hesabın var mı? giriş yap

  • yılmaz güney'dir. şöyle bir hikâye var, ne kadar doğrudur bilmiyorum.

    "bir gün nereli olduğumu sordular.

    - babam sivereklidir dedim.
    siverek adına şaştılar, hiç duymamışlar.
    - nerdedir bu siverek? dediler.
    - siverek napoli'nin kazasıdır dedim.
    düşündüler bir süre, birbirlerine bakındılar.
    - biz italya'yı çok iyi biliriz. yanlışınız olmasın. napoli'nin böyle bir kazası yoktur.

    siverek italya'da olsa bileceklerdi. siverek urfa'nın bir kazasıydı. urfa da türkiye'nin bir şehriydi.

    bizim memleketin insanları iyidir, akılları çoktur; italya'yı bilirler, fransa'yı bilirler. çinistanı, falanistanı bilirler, lakin kendi yurtlarını bilmezler. dünyanın öte ucundaki ülkelerin yardımına koşmak için can atarlar. onlar için şiirler yazar, onlar için ağıt yakarlar. falanistan köylüsünün acısını anlatan kitaplar kapışılır, benim memleketimin insanlarına sırtları dönüktür, onları görmezler, göremezler."

    yılmaz güney

  • başlık: 3 senedir zara poşetiyle geziyorum

    1. çöpte buldum sobada ütüledim içine gazete doldurdum metro tramvay geziyorum...
    gözler üstümde keyfim yerinde.

  • podolski ile kıyaslayanlar olmuş. şahsen bir galatasaraylı olarak ben hiç düşünmeden podolski derim. çünkü düşünürsem nani derim.

  • - telefonla bir hamile kadın ihbarı yapılıyor. (doğum yada hastalık)

    - gecenin köründe sağlık çalışanları şifa dağıtmak için yola çıkıyorlar. 1 şoför, 1 ebe, 1 acil tıp teknisyeni.

    - pkk bunları kaçırıyor.

    olm bu yazdıklarım savaşta yapılmaz! bu kadar kalleşçe, kahpece bir eylemi tarif edecek kelime bulamıyorum. inşallah bir hata edip canlarını yakmazlar. allah yardımcıları olsun.

    birde gerçekten yardıma ihtiyacı olan hamile birinin olma ihtimalini düşünmek bile istemiyorum.

  • muhtelif zamanlarda gerçekleştirdiğim eylem.

    ayak-yorgan denklemini kurabilmiş bir yer elması mıyım? hayır. borç batağında yüzen ve her geçen dakika su almaya devam eden bir kese kağıdı mıyım? tabi ki evet. e, peki o zaman muhtelif zamanlar, ödemeler falan ne iş? anlatayım.

    evlendikten sonra belini doğrultulmayanlar familyasının müzmin bir üyesi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kredi kartı denen illet bel soğukluğundan sonra aile saadetinin ikinci büyük düşmanı.

    efendim; iki kapı birden açık olursa samanlık cereyan yapabilirmiş, geç de olsa öğrendik. nişan-düğün masraflarını, altını-esvabı kredi çekerek karşılamışsanız, üstüne bir de beyaz eşyaları kredi kartı ile almışssanız, bir de ödenmeyi bekleyen eşinize ve size ait öğrenim kredileri ve geri ödemeli burslar vs. varsa iktisat profesörü de olsanız işin içinden çıkamıyorsunuz. tabi bu noktaya gelmemizde benim ultra süpersonik beynimin, enstitülerde tez konusu yapılası ticari zekamın katkıları da olmadı değil.

    ciğerparelerim; yukarda bahsettiğim borçların üstüne tuttum bir de epey yüklü bir miktara gün'e girdim -börek çörek, break dans- göbek de yok- parayı aldım, krediyi kapattım. güya faizden kurtuldum. ancak bilmem kaç taksittte olduğu için bana koymayan kredi borcu gitti, yerine on ayda ödememiz gereken kol gibi gün parası geldi. böylece her ay bir miktar içeri girmeye başladık. baktım olmuyor, 2 yıl sonra ihtiyaç kredisi çektim ve tüm kredi kartı borçlarımı, öğrenim kredisi vs. kapattım. - ki bu kredi kartı borcunun tamamını ödediğim ilk an, elde var bir- bir-iki ay rahat ettim. en azından elimize üç beş kuruş para geçmeye başladı. ta ki; gaza gelip ev alıncaya kadar. elde bir lira para yok; geride dağ gibi ihtiyaç kredisi borcu var, "abi burası kaçmaz" lafına tav olup ev alıyorum... * *

