hesabın var mı? giriş yap

  • daron acemoğlu’nun why nations fail kitabını okudum. uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı. kitaba puanım 4 / 5.
    kitapta ilk dikkatimi çeken şey, son derece kapsamlı bir kitap olmasıydı. kitap, neredeyse dünya tarihi gibi. abd, ingiltere, fransa, avustralya, kanada, japonya... gibi ülkelerin neden geliştiğini; orta doğu, afrika, asya ve güney amerika ülkelerinin neden gelişmediğini o ülkelerin tarihinden son derece spesifik detaylar vererek anlatıyor.
    hatta bir keresinde kitap rüyama girdi. rüyamda afrikalı bir liderin başkanlık konuşmasını ingilizce altyazılı olarak gördüm.

    1. gelişmiş ülkeler nasıl bu hale geldi?
    acemoğlu ülkelerin neden geliştiğini açıklamak için bir teori öne sürüyor ve tüm dünyayı bu teorisine göre inceliyor.
    teori şu: şu anki gelişmiş ülkeler zamanında (17 ve 18. yüzyıl) otoriter yani dışlayıcı/sömürücü (extractive) rejimlerine karşı toplumun tüm kesiminden destek alarak ayaklandılar ve çoğulcu yönetimler kurdular. bu çoğulcu yönetimler, mülkiyet hakkının korunduğu, merkezi yönetimin güçlü olduğu sistemlere evrildiler. bu sistemler de herkesi kapsayıcı (inclusive) kurumlar oluşturdu.
    bu kurumlar da yeteneği destekledi. yani kişiler yeteneklerini satabildiler. onlara zorla dayatılan şeyi yapmak zorunda değillerdi, yaptıkları şey teşvikle destekleniyordu. bu da insanların var olan işlere, yeni çözümler bulmasını sağladı. ve bu da sanayi devrimini tetikledi. bu ülkeler bir şekilde yaratıcı yıkımı (creative destruction) aştılar. yani misal matbaa ortaya çıktığında devlet, “bu el yazmacılarının sonu olur. el yazmacılar ayaklanır ve bu benim otoritemi zayıflatır” diye düşünmedi (osmanlı bu şekilde düşünmüştü). bu yüzden yenilikler o ülkelere zamanında geldi ve onlara yenileri eklendi (virtuous circle).

    2. gelişmemiş ülkeler neden böyle?
    burada bölgesel farklılıklar olsa da güney amerika ve afrika ülkelerinde ortak olan şey onların koloni mirasını devam ettirmeleri. yani ispanya bir güney amerika ülkesini işgal ettiğinde (acemoğlu işgal yerine “fetih” yani “conquest” ifadesini kullanmış -aynen bir batılı gibi- buraya daha sonra geleceğim); o ülkede dışlayıcı/sömürücü bir yapı kurdu. o yapı buranın tüm doğal zenginliğini, halkını köle gibi çalışarak sömürdü.
    sömürülen halk isyan edip ayaklansa da ve bağımsızlığına kavuşsa da burada güç sadece el değiştirdi. yani avrupa’daki gibi toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği bir yapı kurulamadı. gelen yönetimin eskisinden bir farkı olmadı. avrupa’da örneklerini gördüğümüz kapsayıcı kurumlar oluşturulamadı. bu yüzden de insanlar yine o yönetimin uygun gördüğü işleri, uygun gördüğü ücretlere yapmak zorunda kaldı. sanayi devrimi bu ülkelere ulaşmadı. yaratıcı yıkım gerçekleşmedi. ve bu durum kendini tekrarladı (vicious circle - kısır döngü).

