hesabın var mı? giriş yap

  • var böyle bir şey. hangi diziyi açarsanız açın (izlemeniz şart değil) kesinlikle abartılı bir zenginlik mevcut. her dizide en az bir (havuzlu) villa, bir iş merkezi/holding, birkaç iş adamı/kadını, lüks otomobiller, lüks hayatlar...

    abi, biz sıdıka, mahallenin muhtarları, bizimkiler, perihan abla, çiçek taksi gibi gündelik hayatta sıkça görebileceğimiz yaşamları ele alan dizilerle büyüdük ama son yıllarda belki de 2000'lerden sonra lüks hayat sürekli bilinçaltımıza itelenir oldu. bu dizilerde yoksul bir iki karakteri o yaşamın ortasına bırakıp hikâyeyi buna göre yürütüyorlar. genelde bu tipler de tüm zengin hayat önündeki engelleri alt eder, onlardan biriyle evlenip, kendisi de o zenginliğin bir parçası olur. doğu'da töreden kaçıp istanbul'da zengin iş adamlarının kucağına düşerler, batı'da kızın biri tam da bu zenginliğin içindeki adamın oğluna vurulur, üniversitede bitirmiş biri hemen bu holdinglerde iş bulur ve ne hikmetse patrona aşık olur... apartmanda yaşayan kimse mi yok aranızda amk ya! bi' biz miyiz fakir?

    lan, sıdıka'da evin içinde bir odun sobası vardı ve sıdıka annesiyle karşılıklı çamaşırları katlarken muhabbet ederdi; odasında bir ütü masası yer alırdı; kanepelerinin üstüne serili danteller mevcuttu. şimdiki diziler halkın yaşamından bu kadar uzakken bu kadar popüler olup reyting alabilmeleri tamamen fakir halkın o yaşama özentisinden başka bir şey olmasa gerek. neredeyse orta ya da alt tabakanın yaşamını ele alan dizi mevcut değil. sırlar dünyası filan vardı gerçi.*

  • (bkz: based on true story)

    15 mart 2004
    istanbul maçka, beşiktaş

    - (...) seni seviyorum.
    - teşekkürler.

    ilk ve son konuşma oldu.
    asıl cevabı tam bir hafta sonra, yabancı diller fakültesinde boyca kendinden uzun olan -meğerse- sevdiği çocukla parmak uçlarında yükselerek dudaklarından vermiştir.
    4 yıl boyunca lisans hayatımda aşka olan inancımı yerle yeksan etmesiyle gönül kapılarımın tamamen kapanmasına neden olan bu olay uzun süre travmatik etki yaratmıştır. lisans eğitimim sırasında derslerde zamanla değişkenlik gösteren sayıca benden 6 ila 30 kat çoğunlukta kız popülasyonu bulunmasına rağmen 22 mart 2004 darbesi 4.5 yılıma çok acı bir ipotek koymuştur.

    sonraki yıllarda beşiktaş çarşıda (2010da pazar sabahı 8de), istinye parkta (2011de bir öğleden sonra), okulda defalarca onları görmem gitgide azalıp ince bir sızıya sonra da onlarda ki aşkı görüp hissizliğe dönüştü.
    sanırım 8-9 yıllık birliktelikten sonra evlendiler. ne diyelim, allah bahtiyar etsin.

    kısaca, olmuyorsa olmuyordur ve vardır her işte bir hayır.

  • o memurun da yarı eleştiriyi hak ettiği aptalca espri kasılmış düşük düzeyli bir merasim.

    memur diyor ki; kimsenin etkisi altında kalmadan kendi hür iradenle vs vs vs..
    el cevap: son kez bir anneme bakayım, ne diyorsun anne? (salakça el hareketleri, manavdan karpuz alır gibi)

    bostan korkuluğu memur efendi, desene beyefendi beni duymadınız sanırım kendi hür iradenizle demiştim kimsenin etkisi altında kalmadan diye.

    okuduğunu geçtim, duyduğunu bile anlamayan ve kendince şaka yapan damat ve bununla evlenen kadın. gelecek zamanda başına be gelirse hak ettin şimdiden söylemeli.

    hep diyorum: (bkz: #142965722)

  • asıl sorun nusretin o an sahada olabilmesidir. nasıl girdi, kime kaç riyal akıttı bilen var mı?
    edit: fifa başkanı gianni infantino nusretin kankitosuymuş. insan böyle hayırlı dostlar biriktirmeli işte.

  • en şaşırtıcı olduğunu iddia etmiyorum, sadece ilginç olup, birilerini de şaşırtacağını düşündüğüm gerekçesi ile paylaşma gereği duydum.

    titanik'in neden dört bacası vardı?
    esasında dördüncü baca, aynı aileden gelen olympic (ya da britannic wiki) sınıfı gemilere bir denge ve zarafet duygusu sağlaması sebebiyle eklenmiştir. gemilerin kazanlarını havalandırmak için ilk üç bacaya ihtiyaç vardı.dördüncüsü estetik nedenlerle eklenmiş ve mutfakların ve diğer bazı iç mekanların havalandırmasını sağlamıştır. yararsız değildi, ama duman püskürtmüyordu ve aynı şey daha küçük bir havalandırma ile de başarılabilirdi. ancak gemi dört bacayla çok daha güzel ve estetik görünüyordu, bu yüzden dördüncüsü de yerleştirildi.

    görsel'de üstte mevcut titanic ve alta üç bacalı hali.
    üç bacanın aktif olarak çalıştığını da gösteren görsel.

    edit: düzeltme.

  • eski sevgiliniz tarafından hırpalanırken yardım isteğinize mal mal bakan esnafa karşın ana avrat "rahat bıraksana lan kızı" lafını söyleyecek cesarette olanlarına rastlanmıştır dün gece.
    kendilerine bok atıp da adam olduğunu sananların yol ortasında hırpalandığınızda yardım etmeyecek çoğunluktaki erkeklerden olma olasılığı yüksektir.

  • gece vakti bir mahallede görevli 40 bekçi varsa 30 tanesi benzin istasyonlarında, üniversitelerin giriş kapılarında, gece kapalı olan iş yeri merkezlerinin girişlerinde, otoparklarda çadır kurmuş, plastik sandalyelerine oturmuş hangi arabayı alacaklarını tartışıyor. yemek, çay söyleyip taşak muhabbeti çeviriyor. dün belediyenin önünde bir kadın öldüresiye dövülürken akla gelen "nerede bu gece kartalları?" sorusuna cevap isteyenler için söyleyeyim dedim.

  • yahu, alanın uzmanı değilim ama bu mevcut iq ölçüm endüstrisinin, daha çok kültürel eğitimsel yetişme ortamıyla alakalı faktörlerle ortaya çıkan bir zekayı ölçtüğün ispatı bence.. yeni nesil çocukların çoğunlukla genetik ürünü oldukları ebeveyninden yüksek iq lu çıkması, iki nesilin maruz kaldığı şeyler arasındaki farkla açıklanmak zorunda. bu durumda kültürler, ülkeler, sözde "ırklar" arasındaki iq farkı ölçümü de aslında eldeki imkanlarla izah edilmek durumunda.