    evi krediyle aldım. kredi miktarı haliyle evin ederinin üstünde oldu, çektiğim konut kredisinin bir miktarı ile önceki ihtiyaç kredisini kapattım, kalanı ile evin parasını yatırdım. ufak tefek eksikleri de kredi kartı ile aldım. tabi kredinin aylık geri ödemesi gene ebesininki kadar oldu, bu arada mecburen gıda-temizlik maddesi vs. gibi ihtiyaçlar kredi kartlarından alınmaya başlandı. kartlar gene şişti. gene asgarileri maaşımız kadar olmaya başladı.

    bu kez de kayınço devreye girdi. kartları kapatacak kadar para gönderdi, on taksitte kendisine geri ödeyecektik.parayı aldık, kartları kapattık. -etti iki- bu arada bebeğimiz oldu -hem fakiriz hem rahat durmuyoruz evet- baktık bebek varken, araba ihtiyaç haline geldi. hanımın altınları bozdurduk, 2. el bir otomobil aldım. arabanın masrafları, vergisi, sigortası, lpg taktırması, muayenesi vs. derken gene kartlara abandık. bu arada kayınçonun gönderdiği parayı geri ödüyoruz, kartlar ağır ağır içeri girmeye başladı.

    ben tekrar ihtiyaç kredisi çektim. bir yıl vadeli. kartların borcunu kapattım. -etti üç- . ilk bir iki ay iyi geçti. sonra? sonra kayın pederim rahatsızlandı, biz orayla bura arasında mekik dokumaya başladık, yeri geldi uçakla gidip geldik, yeri geldi arabamızla vs. kartlar gene tombikleşti. geçtiğimiz yaz kayınpederimi de kaybettik.

    velhasıl-ı kelam; güngörmüş bir kardeşiniz olarak size yegane tavsiyem; taksitlerinizi aksatmayın-borçlanmayı abartmayın. acele etmeyin. borcunuz varken borcu borcun üstüne eklemeyin. kamçı yiye yiye malkoçoğlu filmlerindeki zindanda işkence gören amcalara dönersiniz, demedi demeyin.

    kart borçları birikti, asgarilerini dahi ödeyemez hale mi geldiniz, ihtiyaç kredisi çekin. ama böyle ucu-ucuna, kılı-kılına çekmeyin. ne olur ne olmaz diye üç-beş kuruş fazla çekin. taksit sayısı sizi rahatlatacak kadar olsun. parayı alıp kart borçların ödeyince, üşenmeyin, kartları iptal ettirin. cebinizde bir tane kredi kartı olsun, onun da limiti maaşınızın, gelirinizin yarısını geçmesin.

    bu da böyle bir anımdı, paylaşmak istedim. efendim; herkese kabızsız-ishalsiz günler dilerim.

  • ben galatasaraylıyım. hatta çok iyi galatasaraylıyım. çok büyük futbolcular gördüm kendi takımımda, hepsiyle övündüm. kopanhag (bkz: hacı) gördüm, berlin gördüm, bursa gördüm, 120 liraya kasımpaşa bile gördüm.

    -ahanda burası da tanım olsun- ha bu alex dedikleri ne güzel topçudur, onu izlemek ne büyük keyiftir... futbol ayıların güreştiği bir fizik mücadelesine dönme evrimindeyken, esasında nasıl sudokudan ziyade bir akıl oyunudur onu gösterendir. ensesinde de gözü olandır, hiçbir zaman aşırıya kaçmadan futbolla ilgili güzel her şeyi yapandır... futbol fizik oyunu mudur; o zaman da bir inceleyin bakalım, düşmek istemediği zaman düşmeyendir, türkiye ligi tarihinde en zor kafa gollerini muhteşem zamanlaması ve pozisyon bilgisi sayesinde atandır, koşmuyor diyenlere inat maçın 70+. dakikasında 60 metre topsuz koşu yapıp "kolay" bir gol atandır. ezeli rakibimde de olsa iyi ki türkiye'ye gelmiştir, iyi ki vardır, iyi ki hala -allah vermesin- minimum sakatlıkla oynamaktadır.