    3. kitapta gördüğüm eksiklikler
    acemoğlu her nedense atatürk önderliğindeki modern türkiye’yi atlamış. onlarca ülkeyi ayrıntılı bir şekilde incelediği halde türkiye tarihindeki gelişme gösterdiğimiz örnekleri teorisine göre incelememiş.
    acemoğlu ilginç bir şekilde israil’e de hiç değinmemiş.
    acemoğlu tarihi tamamen bir batılı gözüyle incelemiş. yani ispanyolların güney amerika’da yaptığına “fetih” derken emevilerin ispanya’da yaptığına “işgal” demiş; avrupa hun’larını da “barbar” olarak tanımlamış.
    acemoğlu gelişmemiş ülkelerin bu halde devam etmesinde batının günümüzdeki rolüne hiç değinmemiş. batı desteğiyle yapılan darbelerden de batının desteklediği diktatörlerden hiç bahsetmemiş. batı tarafından istikrarsızlaştırılan ülkeleri, desteklenen iç savaşları kitapta göremiyoruz.
    günümüzde batı, gelişmemiş ülkelere yardım eden, onun iyiliğini düşünen bir hayırsever. kitapta günümüzdeki batının yani gelişmiş ülkelerin eleştirildiği tek bir yer var. o da batının gelişmemiş ülkelere yaptığı yardımın ne şekilde yapılması gerektiği üzerine. acemoğlu, bu yardımların yerine ulaşamamasını ve yanlış şekilde kullanılmasını eleştiriyor.

    özetle:
    kitap diyor ki “demokrasi ve çoğulculuk bir ülkede hakim olursa, gerisi gelir, refah gelir”.

  • iki lafı bir araya getiremeyen ve duruma göre konuşan yarışmacıları olan program.

    + bunda sirke kullandın mı?
    - ııı (tepkiyi ölçüyor) kullandım şefim.
    + ama bu yemeğe sirke konmaz.
    - çok az kullandım hatta kullanmadım şefim.
    + gerçi yüksek ısıda bir miktar koyabilirsin.
    - kullandım şefim. çok az ekledim.
    + ama çok fazla sirke geliyor.
    - biraz kaçırmış olabilirim.
    ++ ben sirkenin fazla gelmesini seviyorum.
    - o yüzden çok koydum şefim.

    bu nasıl bişeydir! koyduysan koydum de. koymadıysan da koymadın...
    sürekli bu tarz muhabbetler dönüyor.
    inanılır gibi değil.

  • en derin yeri 10 km olan okyanuslar olmayınca 12762 km çapa sahip dünyanın ödemiş patatesi gibi göründüğünü sanan insan beyanı. dünya neredeyse mükemmel bir küredir. hatta yüzeyindeki dağlar ve sair yükseltiler çapına göre o kadar önemsizdir ki oransal olarak bir bowling topundan daha pürüzsüzdür.

    debe edit : (bkz: utku'yu yaşatalım)

  • ingilizce konuşurken, değil "interneyyşınıl" demekten çekinmek, "enternasyonal" bile diyebilirim. ağzıma o sırada ne geldiyse. allahın italyanı "internatzionaaalleeee" filan gibi bişey deyince sevimli oluyo, ben türkçe sesleriyle ingilizce konuşunca hıyar mı oluyorum. benim tek amacım en yakındaki ucuz oteli bulmaktır, varsın bana yol tarif eden kişi içinden mükemmel ingilizce telaffuzuyla "hıyara bak hotele otel dedi" diye düşünsün. düşünmüyosa da ne ala, yeter ki gönüller hoş olsun, insanlar kardeş olsun, hayat bayram olsun...

  • kudret, mükremin ve tirbuşon tirbuşon'un evinde kahvaltı yapmaktadırlar, mukremin bakkaldan gelen züğürtlerin şahi tirbuşon un getirdiği çeyrek ekmeği eline alır, " görüyor musun kudret 3 kişiye ceyrek ekmek almış, dünya savaşı çıkmış kıtlık başlamış haberimiz yok, hayrola tirbuşon yine almanlar mı?" diyerek bir anda evimizin ortasında kahkaha tufanı patlamasına vesile olması

  • maçı izlerken 6 yaşındaki kızım geldi ve baba kırmızılar tombul o yüzden koşamıyorlar değil mi dedi, başka yorum yok.

  • hakkında web sayfasında yer alan "fun facts" bölümünden derlediğim bazı bilgileri paylaşmak istediğim afilli çakmak:

    - zippo'yu 1932 yılında george g. blaisdell, bradford-pennsylvania'da icat etmiştir.

    - zippo'nun adı "zipper" yani "fermuar" sözcüğünden geliyor. mucidimiz blaisdell, "zipper" sözcüğünün kulağa çok hoş geldiğini düşünüyormuş, mamafih "zipper"ın patent hakkı alınmış durumdaymış.

