmeseydin, seni böyle sevmeseydim”
(bkz: zehirli sarmaşık): “ben yalnızlar yalnızı, bu umutsuzlar sandalı”
1627 izlanda seferi
-
osmanlının duraklama döneminde olsa da askeri ve donanma gücünün nereye kadar erişebildiğinin en önemli kanıtlarından biridir bu sefer.
1625 yılında bristol körfezi ağzında yer alan lundy adası ele geçirilmiş ve bu ada daha sonraki atlantik denizi seferinlerde üs olarak kullanılmıştır. lundy adasının sağladığı bu lojistik destekle türk amirali murad reis 15 gemiden oluşan bir filo ile cezayir'den atlantik denizi'ne açılır. izlanda kıyılarına varan donanma 26 gün boyunca izlanda'ya hakim olmuştur. yakınlardaki vestmannaeyjar adası da yağmalanır ve daha sonra anılarını yazacak olan oluf eigilsson (olaf egilson veya olafur egilson), eşi ve iki oğlu da esir düşer. murad reis'in komutasındaki donanma yaklaşık 400 esir ve büyük bir ganimetle cezayir'e geri dönmüştür.
bu sefer sırasında ele geçirilen esirlerinin en ünlüsü ise esir ve cariye olarak cezayir'e getirilen (bkz: tyrkja gudda)'dır.
olaf egilson ki kendisi rahiptir ve bir kaç esir ile birlikte fidye karşılığı serbest bırakılır ve bir yıl sonra egilson murad reis'in seferini anlatan bir kitap yazmıştır. eşi ancak 1637 yılında dönerken oğulları hiçbir zaman geri dönmemiştir.
bu seferden sonra da donanma bir çok kez izlanda'ya sefer yapılmıştır. örneğin ali biçin reis'in seferinde yaklaşık 800 esir alınmıştır. başka bir seferde ise 1631 yılında 12 gemiden oluşan bir filo gene bol bol ganimet ve esirle cezayir'e geri dönmüştür.
sabra ve şatilla
-
"araplar beni bilirler, ben de arapları" sözleri ile tanınan ve müslüman filistin halkı için "ezilmesi gereken bir böcek" gibi küstah ifadeler kullanan ariel şaron'un eseri.
filistinlilerin evlerini bombalamak, mülteci kamplarının üzerinden buldozerle geçmek, yüzlerce filistinli genci hiçbir gerekçe göstermeden tutuklamak ve sonra işkenceye uğratmak gibi psikopatça ve insanlık ölçüsünde değerlendirmeye alınmayacak pislikler yapılmıştır.
ariel şaron'un gazze bölgesinin güvenliğinden sorumlu olduğu dönemde ise yüzlerce kişi suikaste uğramış, binlercesi tutuklanıp sınır dışı edilmiş, yalnız gazze'de 2 bin ev yıkılmış ve 16 bin kişi ikinci defa sürgüne gönderilmiştir. sabra ve şatilla katliamları dışında 1982'de israil'in lübnan'ı işgali esnasında birkaç hafta içinde 14 bin insan hayatını kaybetmiş (bunların 13 bini silahsız sivillerdir), yaklaşık yarım milyon insan ise evsiz kalmıştır.
(bkz: allah belanı versin ariel saron)
edit:kötülense de; evet, allah belanı versin ariel saron
sırf 98 girişli diye gencecik adamı emekli yapmak
-
41 yaşındaki bir akrabam şuan konuşulan bütün şartları sağlıyor. toplamda 4000 küsur günü var. askerlik falan yatırırsa emekli olacak. yaş olarak benden 6 ay büyük kendisi. ben okul okurken o bir fabrikada 1997 yılında ise başladı. ben de 2004 de ise girdim ve yaklaşık 6000 gün prim yatırmışım. tek farkım 7 sene sonra işe girmek. bu farktan dolayı benden 20 sene önce emekli olacak.
şu an konuşulan sistem böyle şeylere de vesile olacak. buyurun karar sizin.