hesabın var mı? giriş yap

  • imam hatip açarak dünya ile savaşamazsın. sen ve sana oy verenler bir tas çorba ile yetinip seni ve akranın kodamanları para içinde yaşatabilir ama ben bir tas çorba ile yetinmem. atatürk, atalarımız, ceddimiz bu ülkeyi, milleti bir tas çorba ile idare etsin diye kurmadı. o kanlar elalemin çocukları 17 yaşında tüm dünyayı gezerken, kendi migrosun satamayıp çöpe döktükleri sebze artıkları ile doysun diye akmadı...

    azdan az çoktan çok gider mi gitmez mi bilmem ama türkiye'nin evlatlarını bu hale getirenlerden elbet çok şey gidecek. tarih bunu hep göstermiştir.

  • * cüzdanınızdan 30 milyon çıkartın, yakın.
    * üzerinize kalınca bir palto/mont giyip evinizin gardrobuna girin
    * gardrobun içinde ard arda sigara için, hatta mümkünse içeriyi ter kokutun
    * hareket etmeye çalışıp edemeyin, piyon gibi dikilmek zorunda olduğunuzun bilincine varın
    * sabah 4 olunca, gardroptan çıkın...

    işte size harika bir roxy gecesi...

    edit: bir daha gidersem ebemi siksinler diye de içinizden geçirmeyi unutmayın

  • ahaha dediğim islamcı akpli açıklaması.

    evet adamlarda diktatör vardı, en sonunda öldürüp haftalarca direkte asılı beklettiler.

    bir de seçim falan demeyelim lütfen ki seçim kazanmayan diktatòr neredeyse yok,
    sen devletin tüm kurumlarını parti teskilatı gibi kullan,
    80 bin cami ve tüm diyanet kurumları direk senden gelen propaganda metinlerini okusun,
    polis-asker muhalif bastirmaktan başka bir işe yaramasın,
    devlet hazinesinden kendine ait 9378383 tane yayın kuruluşu oluştur ve 7/24 propagandanı yapsınlar,
    yargı muhalif parti başkanları dahil tüm fark yaratabilecek muhalifleri tutuklatsın,
    ilçe başkanların bile mahkeme sonuçlarına karar versin,
    üstüne ohal ilan et bu şartlar altında seçime gidilsin ve yetmesin milyonlarca mühürsüz oy sayılsın sonra kalk seçim kazandım de.

    daha tüm bunlara rağmen beğenilmeyen seçimlerin yenilenmesi, daha da olmazsa kayyum atanması gibi durumalar da var.

    bu seçim meselesine ancak cahillikten tarikat şeyhlerine kendini badeleten kitle inanır.

  • "halkım açı bilmiyordur, hem ben de bu fırsatla yalan söylememiş olayım" demiş olabilir kendileri.

  • bu gözlemini de 1988 yılında yaptığı bir finlandiya gezisiyle perçinlemiş. amk kıyamet koptu lan o dönemden beri, sovyetler yıkıldı, berlin duvarı yıkıldı, iran-ırak savaşı bitti, abd ırak'a iki kere girdi, akp geldi, o gün daha doğmamış çocuklar hakkari'nin dağlarında ölmeye başladı. kuzey kore'nin devlet başkanı bile öldü lan, ama finlandiya illa ki aynı kalacak, çünkü engin ardıç en son o vakit gördü.

  • 5000 lira para alıp mekanın reklamını yaptığı şeklinde, gördüğüm en adi iftiraya maruz kalmış insan. programı yapan insanlardan biri olarak şunu söyleyebilirim. değil para almak bazen para verdiğimiz bile oldu.. çekim yaptığımız yerin hesap almama ısrarlarını aşıp hesap ödediğimiz de.. ben dahil vedat milor ve tüm ekip ısmarlanan yemeğe bile mahçup olurken bir kendini bilmezin oturduğu yerden saçmalaması hiç bilmediği halde yorum yapması, iftira atması ekşi sözlüğün alehinde konuşanları ne kadar da haklı çıkarıyor maalesef.

  • 12 kizgin adam sizi de dikkatsiz, mahkemeyi dikkatle izlememis bir juri uyesi rolune koyuyor. mahkeme hakkinda hicbirsey bilmediginiz icin juri odasinda etkili olan isimlerin etkisi altinda kalip siz de karar veriyorsunuz, ya da, "hadi bir karar versinler de film bitsin" gibi bir tutum icerisine giriyorsunuz, ki bu iki tutum da icerideki juri uyelerinin tutumudur... film sonunda juri kararini veriyor, herkes evine dagiliyor; siz de gonul rahatligi icerisinde ayriliyorsunuz ekran basindan mutlu mutlu, ama hala bilmiyorsunuz cocuk gercekten de suclu mu degil mi diye... iste seyirciyi bu juri koltuguna koyabilmesi ve sizin uzerinizde bu sosyal psikoloji deneyini yapabilmesi bu filmin en onemli ozelligidir bence...