    - te o zamanlardan bir zipponun orjinal fiyatı 1.95 dolarmış... evet 2 dolardan az.

    - zippo çakmakların üzerine böyle harfler, simgeler, motifler eklemeye yani janjanlı üretime 1935'te geçmiş.

    - "zippo rüzgara dayanıklı çakmak" için ilk patent 3 mart 1936'da alınmış. patent no: 2032695

    - zippo ilk ulusal reklamını 1937'de yapmış. peki nerde? esquire dergisinde.

    - zippo 1934-1940 yılları arasında punchboard (böyle bir tür dama oyunu yüzeyi gibi bir şey) reklamları/promosyonları ile tam 300.000'den fazla çakmak satmış. 1940'da bu punchboard'ların bir tür şans oyunu olduğu düşünülerek yasa dışı olduklarına hükmedilmiş.

    - 1932'den beri zippolar bradford-pennsylvania'da üretiliyor. zaten üretim mekanı olarak her çakmağın altında belirtilmiş bu. 1949-2001 arasında üretilen "zippo kanada" ise niagara şelalesi simgesiyle damgalanmış...

    - 1932'den beri zippo 400 milyonun üzerinde çakmak üretmiş. 400 milyonuncu çakmağın üretimi 3 eylül 2003'te kutlanmış.

    - zippo yılda 12 milyon civarında çakmak üretiyormuş.

    - 1950'lerin sonunda bir balığın karnından zippo çakmak çıkmış ve zippo ilk çakışta yanmış... (yuh!)

    - ince tasarımlı bir zipponun ortalama ağırlığı 1.50 ons, tipik hafif tombiş zipponunki ise 2.05 ons.

    - dünyanın çeşitli yerlerinde (japonya, güney afrika, italya vb) 15 zippo koleksiyon kulübü varmış.

    - zippo kullananların % 21'ini zippo koleksiyoncuları oluşturuyormuş.

    - bugüne kadar üretilen tüm zippolar yan yana getirilirse dünyanın çevresinin yarısını kaplıyorlarmış. 122 amerikan futbolu sahasını dolduruyormuş şimdiye kadar üretilen tüm zippolar.

    - ilk körfez savaşı sırasında "desert shield" (çöl kalkanı) ve "desert storm" (çöl fırtınası) adını taşıyan bir zippo tasarımı üretilmiş. tasarım bildiğiniz asker kamuflajını zippoya uyarlamış.

    - "operation iraqi freedom" (irak'a özgürlük operasyonu) serisi farklı tasarımlardan oluşuyor ve irak'ta savaşmış askerlere atfedilmiş.

    - "vietnam collectors set" ise sadece 5000 adet zippoyla sınırlı... vietanam'da savaşmış 2.7 milyon abd askerine adanmış.

    - son olarak; kore savaşı'nda görev almış abd askerlerine adanmış "korean war collectors set" ve general montgomery, eisenhower, iwo jima gibi tarihsel figür ve olayların tasarımında kullanıldığı "ikinci dünya savaşı"nda savaşmış "özgürlüük muhafızlarına" adanmış zippolar var bir de....

    kaynak:

    http://www.zippo.com/funcenter/funfacts.aspx

    http://www.zippo.com/…enter/zippointhemilitary.aspx

    pipo dostlarına edit: değerli pipo dostları, gönül yoldaşları... zippo'nun pipo çakmakları da var elbette. mamafih bazı pipo severler zipponun o kendine has "gazının/benzininin" tütüne kötü bir koku verdiğini düşünür o yüzden pipo için üretilmiş zippolardan uzak durulması gerektiğini söylerler.

  • amca mamca diyerek yaşlandırmak istemiyorum ama babam abi bu. 3 4 günlük tatile gidersin, son gününde öğlen yola çıkılacaktır, sabah 7'de kalkar bir kahvaltıdan önce girer, kahvaltıda bu cümleyi sarf eder, sonra iki posta da öğlene kadar girer denize. bu tespiti buraya armağan eden arkadaşı can-ı gönülden kutluyorum.