hesabın var mı? giriş yap

  • dünyada bu çocuklara bizim ülkeden başka hiç bir yerde terörist denmez. düşünsenize amerika'da harvard öğrencilerine şu muameleyi yapacaklar...

  • benzer bir durum benimde başıma geldi. tesisatçı 200 tl dedi. dedim kendim yaparım.

    10 tl ye silikon aldım ,
    20 tl ye su geçirmez bant aldım

    sonuç;

    yapamadım. hala akıtıyor.

  • mabel matiz'in aşk ile çağdaş teolojik sanat felsefesini aynı potada erittiği ilgi çekici klip.

    önce en baştan söylenmesi gerekeni belirteyim. klipte lucifer'den mevlevîliğe, vaftizden pentekost'a envai çeşit dinî gönderme var. hatta, kanaatimce nakarat kısmı ciddi ciddi hz. isa ile tanrı ilişkisine bir çentik atıyor. isa'yı zora koyuyorlar ama tanrısının adını vermiyor, ilâhi aşkın mezarını isa'nın ellerine ve ayaklarına çaktıkları çivilerle canına oyuyorlar, isa giderken tanrı'nın yedi gökten göz yaşları düşüyor ve nihayetinde, isa tanrı'ya neden kendisinden vazgeçtiğini* ellerin niye kapı duvar sualiyle öğrenmeye çalışıyor. güfteye bakınca, şarkının ilâhi aşk temasına da kayan bir iş olduğunu algılayınca bu söylediklerimin sözlerle son derece uyumlu olduğunu düşünüyorum.

    klibin çerçevesine dönecek olursak, bu aşk diye bildiğiniz şeyin tek bir sureti olmaz ve içinde pek çok değişken duygu kertesi olur mesajı son derece sarih bir şekilde görülüyor.

    güfteye yapılan şık dokunuşlarla da size bu duygu kertelerinin gönüldeki yansımalarını çözmeye çabalamanın acısı kalır mesajı orta yere bırakılıyor. aşkın muhteviyatı ve batınîliği ise kaç zamandır müşkül olduğunu haykıra haykıra söyleyen söz konusu aşkın paydaşlarının ruhu okunmadan anlaşılamaz; her kime ya da neye aşıksanız, onu anlamak, algılamak, hissetmek her şeyin ötesinde olmalı diyor, "aşkın mezarını cana oysalar" bile diye de nakaratta yapıştırıveriyor.

    esasen şarkının ve klibin, aşk ortak bir yolda buluşup o yolu beraber kat etmeye çalışmak mıdır, yoksa zerre kavuşma ümidi dahi olmasa hûlyalarda karşılaşılan görüngünün, inancın ya da yorumlanması imkan dışı bir tutkunluk halinin çaresizlikle de bezenmiş göndergesel bir dışavurumu mudur sualine yanıt arıyor gibi bir hali var.

    bu sorunun yanıtı tabii ki yok. bilmem kaç bin senedir bilmem kaç bin aşık, maşuk, sofu ve filozof tarafından çözümüne dahi yaklaşılamamış bu çetin sual, daha da insan zihni ve ruhu vasıtasıyla kolay kolay yanıtlanabilir gibi gözükmüyor.

    yine de bu suale bir kapı açan bu eser ve klip hakikaten günümüz türk müziğinin fersah fersah ötesinde bir iş olmuş. mabel matiz'i cesareti için falan değil, feylesofluğu için takdir etmek gerekiyor en çok!

  • önce otobüsteki yerini aldı, sonra işini aldı, sonra evini aldı barınamaz oldun, şimdi de canını alıyor hala da anketlerde %40 akp çıkıyor.

    umrumda olmayan görüntülerdir.

  • gerçekten de bu durum bu şekildedir. gezegenimizin yüzeyinin ısı alışveriş tablosuna baktığınızda güneş dünya'yı tek başına ısıttığını anlıyorsunuz.

    peki dünyayı madem tek başına güneş ısıtıyor o zaman neden yeraltına indikçe sıcaklık artıyor, yer kabuğu 7000 derece değil mi? içeridende ısınmıyor mu diye sorası geliyor.

    esasen dünya oluşumundan beri yüksek sıcaklığa sahiptir ve içerisinde yer alan radyoaktif izotopların bozunumuyla da ısısını muhafaza eder. yine de gezegenimizin çekirdeği çok sıcak olmasına rağmen bu enerjiyi yüzeyine aktaramaz. görsel

    bunun sebebi de magma'daki eriyik maddenin harektleridir. atmosfer katmanları benzeri dünya'nın içinde de çekirdekle kabul arasında manto katmanları oluşmuş ve bu katmanların içindeki magmanın devir daim etmesi nedeniyle de çekirdeğin sıcaklığının yüzeye erişimi kısıtlı miktarda gerçekleşir görsel

    işte bu nedenledir ki dünya yüzeyine, binlerce derecelik sıcak çekirdeği ve magmasından, ağırlıklı olarak okyanuslardaki tektonik plakaların arasından sızacak şekilde, yalnızca 47 terawatt gücüyle enerji ulaşırken görsel
    güneş'ten gelen ışınlardan 173.000 terawatt gücüyle enerji atmosferde soğurulmaktadır. [1] aradaki 4000 kat düşünüldüğünde güneş dünya'yı tek başına ısıtıyor denebilir.