    avrupa'ya gitmişmiş oynayamamışmış, anca fenerbahçe ve türkiye liginde oynayabilirmişmiş, hikaye. alex avrupa'da oynar. alex madrid'de, juventus'da, bayern munich'de, ingiltere ligi hariç (oyun yapısından dolayı) heryerde oynar. alex parma'ya gittiği için oynayamamıştır, çünkü parma küçük bir takımdır, alex büyük takım topçusudur, küçük takımın büyük oyunucusu oyun karakterli bir adam değildir, onun için parma'da oynayamamıştır. türkiye liginde fenerbahçe (allah'ım affet) büyük takımdır ve alex de büyük takım futbolcusu olduğu için iyi oynamaktadır.

    hiçbir zaman bir hagi olamayacaktır gözümde doğal olarak, ve hatta giydiği formadan ötürü kendisine sempati beslemem mümkün değildir. alex'in takımı kaybettikçe ben sevineceğimdir. fakaaat spor yazarı olsundur, klüp başkanı olsundur, galtasaray taraftarı olsundur, niye eleştirdiklerini hiç anlamadığım bazı fenerbahçe taraftarı olsundur, çatladıkapıspor (bkz: hıncal uluç) taraftarı olsundur, kendisini eleştirene kafam girsindir.

    budur.

  • bugün gerçekleşmiş olaydır.yürekli konuşmasından dolayı kendisini tebrik ediyorum.

    "mevcut trabzon belediye başkanı’nın kendi siyasi geleceği adına trabzonspor’umuzu siyasete malzeme yapışını büyük bir düş kırıklığı içinde öğrenmiş bulunmaktayım. bizim için trabzonspor bayrağı ülkemizin asil ve öpülesi türk bayrağından sonra gelen 2.sırada gelen kutsal bir bayraktır.
    bir trabzonlu ve trabzonsporlu taraftar, kongre üyesi bir delege olarak gürül gürül, kutsal ana sütümüz gibi olan trabzonspor’umuzun adeta canlı canlı etlerinin parçalanmasına artık dayanamıyorum. bize su, bize cesaret, bize umut, bize kuvvet, bize kimlik, bize yaşama sevinci olan trabzonspor’umuzun bir başka camiaya ait kişiye, hem de uefa’da trabzonspor’a karşı bir nefer gibi çalışmış şaibeli bir siyasetçiye malzeme olmasını asla kabul etmiyor ve kendi adıma “artık yeter” diyorum.
    trabzonspor bütün siyasi partilerin üstünde bir camia ve tarihinde çok değerli spor ve futbol insanlarını barındırmış büyük bir kulüptür. dolayısıyla trabzonspor’un emeğinin üzerine basmış, başka bir camiaya ait olan kişinin adının tesislere verilmesini asla kabul etmeyeceğimi belirterek, karanlığa bir ışık yakarcasına kendimi feda ederek, gereğini yapıyorum.
    bu tarihten itibaren yıllardır bir parçası olmaktan gurur duyduğum, tribünlerinde ağladığım, sevindiğim, dünyaya kafa tutmayı öğrendiğim trabzonspor’umun hem onur hem de kulüp üyeliğinden istifa ettiğimi üzülerek bildiriyorum.
    ayrıca camiamızın saygın bireylerine güneşli günler dileyerek, saygılarımı sunarken, geri kalan bencil ve menfaatçi insanlara da “yiyin efendiler yiyin, aksırana kadar, tıksırana kadar yiyin.” diyorum."

    volkan konak

  • açıkçası elinin altında müzik, kitap, film seçenekleri olan biri neden sıkılır hiç anlamam. ulan keşke gün bitmese bu üçlüyü çevirip dursam.
    can sıkıntısı çok ciddi bir lükstür.

  • on günde 6.7 milyon izlenme.
    demek ki izleyen tekrar tekrar izleyip ne olduğunu anlamaya çalışıyor, başka açıklaması olamaz.