  • insanlarla anlaşıp anlaşamayacağımı ortaya çıkaran testin değişken elemanı..
    şişe şekline gereken saygıyı göstermiyosa o insanla işim olmaz..

  • kahramanmaraş depremi sonrası edit: 2002 sonrası yapıların çok sağlam olduğunu, yapı denetim ve beton kalitesinin arttığından bahsetmiştim ancak bilgileri güncellemek gerekiyor. 2 yaşında binaların yıkılmasını açıklayamıyorum. deprem sonrası hasar tespiti için giden ekipten raporları alacağım ben de gidebilirim o rapora göre görüşümü netleştireceğim.

    deprem gerçeği ile ilgili bir kaç kelam etmek isterim.

    sizleri çok fazla tedirgin edeceğini bilsem de maalesef bildiklerimi aktarma konusunda sorumluluklarım var ne kadar çok insana ulaşabilirsem o kadar iyi.

    1) 2001 ve öncesi inşaatların durumu nedir?

    buradaki süreci 10yıllar için almak daha doğru.

    1970 - 1980 arası dönem: bu dönemde daha çok denizkumu(midye kabuklu) kullanıldı ve beton hazırlanırken granulometri'ye çok da bakılmadan hazırlanmış betonlar. granulometri eğrisi ve su çimento oranıgöz kararı yapılmış harç ile hazırlanmış betonlar. proje ve detayı bulunmayan, ayakta dursun yeter diye düşünülmüş yapılar.

    bir çok laboratuarda maksimum dayanımları 15-19 mpa çıkıyor alınan karot numunelerinin. olması gereken min 25-30 arasıdır istanbul'da.
    bu yapıların ayakta kalma şansı yok. büyük bir deprem sonrasında maalesef çok büyük bir yıkımı yaşayacaklar.

    bu binaların bir çoğu bakırköy, yeşilköy, göztepe üsküdarın bir kısmı, kadıköy bağdatcaddesi vb yerlerde bulunan yapılar. bu yapıların bir çoğunda ruhsat ve avan proje mevcuttur ancak binalarda dayanım gücü kalmamıştır.

    1980-1990 arası dönem: köyden kente göçün olduğu ve varoş bölgelerde gecekondulaşmanın başladığı dönem.

    bu dönemi o dönemin şartlarıyla bir örnek vererek açıklamak istiyorum.
    - başlangıçta köyden gelen ailemiz başını sokabileceği bir yer yapmak istedi ve hazine arazisi, ya da şahıs arazilerine altı dükkan üstü daire bir yapı yaptı. bu yapının üstü genelde kapatılmazdı filizler açıkta bırakılırdı çünkü çocuklar büyüyecek ve üste kat atılması gerekebilirdi. alt dükkan genelde mahalle kültürüne uygun işler için kullanılırdı mesela kağıthane'de çoğu ya marangozdur ya da cila atölyesidir.

    birikimler yapılıp bir 5 sene sonra üstüne bir kat atılır ve çocuk büyüyene kadar kiraya verilirdi. sonrasında yine üstü kapatılmaz belki üstüne kat atılır diye beklenirdi. genelde de yerel seçim öncesinde vatandaş 1 kat çıkar ve 4 -5 sene beklerdi.

    çünkü vatandaş seçim öncesi belediyenin karşı çıkmayacağını, oy uğruna ses etmeyeceğini bilirdi. bu örneğe ait binaların tamamına yakını varoş diyeceğimiz bölgelerde mevcut. bağcılar, gaziosmanpaşa, güngören, şirinevler, esenler, zeytinburnu, kağıthane, üsküdarın bir kısım bölgeleri, ümraniye'nin bir kısım bölgeleri vb. buradaki inşaatların çoğunda ruhsat yoktur. göz kararı bir beton üretimi (el ile karılan japon arabaları ile) ve göz kararı demir kullanılmıştır. çoğu bitişik nizamdır ve bu dairelerden de numune aldığımızda 5 -15 mpa (megapascal) dayanım çıkıyor. en kötüleri de bu binalar bana göre. 1970-1980 arası döneme göre çok daha çarpık yapılaşma yaşanmıştır bu gecekondu vari bölgelerde.

    1990 - 2000 arası dönem: bu dönem 1980- 1990 arası dönem ile benzerlik taşır. genel anlamda eski evlerin üzerine katlar çıkılarak 2-3 katlı gecekondular üzerine kat çıkılarak 6 -7 katlı apartmanlara dönüşmüştür. bu dönemde ancak nervürlü demir kullanımı yaygınlaşmıştır. bu dönemin en temel sıkıntılarından biri bana göre altta bulunan katlarda beton ve demir çok zayıf iken dönem şartlarının düzelmesi ve demir kalitesi ile beton kalitesinin nispeten artması ile zayıf katlar üzerine daha ağır katların yapılması olmuştur.
    bu tür binalarda genelde karot ölçümü için numune zemin bodrum ve 1. katlardan alındığı için 1980 -1990 arası dönem ile aynı sonuçları veriyor numune sonuçları 5- 15mpa arası.

    ancak üst katlardan numune alırsanız 15-20 mpa arası değerler görebilme şansınız oldukça yüksek ancak istanbul için sınır yukarıda da belirttim 25-30 arası olduğu düşünülürse bu binalarda çok zayıf kalıyor.