    [1] kaynak

  • yalancıyı siksinler mi??
    yol paramız olmadığından ebesinin amındaki ewimize dönemedik lan, hala telefonumda yol yardımı yapan insanların numarası kayıtlı bu yüzden. daha sonra sağolsunlar yardımcı oldular da gelmeye dewam edebildik..
    yalancı yawş-aklar sürüsü...

    ifade özgürlüğümüzü kullanmak için bizim cebimize mesaj gelmesi işten çıkarılma tehdidi almamız waya kapımıza makarna-kömür yığılması gerekmez, onların aksine biz beynimizi kullanıyoruz! kimse kendiyle kıyaslamasın o yüzden. aciz mahluklar!

  • (bkz: harry kane)

    tottenham hotspur fc oyuncusudur.

    hızlı okuduğunuzda hurricane " = kasırga " manasına gelir. ailesini tebrik ediyorum.

  • bir süredir sektörle içli dışlı olan ve kahve kültürüne dair uluslararası gelişmeleri takip eden birisi olarak henüz 4. nesilden bahsetmek için erken olduğunu düşünüyorum. nitekim sektör de bu fikirde. 4. nesil/dalga muğlaklığını koruyor. kaldı ki üçüncü dalganın da henüz yeterince sabitlenmediğini görüyoruz. örnek olarak birçok iyi şef ve restoran hala berbat kahve servisi yapmaktan gocunmuyor. bu konu da şöyle bir içerik var.

    4. nesil muğlaklığını korusa da beklenti üçüncü dalganın değişimi ve evrimi yönünde. fakat kahvenin daha da rafine hale gelmesinin önünde ciddi bazı engeller de var:

    en temel sorunlardan biri iklim değişikliği. iyi kahve üretmek giderek zorlaşıyor. önceden daha düşük rakımlarda yetiştirilebilen iyi kahveler artık daha yüksek rakımlar istiyor. daha yüksek rakımlarda çalışmak da yetiştiriciler için çok zor. daha önce belli rakımların üstünde rastlanmayan zararlılar artık daha yüksek yerlere çıkabiliyor. bu daha çok pestisit kullanımı anlamına da geliyor. don, dolu ve çeşitli doğal afetlere bağlı kayıplar gün geçtikçe artıyor. geçen sene yaşanan büyük brezilya donu piyasanın üstünden kamyon gibi geçti ve fiyatları tavan yaptırdı. özetle iyi kahve yani sektördeki adıyla "nitelikli kahve" iklim krizi yüzünden giderek daha zor ulaşılır ve daha pahalı bir metaya dönüşüyor. yükselen enflasyon da bu erişim sorununu körüklüyor. pandemi süreci kahvenin (ve diğer tarım ürünlerinin) kırılganlığını göstermiş oldu. lojistik problemler de aynı şekilde pandemi döneminde arttı.

    üçüncü dalga o zamana kadar büyük ölçüde ana akım olan bir kahve endüstrisine özenli işçilik, uzmanlık ve bireysellik gibi faktörleri tanıttı. bu sayede daha şeffaf, daha yüksek kaliteli ve daha bireysel zevklere hitap eden bir kahve kültürü oluştu. bu kültür tabii ki havada kendi kendine oluşmadı, bunları talep eden yeni nesil bir tüketici de mevcuttu. dolayısıyla 4. nesili talep eden bir tüketici grubunun varlığı gerekli öncelikle ve şu an bunu pek görmüyoruz. en azından kitlesel olarak..

    pek ihtimal vermesem de 4. dalgayı nitelikli kahve tüketiminin demokratikleşmesi olarak görenler var. beklenti sadece güneyden kuzeye değil güneyden güneye de pazarlar oluşturulması ve üretici ülkelerde de iyi kahve tüketilmesi (biz neden iyi çay içemiyoruz sorusunun yanıtı da biraz burada, üretici ülkeler en iyi pazar seçeneği olamıyor).

    bir nestle yetkilisi zamanında kahvenin yeni neslinin soğuk kahve devrimi olacağını söylüyordu. dayanağı ise satılan starbucks içeceklerinin %50'sinin soğuk olması ve son 10 yılda milyar dolarlık bir soğuk kahve pazarının oluşması. açıkçası sıcak kahvenin başatlığını kaybetmeyeceğine inanıyorum ben.

    özetlemek gerekirse 4. nesli konuşmak bir yana 3. nesil kazanımları bile tehdit altında gözüküyor. yine de 4. nesil kahveye ilişkin beklentilerde erişilebilirlik, kişiselleştirme ve kahveyi elit bir grubun tekelinden çıkarmanın öne çıktığını görüyoruz. ben şahsen bu süreçte suyun da öneminin artacağına inanıyorum. kişiselleştirilebilecek nadide parametrelerden biri su! kahve menülerinin içerisinde zamanla bir de kullanılacak su listesinin yer alabileceğini düşünüyorum. zira kullanılan su tüm profil üzerinde ciddi bir etkiye sahip. suyla ilgili bu videoda daha fazla bilgi var.

  • aha budur

    lan gugılda örümcek diye aratınca bir tane bile resmi çıkmaz mı. yok arkadaş çıkmıyor. sanki hepimizin evinde karadul, tarantula var amk. niye kimse sallamıyor olm bu hayvanı. türkiyede istisnasız her evin demirbaşı olan bu hayvandan neden kimse bahsetmiyor çıldıracam.

    lan var ya bu hayvancağızı keşfetmemişlerdir bile ha. latince adı bile yoktur garibimin. o derece siklenmiyor, hayvanlar aleminin mustafa akbaba'sı :(