    2000-2010 arası dönem: bu dönemde yapılan binalar hazır beton ile yapılan, demiri nervürlü binlardır. bu dönemde bana göre müteahhit çalmış olsa dahi çok fazla yıkıma uğrayacağını düşünmüyorum binaların zira genelde statik hesapta güvenli tarafta kalınır. bir dönem sonra yapı denetim de işin içine girdiği için (sanırım 2007 yönetmeliği sonrasında oluyor) statik açıdan bir çoğu sağlamdır diye düşünüyorum.

    2010-günümüz arası dönem: en sağlam yapıların yapıldığı dönem. kaçak binalar haricinde ruhsatlı binaların tamamı ve kentsel dönüşümle dönüştürülen yapıların tamamı güvenlidir.

    şimdi de bir başka hususa değinmek istiyorum o da deprem sonrası

    a) çürük binaların katkat üstü üste binerek yıkılmaları: bunların 1970-1980 arası binalarda olacağını düşünüyorum çünkü çoğu kendi bahçesi olan yapılar ve bu yapılardaki insanları kurtarmak daha kolay olacak. nispeten bu bahçeli evlerin olduğu mühitlerde binalar birbirine daha uzak konumlanmış durumda.
    b) iskambil kağıdı gibi yanyana dayanarak çökmeler: bu binalar genelde 1980 sonrası yapılan yapılarda bitişik nizam yapılarda görebileceğimiz türden yapılar. en korktuklarım da bunlar çünkü ulaşabileceğiniz insan sayısı kısıtlı. binalar çok sık birbirine yapışık. mesela fatih ilçesinde bir yangın olsa itfaiye 2 saatte sokağa giremiyor.

    sokaklar çok dar ve iş makinalarının girmesi şu anda bile mümkün değil. deprem olduğunda yıkıntıların üzerinden geçerek geçmesi gerekecek iş makinalarının. bu da mümkün değil.

    c)zemin sıvılaşması ile binanın devrilmesi; bu tür binalarda yaşanan problemlerde can kaybı çok yaşanmaz belki bodurm ve 1.katlarda olabilir. binanız bir bataklıktaymış gibi zeminin içine gömülür. bu binalar herhangi bir bina olabilir. zemin etüdü raporlarına güvenmek gerekir ancak bu başka bir entry'nin konusu.

    şimdi size senaryoyu yazmak isterim. 45-60 sn arasında 7 üstü büyüklükte bir deprem olduğunda kaçacak yeriniz yok. inanın yok.

    size resmi örnekler vereyim hemen mesela kağıthane
    çeliktepe mahallesi nüfusu 32584 toplanma alanı

    http://www.kagithane.istanbul/…tepe-mah-/635/7212/0

    evet yanlış görmediniz kardelen parkı 850 metre kare alan.

    bu deprem anında ilk toplanma alanı peki parkı görmek ister misiniz?

    işte o park.

    kardelen parkı

    diğer park metin taşkın parkı 1100 metrekare alan.

    o da

    metin taşkın parkı

    son toplanma alanı da tuna boyu parkı 346 metrekare.

    o da
    tunaboyu parkı

    bakın burlara 32584 kişi toplanacak. resmi kurumların verdiği veri bu.
    bunu kağıthane meclisinde söylediğimde belediye başkanının bana verdiği yanıt hamidiye mahallesinde onlarca park var onu neden örnek göstermiyorsunuz oldu.

    onu da örneklendirelim hemen.

    hamidiye mahallesi nüfusu 37698.

    pazar yeri parkı 2500 metre kare
    furkan tüzüner parkı 3432 metre kare
    akşemseddin parkı 34695 metrekare
    osman söyler parkı 2845 metrekare
    safa parkı 6927 metrekare
    onur sokak parkı 4433metrekare
    sevgi sokak üstü parkı 3500 metrekare
    aziziye parkı 5270 metrekare
    akasya parkı 2100 metrekare
    fethi okyar parkı 12110 metrekare
    hobi bahçesi 12150 metrekare
    toplamda 89962 metrekare alan.

    kişi başına 2,5 metrekare alan düşüyor.

    bu bile yetersiz iken en iyi mahallenin durumu bu. bu kağıthane özelinde böyle denemez bir çok ilçede bu problemler sıkıntılar mevcut. buradan son olarak şunu söylemek isterim ki. toplanma yerlerini iyi öğrenin evinize en yakın açık alanları tespit edin. aracınızda erzak bulundurun (aracınızda yatmak zorunda kalabilirsiniz ailecek)
    ilk yardım eğitimlerinizi alın. sağlıklı yaşayın.

    sevgiler.
    fatih çelik
    inş.yük.müh.
    kağıthane belediye meclis üyesi

    edit: anlam karmaşası düzeltilmeye çalışıldı.